Ebu Zer ilk Müslümanlardan.
Namı diğer Gıfarî.
Ne doğum tarihi doğru dürüst bellidir.
Ne de öldüğü yer tam olarak bilinir.
Yunus’un dediği gibi, “şöyle garip bencileyin” ölmüştür Mekke ile Medine arasında bir yerde.
Bazı rivayetlerde onun adı “Mesîhu'l İslâm” diye anıldı.
Kabilesi cahiliye döneminde yol kesen, kervan soyan eşkıya güruhu idi.
Yani haramilerin arasında büyümüştü.
Ebu Zer’in kabilesi için güzel şöhreti vardı: cesurdu, atılgandı, namı vardı yani.
Müslüman olduğu zaman cesaretine başka güzel vasıflarda kattı.
Kabilesi ve ailesini uyaranlardan oldu genç yaşta.
“Lebbeyk” serencamı başlamıştı.
Müslüman olmadan ruhen, ahlaken iman etmişti o zaten.
İslam ruhunu yüceltmesi için kanatlarını taktı.
Hz. Peygamberin samimi dostlarından oldu Ebu Zer.
Öylesine yakındı ona.
Öyle uzun uzun görüşmesi de olmamıştı Müslüman olduğunda…
Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden sonra meydana gelen Bedir, Uhut, Hendek ve diğer savaşlara katıldı. Tebuk Savaşında İslâm ordusu hazırlanırken o gecikmişti. Ancak devesinin bitkinliği onu geride bırakmadı. Hz. Peygamberin arkasından yürüyerek katıldı sefere.
Kabilesinin aksine Ebu Zer yoksuldu. Yoksulluğu yokluktan değildi. Kendince kullandığı eşyaları vardı, onları kullanırdı. Ancak eşyanın onu kullanmasına izin vermezdi. Züht onda kozmetik değil, kozmik bir sır oldu. Medine’nin bağları bahçelerini o da görüyordu. Ancak şaraptaydı gözü onun, bağda, bahçede üzümde değil. Üniforması yoktu, üniforma kalıplarına sığan cinsten de olmadı.
Ve Hz. Peygamber Hakk’a yürüdü bir gün…
Ebu Zer uzlete çekildi.
Medine’den Şam’a bir yakıcı menzilde teselli aradı.
Lakin Hz. Osman devrinde yeni bir haramilik türemeye başlamıştı. Bir yandan İslam yeni bölgeleri zapt ediyordu. Öte yandan, o bölgelerin alışkanlıkları, adetleri, töreleri Müslümanları zapt etmeye başlamıştı. Bunun neticesi olarak emirler, mutantan hayatın tantanasına kendini kaptırmaya başlamışlardı. Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer devrinin sadeliği unutulmuştu.
Ebu Zer’in havsalası kuvvetli idi, inancı kadar…
Şam’da Muaviye hüküm sürüyordu.
Haramilere karşı savaşmıştı kendi kabilesinde Ebu Zer.
O, sade yaşamaya devam etti. Gösterişsiz yaşamakta ısrar ettiği gibi, mal ve servet biriktirme hırsı da olmadı. Ayrıca, bunun aksine şaşaayı tercih edenleri makamlarına, rütbelerine bakmadan tenkit ediyor, onlara hesabını veremeyecekleri şeylerden uzak durmalarını salık veriyordu.
Muaviye ve emirlerinin yaşantıları özellikle dikkatini çekiyordu Ebu Zer’in. İslam devletleşirken, mülk olmaya, melikler çıkarmaya başlamıştı. Ebu Zer’in eleştirileri önceleri önemsenmedi, sonraları ise “fitne” çıkardığı söylentisi ve bazı İslamî argümanlar kullanılarak şikayet edildi Halife’ye. Ebu Zer’e “kaza okları” fırlatıldı. Hz. Osman’ın artık onu Medine’ye çağırma zamanıydı. Davete uydu Ebu Zer, ancak arkasında ne olduğunu da biliyordu. Ve Halife Osman’ın kendine önerdiği sukut önerilerini “benim makam, mülk isteğim yok!” diyerek geri çevirdi. Fazla da kalamadı Medine’de Mekke civarında Rebeze’ye ilişti hafifçe.
Asaleti öyle bir derece de idi ki, Halife Osman’ın aleyhinde olanlara da pirim vermedi. Onların hedefi de Ebu Zer’in eleştirdiklerinden uzak değildi. Evsiz, barksız ve nihayetinde giysileri de parça parça olan Ebu Zer, küskünlüğe vurmuştu kendini. “Bana giysi lazım değil,” diyordu, “kefen lazım!”
Ve öyle de oldu.
Ölüm kervanına katılmasından kısa süre sonra ufukta bir kervan gözüktü. Kervanla gelen Ensâr'dan bir genç gelip onu kefenledi ve cenaze namazını kıldırdı, Rebeze'ye defnetti. Karısı ve kızını Allah’a emanet etmişti. Vefatında geriye harap bir ev ile üç koyun ve birkaç keçiden başka bir şey kalmamıştı.
Ebu Zer, “ilim deryası” diye adlandırılan bir insandı yaşarken. Çünkü bilgi edinmek için Hz. Peygamber'e sık sık sorular sorardı. İman, ihsan, emir, nehiy, iyilik ve kötülük hakkında ne varsa hepsini Hz. Peygambere sorarak öğrenmişti. Her hareket ve işinde Hz. Peygambere tâbi olduğunu gösterirdi. Gayet kanaatkâr olup basit ve sade yaşardı. Hakki söylemekten çekinmez ve korkmaz idi.
Ebu Zer yaratılıştan hakperest bir Peygamber dostu idi. Ümmet arasında meydana gelen fitne ve fesatlara karışmaktan son derece sakınırdı. Hz. Osman'a ve Hz. Muaviye’ye muhalif olarak tanınırdı. Kendisine arzu etmediği bir şey teklif edildiği zaman, zahitlere mahsus bir eda ile ve güler yüzle, reddederdi. Ebu Zer, pek az sayıda fetva vermiştir. Ancak hakli bir meselede halifeye karsı gelmekten çekinmemek gerektiği onun en büyük fetvası oldu.
Muaviye öldü, ama Ebu Zer yaşıyor.
Günlüğünü yazmaya devam etti Ebu Zer, imzasız günlüğünü.