Babil’in dil’beri
Dil hayati bir konu.
Kim “ne diyor”, “niye diyor” diye dillenen bir sıkıntı var toplumda.
İletişim araçları arttıkça, iletişim bitiyor sanki.
Dil ortaya koymak, anlatmak için değil, gizlemek için bir mekanizma oluyor.
Tarihçesi eski aslında sıkıntının.
Tevrat’ta Tanrının insanlara verdiği en büyük ceza Babil’de olur.
İnsan kuleler kurmuş, “medeniyet” inşa etmeye çalışmış, “ekseni” kaymıştır.”
İnsanın diklenmesi Yehova’yı kızdırır.
Ceza olarak Yehova onların dillerini karıştırır.
Diğer örnek İncil’den…
Yuhanna İncili şöyle başlar:
“Başlangıçta Kelam vardı. Kelam Tanrı ileydi. Ve Kelam Tanrıydı.”
Kelime burada “logos”tan tercüme.
Logos ise, hem “konuşma” (“K-L-M” kökünden) hem de zihinsel çıkarsama anlamında “mantık”la (N-T-K) aynı kökten.
İsa burada Kelam’ı temsil ediyor.
Bir anlamda Kelamla Tanrı aynı düzlemde buluşuyor.
Diğer yandan, konuşulan kelam ilem mantık aynı kaynaktan geliyor.
Ancak…
Yirminci yüzyılda “dil” konusunda çok değişimler yaşandı.
Önceleri kelimeler ve onlara karşılık gelen anlamları vardı.
Kelime ve anlam arasında kopmaz, sarsılmaz bir bağlantı var sanılırdı.
Ferdinand de Saussure dilde “kelime ve anlam” konusunu bıraktı.
Ona göre, kelime ve anlam arasındaki bağlantı mukadder değil, mutat olan bir şeydi. Kavramla beraber anlamın oluşması “nedensiz” ve gelişigüzeldir.
Sonra Saussure, kelime ve anlam arasında vehmedilen anlamı açığa vurmak istedi.
Kelimeye “gösterge”, karşılık gelen şeye “gösterilge” dedi.
Göstergelerin farklı dillerdeki gösterilgeleri de rol oynadı bunda.
Aynı göstergelerin farklı toplumsal katmanlarda farklı gösterilgelere dönüşmesi de.
Hatta aynı toplum içinde gösterge aynı kalsa da gösterilge değişmiştir zamanla.
Dolayısıyla Saussure’ün vurguladığı şey şu oldu: Göstergelerden yola çıkmanız, sizi illa bir mutlak gösterilgeye götürmez. Gösterge aynı gibidir, ancak gösterilgesi çoktan değişmiştir.
Göstergelerin ortak sanıldığı bir toplumda, gösterilgelerin değişmesi aslında yasaları ihlal etmek kadar önemlidir. Hatta ondan daha önemlidir. Çünkü yasalar da dil ile yazılır. Anayasa ve hukuk toplumsal mutabakatı ne kadar gerekli kılarsa, gösterilgelerin ifade ettiği şeyler de aynı şekilde toplumun bir kısmının haberi, bilgisi ve izni olmadan değişirse o zaman "fitne" çıkar işte.
Türkiye’deki durum budur.
Göstergelerle gösterilgeler arasında bağlantı yoktur.
Bu nedenle demokrasi dâhil her gösterilge bireysel olarak şarj ve deşarj edilebilir.
Babil’in asma bahçelerinde üzüm yesen ne olur?
Şarap içsen ne olur?
Babil’in dil’beri üzümle de sarhoş, şarapla da!
Algıda geçici olan ülkenin göstergelerde seçici olması muhaldir.
Bunu da mı “kader “deyip, Allah’a havale etmek lazım?