Reşit Paşa’ya mektup
On dokuzuncu asırdayız.
Osmanlı Devleti Tanzimat Fermanını ilan etmiştir.
Ömrünü uzatmaya çalışmaktadır.
Daha önceleri yabancı hükümdarları Sultan değil, vezir kabul etmekteydi…4 Şubat 1853 tarihinde Auguste Compte Osmanlı Veziri Mustafa Reşit Paşa’ya bir mektup yazar.“Beyefendi” diye başlar mektubuna. Aslında bu Osmanlı’nın eski tarzında bir tenzil-i rütbedir. Sonra “asrımızdan başlar anlatmaya. İlgili mektubu kısaltarak maddeler halinde aşağıda alıntıladım:
1. “Asrımız, Avrupa'da, Doğu politikasıyla Batı politikası arasında dikkate değer bir zıtlık arzediyor. Toplumsal hareketleri idareden aciz hâle gelmiş Batılı otoriteler, sadece körü körüne baskı yapıyorlar.”
2. Ki bu da maddî düzenin derhal korunmasında zarurî olmasına rağmen, devrim hâlini uzatıyor. Fakat gerçekten milletlerinin başında kalan doğulu şefler, her hükümetin «iyiliğe teşvik, kötülüğe mukavemet»le hülasa edilebilen çift görevlerini yapmaya çaba sarfediyorlar. Bu asil tutum şimdi Türkiye'de, Rusya'dakinden daha az belirgin değildir.”
3. “Sizin yönetiminiz burada yenilikçi bir Sultanın cesurane ilk defa yaptığı teşebbüsü akıllıca devam ettirerek şerefli bir pay alıyor. Osmanlıların başkentini hâlâ kirleten, esir pazarını kaldırıp monogamienin parlak bir örneğini vererek, Müslüman medeniyeti için şimdi en fazla önem taşıyan çift yönlü terakkiye tamamiyle işaret ettiğiniz asla unutulmayacaktır. Gerçek bir filozofu, Doğuda da Batıdakinden daha az beklemeyen zihinsel ve toplumsal bir yenileştirmenin sistematik teklifini size arzetmeye karar verdiren özel sebepler bunlardır.”
4. “Saygıdeğer istifanızın (retraite) boş zamanları, yeterince bir ilgi ile evvelâ doktrinimin genel özetini size sunacak olan “Pozitivizm İlmihali”ni, sonra da onu kesinlikle düzenleyen “Pozitif Sistemini” kabul ve tasdik edeceğinizi ümit etmeme izin veriyor. Bu iki kitap, tali ve belgesel görüşlerin sonunda belli olan kesin-bir tutumun etkisi altında, Batılı dehanın bunlar üzerinde çok uğraştığını size hissettirecektir.”
5. “Asırlardan beri, Doğu ve Batı, eşit iştiyakla, şu ana kadar elde etmeye asla muktedir olamadığı evrensel dini arıyor. Politeizmin sadece millî inançları besleyebildiği her iki taraf için de bilinmiş olduğundan, monoteizme ittihadın kesin kaynağı gibi bakıldı. Fakat tecrübe ve muhakeme böyle bir ümidin boş olduğunu kesin olarak gösterdi. Roma dünyasının geri elde edilmez şekilde Katoliklik ve İslâmiyet arasında bölüşülmesinden sonra, beyaz ırkın tek tanrıcılık evrenselliğini yerleştirmek için iki büyük teşebbüsü karşılıklı olarak etkisiz hâle gelmiştir.”
6. “Bu iki başarısızlık, özü bakımından belirsiz ve zorunlu olarak ispatlanamaz görüşler üzerinde böyle bir uzlaşmanın imkânsız olduğunu doğrudan belirten bir felsefeye hiçbir gariplik getirmez. Doğulular ve Batılıların kendi arasında aynı zamanda oluşturdukları ilmî sahaya ait kendiliğinden olan uygunluk, bu giderilmesi güç ayrılıklar ile apaçık bir tezat oluşturuyor. Her ilâhî inancı bir tarafa iterek, toplumsal olduğu kadar da ferdî insanî varlığın bütününü tamamıyla pozitif bir imanda kucaklamak için beni gerçek evrensel dini keşfetmeye götüren esas bilgi budur. Bu şekilde düşünme mutluluğunu elde edince ilk gençliğinden beri en yüksek problemin bu tek son çözümünü sistemleştirip geliştirmeye bütün hayatımı verebildim.”
7. “Ortaçağın sonundan beri, her ne kadar değişik şekiller altında da olsa, seçkin kafaların ilahî yetkililik, Batı'da olduğu gibi Doğu'da da aynı adımla yürüdü. Zira ilâhi yetkililik, iki tek tanrıcılığın, pozitivizme ayrılan evrensellik üzerindeki bağdaşmaz iddialarının müşterek boşluğunu hissettiren kesin çatışmadan doğdu.”
İşte böyle…
Comte, Saint-Simon'un öğrencisiydi; onun fikirlerinin etkisi, Comte'un toplum kuramında belirgin olarak görülebilir.
Saint-Simon, sosyalizmin olduğu kadar kapitalizmin de ideologu olarak görülebilir. Saint-Simon için 'üretici sınıflar', kapitalist girişimcileri, sanayicileri olduğu kadar işçileri, köylüyü ve esnafı, üretim etkinliği içinde olan bütün grupları kapsıyordu. Saint-Simon ve Fourier (1772-1837), Fransız ütopyacı sosyalizminin iki öncüsü olarak Marx ve Engels tarafından kurulacak olan bilimsel sosyalizm kuram ve öğretisine de kaynaklık etmişlerdir.
Auguste Comte, Pozitif Felsefe Dersleri (Cours de Philosophie Positive, 1830-1842) adlı, altı ciltlik temel eserinde, insan zihninin tarih boyunca teolojik, metafizik ve bilimsel, pozitif evreye ilerleyişini anlatmakta ve bu zihinsel evrelere denk düşen toplumsal yapılardan söz etmektedir. Buna göre,
1. Teolojik evrede, insan zihni, olayların ilk ve son nedenlerini, mutlak hakikati araştırır. Olayların nedenlerini doğaüstü birtakım varlıklarda görür.
2. Metafizik evre, bir geçiş evresidir; bu evrede doğaüstü etmenlerin yerini soyut birtakım kuvvetler alır.
3. Pozitif evrede ise insan zihni mutlak'ı aramaktan vazgeçip, gözlem ve akıl yürütme yoluyla olaylar arasındaki ardarda geliş ve bağlantıları, bilimsel yasalar şeklinde ifade etmeye çalışır.
Hasılı, çok tanrıcılıktan tek tanrıcılığa; metafizik sistem de türlü ve çeşitli kuvvetlerden tek kuvvete, doğaya ulaştığı zaman en yetkin biçime varmışsa; pozitif düşünsel sistem de bütün olayları çekim kanunu gibi bir tek genel olaya bağladığı zaman en yüksek mertebesine ulaşmış olacaktır.
Comte'a göre, pozitivizm, toplumun yeniden düzenlenmesini sağlayacaktır. Toplumlarda görülen ahlâk krizi olsun, politik kriz olsun, tüm toplumsal sorunlar, zihinsel kargaşalıktan ve teolojik, metafizik ve pozitif gibi birbirleriyle uzla-şamaz düşünce sistemlerinin bir arada varolmasından kaynaklanmaktadır. Pozitivizm, yalnızca bir bilimsel düşünce sistemi olmaktan öte, siyasi bir öğreti, hatta Comte'a göre bir insanlık dini olarak kurum-sallaşmalı ve dünyada böyle bir birlik kurulmalıdır.
Ona göre, Hz. Muhammed, dogmatik olarak biribirine benzeyen Roma ve Bizans dinlerinin derin tezatına bakarak insanî iki gücün normal ayırımına göre, zihinsel ve ahlâkî yararları, layiki veçhile tanıdı. Onun çok yüksek seviyedeki sosyal dehası, ilâhî esasa uygun olan medeniyetten daha ilerlemiş bir medeniyet isteyen bu mükemmelliği tahmin etti. O, çok güzel olmasına rağmen mevsimsiz bir teşebbüsün kesin başarısızlığını önceden sezdiği için daha basit ve ilâhiyatçılığın tabiatına daha iyi uyan bir geçiş kurmakla yetindi.
Dahası, kadınların ve işçilerin kademeli iki özgürlüğe kavuşmaları için Doğu, gerçek katolik rejimine başkanlık eden toplumsal devrimin şerefini Batıya bırakmak mecburiyetindedir. Fakat Doğulular bu kesin başlangıcı takibeden büyük hareketlerin kati sonuçlarını kendilerine maletmede “bizden daha iyi yetenekli oldular”. Zira bunlar böylece, çağdaş batılıların çok mistik inançlarının karakterinden gelen zihinsel ve toplumsal engellerden, ayrıca bilhassa suni rejimlerinin kendiliğinden dağılmasına bağlı metafizik düzensizlikten korunmuş bulundular.
O halde, pozitif dinin istediği hazırlıkların tümüne göre, müsbet din sadece batıdan çıkabilir. Son kabulü ile Doğuyu daha iyi düzenlemiş olduğu için müslümanhk değerlendirilmelidir. Ayrıca müslümanhk, nassı «pro-testan" lık ve «deist»likten gelen 'bozulmayı hiç ihata etmediği ve rejimi kuvvetlice kalıtım ilkesine bağladığı için devrimci bozulmaya karşı toplumların emniyetini sağladı. Aynı zamanda, daima toplu bakışları sezen yöneticiler daha iyi yerleştirerek nazarî anlayışları ve pratik değerleri arasında mükemmel olmayan ahenge göre hükümetlerin normal üstünlüğünü devam ettirdi.
Compte devamla der ki “Müslüman dehasının böyle bir tarihi değerlendirmesine göre bugünkü müslüman tiplerin, ilk şaşkınlıklarını atlattıktan sonra, belli başlı kaygılarına umulmadık çözümü kendi kendiliğinden sunan müsbet dini kabul etmelerine şüphem yoktur. Hiçbir metafizik geçiş olmaksızın islâmdan, insanlığa tapınmanın ulu evrenselliğini sistemleştiren pozitivizme geçerek, büyük Peygamberlerine özgü değerli niyetlerinin, lâyık devam ettiricilerini hissedeceklerdir.”
“Böyle boş bir politik birliği terketme yoluyla, geçici egemenliğin tabiî bölgesini her tarafta sınırlayan sosyolojik kanunun normal bir tatbikatını görerek Osmanlı imparatorluğunun zarurî dağılmasına üzülmelerini bırakacaklardır. Aynı zamanda Osmanlı şefleri, kendilerininkinden daha az homogen bir gücün gelecek istilası ile ilgili ve o zamandan beri bu kendiliğinden dağılmaya daha fazla ramedilmiş, yıkıcı olduğu kadar da esassız olan endişelerinden kurtulmuş bulunacaklardır. İslâmın esas ruhuna göre siyasî bir yönetim altında toplanma, sadece görüş ve âdetlerin benzerliğini sağlayıp sağlamlaştırmaya yöneliktir. Bu büyük gayeye Allah'ın yerine insanlığı geçirerek, daha iyi ulaşılacağını yakından göreceklerdir.
İşte böyle…
Muhafazakâr camia ecnebilerin kendilerine dair olumlu gördüğü şeyleri arkasında ne olduğunu anlamadan, komplekslerini tatmin edercesine karine olarak kullanır. Kendi dinini bile başkaları övünce değerli gören mantık, ya da başkalarını hidayete erdirerek rahatlayan mantıktır bu. Dikkat edilirse, bu mektupta Compte’un övgüleri sadece kendi tasarladığı dünya düzeni ve evrensel ahlaka yakınlaştırmak için yerel, kişisel, İslami, Osmanlı değerlerini kullanmaktan ibarettir. Yani kendi değerlerinin mikyasından Osmanlı’ya ve İslam’a ve Reşit Paşaya değer biçmekte, sırtını sıvazlarken aslında kendince “efendilik” taslamaktadır.
Hani benden söylemesi…
Mustafa Reşit Paşa’yı “Koca” laştıran sistem bugün de gündemde olan sistemdir.
Kendisine selam olsun!
Gülhane’de bir muhabbet etmek lazım.