Ful'ler yapalım mı, abi?
Bir yandan El-Ahram Gazetesi de artık Küresel Karadul’un yanında. CNN zaten olayın başlangıcından beri dış politika haberi yerine Amerikan Dışişleri kanalı gibi. Artık işi “demokrasi taraftarları” laflarına dökmeye başladı bile.
Öte yandan Google bile adeta işin içinde yer almaya başladı. Hatta Ömer Süleyman İsrail’le "dostluk" düzeyinde ilişkileri olan bir adam Mısır Devletinin fiilen başkanı. Mübarek bir ittifakın na-Mübarek tezahürleri var.
Gene geldik mi Ortadoğu bulmacasına?
Bir dakika bitmedi!
Graham Fuller konuşmuş bu arada…
Demiş ki: “Ortadoğu'da yaşananlar yeni bir çağın başlangıcı”.
La havle vela kuvvete…
Fuller devamla diyor ki, “ABD'nin 21'inci yüzyılın Amerikan yüzyılı olacağı hayali çöktü. Artık aralarında Türkiye'nin de olduğu başka aktörler sahnede”. Rahmetli Özal’ın Adriyatikten Çin Denizi’ne giden hayali devrede demek ki! J Ya da Çin Fuller’ın ağzından konuşuyor! J
Fuller ki bilim adamı kimliğinden öte, Amerikan istihbaratının akademide ve “sahadaki” öncü kollarından biri olarak epey çalıştı. Çalıştığı konuların başında İslami fundamentalizm olup Türkiye’deki bazı dini gruplara destek vermesiyle de bilinir. RAND Corporation'a büyük “hizmet”i dokunan insanlardan. Üstelik, RAND İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin dünya mühendisliği üzerinde çalışan kuruluşların başında…
Onca tesadüf bir araya gelir ve “demokrasi” lafları çoğalırsa bizim coğrafyada, şahsen beni açmıyor. Belki de kasıtlı olarak İsrail-ABD arasında ve hatta Obama ve Amerikan diplomasisi arasında farklı görünen algılar ve sözler var. Obama’da gidici belli. Belki de bu durum da ona yıkılacak ekonomik kriz gibi. Oysa onca güzel bir dopingle iş başına gelmişti.
Acaba…
İsrail artık Amerika’nın kaldıramadığı bir yük olmaya mı başladı? Yoksa İsrail bölgedeki misyonunu devlet olarak tamamladı ve artık Küresel Karadul yeni hesapları mı devreye sokmaya çalışıyor? Amerikancasına “white elephant” diyorlar hani. Pahalı ama kaldırması ağır bir yük mü oldu İsrail?
Doğrusu sanmıyorum…
CIA'in Ortadoğu ve Türkiye Masası eski Şefi olarak tanıdığımız Graham E. Fuller bu açıklamaları yaparken olayları 9/11 terörü ile de bağlantılı görüyor: “Bunlar bence aynı hayal kırıklığı, öfke ve hoşnutsuzluk serisinin yansıması. ABD'nin tek başına tüm bu olaylardan sorumlu olduğunu söylemek istemiyorum, öyle değil. Ortada bu olaylara neden olan yerel sorunlar da var. Ama ABD siyaseti bence sorunları kötüleştirdi. Bir başka deyişle 9/11 mevcut olan rahatsızlığın ortaya konulduğu bir ifade yöntemiydi. Bu nedenle, bölgedeki ılımlı değil, en radikal grubun harekete geçmesi şaşırtıcı değildi. Ama şu anda biz, radikallerin yer almadığı, ılımlı olanların devrimci hareketler ve isyanlar için Arap dünyasındaki pek çok ülkede harekete geçtiğini görüyoruz.”
Fuller’ın dediklerinden ortaya çıkanlara gelecek olursak…
1. Amerika Ortadoğu’da diktacı rejimleri bizzat destekledi. (Şaşırmadık tamam. O halde buradan başlamak lazım. Hatta tazminat hakkımız bile doğacaktır.)
2. 9/11 olaylarını ise, İslamî bir kimlikle tanımlamaya devam ediyor. (Mesela bu olayların sonunda Amerikan ekonomisi ve borsasında neler değiştiğini ve çöken borsada trilyonlarca dolarlık şirket değerlerinin kimler tarafından çok ucuza ve hatta beleşe el değiştiğine değinmiyor. Bunun küresel ekonomide ve küresel ekonomik krizdeki rolüne ve bu süre içinde hangi kişi, şirket ve ülkelerin birkaç yıl içinde ciddi bir kazanıma sahip olduğunu anlatmıyor.) FED ve “milli” sanılan merkez bankalarının rolleri ise hiç ortada yok. Mahir Kaynak’tan öğrenmesi gereken şeyler olduğu belli!
3. Terör olaylarındaki “İslam” gölgesini olduğu gibi bırakıyor. Olayları aynen Bush ve neo-conların istediği gibi, “ya bizle ya da bize karşı olanlar” ayrımıyla açıklıyor.
4. Artık “ılımlı” diye iltifat gören İslam türlerinin anlamını da açıklamıyor. Bu hesapla Mısır’daki ve Türkiye’deki ılıman grupların nasıl bir yerde durduklarına dair imalar var, ama sanki bunlar da “demokrasi” hesabıyla kendiliğinden olmuşçasına anlatılıyor.
5. Eski bir CIA elemanı olarak yaptığı tahlillerde açıkladığı noktalar varken, açıkladıklarından fazlasını beyanatları ile aslında sise bürüyor.
6. Türkiye’ye ilişkin anlattıklarından hoşa gidecek şeylerin olduğu açık. Diplomasi başarısı olarak Davutoğlu’nu da iyi anladığı belli. Ona hükümetin “destek” verdiği sözü enteresan duruyor.
Hâsılı, Fuller ya da—genelde algılandığı gibi—ABD’deki bir gazete yazarı ya da akademisyen ille de ABD’yi temsil eder konumda değil. Onun RAND ve CIA kökenleri biraz daha önemli kılıyor. Bir de Türkiye ile ilgili özel sevgisi olması da çabası!
Peki, gelelim, bu durumu nasıl anlamalı?
Abdülhamit, diplomaside harekete geçeceği zaman, İngilizlere sorar, teşekkür eder, sonra da tersini yaparmış. Başkasının aklını tersine de olsa kendi lehine kullanmak güzel. Bu durumda nasıl bir şey çıkar diye düşününce ise…
Davutoğlu’nun kitapları ve fikirleriyle artık iyi tanıyan bir dış diplomasi var karşımızda…
Sorun ise, burada kim kimin aklını daha iyi okuyup tersini yapmak noktasında…
Orada oturmayan bazı şeyler var.
Gaza gelmeden, "Fuller olsun, abi!" demeden, yola devam etmek lazım…