Bir süper ego varmış…
En X’imiz eksen olmuş…
”Ek” gitmiş, “sen”i kalmış.
Neo? Osmanlı mı? Neo-konduda mı yaşıyor?
Bir varmış, bir yokmuş…
Sılada hasretimiz, gurbette hasletimiz olmuş kimliğimiz. “Vay” demişiz yekinerek, sonra Hay’dan gelmiş, Hû’ya gitmişiz…
Ama “matriks” her yerde!
Dahası da varmış…
Zamanın dili, di’li geçmiş zamanda açılım yapmış. Mışıl mışıl uyumalar başlamış, miş’li geçmiş zamanla…
Açılım yapalım biraz…
Ödipus var mitolojide. Sofokles’e göre, Ödipus yola çıktı. Karşısına Sfinks çıktı. Bilmeceyi sordu. Ödipus bilmeceyi çözdü: Sabahleyin tek ayaklı, öğlen vakti iki ayaklı, akşam vakti üç ayaklı olan varlık insandı… Kaderinden kaçıyordu Ödipus. Üvey babasını gerçek baba sanıyordu ve ebeveyni öldüğü için rahattı. Katil olmayacaktı, kehanetin dediğinin aksine…
Tam kaderi alt ettiğini sanarken, gerçek babasının katili oldu Ödipus… Freud’un Rüyaların Yorumu’nu okumamıştı. Kahinden dinlemişti istikbalini.
Evet! Ödipus’un kompleksi yoktu aslında, ama “Ödipus kompleksi” 20. yüzyılda nice kimliklerin oluşmasında anahtar oldu…
Osmanlı Devleti, Baba Laius oldu öncelikle; tarihsel mirası Anne Jocasta…
Ödipus kompleksi, yakın tarihin en belirgin kimliklerin izine düşen izdüşümü. Önce Osmanlı’nın tarihten silinmesi, kendi milli ve kültürel kimliğini Osmanlı Devleti üzerinden edinen Avrupa ülkelerinde belirdi: anti-Osmanlı oldu kimlik. “Hasta adam,” hasta babaydı aynı zamanda… Babanın ölmesi ile kendi kimliklerine soğuk damgayı eklediler. Terekeyi paylaştılar, veraset ilamına gerek kalmadan…
Aranan hayat iksiri petrol kuyularındaydı.
Sonra Arap ülkeleri ve Balkanlarda yaşandı bu ideolojik Ödipus. Baba ölmeliydi, kötüydü. Öyle anlatılmıştı BBC’den, demek ki öyleydi! İşitti, itaat ettiler. Lawrence poşuyla gezdi Ortadoğu’yu deve üstünde; bazen de huşûyla fes takıyordu Rumeli’de Türk kahvesi içerken.
Ödipus’u cumhuriyete geçişte de gördük; yorgundu, kızgındı, ama şişen ayakları üzerinde durmakta kararlıydı. Babanın borçları ağırdı, redd-i miras etmek istedi, olmadı. Yük ağırdı, ama gene de ödedi borcunu babasının, düyûn duymayın!
Baba gidince, Ata girdi devreye…
Sonra Ata, bir türlü “ta” o zamandan beri “A” demekte zorlanan farklı evlatlarıyla uğraştı. İkinci Ödipal dönem bitti.
Üçüncü Ödipal dönem, farklı evlatların Ata’ya kızgınlıklarıyla başladı, devam ediyor...Kimi ezâsını gördüm der, kimi ezanı Türkçe duydum, kimi cezâsını yedim, der…Akıllara zarar durumlar yaşanır Anavatanda…
İd, ID (identity=kimlik) olursa, ego’nun kurşunlu hali çıkar ortaya… Ancak, oktanı düşük olsa da “süper ego” diye adlandırılır…
“Ben’i ben’de demen, ben’de değilem” diye başlarsınız, ama “bende” (esir) olmak için değil…
Bende olmayan “ben” kimliğini, kendi varlığının özünden algılamak ve algılatmakla olur.
“Batı!” dersiniz, “kaç batındır?” diye sorarlar. “Doğu!” dersiniz, ölü doğu’mdur… Orta’nın Doğu’su ile Doğu’nun Batı’sı arasında bir tahtırevalli olmak tercihi çıkar ortaya.
Batı ile Doğu arasında köprü olmak istersiniz, ama birdirbir oyunu başlar hemen…
O bitti derken, körebe başlar. Seksen bir türlü, sekmesen eksen! Gözlerini açsanız da gözbağını görürsünüz ancak…
Sonra rüya başlar… Yedi cüceler ıkınmaya başlar, ancak Pamuk Prens uykuya dalar. Elmayı yemiştir işte…
Sonra rüyaların yorumuna geçersiniz…
Hani ne demişler? Tarih, tefekkürden ibarettir. Tefekkürün olmadığı zamanlarda, savaşlar tarih üzerinden verilir, tekeffül olur. Kimlik tanımlamak, tarihi tersinden okumak üzerinden olur. Tarih yazmak ise, tarihe yazılmakla mümkündür. Tarih size yazılırsa, siz tarih olursunuz ve tarih düşerler…
Döner bakarsınız geriye, dönmüşsünüzdür…
Bir de bakarsınız, masaldaki Kırmızı Başlıklı Kız aklınıza gelmiştir… Sonra tahtıverallinin merkezine bakarsınız.. Bir yükselen var, bir alçalan… Ama alçalandır, yükselten tahtanın diğer ucunda oturanı. Yüksekten bakarsınız bir süre, ama sizi kaldıran merkeze yükünü oturtarak alan , sizi kaldırandır. İnmek istersiniz, ancak o da ani çakılmayla olur. Karşı tarafta boşluk…
Eksen ne olur? Ekmesen ne olur? Sen eksen olmayınca, sen ek ol! diye isteyenler çok olacaktır…
Akmaz kokmaz, bir merkezdir. Mevlanâ’nın ifadesiyle, pergelin sabit ucu, sağlam bir kimlik odağına oturduktan sonra, diğer ucun bütün evreni gezmesinde sıkıntı yoktur. Çünkü o eksen oluşurken, merkezin etrafında dâireler çizer ve çizdikçe aslında merkezi büyütür.