Aşkın kendi mi maşuktur?
Anne rahmine düşen çocuk için beden kendini yeniden kurgular. Aşığın gözleri de gözün, gönlün rahminde “onun” için kurgular kendini. Mecnun normların üstündedir, çünkü normlar onu normalliğe gark edecek şeylerdir. Bu nedenle, aslında lakabı olan “Mecnun” adı olmuştur. Yani “cinli,” cinlerin dadandığı adam. Herkesin itibar ettiğine itibar etmediği için, herkesin gözüyle Leyla’yı görmediği için, Leyla’yı Mecnunî tarzda gördüğü için. Yani deli olduğu için…
Leyla aşktı, bir huzme gibi süzülen fani gözlerinin fani olmayan kirpiklerinde ve aşk geceydi. “Leyl” gece idi. Leyla gecenin güzelliği. Onun haricinde kimsenin görmediği ve yalnız onun göreceği ölüm idi Leyla. Bu nedenle Leyla ve Mecnun sadece aşkı değil aynı zamanda aşk içinde ölümü yaşama abidesi olarak geçtiler tarihe. Cesetlerinden sıyrılıp aşkın mutlakıyetinden bir katre gölge oldular birbirlerine. Aileleri husumetin peşinde, onlar aşka özgü bir birliğin.
Ne kadar karmaşık olursa olsun, ne kadar insan kadrosu zengin olursa olsun, tarihteki her olay, okunan her roman ya da şiir, izlenen her film, yapılan ya da yapılamayan her şeyin içinde aşk oldu. Çoğu zaman ikili olarak karşımıza çıktı bu aşk, bazen de üçlü bir merkezde cereyan ederken, merkeze yönelen ve merkezden uzaklaşan bileşenleri ile çeşitlendi. Âşık insan olarak kaldı bazen, maşuk da insan oldu çoğu zaman, ama maşukun değişken tabiatı yönlendirdi zamanı.
Bazen Nirvana veya Solomon’un şarkısı oldu aşk, bazen İsa veya Meryem, bazen Allah veya Resulü, “Kelime,” “kelimeyi yüceltmek” veya bazen saadetin asrı, “kızıl elma” oldu maşuk, aşığın kendini aştığı dönemlerde. Erkek oldu, kadın oldu. Ve insan neyi her şeyin ötesinde gördü, neyi sadece kendi ve o varmışçasına kutsadı ise, o Leyla’sı oldu, O Mevlâsı. Leyla geçti dönem dönem, dönem dönem Mevla. Mevla diye sığındığı yeni şeyler de buldu insan. Mevla’nın önüne neyi koyduysa, o oldu Mevlâsı. O kıskançtı ve istemezdi kendisinden çok başkasının sevilmesini. Aşkın kendisi bazen maşuku da aştı dönem dönem. Aşka âşık oldu insan. Bazen de kendisine âşık oldu.
Sevgililer Günü, çoğu insan için taziye günüdür. Herkesin âşık takıldığı zamanlarda maşuk olmak için aşkı yaşatma gücü zayıf kaldı. O nedenle aşkı olmadan âşık olmak zamanın bir güzellemesi oldu. Doğayı öldüren insanın, saksılarda doğayı yaşaması neyse Sevgililer Gününde “sevgiyi” aramak da böyle bir şey oldu.
Ama aşk her zaman oldu.
Hemhâl olmak lazım…