Türkiye’nin kafası karışık…
Bir yanda duygu seli var, diğerinde aklın satrancı oynanıyor.
Bir yanda geçmişin acısı, gururu var, diğerinde geleceğe bakmak çabası.
Bir yanda makul heyecanlar var, diğerine “akillerin akla hakaretleri.
Medya üzerinden lider kapışması bu "sürecin" önündeki en büyük sıkıntı...
Akil insanların vitrinden öte bir mantığı olduğunu sanmıyorum.
Devlet'in Öcalan'a yazdırıp ilettiği mektubun anlamı belli.
Öcalan'a devlet olarak el atarak başka devletlerin yeni "lider" çıkarmasına engel olmak çabası.
Dahası, bir anlamda devlet dağılan terör odaklarını bizzat kendi eliyle toplama çabasında.
Arkasından başka terör odaklarına destek veren ülkeler olacak.
Ancak devletin bu satrancı, en önemli hamleye yaklaşıyor.
İronik bir durum ama bütün BDP’yi toplasanız bir tane Öcalan etmez.
Bir ara BDP'liler "Öcalan bizden uzaklaştı" havası da yaydılar.
Birden “sayın” öncüllü ifadeler bitti.
Hatta BDP’siz bu iş olmaz havasına girenler de oldu.
Ancak Devlet aklı, önce terörün namlusunu, sonra damağını, sonra da dimağını kurutacak.
63 rakamının bir hikmeti vardır belki.
Ancak bu akil 63 insana cevaben 300 makul insanın ortaya çıkması güzel oldu.
Bu bayrak ve millet konusu “etnik” bir konu olamaz...
Büyük Birliği Türkler Kürtlerle beraber gerçekleştirecekler.
Akabinde Türkiye hem tarihini hem de geleceğini bir araya toplayacak.
Hesaplaşmalar henüz bitmedi.
Asırlık hesaplaşmalar için biraz daha zaman lazım.
Cetvelle çizilen, parça parça edilen haritaların hesabı var.
Bir milletin boynunu gövdesinden koparmanın hesabı var.
Tarihini halden koparmanın hesabı var.
Yaşam hakkı karşılığında elinde ancak tutabildiği bir devletin hesabı var.
Boşalan dimağların, kanunların, midelerin, gönüllerin hesabı var.
Devletin hafızası da bunları mukaddes emanetler gibi kolluyor.
Bir şeyler konuşurken doğrudan "hainlik" ithamıyla yaklaşmadan, aksayan ne ona bakmak lazım.
"Ulu Hakan"ı bile isterseniz hainlikle suçlamak için deliller bulabilirsiniz.
Ne Vahdettin haindi ne de Mustafa Kemal...
Aslında Vahdettin ile Mustafa Kemal kurtuluş hareketini anlaşmalı başlattılar...
Devlet, Osmanlı yıkılırken bir karara vardı.
Milletin yaşaması için tavizler verildi.
Başka çare de yoktu. Bitmiştik...
Ve Hilafet rafa kalkıp TBMM'ye seçme yetkisi verilmeseydi, şu an tam bir İngiliz kuklası halifemiz olabilirdi. Tarihçiler hangi masaldalar?
İki tane hükümetin o dönemde varlığı, iştah da kabartıyordu.
Biri Ankara'da, biri İstanbul'da. Ve İstanbul işgal altındaydı...
İngiliz'in başlangıçta Mustafa Kemal'i alkışlayıp, sonra da Ankara Hükümetini kötülemeye başlamasının arkasında nedenlere bakmak lazım.
Laikliğin ihdas edilmesi İngiliz’in endişesiyle oldu.
Amaç hem Hilafet hem de Osmanlı hassasiyetlerinden azade olan toplumları eline geçirmekti.
Dahası, Bizler aramızda Osmanlı-TC husumeti ile uğraşırken İngiliz kıs kıs gülüyordu.
Ortadoğu’da, Afrika’da, Uzak Doğu’da, daha öncesinde Amerika’da olduğu gibi.
Ve tarih kitapları yazdırıldı, masallara rahmet okutacak cinsten.
Mustafa Kemal'i küçük gösterelim de ne olursa olsun tavrı öyle ileri gitti ki, Çanakkale Savaşı bile bir Alman subayın sayesinde başarılmış oldu.
Kemalistler ile Vahdettinciler onların birbirini anladığı kadar birbirini anlama çabasında olmadılar.
Daha da ilginç olanı, Hilafeti kaldırtmak için, milleti yok etmek için her şeyi yapan İngiliz, daha sonra dindarların bir kısmını da kullandı. Dindarlık etnik ayrımcılık için kılıflara büründü bazen.
“Lozan Barış mı Hezimet mi?” sorusu, “hangi Osmanlı vardı, hangisi kaldı?” ile beraber sorulmalı? Kıbrıs, Ege sorunları kimden kaldı?
Osmanlı aslında 1820'lerde bitmişti. Bir valisi Sultana başkaldırıyor, savaşıyor ve barışa zorluyorsa o devlet bitmiştir zaten.
Dahası, Osmanlı'nın borçlarını TC'den tahsil etmek için Reji İdaresi kurup, tütün filan ektiren Fransız’dı. TEKEL sonradan kuruldu. Reji İdaresinden kurtuluş ancak devletleştirmekle mümkün olmuştu.
“Kaçak tütün ektiği için” 20 bin insanımız değişik zamanlarda ülkelerinde Reji tarafından öldürülmüştü.
Hâsılı…
Erdoğan'a "hain" demek ancak gaflet ve idrak sorunu bence.
Ancak hükümet ve Devlet olarak gücümüzün sınandığı bir fasıldayız...
Abdülmecit ve benzerlerine "reform" diye "değişim" dayatanlar, TC döneminde de benzeri dayatmalar yaptı ve yapmaya kalkabilirler.
Hain ve Mesih ekseninde siyasi bakışlar Ortadoğu’nun kaderi olmuştur. Yahudilerden, Hıristiyanlara, Müslümanlara kadar bu durum yaşandı.
Ancak başka ülkelerde de olmuştur.
Bolşevik Devrimini yapanları düşünmekte yarar var.
Ve Godot’yu beklemeden, birbirimizi anlayarak, severek ve güvenerek içimizi temizlemek lazım.
Ta ki, akil insanların bakışı da, makul insanların bakışına yaklaşsın.
Ve Türkiye zincirlerinden kurtulup, Göktürk Kitabelerini TBMM açılışlarında okumaya başlasın!