“Ben” ölünce kim kalır?
Kim’sin? Kimse’m.
Kim’sin, kim’im?
Eyvallah!
Ancak…
Komünal kimlikler kimliksizliktir.
Komünal “kim,” aslında kimsizliktir.
Komünal kimlikler, kimsesizlikleri bir “kim”e dönüştürür.
Gerekçeleri vardır, gerekleri vardır.
Önce kimsesizlikleri, sessizlikleri işler.
Birden, kimsesizliğini fark eder kimse.
Sonra kimse’leşmeye davet eder.
O “kim” ile özdeş tutar kendini, hayata tutunmak için.
Sonra yaratılan kim’liğin kimliğine tapınır.
O kimlik ki, kimsesizliğini geçici olarak tedavi eder görünür.
Lakin…
Özgürlükle beslendiği zaman komünal kimlik, kindarlığı da katık eder varlığına.
“Ben”in kimsesizliğini, “Biz”in kimliğine dönüştürür.
İltica hissiyle kendi mağarasına kapanır.
“Ben”in kimsesizliğini, “Biz”in kimliğinde telafi etmek isteği, psikolojik ilticaya dönüşür.
İltica etmenin tek yolu “Ben”i öldürmektir.
Ancak “Ben”i öldürünce, “Biz”in kimliğini tesis etmek mümkün olur sanır.
“Biz” öyle telkin eder.
Zamyatin’in Biz kitabında olduğu gibi, tüm “Ben”ler rakamdan ibarettir.
Ve “Ben” bir sıfırdır “Biz”in önünde.
Piramidin taşları, piramidin tepesi içindir.
Üst üste ve yan yana dizilir.
“Biz” artık “Ben”lerden bağımsız kendi otoritesini oluşturur komünal kimlikte.
“Ben”ler “Biz”i anlamadan ikinci “ben”lerini oluşturmuş ve “Biz” olmuştur.
“Biz” olmayınca hiçliklerini hatırladıkça Bizleşmeye aşerir “Ben.”
Oysa…
Varlıktan varlığa yansıyan ilişkide bir eylem (fiil), bir öznelik (fail) ve nesnelik (meful) konumu söz konusudur. Gramer açısından, “seni seviyorum” ifadesinde, “Ben” doğrudan doğruya “sen”i nesneleştirmektedir. Eğer tersi de geçerliyse, bu sefer de özne ve nesne yer değiştirmektedir. Ama fiilin kurduğu eylem köprüsünde değişiklik yoktur.
“Ben”in “sen”i sevmesi, “sen”in “ben”i sevmesi anlamına gelmez.
Öte yandan, “Ben” “ben”i severse, fiil özne ve nesnenin aynı varlık olmasından dolayı, normal görevini yapmakta, ama “ben”deki iki ayrı varlığı da ortaya çıkarmaktadır.
Anadan doğma, babadan “ol”ma aşamasında başlar yaşam.
Yaşarken “Ben” “sen” olursa, “ben” özne iken, fiilin dönüşüm getirmesi ile ortaya bir nesneleşme çıkar, ama bu nesneleşme “duygudaşlık” denilen gönül yüceliğini ifade eder.
Bu esnada nesne de özneleşir, ama öznenin işlevinde değildir.
“Kimse”lik, “kimesne”lik safhasında özne ve nesne, kendilerini kaybetmeden “öteki” olurlar. Leyla ile Mecnun’da Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun’unun buluştuğu noktadır bu. Bir tür diğerkâm olma hali. O’nda yok olarak var olma. Bu durumda seven ve sevileni bağlayan fiilin kendisi aynı kalırken, fail ve meful ilişkisindeki roller değişmektedir. İngilizcedeki “you” zamiri hem özne hem nesne, hem “sen” hem “siz” anlamında kullanıldığı için, toplumsal hiyerarşiyi yok eden bir zarf konumundadır. “You”nun eski şekillerindeki “thou” ve “thee” zamirdeki eski hiyerarşiyi yansıtır.
Türkçedeki “o,” özne konumunda tüm varlığı aynı düzlem içinde algılar. Ayrıca hem özne hem de nesne konumunda ancak cümlenin gelişinden çıkan bir belirsizlik ve eşit konumu ifade eder. Arapçada ise hem özne, hem nesne konumunda farklılıklar olduğu gibi, ayrıca zamirin ifade ettiği sayı ve toplumsal cinsiyet ayrımı da ortaya çıkar: Müfret (bir), musanna (iki), cem (ikiden fazla) gibi.
“Biz” i besleyen kinidir, sevdası değil.
Nefreti olmazsa, yaşayamaz komünal kimlik.
Sürü dışında “kurt” korkusu.
Bedeli ise, “Mankurt” olmaktır.
Sürü içinde “şeytan” korkusu.
“Öteki” sürü, öteki devlet, öteki kurum, öteki insan, öteki cins korkusu.
Artık her “Ben” komün içinde bir ötekidir, ama diğer “Öteki” onları “BİZ” kılar.
İçerde ayrı bir yüzü vardır; dışarıda ayrı bir vitrini.
İçerde ayrı bir düzen sergiler.
Dışarıda düzeneklerle sergiler.
“Ayna”ları vardır, her başkasına tutulur.
Aynanın sırrı komünün sırrıdır.
Komünal kin, komünal “Biz”in “Biz”leştiremediği her kes ve her şeyin lobotomisiyle yaşar.
“Ben” bir Dr.Jeykll ve Mr. Hyde tiyatrosudur.
Gündüz başka görünür, alacakaranlık çökünce başka.
Değişmeyen sadece okuması zor olan yüzüdür.
Çevrim içi sessizlik, şebeke yoğunluğu artınca İsrafil’in suruna dönüşür.
Lakin…
Biz, İsrafil’in surunu da inkâr eder.
Kendini de.
Ta ki, “ben” olana kadar.
“Kim o?” sorusuyla başlar her şey!
Kapıyı vurunca, “sensin” cevabını bulmakla biter.
Yani…
“BEN,” “ben” olarak var olunca, sen’cileyin.
Yâr belirmiş, yarın olmuştur artık.