“Bilgi”den, bilinçten sık sık dem vurulur ya…
Hani olmazsa olmazdır.
Yere göğe sığmaz, matah şeylerdir.
Bilgiden kasıt çoğu zaman propagandadır.
Bilinçten kasıt ise başkalarını kendimize uydurma eşiğidir.
Propagandanın sık tekrarlanmasıyla oluşan ortak bir şartlanmışlıktır.
Bilinç devlet, cemaat ve endüstrinin istediği biyolojik robot üretim tezgâhıdır.
Bu mantıkta bilgiden kasıt, bir’gidir.
Bir’inin dediklerini birlikte bilince dönüştürmedir.
Öte yandan…
Bilgiden bilince geçiş fî tarihinden beri insanın en büyük meşakkati olmuştur.
Hücre hücre her kitapla insanın kendine ördüğü bir müebbetliktir bilinç.
Bazen bilmenin peşinde acıları oldu insanın.
Bilmedikleri başına bela oldu.
Bazen bildikleri insanın peşine düştü.
Bildikleri sancı kaynağı oldu.
Aklın yolu hiçbir zaman bir olmadı zaten.
Devletin, cemaatin ve endüstrinin istediği aklın yolunu bir kılmaktan ibarettir.
İnsanların, toplumların farklı bilgi ve bilinç düzeylerinin olması güzel bir şey.
Tarihte kâmil ve özgür bilinç ve bilgi toplumlara yayılan şeyler olmadı zaten.
Dahası, totaliter kafa her zaman herkesin bilgisi ve bilinci aynı oranda olsun çabasında oldu.
Seri üretim bantlarından çıkan insanların maliyetleri düşük olacaktır.
Dahası bir komut, bir düğmede kitleyi güdülemek de mümkün.
Kapitalizm de bir totaliter algı sistemini çoğulcu paketle sunar.
Fahrenheit 451 bunun güzel örnekleriyle doludur.
Farklı markaları seçmenin özgürlüğü, o markaların sizi tasarlama niyetini ilga etmez.
Ancak sınırlarını sermayenin kendi çizmesi kaydıyla özgürdür insan bilinci.
Truman Show tasarlanan hayatların sınırlarını anlatan eserlerden biridir.
Kitlenin bilgi ve bilincinden farklı yerde olmak kitle için değil, farklı olan için sıkıntıdır.
Toplum denen heyula öylesine bir ezici çokluğu ifade eder ki!
Kimi insan çoğunluğun yanlışları karşısında kendi doğrularını şaşırır.
Kitlenin psikolojisi kütlesel bakmaktan ibarettir.
Bir kütle diğerine ne kadar kütlesel bakarsa o kadar işte.
Totaliterdir.
Şayet farklı bilgi ve bilinç varsa o zaman kütlenin hançeri ya da hançeresi çalışır.
Sonuç ya sürgündür yalnızlığa.
Ya da bir “ben”den diğerini çıkararak kendinle muhabbete devam etmektir.
Demokrasinin de en büyük arızası bu zaten.
Çoğunluğun seçimi belirleme gücü demokratik olabilir.
Ancak bu çoğunluğun en iyi ve en doğruyu belirlemesi anlamında değildir.
Bilgi ile bilinç artar, artınca yalnızlık artar.
Bilgi süreğine çıkan insan sonuçta sürgün olur kendi bilinci içinde.
Bilmekle bilinç artar belki, ama insanı mutlu eder mi?
Öte yandan, mutluluk bilinci nasıl bir şeydir mesela?
Başkalarıyla “birlikte” olmak mutluluktan öte kendini başkalaşma ile unutmaktır.
Kendiyle bir olmak ise, kendi iç bütünlüğünü sağlar.
Belki “gerçeğe” biraz daha yakın olur, ama hayat içinde sürgün olursunuz.
Deli Dumrul’un köprüsünden geçeceksiniz…
Ya da Deli Dumrul’a isyan edeceksiniz.
Bakışlarda düğümlenen kimliklerimiz var.
İnsanların bir kısmı teleskopik bakar olaylara.
Uzaktan bakar, ayrıntıları bilmez ve fakat resmin büyüğünü yakalar.
Bir kısmı mikroskobik algılara sahiptir.
Yakından ve derin bakar ama tek bir şeye yoğunlaşır.
Bu da kendi içinde bir “uzman” otizmi oluşturur.
Bir şeyi çok derinlemesine bilirken, yüzeydeki çoğu şeyi kaçırmak böyle bir şey.
Ama periskoptan bakanlar da vardır.
Kendi varlıkları görünmez ortada.
Ancak bilincin altından bilincin üstündekileri izlemeyi severler.
Dahası…
“Cehalet mutluluktur” diye ifade edilen Batı’lı atasözü boşa değildir.
Müslümanların “cahiliye dönemi” dediklerinden farklı bir anlamı var.
“Bilenlerle bilmeyenler hiç eşit olurlar mı?”
Olmazlar, elbette.
Bilmenin yükü bilince evrilir de kendi haçını sırtında taşıyan İsa gibi olur insan.
Bilincin oluşturduğu takvimlerin tazeliği bilinci sıfırlamaz.
Yeni bilincin battaniyesi eskisini kış uykusuna yatırır.
Yeniyi bilmek eskiyi unutturmadığı için ikisinin çatışma alanı da bilinç olacaktır.
Bilinci sürgün eden bilgi ise, aslında bireysel kalacaktır.
Toplumun mahbesleri bitmez.
“Toplumsal” gardiyanlık hürriyet üretmez.
Üretilen bir hürriyet ise zaten seri olarak üretildiği için hürriyet olmayacaktır.
Bu nedenle sürgündeki hürriyet, toplumun zincirle çevrelediği hürriyetten daha makbuldür.
Toplumun gardiyanları kendi zincirlerinden öte özgürlük bilmezler.
Kendi mahbesi içine bireyi sokmaya çalışır.
Hürriyet adına esaretine davet etmektir yaptıkları.
O nedenledir ki…
“Mapushane” lerin de volta atacak meydanları vardır.
Ancak hücrelerinin hiçbirine güneş doğmaz.