Yalan dünyada gerçek tarih olur mu?
Öncelikle zaman vardı; ama kaydı yoktu.
“Tarihi” insanlığa armağan eden kadındı.
Asıl tarihe bakın ki, bir Hürrem tarihi ikinci defa sallıyor. :))
Bir yanda Havva, diğer yanda Gaia, Pandora ve Helen.
Tarih deyince "gerçekler" değil, gerekçeler konuşur.
Yazıyı Sümerler icat etti, parayı Lidyalılar; ikisi de en çok siyaset ve ticaretin elinde.
Fenikeliler olmasa Yunan alfabesi olmazdı; belki tarihi de.
Tarihi ilk önce Herodot yazdı; Herodot Cevdet sevdirdi.
Herodot’un yazdığı tarih, Homer’e dayanıyordu; o da edebiyatçıydı.
Tarihi hikâyeden daha ciddi ya da gerçek değildir; ikisi de anlatı ve kurgudur.
Sokrat’ın büyük yanılgısı kurgusal gerçekle tarihsel gerçeği karıştırmasıydı.
Sokrat’ın gerçeklik algısı siyasete hizmet etti; ölümü de o nedenle oldu.
“İdeal” ile “reel” arasındaki ilişki tarihi yazanlarla yapanlar arasında da vardır.
“Gerçek” dediğimiz, çoğu zaman ispatı zor olan yalanlardan oluşur; tarih gibi.
Tarihin anlamı günümüze yansıyan tarafıdır.
Müzeyi turiste, arşivi Frenk’e, mezarlıkları halka bırakmak tarih şuuru değildir.
Gaza’ya katılmadan Gazi olmayı tarihten öğrendik.
Osmanlı'da savaşa katılmadan "Gazi" ilan ettiğimiz nice Sultan oldu!
Tarih elit'in gerçekleriyle, halkın gerçeklerini örtme hikâyesidir.
"Elin gâvuru" tarihi bitirdi, “tarihin sonu”nu yazdı; biyografi ve otobiyografiye döndü.
İnsanın sonunu yazmaya da fazla kalmadı.
Bizde tarihi anılar şarkılarda, türkülerde kaldı…
Tarihte, hafızamızı değil, "iktidar"ımızı ararız.
Tarihin ataerkil bakışı, fetihlerde anaerkili görür.
O nedenle, Hürrem’e kızar, Katarina’ya gülümseriz.
Tarih anlatı olunca, arşivler de onun yedeğinde kalıyor.
Sevdiğimiz tarih ve tarihsel gerçekler değil, haldeki var olma çabamızdır.
Türkiye’deki tarih anlayışı haldeki kavgaların geçmişe taşınmasıdır.
Edebiyatın ilk çağı büyük ölçüde tarih, tarihin son çağı büyük ölçüde edebiyattır.
“Tarihsel” kahramanlara bakarsanız ideolojik dönemeçleri görürsünüz.
Eski Yunan’da felsefe ve güzel sanatlar, Eski Roma’da askerlik yüceldi.
Orta Çağ’da “Azizlerin Hayatı” tarih oldu: “Hagiography.”
Rönesans tarihinde sekülerleşti tarih; Reform’da Kilise tarih oldu.
Tarih şuuru en derin Yahudilerde oldu; sonra Protestanlar ve İngiliz’de.
Tarih aslında ruh olmalı çünkü tarih günümüzde yaşarsa anlamlıdır.
Günün problemini tarihe giydirmek, aslında tarihten kaçmaktır.
Tarihin anlamı günümüzü geçmişe değil, geçmişi günümüze aktarmakla olur.
Tarih her zaman “resmidir”; bir kısmında mühür vardır, diğer kısmında damga.
“Resmi tarih" dediğimiz, Osmanlı'ya karşı değil, Batı’ya, hassaten İngiliz'in yazdığı Osmanlı tarihine karşı devlet destekli tarih yazıcılığıdır. Ne gam!
"Tarihsel gerçek" dediğimiz ya tefsir ya tevildir. Gerisi lafı güzaf...
“Yalan söyleyen tarih” diye höykürmek gelenekte var.
Yalan dünyanın gerçeği mi olur?
Kiramen Katibin yazmıyor ki!