Melamilik “marka” mıdır?
Melamilik Allah’a doğrudan bağlanma iddiasında olan bir akımdır.
Üstatları elbette ki vardır, ama hiyerarşileri ve kurumsal uluları yoktur. Ders aldıkları üstatlara "mürşit" derler. Ancak Melami üstadı halılar üstünde ve halısız uçan şeyhlerden değildir. Her nasılsa, Melami üstadı her daim yeryüzünde ve insanlar arasında ikamet eder! Velev ki bir Melami, mürşidini yüzüne karşı övmeye başlasın, yandı demektir! İyi bir azar işitmesi işten değildir.
Çünkü…
Melamilikte mürşit ne kadar derin ve erdemli olursa olsun, o da diğer insanlar gibi kuldur ve kula ait niteliklerle anılması gerekir. Mürşidi tanrılaştırmadan sevmek, dolayısıyla hatta mürşitteki vasıfları sevmek bir yanadır; Onu “mutlak” kategoriye sokmak ayrıdır. Melami bu nedenle, meclislerde üstadın değil Allah’ın zikredilmesini esas alır. Mürşitlerinden ders ve sohbet şeklinde tahsil ettikleri ilim ve tavsiyelerinin ötesinde bir beklentiye sahip olmaması lazımdır. Zaten ilim mürşidin kazandığı bir alandır ve yaratılanın kapasitesi oranında mümkündür. Dalkavukluk Melami’nin hiç beceremediği bir şeydir.
Melami bireydir ve bireysel yargıya inanır. Bazı ekollerde kişilerin tevzi ettiği hidayet, şefaat, himmet ve tevbe gibi isteklerin yalnız Allah'a arz edilmesi gerektiğini savunur.
Melami’nin markası ve totemi yoktur. Çünkü Melamilik showroomda değildir, showda değildir. Çünkü Melami kendi mesleğinde en iyisini yapmaya ve olmaya çalışıyorken Melamilik mesleğini kendine yakıştıramayacak kadar kendini takdir dışında görür.
Melamilere göre, ilm-i tehvit veya ilm-i ledün, ilk insandan (Âdem) son Allah dostuna (Hatem'ul Evliya) kadar taşınacak en yüce emanettir. Bugün de var olan Melamiler, birilerini Melami yapmak uğraşmazlar. Çoğalmaya çalışmazlar. Siyasetle uğraşmazlar. Bu yüzden bu ilmi talep edenlere karşı çok seçici davranırlar. Melamiler sayılarının artmasını değil, emaneti taşıyabilecek nitelikli insana ulaşmayı hedefler.
Melamilerde meslek ya da meşrep ayrımları yoktur. Her kesim insanın aralarında yer aldığı Melamiler, halkın arasında kendilerini gizlemeyi tercih ederler. Öyle ki, onlara çok yakın olanlar bile belki onların Melami olduklarını bilmezler. Bu kimliklerini sadece kendilerine yakın gördükleri insanlara uygun gördükleri zamanda açarlar. Bunun nedeni korku, endişe veya kaygı değildir.
Melamiler kendileriyle Allah arasındaki “ihlâsı” kaybetmemek ve Melamiliğin bir komünal ve ticari marka olarak algılanmasını istemezler. Bu açıdan önlerine çıkabilecek engeli bertaraf etmek için kılık, kıyafet ve hatta belirli bir toplantı mekânı (dergâh, tekke) ve topluluğu gibi dönemin tarikatlarının alametlerini göstermemeye çalışmışlar, halk içerisinde kendilerini gizlemiş, hallerini sadece kendileri gibi olanlarla paylaşmışlardır. Yani Melamiler Melami aramazlar, kişi tavırda Melami ise onlara katılır.
Melamiler, zikir ve sohbet toplantıları için özel bir yer aramazlar. Onlar için Allah, "mevcudiyeti" ile her yeri kuşatmış olduğu için her yerde ve her zamanda Allah'ı zikrederler ve birbirleriyle her fırsatta Allah sohbeti ederler. Zikir de namaz kılmak, oruç tutmak vb. emirler gibi Allah'ın bir emridir. Bu açıdan Melamiler, diğer tüm güzel isimleri (Esma'ul Hüsna) kendinde topladığı için Allah'ı "Allah" ismiyle zikrederler. Zikir, nefesin şükrüdür. Bu açıdan nefes alınan her anda sürekli Allah'ı zikretmeyi hedeflerler. Zikirde amaç, sadece kalbi manevi kir ve hastalıklardan arındırmak değil; bununla birlikte Allah'ın tecellilerine (ortaya çıkış/görünme) karşı gafletten (dalgınlık/uyku/fark edemezlik) uyanmaktır. Zikir sayesinde elde edilen uyanış onlar için bir alt amaçtır. En büyük başarı ise yokluğun idraki ve mutlak varlığın keşfidir.
Melamilik, belli bir isimden bağımsız olarak bir Kur'an merkezli İslami anlayışını ifade eder. Tarikatlar Nakşibendî, Kadiri, Rufai vb. gibi belli bir şahsın önderliğindeki ekolü ifade eder. Melamilikte tüm manevi bağlar (zikir ve müşahede) doğrudan Allah ile kurulur. Birçok tarikatta ise bu manevi bağlar dolaylı yoldan “Rabıta” denilen ve sırasıyla şeyh, pir, müceddit gibi aktarmalardan geçerek kurulmaya çalışılır. O nedenle,
“Sofular haram demişler,
Aşkımın şarabına,
Ben doldurur ben içerim
Günah benim kime ne?”
Melamilerde ibadetler gizlenir, kusurlar aleni olarak açığa vurulur. Melamilikte Muhittin Arabî´nin "Vahdet-i vücut" görüşünün derin etkisi vardır. Melamiler kaçınılması mümkün olmayan cemaatle namaz dışındaki ibadetlerini ve Allah´a yakınlıkla ilgili hallerini halktan gizlerler. Bunları açığa çıkarırlarsa kendilerini kınarlar. Gerçek durumlarını sezdirmemek için halk içinde sıradan bir insan gibi giyinip kendilerini belli etmeden yaşamaya çalışırlar. Görünüş ve gösterişe değer vermezler. İnsanlara yalnız kötü taraflarını gösterip iyiliklerini gizlemede çok ileri gittiklerinden, çevresindekiler onları kusurlu kimseler sanarak ayıplar ve kınarlar. En hoşlanmadıkları şey, kibir ve gösteriştir. Bu kötü huylardan korunmak, Melamilikte bir kuraldır. Özel giysileri ve tekkeleri yoktur. Melamiler kimseye dertlerini açmazlar. “Çünkü kula ihtiyacı bildirmek, muhtaçtan yardım istemektir.” Bu sebeple ihtiyacı Allah´tan dilemek ve Peygamber´in yolundan gitmek, kulluğun iki esasıdır. Birbirlerinin yardımına koşarlar. "Mümin, kardeşi için gece kandil, gündüz asa olmalıdır" derler.
Melamiliğin bir tarikat olduğunu söyleyenler yanında; kuralları belli bir tarikat olmadığını, her türlü gösterişten ve dünya kaygısından uzak kalmayı benimseyenlerin genel adı olduğunu ileri sürenler de vardır. Melamiliğin bir tarikat olmadığı düşüncesi, kurucusunun ve kuruluş tarihinin bilinmediğinden dolayıdır.
Melamilik, kendi varlığını hakkın varlığında yok etmek olduğundan, Melamilik bizzat arzu edilenin kendisi olması nedeniyle, gayeye giden yol olmayıp, gayenin kendisi olduğu için tarikat değildir. Melami olanların kendi varlıkları zaten yoktur. Dolayısıyla da, gidecekleri bir menzil de yoktur. Tarikat ise, ilim ve irfanla hakka yolculuktur.
Bütün tarikatların menzili Melamiliğe kadardır. Onun için Melamilik bir menzil değil menzillerin tükendiği noktada insanı ve muhabbeti kucaklayan bir ekoldür.
Melami’nin Kâh gökyüzüne çıkması, kâh yeryüzüne inmesi de bundandır.