Ay lav yu, Cani!
Walt Whitman şiirleri okuma günümde değilim aslında.
Robert Frost fena olmazdı.
Hani bir “Mending Wall” bahsinden girmek.
O da açmıyor.
Ya Ray Charles eşliğinde biraz Jazz?
Eski meyhanelerin, şimdi Amerikan kimliğinin müziklerinden.
Olmadı.
Poe’nun esintileri var ülkemde.
“Evet, öldürdüm!” diyor anlatıcı Tell-Tale Heart adlı eserinde.
Adamın gözüne “gıcık” olmuş ondan.
Emily Dickinson belki en yakın ilham perisi olacak.
Hani ne diyordu şiirinde?
“Ben hiç kimseyim, ya sen?
Sen de mi hiç kimsesin?
O halde bir çift var bizden!
Bilirsin sakız olur ağızlarda,
Söyleme kimseye sakın!”
Dickinson sanki Amerika yerine koymuş kendini, İngiltere’ye sesleniyor…
Müstemleke idin.
Müstemlekeci oldun.
“O halde bir çift var bizden!”
Ortadoğu’da.
Vietnam ektin, Çin biçtin.
El-kaide ektin, Usame biçtin.
Usame ektin, husumet biçtin.
Afganistan ektin, Pakistan biçtin.
“Demokrasi ekince”, Irak’ı baştan sona biçtin.
Şimdi neyi biçmek, koparmak zamanı?
(Paul Auster New York sokaklarında neyi arıyordu ki!)
Amerika’nın “demokrasi” ektiği yerlerde neler bittiğini biliyoruz.
Demokratik Cumhuriyet bir ülke evet de, “demos” dediği kendi beyaz halkından ibaret.
Amerikalıyı tanımlamak sosyoloji teorilerini iflas ettirecek bir uğraşı aslında.
Başı ayrı bir dert, ayağı ayrı.
Öyle Şener Şen güzellemeleriyle olmuyor.
Dili İngiliz’den, Özgürlük anıtı Fransa’dan.
Kovboyu Fransız’dan, atı İspanyol’dan.
Ve Püriten papazla, sığırtmaç kırması kabadayı arasında yalpaladı durdu.
Tarihini aradı, çıkmayınca mezarlıktan Amerikan yerlilerini çıkardı.
Eh, biraz da siyahların katkıları olmadı değil…
Bir ara tüm tarihini “Tanrının çizdiği rota” olarak görmek istedi.
Mesih kılıklı başkanları, emperyal başkanları oldu.
Kimliğini savaş ve husumetsiz oluşturamadı.
Son asırda en çok savaşın içinde o bulundu.
Mesele Amerika’nın kendi içindeki “eritme potası” değildi.
Bu eritme potasına hangi ülkeleri koymak istediği.
Yaklaşık 310 milyon nüfus; ancak mükelleflerin yüzde kırk beşi oy kullanır.
O da Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti arasında paylaşılır.
Geriye aslında nüfusun takriben yüzde yirmisinin seçtiği bir başkan çıkar.
Nosodros ganamos, yani!
Hablas?
Bunlar iç meseleler tabii.
Karışmamak lazım…
Asıl Amerika’nın diğer ülkelerdeki seçimlerine bakmak lazım…
Neyse…
“Play it again, Sam!” dedik.
Bir dans da bizden olsun!
Seni en iyi Eliot’un Çorak Ülkesi anlatır…
John’ım benim, buy beni beni!
Libya’da bekliyoruz…