DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Metin BOSNAK
Metin BOSNAK
Giriş Tarihi : 26-04-2022 01:49

İstiklal marşını yeniden yazmak

İstiklal marşını yeniden yazmak

 

Osmanlı Devleti “Hasta Adam” olarak kodlandığında Osmanlı ölüm döşeğindeydi. Ve aslında Osmanlı’nın ölüm tarihi 1920’ler değil, en az yetmiş yıl öncesiydi. Dahası, Osmanlı’nın tabutunu hazırlayan etkenler bugün de Türkiye Cumhuriyeti için geçerlidir.

Avrupa’nın, özellikle İngiltere’nin, Hasta Adamı muhafaza etmekteki amacı aslında Rusya’ya karşı tampon olarak Osmanlı’yı kullanmak ve İstanbul üzerindeki etki ve kontrolünü artırmaktı. Bu aynı zamanda Osmanlı Halifesi üzerinden Uzak Doğu ve Ortadoğu planlarını kolaylaştıran durumdu. İtaat kültürünü İngilizler iyi deşifre etmişti…

Osmanlı’nın uzatmalı sultanları da Rusya’ya karşı İngiltere kozunu kullanmış oluyordu. Pratikte bunun vahim sonuçları vardı. 1861 yılında Hıristiyan, Müslüman ve Dürzîler arasında peyda eden bir seri karmaşadan sonra, Fransızlar Beyrut’a asker çıkardılar ve Lübnan Dağı civarında yaşayan Hıristiyan nüfusun özerkliğini sağlayan bir anlaşmayı zorladı. Rusların, Slav halklarını “kurtarmak için” giriştiği işgal çabaları 1877’deki savaşa yol açtı.

Ardından Rusya ile San Stefano (Yeşilköy) Anlaşması ve İngiltere ile 1878’deki Kıbrıs Müzakeresi geldi. Artık Osmanlı Avrupa’daki topraklarından mahrumdu. İngilizler Rusya’ya karşı yardımlarına mukabil Osmanlı’dan Hıristiyan azınlıkların muhafaza ve idaresini ellerine geçirme amacındaydılar.  Bütün bu olanlara rağmen, Osmanlı 19. asrın en büyük siyasi güçlerinden olarak devam etti. Hilafetin gücü ve tarihsel hafızanın son dalgalarında sörf ediyordu. 

Lakin bariz bir şekilde, Osmanlı sırtlan pençesindeydi. 1830’de Cezayir’i Fransızlar, 1881’de Tunus’u Fransızlar ve Mısır’ı İngilizler işgal etti. Sonraki elli yılda Mısırı İngilizler bizzat yönetti. İngilizler 19. yüzyılda daha önce Osmanlı’nın daha az etkin olduğu Arap Yarımadasının güney ve doğu kıyılarına yerleşmişti zaten. Süveyş Kanalı gibi, İran Körfezi de 1869’da açıldığında Hindistan ve diğer yerlerle iletişim için İngilizlerin can damarı oldu. 1820’den sonra ise İngiltere bölgedeki Arap liderleriyle antlaşma zincirine başlamıştı. Bu anlaşmaların çoğu bugünkü ülkeleri İngiliz mandasına sokuyordu ve bir kısmı 1970’e kadar devam etti. Bunları bir uzantısı da Uzak Doğu’da yapılan anlaşmalar oldu ki, Hindistan ve Çin gibi büyük ülkelerin parçalanmalarını beraberinde getirdi.

Arap bağımsızlık hareketleri Türk İstiklal Savaşından sonra,1920 ve 1939 yılları arasında hız kazandı. Bu bağımsızlık aslında Osmanlı’dan “bağımsız” olurken kolonicilere bağlı olmak anlamındaydı. Artık hilafetin de kurtarmadığı açıktı. Din kardeşliği de ayrı bir tür etkiyle bitmişti. Dahası, bağımsızlık hareketlerinin ardından “millileşme” gelirken, aslında kolonici ülkenin kafasına teslim, ama adı yerli olan insanlar ikame edildi. Aynı şeyler yerli isimleri olan yabancı petrol şirketleri için de geçerliydi.

Osmanlı’nın dağılmasıyla Araplar ve Türklerin yolları tamamen ayrılmıştı. Bunda önemli etkenlerden birisi hem tarihsel anlamda Osmanlı “Lawrence sendromları”, acıları hem de Türkiye Cumhuriyetinin kimlik tanımlama gayreti oldu. Hem Mustafa Kemal’in Türkiye vizyonu hem de Batılılaşma hareketleri Doğu’ya dudak büktü. İran ile diplomatik durum aynı değildi mesela. Osmanlı’nın geçmişteki ihtişamı anlamsız kalmıştı ve Batı’nın sultaları da eski arka bahçeyle uğraşmak imkânı bırakmamıştı. Türkler de kendi dertlerine düşmüşlerdi. 

Osmanlı’nın yıkılışına kadar Osmanlı-Türk kimliğine muhalefet üzerine kurulan Arap milliyetçiliği, yönünü Osmanlı sonrasında ülkelerini müstemleke haline getiren Batı’ya çevirmeye başladı. Artık Müslüman Türkler yerine Batılı Hıristiyanlar vardı. Osmanlı dört yüzyıl boyunca Müslümanları ve özellikle Arap Müslümanları Batılılara karşı korumuştu. Merkezi hükümetin otokrat tavırları vardı, ama ülkelerin içlerinde büyük bir serbestlik vardı. Ağa Han’ın Hatıralar’ında bahsettiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti o zamanlarda iki ayrı özellik gösteriyordu: “Yapayalnızdı” ve “bağımsız kalan tek Müslüman ülkeydi”. Araplar ise temelde yöneticilerini Hıristiyan ve Yahudi unsurlarla değiştirmişti.

1950’lere kadar Arap ülkeleri Batılı ülkelerin uyduları şeklinde yönetildiler. Zayıf ve bölünmüşlerdi. Bu nedenle 1948 yılında kurulan ve resmi kurulma haberinin ardından 11 dakika sonra ABD tarafından tanınan İsrail devleti, Arap çoğunluğa rağmen yine Batı destekli savaşlarında Arapları mağlup etmiş ve aslında bağımsızlık kazanma çabaları sürerken Batı ile olan savaşlarını farklı şekilde devam ettiriyorlardı.  

Araplar işte bu dönemde Osmanlı’nın gidişiyle neler kaybettiklerini anlamaya başladılar.  1920’lerde Haşimiler önderliğinde kurulmak istenen Arap Birliği çatırdamıştı zaten.  Osmanlı dönemindeki sınırlar esas alınarak, ama onları mümkün olduğunca bölerek Irak Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin şekillendirildi. Arapların bu konuda ne düşündüğü Batılı güçlerin umurunda değildi zaten. Her ne kadar Arap şuuraltında bu sınırların uydurma olduğu devam ettiyse de gitgide bu vaktiyle eyalet olan ülkelerde çıkar grupları sınırları derinleştirmek yönünde davrandılar.  Bağdat, Şam, Amman ve Ürdün artık yeni pastalar oldu. 

Öte yandan, Mısır’da, Fransız işgali altındaki Kuzey Afrika’da durum biraz farklı oldu. Bu ülkeler Osmanlı idaresinden uzaklaşalı zaten epey olmuştu. Koloni ülkeleri ve onların tarihleri en azından bir yüzyıldır, ama hassaten 50 yıldır onları esir edenlerce yazıldı. Bu anlamda üretilen belgeler ve yorumları ile aslında “istiklal” kazanan ülkeler zihin müstemlekeleri olmaya devam ettiler. Burada da İngiliz, Fransız ve sonraları Amerika vardır. Bir tür sinir sistemiyle bağlı olan çöl Arabistanında ise, dil, kültür, tarihsel tecrübe ve hatta dini inanışlar değişmeye yüz tuttular. 1930'lardan itibaren Filistin yara olarak anıldı, 1950'lerde ise Cezayir devrimi diğer Araplara ilham kaynağı oldu. 

Fransa’nın Suriye ve Lübnan’daki esas işlevi, Ortadoğu politikasının ana ayağı olarak, buradaki Fransızca konuşan ve/ya Hıristiyan olan azınlıkları desteklemek şeklinde oldu. İlk manda yıllarından itibaren bölge halkı Fransızları müstemleke gücü olarak bildi. Paris’te taslağı hazırlanan anayasa taslağı 1926’da Lübnan'a empoze edildi. Oluşturmak istedikleri, meclis ve kabinede esas aldıkları ise dinin inançlardı. Başkan Maronit Katolik ve Başbakan Sünni Müslüman’dı…  

Ayrıca ülkeyi daha kolay bölmek, yönetmek için Fransa Suriye’yi, ülkenin dini ve ırki kökenlerine göre dörde ayırdı. Kafası çalışan elitten bir kısmı buna karşı çıktıysa da durum devam etti. Şam'daki milliyetçilerle Dürzîlerin ayaklanması bu durumu biraz azaltan etkiye sahip oldu, ama bu durumda 1930’da Fransa’nın yeni bir anayasasıyla peyda etti.  Buna göre, Lübnan gibi Suriye de Parlamenter Cumhuriyet oldu. Tabii bu arada Fransa dış ilişkiler ve güvenlik konularında söz sahibiydi. Yürümedi tabi. 1932-1937 arasında Lübnan, 1933-1936 arasında da Suriye anayasası askıya alındı.

Öte yandan, 1932 yılında İngilizlerle Irak arasında varılan anlaşma sonunda 1932 yılında Irak, 1936 da Mısır bağımsız oldu. Bunda etken olan ise, İtalya’da Faşist yönetimin yayılma siyaseti ve İspanyol İç Savaşının patlaması ve Fransa’da Halk cephesi Hükümetinin iktidara gelmesi oldu. Hatay'ın tekrar Türk toprağı olması da bu karmaşa yıllarına denk gelmektedir.  1937'de sancak olan Hatay, Fransa’nın uzlaşması ve yapılan seçimlerle tekrar Türkiye topraklarına katıldı. 

Fransa mandası olan Suriye’de yeni bir idare tarzı, gümrük uygulaması, tapu ve kadastro uygulaması getirdi.  Yollar inşa ederken aynı zamanda Antikalar Bakanlığı kurdular.  Suriye ve Lübnan’da Fransız Frank’ı ve hem sanatı hem de ziraatta Fransız tekeli vardı.  Kazançlar ise anında Fransa’ya gidiyordu.  Yabancı misyoner okulları korumaları altındaydı ve Fransız dili ve kültürü öğretiyorlardı.

Arap çocuklarının öğrendiği tarih, Fransız tarih yorumuna dayanıyordu. Buna göre, Osmanlı sömürge gücüydü ve Fransızlar ülkeye demokrasi getirmişti! Fransa’nın rahatsız olduğu ise, milli bağımsızlık tarafı güçlerdi ve halk özgürlüklerini kısıtlamak için çok çaba harcadılar. İşin ilginç tarafı bu aydınlar bu kavramları Paris’te öğrenmişlerdi. Milliyetçi unsurlara baskılar öylesine arttı ki, 1936’da bir Fransızca bilen Katolik Başrahip Fransız hükümetine bu zulümleri anlatan muhtıra yazmıştı. Hükümet uygulamalarını ağır bir şekilde eleştiriyordu.

Hâsılı…

Ortadoğu'’nun kader çizgisine yazmak isteyenler yeni haritada milletimizin kanını kullanmak istemektedir. Necip Fazıl’ın “yüreğimden kalemime kan çekerek” dediği tarzda Türkiye’den kan alarak Ortadoğu’da yeni etnik eskizler üzerinde oynanmaktadır. Bu süreç içinde, hırsızın katlettiği hane halkı ve çaldıkları bir yana, bir de ev sahibini yargılama küstahlığı da eklenmiştir. Oluşturulan yeni Ortadoğu sömürü planına stratejik mayınlar yerleştirilmiştir. Milletimizin uyuşukluğunun üç durumda aniden tersine döndüğünü unutmuş görünüyorlar: Yuvası, namusu ve Vatanı.

Millet var oldukça, devlet her zaman kurulur.

Gerekirse istiklal marşı yeniden yazılır.

“Korkma!” diye kükreyerek…  

İstikbâl, siyasal ikbali değil istiklâli esas alacaktır.

Çanakkale bunu canlı timsali olarak hafızalardadır.

 

 

 

  

NELER SÖYLENDİ?
@
Metin BOSNAK

Metin BOSNAK

DİĞER YAZILARI MUHSİN BAŞKAN Mum Titrer Hanemizde Ülkücülük CHP'yi Ne Zaman Sevdim İSLAMCILIKLA MÜSLÜMANI, TÜRKÇÜLÜKLE TÜRKÜ YABANCILAMAK SOSYAL MEDYANIN SOS'LARI PARALEL YAPI Bosna'daki Türk Üniversitesi: IUS DER SPİEGEL "BOYUN EĞME" DİYOR DEVRİM Mİ DEDİNİZ? BİRLİK VE BERABERLİK NEDİR? DİL TARİH VE İDEOLOJİ AYNAYI ARAMAK... MAKULLER AKİLLERE KARŞI VEDA HUTBESİNİ OKURKEN HİNLİK VE HAİNLİK ÖTESİNDE TARİHE BAKMAK ALPEREN OLMAK BİR HİLAL BİR İHTİLALDİR DELİLİĞE ÖVGÜ AŞK'A DAİR YAKLAŞIMLAR BİLİM, İDEOLOJİ VE DARVİNİZME DAİR YALAN DÜNYADA GERÇEK TARİH OLUR MU? DELİ DUMRUL'UN KÖPRÜSÜ ORTAYA KARIŞIK HALLERİMİZ EFKAR VE HERZELER YUSUF, ŞEHİR VE TABUYA DAİR EĞİTİME NEDEN HAYIR? EFKAR VE HERZELER "ADAMLARIN" PLANI HER ZAMAN TUTAR MI? İNGİLİZ'CE KONUŞMAK... BEN ÖLÜNCE KİM KALIR? BİLMENİN MALİYETİ NEDİR? BU ÜLKEYİ ANLAMAK... NİYET TAVŞANLARI VE TARİH ŞERİF MARDİN VE CUMHURİYETİN GETTOLARI FERMAN VE FETVA BAYRAMLARDAN BAYRAM BEĞENMEK AŞKIN BAR/KODU MEVSİM SONU İNDİRİMLİ LİBERALCİLİK YOL DA İÇİMİZDE SEYYAH DA! OSMANLI NE ZAMAN ÖLDÜ? SÜRGÜN KAYIP MEDENİYETİ ARARKEN... KÜRDİSTANA DAHA NASIL YARDIMCI OLABİLİRİZ? İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ MHP NEREYE GİDİYOR? NASIL BİR GENÇLİK? KİM KORKAR EBU ZER'DEN? MEHDİ NE ZAMAN GELECEK? "GÜZEL VE YALNIZ ÜLKE"YE Milliyetçilik ve Kürtler İLETİŞİM VE PROPAGANDA BATILILAŞMAK TWITTER'DA KENDİMİZİ OKUMAK "DANIMARKA ÜLKESİNDE KOKUŞAN ŞEYLER" BİSİKLETİN İSLAMİ OLANI FİRAVUN VE HİÇ'LİK KAMUSAL ALAN DÖNÜŞTÜ MÜ? KADIN, ŞEYTAN VE ÖLÜM ÇEVRİM İÇİ AHLAK ÖLÜM VE YAŞAMA KORKUSU KISKANÇLIĞIN KISKAÇLARI 11 Eylül ve ABD YA 12 EYLÜL SONRASI? Korku ve alkışlar arasında Ortadoğu AYDIN, MÜNEVVER VE ENTELEKTÜEL ORTADOĞU'DA OLANLARI ANLAMAK KAVGA NEREDE? KAVGA NEREDE? ORTADOĞU'NUN YENİDEN TASARIMI SUSMAK, PUSMAK VE BİRLİK DİL VE TARİH KAVGAMIZ HOLİGARŞİ Said Nursi ve Cemaat algısı Size “İslamî alt-çevre” diyebilir miyim, “abi”? MUHAFAZAKÂRLIK NEDİR? TÜRK LİBERALİZMİ AŞK MI MAŞUK OLAN? DİN'ERCİLİK SİVİL İTAATSİZLİK NEDİR? NEDEN KÜRT ÇALIŞMALARI ENSTİTÜSÜ? DEĞİŞİM İDEOLOJİSİ VE LİBERAL PROPAGANDA 12 EYLÜL SONRASI UZLAŞMA LİBERAL STATÜKOCULUK UYKUYU ÖLDÜRMEK "EKSİK ETEK" BABİL, DİL VE PROPAGANDA DENKTAŞ'IN ÖLÜMÜ AİKİDO VE "KÜRDİSTAN" DEĞİŞİM TÜRKÇE VE İDEOLOJİ "KASIMPAŞALI" BAŞBAKAN "İBRAHİMİ DİNLER" BİLİMLE DİNİ UYUŞTURMAK KOLTUĞA OTURAN VE KOLTUĞUN OTURDUĞU İNSAN TEMCİT PİLAVI VE YENİ OSMANLI RODRİGEZ NEDEN LİBERAL OLAMAZ? BEN'SİZLİĞE ŞİİR TOPKAPI'DAN DOLMABAHÇE'YE DÜŞERKEN ERBAKAN'I ÖZLERKEN MÜSLÜMAN VE İSLAMCI İSLAM VE FEMİNİZM KAÇIRILAN GÜNDEM BIDEN NOTLARI DEMOKRASİDE KİM KİM ÖPÜYOR ARAF'TA TARİHLERDEN TARİH BEĞENMEK İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ ARAFTAKİNİ ÖZLEMEK Hayatta Sürgün Olmak AKADEMİSYENLİK KÜRESEL KARADUL TEFRİKALARI GÜNCELLENEN MESİHİ BEKLERKEN TÜRKİYE KOLTUK, TURNUSOL VE KİMLİK BOSNA'DA BİR TÜRK ÜNİVERSİTESİ KOVBOY MEHTERANLA JAZZ ÇALARKEN Amerika ve Anti-Amerikan Kimlikler AMERİKAN KİMLİĞİ VE ŞEYTANLARI DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNDAYIZ KUTLU VEDA DEĞİŞİMİN TÜRKÇESİ VE UYANIŞ TANRI, İNSAN VE TAKVİM ÖDLEK ÖCÜNÜ ALDI MI? Millet Olabildik mi? Zaman, medeniyet ve din Zaman, medeniyet ve din Mehdi’yi beklerken ORTADOĞU VE YENİ İNSAN Kediler, Fareler ve Vatan Kürşat olma vaktidir Gülün Adı, Kadın ve Takva İslamo-Amerikancılık EBCET, CİFR VE TARİH SÜBJEKTİF OLMANIN FAZİLETİ DİPLOMASİMİZ NEREYE? İSTİKLAL MARŞI YENİDEN YAZILABİLİR Mİ? KOKUŞAN BİR ŞEYLER VAR! KÜRESEL KARADULUN AĞLARINDA "Yeni Osmanlı"nın Yeni Haçlılara Yardım Tezkeresi KATLİAMERİKA MAHALLE, BASKILAŞIM VE FİKİR NAMUSU YARASANIN ÇIĞLIĞI VE DİPLOMASİ Ay lav yu, Cani! AŞKIN HALLERİ DOKUZ HECELİLER FİRAVUN... Kadın'ım... 28 Şubat ve Erbakan KADDAFİ'DEN KESESİ Ve Yine Karşınızda Renan, Sykes ve Picot Democoupracy mübarek olsun! FULL'er Yapalım mı, Abi? Ortadoğu'da Sezaryen Mısır'da Karaoke Devrimi Mısır'ı Okurken Obama ve ikinci yeşil kuşak projesi (I) Bir Ortadoğu Masalı Mutlu Oligarşiden Kutlu Oligarşiye Ey zahit, şaraba eyle ihtiram! Bilinç ve Sürgün İbrahim, devir içimdeki putları! İdeolojik dil ve Teolojik Tarih Pardon, Size Demokrasi Diyebilir miyim? Paralel Evren, Küresel İslamcılık Erkekler ne zaman "adam" olur? "Millî" Küreselleşme? AK'Kışşş Kimliklerin Kurdu “Hiç” i öğrenmek GELENEK VE MANKURT Küresel tapınak, yerel rahipler ve Hipnoz Çift-düşün, yeni-konuş! Batı'yı ararken... Aforoz’malar… Halife Ömer Hayek’i ne zaman okumuştu? AĞLAMAKTAN ÇAĞLAMAYA DOĞRU KÜRT'AJ Shalom, Kürdistan! İslam, Millet, Hilafet ve Siyaset Amerika düşmansız olabilir mi? Mustafa Reşit Paşa'ya Mektup Keşif... Babil’in dil’beri Medeniyetlerin neyi çatışıyordu? Tarihi hangi hikâyeci yazar? Zihin Kontrolü ve Kült YUMURTANIN AK'I, SARISI Ebu Zer’in günlüğü Her şey zıddı ile mi kaim? Melamilik “marka” mıdır? Melâmilik Bir ayrılık, bir yalnızlık, bir ölüm AŞKA DAİR NE VARSA Medya medyumluğu ve wikisızmalar Türkiye, İran ve Dünya Barışı Muhafazakârlık “marka”sı? Füze ümütz! “Van münütz!” Çin'in hafızası ve küresel sistem Kutlu veda Öznellik Öz’neliktir! Hz. İnsan, Hz. Peygamber ve emanet Said Nursi ve tesettür İmam, Örtünme ve Nur Suresi Din duble “yol” mu demekti? Gelenek, mankurt ve reform Aylardan şubat günlerden cuma Alaturkalıktan Kolaturkalığa gelenek Gelenek mürtedi ve kimlik Namus, Kanun ve Fazilete Dair İman "terakkiye" destek midir? Yılmayacağız... ÜÇ TARZ-I MAHALLE VE HAL Hoş geldin, Şeytan! OSMANLI VE NEO-OSMANLI DAYILAR VE DAYILANMALAR Türkiye’de muhafazakârlık ve Dr. Faustus Tesettür neyi örtüyor? Milat oluşturmak Yahudilik bir din mi yoksa ırk mıdır? Tarih satrancını asıl kim oynuyor? Mahalle ve getto Tanrı, totem ve muta nikahı Orta Doğu’mların ebesi ŞOFÖR MAHALLİ BASKISI KÜRESEL İSLAMCILIK RENAN'I VE KENDİMİZİ AŞMAK Medine Vesikası Türk solculuğu ve İslamcılığı Batı’k düşüncelerin Doğu’şu BATI'NIN DEĞERLERİ EVRENSEL MİDİR? NEO-MUHAFAZAKÂRLIK VE YİN-YANG Karadul KEDİLER VE FARELER “Erkekliğin” yasası, “kadınlığın” tasası ON ADIMDA LİBERAL OLMA TÜYOLARI Neden Federasyon? Kaburga kemiklerimdeki sızı? Ortadoğu ve Darbeler "Küreselleşme "millet"e neden karşıdır? TURNUSOL Ya 12 Eylül sonrası? (II) Ya 12 Eylül sonrası? 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (II) 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (I) Kim ne der? Ne zaman ki…
NAMAZ VAKİTLERİ
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA