Alaturkalıktan Kolaturkalığa gelenek
Gelenek, temelde ihtiyaçtan doğan bir toplumsal kurumu ifade eder. Bu ihtiyaç mevcut eksiği gidermek için ihdas edildiği gibi, gelecekte olması muhtemel ihtiyacı da kapsar. En azından bir toplumsal ihtiyaca cevap verirse verimli bir işlev görerek yaşar.
Geleneği toplum oluşturup devam ettirir. Ancak gelenek de toplumu şekillendiren bir unsur olarak kurumsallaşır. Örneğin, İslam tarihinde “Suffe Ashabı” ile sofada başlayan eğitim ve dayanışma geleneğinin Osmanlı’da zirveye çıkan bir “Külliye” geleneğine dönüşmesi böyle olmuştur.
Yani doğru amaçlarla hem hali hem de geleceği amaçlayan bir proje, giderek kurumsallaşmış ve toplumun temel direklerinden biri olmuştur. Hem ibadet, hem de eğitim amaçlarını hedefine koyarak şehirleşme planını da kendi etrafında şekillendirme gücüne erişmiştir. Sonraları külliye bitmiş, yerinde sadece mescit bitivermiştir.
Toplum kendi algılarını başka toplumların adlandırdığı şekilde algılamaya başlayınca geleneğin adı “Osmanlı” olmaktan çıkmış, “alaturka” olarak anılmaya başlanmıştır. Adlandırma meselesi hem bireyler hem de toplumlar için önemlidir. Çünkü verilen her ad, adı verenin telif hakkı ya da mührünü taşır. Oryantalizmin en başarılı olduğu konu da bu olmuştur. Tevrat’taki “Tekvin”den alınan tüyo sadece onomastik bir kuralı koymuyordu. Aynı zamanda kadına “senin adın kadın olsun!” diyen Adam’ın Eve üzerindeki gücünü simgeliyordu. Osmanlı’nın kendini Osmanlı Devleti, yabancı devletlerin ise Osmanlı ya da “Türk İmparatorluğu” demesi de böyle bir etkiyi ifade eder.
Gelenek değişmiş, yeni gelenek toplumu değiştirmiştir. Zaten hiçbir şeye “küllî” olarak bakamayan toplum, eğitimi de toplumsal dayanışmayı da bırakmış, cami ya da mescidi belli zamanlarda ziyaret edeceği bir mekândan ibaret görmeye başlamıştır. Onu tamamlayan unsurlar olmadan da binanın kendisi “cüzlükten” çıkıp, “küllü” temsil eder olmuştur.
Benzeri durumu vakıflarda da görmek mümkündür. Toplum katmanlarının hepsi vakfın amaçladığı kitle iken, zamanla onların da komünal nitelikleri ağır basmaya başlamıştır. Dahası, dayanışma aynîleşme ve aynîleştirmeye dönüşmüştür. “Allah’ın rızası” kulların rızasına dönüşürken gelenekten geriye “rıza” kalmıştır. Alafranga yeni gelenek böyle oturdu.
Küllî yani “holistik” bakma geleneğinin bitmesi çok yönlü sorunları beraberinde getirmiştir. Külli bakan mantık teleskopik bakar, mikroskobik olarak da görür. Bu sadece eski külliye ile sınırlı bir uygulama değildir. Modern hayata bakışta da kendini göstermiştir. Toplum külli bakmayı bıraktığı için, devasa siteler yapsa da, siteyi “başı sokacak” mekânlardan ibaret görmeye başlamış, siteler arası uyumu zaten aklına bile getirmemiştir. Yolları, park alanları ve hatta temel ortak kullanım alanları zihinde hal’ edilmiş, sitedeki market haricinde hepsi bırakılmıştır. Yani toplumun zihni daralmıştır, ortak paylaşım alanı tüketime indirgenmiştir.
Zihindeki darlığının tersine olarak bir gelişme toplumun gözü “ticaretin” retinasıyla algılamaya başlamıştır dünyayı. Yeni alafranga geleneğin ışığı retinada öyle kırılarak beyinde işleme girmiş, astigmatik ve miyopik görüşle, zihinsel otizm geleneği oluşmuştur. Sadece coğrafya daralmamış, eski gelenek coğrafyası anlamsızlaşmış, lügat daralmış, o lügatin kelimeleriyle düşünen beyin daralmış, “fıkıh” genel anlamda “araştırma” ve “ilim tahsili” anlamına gelirken sadece “dini konuları” çalışmaya indirgenmiştir. Yani ıstılah lügati, fitne korkusu öğrenmeyi sınırlamış, sorguyu unutturmuştur.
Zemahşerî, şer’î alandan çıkarılmış, şerrinden emin olmak için nisyana mahkûm edilmiş, Melik kutsanmış, mülk de kandillerle aydınlanmış, şakilik korkusuyla şikâyetler bitmiş, sükût takva olmuştur. “Dilsiz şeytan” revaçta, dilli “şaki” kırbaçta olmuş, “Yalancı Fecir”e aldanış “Sadık” Fücûru doğurmuştur. Bir de bakmışız ki Çan sesleri ezan seslerini bastırmış… Artık “Cumalardan muaf olmak” geleneği peyda etmiştir.
Alafranga prangalar, “Alaturka” mahalleye salyangoz hızı ve küreselci gazıyla Kolaturkayı teselli iksiri olarak sunmuş ve içmeye başlamışız kâh efkârdan, kâh intikam-ı küffardan. “Gâvurun” lisansıyla kolayı Türkleştirip, “Gâvurun” Irak’taki Müslümanları yok ettiği anlarda piyasa yapmışız. Bir füze onlar atmış, bir sek Kolaturka da biz. “Allah sabredenlerle beraberdir.”
Gelenek türlü türlü tabi…
“Tarih yapmaktan tarih yazmaya vakti olmadığı” için tarihi sadece vakanüvislere havale eden Türk Milletinin geleneği, bugün de geleceği yazan gazeteci vakanüvislere bırakmak olmuştur.
Kapılanmak yapılanmanın merkezini oluşturmuş haliyle. Hükümet-i Ali buyurmuş Bab-ı Mevali yazmıştır. Yazıyor, sızıyor, sızıyor, yazıyor! Kapının mandalı, kapının kuluna toz duman! Hacet kapıları ardına kadar açık…
Magazin, magazin gelenekler gündeme künde attırmıştır sonunda. Ulema semazen olmuş, döne döne döndükleri yerde izci ateşleri peyda etmişler. Ma haza? Fihi Ma Fiş! Uşşakın ateşi tamuyu bastırır.
Her nedense tarihle pek de ilgisi olmayan milletimizin “Baltacı ve Katarina” efsanesini nasıl da bir “erkek millet” efsanesine dönüştürdüğü yediden yetmişe herkesin sevdiği bir tarih faslını hatıralara kazımıştır gelenek. Dahası, SSCB dağıldıktan sonra bu hafızanın nasıl da eski yenilgileri yine “erkeksi” intikam psikozuna dönüştürdüğü de aşikârdır. Batılıların Topkapı Sarayı deyince aklına getirdiği oryantalist “Harem” mantığıyla ne kadar da uyumlu bir muhterem gelenek değil mi? Haram kalkınca ortalık göbekli muhteremle dolar elbet.
Gelenek yozlaşmalarında temelde farzlar biter sünnetler önem kazanır. Yani birincil önemdekiler ikincil olanlarla yer değişir. Çiçek bahçeleri tarumar edilir, ama saksılara çiçek ekilerek balkonlarda sergilenir. Osmanlı’nın askeri gücü öne çıkar, ama Osmanlı ve öncesindeki entelektüel birikim ve turası göz ardı edilir. Bu da bir gelenek haline dönüşür.
Dedik ya gelenek, yeni gelenekler etkisiyle kendini güçsüz ve ezik hissettikçe, eski gelenekteki fallik unsurları geleneğin temeli sayarak kendine güç katmaya çalışır. “Fallus” ve “logos” arasındaki tercihini fallustan yana kullanır. Birisi iktidarı diğeri ise zihinsel algıyı ve “gerçeği” aramayı ifade eder. Gelenek iktidarı “gerçek” olarak kutsayınca, “logos” zaten anlamsız olacaktır. Alaturka dinleme zamanı şimdi!
Bir Kolaturka daha!