Her şeyi “zaman” la halletmek isteği aslında her şeyi savsaklama istediğidir.
Zaman bir özne değildir, bir şeyler yapmak kullanılan bir zarftır.
Ne zaman ki, Doğu ve Batı ötesinde "kendimiz" oluruz,
Ne zaman ki, Mustafa Kemal'in bir Osmanlı subayı olduğunu hatırlarız,
Ne zaman ki Osmanlı'nın cennet, Cumhuriyet'in cehennem olmadığını anlarız,
Ne zaman ki Tanrıyı siyasetten, şeytanı adaletten uzak tutarız,
Ne zaman ki, "fitne"nin keşmekeş çıkarmak olduğunu hatırlarız,
Ne zaman ki, "Asr ı Saadet"te herkesin saadetten kırılmadığını anlarız,
Ne zamanki, huzur ve mutluluk, “ütopya” ve “cennet” ile ifade edilmekten çıkar,
Ne zaman ki "kurtarıcılardan" kurtulur ve her bireyin sağına soluna bakmadan “ben varım!” deme zamanı gelir,
Ne zaman ki, demokrasi denen müzmin aldanış oyunu, "vicdanı" esas alır,
Ne zaman ki, toplum ve birey, oy vermekten ibaret olan varlığını, seçim sonrasında da kabul ettirir,
Ne zaman ki, insanlar muhalefetteki doğrularını, iktidarda unutmazlar,
Ne zaman ki, siyaset kendi partisiyle uğraşır, diğer partilere kadar müdahale etmeye kadar işi vardırmaktan çekinir,
Ne zaman ki, ağlamak siyasi bir kazanım değil, insanı bir sağaltım ve duygudaşlık olur,
Ne zaman ki, insanlar, dinlerini, fikirlerini, pratiklerini bir yana bırakıp, bir işi en iyi kim yapıyor ona bakar ve emeğine saygı duyar,
Ne zaman ki, hükümet adamlığı devlet adamlığı şuuruna dönüşür,
Ne zaman ki, "80 yıldır…" diye başlayan tarih müptezelliğini bırakırız,
Ne zaman ki, karşı görüşleri ezilecek değil, kendimizi daha iyi anlama araçları olarak görürüz,
Ne zaman ki, eski ve yeni tarz her türlü Jakobenliğe "Yeter artık, Jaktır git!" demeyi öğreniriz,
Ne zaman ki, insanlar telefonlarının pillerine kadar çıkarıp konuşmayı ve hatta öyleyken bile endişelenmeyi bırakır,
Ne zaman ki, eski meddahlık yeni gazetecilik ve televizyonculuk olmaktan çıkar,
Ne zaman ki, parti, cemaat lideri kim olursa olsun, “sen de kim oluyorsun da hayatımın ve kararımın her alanına giriyorsun!”
Ne zaman ki, “evet” ve “hayır” ötesinde düşünürüz,
Ne zaman ki, "ben" "biz" le kamufle edilmez,
Ne zaman ki, "biz" dalkavukluğu biter,
Ne zaman ki, devlet ve hükümet ayrımı biter, kabilecilik haslet olmaktan çıkar,
Ne zaman ki, "demokrasi için milli gelir artmalı!" yalanı ve avutması biter,
Ne zaman ki, üniversitelerde düş'leme ve düş'ünme rektörün kapasitesinin ve izninin üstünde olur,
Ne zaman ki, siyaset ve basın arasındaki gözbağcılık biter,
Ne zaman ki, “dedeler” ve “hoca efendiler” sinsi siyaseti bırakıp kendileri parti kurarlar,
Ne zaman ki, siyasiler, milleti meydanda pohpohlayıp, kulislerde onları maniple etme yollarını tartışmayı bırakır,
Ne zaman ki, millet kendini millet olarak bilir, kabile ve aşiret kayırmaktan vazgeçer,
Ne zaman ki, siyasiler yetkilerini “dışarıdan” ve Tanrıdan aldıklarını düşünmeyi bırakır,
Ne zamanki insanlar karnından değil ağzından konuşur,
Ne zaman ki, kadının türbanı ve ince askılarına asılmaktan çıkar erkek siyaseti,
Ne zaman ki TV’ler ve gazetelerde siyasilerin yüzleri ve sözleri minimuma iner,
Ne zamanki, insanlar "bu ülkede demokrasi var!" diye kendi yalanına kendisi inanmayı bırakırlar,
Ne zaman ki, bir şey söylemeden önce “demokrasiye” atıf yapmadan konuşmak adet olur,
İşte o zaman, Türkiye "demokratik" olmuş demektir.
Zaman “bizi” değil, “biz” zamanı kullanmışız demektir.
Ha bir de Zaman aboneliğinin cennete sokmayacağı konusu…