Aşk’a dair çok yazıldı.
Aslında Aşk’tan başka yazılan olmadı.
İnsan Aşk’ı yazdı; Aşk insanı yazdı. Aşk insana yazıldı.
Aşk’ı yaşayan, aşkı yazandan kutlu varlık oldu.
Aşk’ı yaşayan ve yazan ise, hem yaşarken yaşadı, hem yazarken gözlerinde.
Kutsal kitaplarda yazıldı aşk, kutsallaştırılan kitaplarda yazıldı.
Hiyerogliflere yazıldı, kabartmalara işlendi, sinemalara aktarıldı.
Aşkın dışında yazılan aslında Aşk’tan uzak kalmaktan olan acılardı.
Aşk’a yakın olanların acıları da ayrı yazıldı.
Aşk “acı” olunca, onu tarif etmek, tanımlamak, reçete yazmak gereği ortaya çıktı.
Aşk’ı tarife çalışmak, irrasyonel bir şeyi, yani akıl ötesini, aklın kapsamına almak çabasıdır.
O nedenledir ki, herkes kapsam alanı kadar Aşk’ı anlar, yaşar oldu, Aşk’tan bihaber.
O nedenledir ki Aşk’a farklı yaklaşımlar, Aşk’tan uzaklaşmalar anlamına da gelir.
Aşk’ın farklı tanımları, onu çoklu evrene sokmaz, teklik içindeki çoklu tezahürler demektir.
Aşk ise tanımlardan bağımsız olarak kendi hükümranlığını sürdürür evrende.
Kimi onu tanımlayarak, eksikliklerini tanımlar.
Kimi onu tanımlarayıp, fazlalıklarını anlatmak ister.
Kimi onunla tamamlanmak ister.
Kimi onunla eksilmenin hazzını yaşar.
Kimi onda olur, kimi onunla olur.
İlim nasıl bir nokta idi ve sonradan bir çoğalttıysak Aşk da öyle oldu.
Bir olan Aşk’ın insanda tecelli ve tezahürleri farklı olunca, biz de onu farklı farklı kostümlerde algıladık, farklı farklı sandık. Aşağıdaki yaklaşımların her biri, Aşk’a bir cepheden yaklaşırken, aslında diğer cephelerden uzaklaşmaları da içermektedir.
Hâsılı, Aşk aslında bir keşfetme sürecidir. Aşk kendimizi keşfetmektir evvela. Keşfimiz kadar nasiplerimiz vardır. Keşfetmenin özünde aklın ötesindeki keşfin esrarı vardır. Biz, Aşk’ı tanımlayarak zapt u rapt altına almak isterken, Aşk bizim içimizdekini keşfe başlamıştır. Aşk’ı tanım zincirlerine vurmak isterken, yaptığımız onu kontrol altına almakken, aslında o bizi çoktan nurlu mahbesine sokmuştur.
Kuması olmaz Aşk’ın. Öylesine kıskançtır, öylesine kendi başına buyruk ve bütün. Aşkın matematiğinde sadece “1” ve “0” vardır. “1” nasıl kendi başına var ise, Aşk da öyledir. Gerisi sıfırdır ve ancak “1” ile anlam kazanır. Herhangi bir ortamda, kendinden başka ve hatta kendince bir özgürlük vaadi de olmaz Aşk’ın.
Aşk kendi mahbesini cennetten güzel bir ışıl ışıl, coşkun bir hürriyet ile donatmıştır aniden. Belki de cennettekinden farklı irade ile sandığımız, ama irademizi derinliklerinden muhasara altına alması ve yine de irademizin bir yansıması gibi görünmesidir. Aşk, anlamda özgürlüğün mutlağını, esaretin muttasılını temsil eder. “Rahim” ve rahim arasındaki köprü bizler “merhum” olana kadardır. Nasıl bilirdiniz sorusu Aşk’a dair sorulmaz. Ölen âşıkla beraber Aşk’ın tarifi de gömülür. Âşık dahi, “nasıl bilirdiniz?” sorusuna anlamlı cevap veremez. Aşk’ın imamı olmaz, imamesi de olmaz. Gasilhanede görülen Aşk’ın sadece bir tezahürüdür.
Yani Aşk, bir anlamda Aşkın olmaktır. Aşkınlığın farkında olmadığı esaret, Aşk’ın verdiği cesarettir. Ve Aşk, “Eros” gibi erkek yanılsaması değildir. Eros, olsa olsa Aşk olan “dişil”in bir ufak tezahürü, uzantısıdır. Ataerkil kafanın algılama sıkıntısı “erkek” ile “eril” olanı karıştırmak olduğu için aslında “Eril” olan Aşk’ın en iyi dişil olan kadında tezahür ettiğini anlamaz. Eril olanla varlığı buluşan dişil, dişil olanla varlığı buluşan eril Aşk’ı en iyi idrak eden ve yaşayandır. Bir kalem, bir kelam ve bir âlemdir Aşk.
“Erkek” aklı, “eril” olan akıldan farklıdır. Erkek aklı “iktidar” takıntısı ve sınırlar koyma, kurallarla algılama özelliğinden dolayı, kadındaki “dişil” ruhun dişil cevherini anlamaz; onun “dişi” özelliğinde takılır kalır. Erkek olmak “IQ” ile özdeş olunca, aklın tek tip yaklaşımı “IQ” kadar “EQ” ile de donanmış olan dişil varlığı anlamakta sıkıntı çeker. Aşk’ın anlaşılmazlığı ile “kadınların” anlaşılmazlığı safsatası bundandır.
Dişil olan ile eril olanın vahdeti Aşk’ın eriyiği iken, erkek ile dişi olanın varlıklarında hâlâ ikilik vardır. Dişil olan, eril olan kadar cesaretli, erkek olandan ise daha erildir. “Erkek”in “eril” kadından korkması onu “tekinsiz” görmesi, kendinde olmayan ya da kendinden üstün olandan korkmasıdır aslında. Lilith’in “Leyla” olması, Havva’nın anne olmasından daha önemli bir süreçtir. Havva’yı erkek ararken, eril olan Leyla’dan geçmez; Leyla olur. Tevrat'taki Âdem erkek, Kuran'daki Âdem "eril" bir varlıktır. Ondan dolayı ikincisi kendiyle barışıktır. Kur'an-ı Kerim’deki Âdem, “nefsimize zulmettik” derken, Tevrat’taki “benim olsun diye verdiğin “kadın” var ya, meyveyi o verdi, ben yedim!” der.
Gelelim “yaklaşımlara”:
Mitolojik yaklaşım: Aşk, kaybettiğin “yarı”nı aramaktır. Sokrat’ın ifadesi, Eflatun’un “Şölen” diyalogunda geçer. Mantinea’lı Diotima adındaki tek kadın muhatabıyla konuşurken bu tanımlamaya gider. Bu anlamda diğer “yarı”yı aramak bir tür ceza uygulamasıdır. Ömür boyu insanlar diğer yarısını” bu nedenle ararlar. Öte yandan, Sokrat, Eros’u anlatırken, erkekler arasındaki “aşkı” anlatır. Sokrat’ın çıkmazlarından birisi budur.
Yusufi yaklaşım: Aşk, kuyudan kuyuya düşmek, lakin yine de onun Mısır'a Sultan olmaktan güzel olduğunu anlamaktır. Kuyu ile zirve arasında zindan ve ölüm vardır. Ancak gömleğe sinen kokuyu bir babası bilir, bir de gömleği arkadan yırtan Züleyha. Gömlek ikisinin de gözünü bir başka âleme açmıştır. Yusuf’un gözleri kuyu kuyudur. Ve o kuyuya düşen Züleyha onu da zindana düşürmek ister.
Fuzuli yaklaşım: Aşk, benden ayrı değil, aşk benim. O nedenle, çöl olmuştur aşk. Aşkın çölünde eriyen iki varlığın isimleri hariç varlıkları birleşmiştir. İsimleri dahi çok gelmektedir ayrı ayrı olunca. İsimde gizli sır, Aşk’ın aynasıdır. Çöl ve cinnet, Kays ve Leyla, Leyla ve gece, gece ve ölüm, ölürken dirilişin sırrıdır. Cinnet, cenin halinde Leyla ve Mecnunu bir varlığa dönüştürürken, cennete ramak mesafede sadece Mecnun kalır. İstiğrak makamında bir üst bende gark oluş ve onda yeniden cenin şeklinde var oluştur.
Holistik yaklaşım: Varlığın hakikati, hüznü, güzelliği Aşktır. Güzellik dahi aynadır Güzele. Aynaya düşen bir aksin varlığı güzelliği ikiletmez, sadece algılanmasına yardımcı olur. İnsanla gölgesi nasıl iki insan yapmaz ise, güzelliğin yansıması da onu bölmez. Aşk’a duyulan ihtiyaç, muhtaçlık değil, bizzat kendini keşfetme sürecidir. Güzeli güzel olanda anlamak, Aşk’ı maşuktaki tecelli ise anlama çabasıdır. Ve asıl özne yine aşktır. Âşık’ın fail, maşukun meful olması, Aşk’ı asıl fail olmaktan alıkoymaz. Güzellik ve hakikat O’dur; O’ndandır.
Melami yaklaşımı: Âşık’a değil, maşuka değil, Aşk'adır tüm övgüler.
Pedagojik yaklaşım: Aşk, öğrendiğini sandığın şeylerin aslında hiçbir şeye tekabül etmediğini, aslında bildiklerini bir anda unuttuğunun işaretidir. Öğrenmek, hatırlamaktır diyen Sokrat ile taklitle öğreniriz diyen Aristo arasındaki uçurum burada da kendini gösterir.
Jurnalistik yaklaşım: Aşk, dört çeker arabada “kazara” verilen "firikik"lerden ibarettir. Arabanın sahibi, muhabir ve görüntü veren kadın teslisi bir vahdete götürmez. Her biri kendi içinde parçalı zihniyeti yansıtır. Adam, kadına, kadın arabaya, muhabir hepsine birden teşnedir. Arabanın dört-çeker olması, olayı görüntüleyen muhabirin üst kasta olan iştahını, frikik verenin kendini frikik noktasından ibaret görmesini, bedenle varlık arasındaki takılmayı, zarf ve mazruf arasındaki bağlantıyı kopardığını anlatır. Arabanın sahibi de frikik noktalarına talebin pazarlama uzmanlığını yansıtır. Gazete sahibi ise, uzaktan “başarıları” izler. Pazar içinde pazarın adıdır bu. İzleyenler izlenirken, iz bırakmaya özel gayret ederler. İz biter, Aşk da.
Ekonomik yaklaşım: Aşk, sende olmayanın başkasında olanla telafisidir. Bu anlamda aşk bir üst sınıfa intikal ya da terfi etmek için vizedir. Bu yaklaşım erkeklerin üst kastına olduğu kadar, erkeklerin sahip olduğu ataerkilliğe erişimi de içerir. Mantıklar bir araya gelir, nutuk ortada kalır.
Estetik yaklaşım: Aşk, Allah'ın güzellik ve hakikatinin insanda tecellisidir. Tasavvufun temel doktrini. Göremediğini tezahürlerinden anlayarak, bazen kendine bilen kızan insanın kendiyle vahdet bilincinden başlar ve evrenin içindeki vahdetin sırrına ulaşmaya çabalar. Vücud’u bedenden ayrı olarak görür. Aşk’ı da öyle.
Kozmetik yaklaşım: Aşk, hiçbir değişikliği ve değiştirmeyi ön görmeden, gerekli görmeden maşuku kabullenme, maşukta bir görürken, kendini sıfırlamaktır.
Ontolojik yaklaşım: Aşk, kendini çok bir var sanırken, aslında birliğin sancılı olduğunu fark etmektir. İnsan kalma yaklaşımıdır. "La" boyutuna vurgu yapar, İlla…Allah’a doğru emekler. Allah’ın yapacağını, onun yaptıklarından yola çıkarak hüzünlenme halidir. “Hüzünlenme!” emrine kadar gider. “Bizimle beraber” olduğunu fark edince, beyhude giden zamanı ve asil bir mücahedeyi ifade eder.
Aşkın (transandantal) yaklaşım: Aşk, gölge olan insanın, gölge varlıktan ötesini yakalama arzusudur. IQ ve EQ vasıflarını tanır, ama sezgiye doğru yelken açar.
Matematiksel yaklaşım: Aşk, özündeki fazlalıkları yok sayıp eksiklikleri fark etmek bilincidir. Bilincin eksikliği de buna dâhildir. Zaman aşımına tabi olmayan bir Aşk algısıdır. Mevcut davaları ve açılacak olan yenilerini bir tarafa iter… İblis’i tanır, ama insan olarak kalır.
Meteorolojik yaklaşım: Aşk, sisi oluşturan bulutlara çekincesiz olarak atlamak hissidir. Yer çekimini yar çekimiyle yok etmek ister. Düşerse yeryüzüne gözyaşı olarak düşer. Ancak bulutlardaki doğumunu, yeniden doğumunu hiç unutmaz.
Teolojik yaklaşım: Aşk, Şeytana uğramadan, meleklere selam çakmak ve ona rağmen insan kalmaktır.
Havacılık yaklaşımı: Aşk, yamuk iklim ve coğrafyaya rağmen dosdoğru rotada navigasyon yeteneğidir.
Kimyasal yaklaşım: Aşk, iki unsurun bir eriyikte, kendini tanımaz derecede yok olmasıdır. Bir ruh, iki beden. Ta ki eriyiğe giren ikiden ikisi de başka bir şey olmuştur. Bazı yaklaşımlarla ortaklıkları mevcuttur. Vücud’u Vahdet’le beraber algılar.
Karamsar yaklaşım: "Aşk kaldı mı?" diye sorar. Asıl sorunu âşıkladır. “Aşk var mı?”demek, insan kaldı mı demektir? Mahşere dek var olacaktır. Ondan sonrasında da vardır. Aslında insan öncesinde de vardı.
Bağımsız, anti-kapitalist yaklaşım: Aşk, THY bürosuna uğramadan da uçmayı bilmektir.
Endüstriyel yaklaşım: Aşk insan ruhunu, dünyadan arındıran rafineri gibidir. Arınma oranında Aşk’ı idrak ederiz.
Kafkacı yaklaşım: Değişen Aşk olmaz, ancak aşkın değiştirmediği yoktur.
Anti-mazoşist yaklaşım: Aşk değildir ıstırap veren; onun karşılığını beklemektir.
Seyahatname’ci yaklaşım: Aşkın asıl etkisi onunla kendimizi bir daha ve daha derinden keşfetmektir. Seyreden zaman içinde hem seyirlik hem seyreden olmak. “ta’neyleyen gafile” bakmadan, menzile doğru seyretmektir.
Psikolojik yaklaşım: Aşk, onun yanında olmak değil, yanında olmadığında da varlığını hissetmektir. Vücud’un birliği zaten, ayrılığı imkânsız kılar. Ruh, ikmal ünitesidir.
Anarşist yaklaşım: Dışarıda aradığımız içimizdekinin tezahürü, tecellisidir. Neyin karşılığını bekler gafiller? Aşkın romantik ataktan, soluk yataktan öte keşif bilinci olduğunu hatırlamak lazım.
Dersaneci yaklaşım: Aşk, aboneliktir.
Tersaneci yaklaşım: Aşk, deniz altını bilinçaltı gibi görmektir.
Pragmatik yaklaşım: Aşk, evliliktir. Evlendiğinde bulamadığını, çocuğunda bulmak çabasıdır.
Epistemolojik yaklaşım: Aşk nedir, bilmiyorum. Kimine göre kimya, kimine fizik. Ben Agnostik’im.
Edison’cu yaklaşım: Aşk, elektriktir.
Gastronomik yaklaşım: Aşk, mide ile kalp arasında bir üst-geçittir. Zamanı gelince detoks lazımdır.
Astronomik yaklaşım: Aşk, Bodrum’da açılmaktır.
Astrolojik yaklaşım: Aşk, parçalanan gezegenlerden kalan yıldızların ışığında burçları eşleştirmektir.
Bitiren-bitirim yaklaşım: Aşk, bitmez. Biten keşfetme bilincidir. Varlığımızı anlamlandıran keşiftir. Keşif bitince anlam biter. Aşk, dediğimiz aslında kendimizi arayıştır. Aşk, Ben'cilliğe saplanan herkesi "bencileyin" kılmak olmasın? Benzemek bu anlamda, varlığını diğer "ben"de eritmek demek. Benzemek çabası kökünde, "ben" imsemek yatar.
Mekanik yaklaşım: Aşk, romantik ataktan, kırmızı güllerle solan yataktan ibarettir.
Hâsılı hiç aklıma yokken bunları yazdıran da Aşk idi. Aşk olsun!
Arkeolojik yaklaşım: Hangi çağı kazsam, Aşk’ı buluyorum.
Freudçu yaklaşım: Aşk, nature’l olanın kendini kültür’el kılma çabasıdır. Libido, id’in itekler; ego kendini topluma enjekte etmek ister, superego, “hey, bir Dakka!” der. “Men Dakka dukka” diye ilave eder, iki ego çatışır, süper olan kazanır. Bir buna Aşk deriz. J Bir kısmında iktidar vardır. Baba-oğul, ana-kız arasındaki iktidar savaşımı olmaz, kız başkasına, oğlan başkasına aktarır enerjisini. Ancak kızın hıncı, annesine; oğlanın ki babasınadır…
Metolojik yaklaşım: Aşk, yarımların bir olması değil, tümlerin birleştiği ruh bilincidir.
Bilinci boş verelim, Aşk olsun!
Aşkın bilinci olsun!