İNGİLİZ'CE KONUŞMAK...

Metin BOSNAK

26-04-2022 01:49

 

İngiliz’ce konuşan Ortadoğu’da Fransız’ca Kalmak…

 

Öncelikle bir girizgâhımız var…

 

Fransa vaktiyle “özgürlük, kardeşlik, eşitlik” filan diye Bastille’e yüklenmişti. Ancak bunu bazıları her kes ve her ülke için sanıyordu. Değildi. Fransa Amerikan Bağımsızlık Savaşına destek verirken, hatta Özgürlük Anıtını Amerika’ya hediye ederken rakibi olan İngiltere’nin kan kaybını artırmak için uğraşıyordu. ABD, o zaman İngiliz’in düşmanıydı; Fransa’da İngiltere’ye düşmandı. Hani klasik denklem vardı ortada. Düşmanının düşmanı Fransa’nın dostu oluyordu. Ve kömüre dayalı enerjiyi önce İngiltere, petrole dayalı enerjiyi önce Amerika keşfetmeseydi dengeler çok farklı kurulabilirdi dünyada. O dengelerin oluşması içinde Osmanlı her halükarda gitmeliydi. Gitti.

 

Osmanlı Devleti “Hasta Adam”dı, ölüm döşeğindeydi.  Ve aslında Osmanlı’nın ölüm tarihi 1920’ler değil, en az yetmiş yıl öncesiydi. Rusya ile İngiltere arasında kurulan bir hamak içinde suni solunumla uyudu onca yıl. “Acem Kızı” türküsü henüz yoktu. “Ano Yemen’dir” kışlada yankılanıyordu belli belirsiz. Gidiyor, ama gelmiyordu Osmanlı.

 

İtaat kültürünü İngilizler iyi deşifre etmişti. (Osmanlı sonrasında Hilafeti kendi eline almak için İngilizler bu şifreleri kullanmaya devam edeceklerdi.) 1861 yılında Hıristiyan, Müslüman ve Dürzîler arasında savaş oldu, Fransız geldi. Hıristiyan nüfusun özerkliğini sağlayan bir anlaşmayı zorladı. Rusları Slav halklarını “kurtarmak için” Osmanlıya savaş açtı. Yani Osmanlı sırtlan pençesindeydi.

 

1830’de Cezayir’i Fransızlar, 1881’de Tunus’u Fransızlar ve Mısır’ı İngilizler işgal etti. Süveyş Kanalı gibi, İran Körfezi de 1869’da açıldığında Hindistan ve diğer yerlerle iletişim için İngilizlerin can damarı oldu. Artık Müslüman Türkler yerine Batılı Hıristiyanlar vardı. Osmanlı’nın dağılmasıyla Araplar ve Türklerin yolları tamamen ayrılmıştı. Asayiş berkemaldı, birden terakki başladı Arap dünyasında…

 

Osmanlı’nın yıkılışına kadar Osmanlı-Türk kimliğine muhalefet üzerine kurulan Arap milliyetçiliği, yönünü Osmanlı sonrasında ülkelerini müstemleke haline getiren Batı’ya çevirmeye başladı. Ağa Han’ın Hatıralar’ında bahsettiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti o zamanlarda iki ayrı özellik gösteriyordu: “Yapayalnızdı” ve “bağımsız kalan tek Müslüman ülkeydi”.

 

Fransa’nın Suriye ve Lübnan’daki esas işlevi, Ortadoğu politikasının ana ayağı olarak, buradaki Fransızca konuşan ve/ya Hıristiyan olan azınlıkları desteklemek şeklinde oldu. İlk manda yıllarından itibaren bölge halkı Fransızları müstemleke gücü olarak bildi. Paris’te taslağı hazırlanan anayasa taslağı 1926’da Lübnan'a dayatıldı. Oluşturmak istedikleri, meclis ve kabinede esas aldıkları ise dini inançlardı. Başkan Maronit Katolik ve Başbakan Sünni Müslüman’dı. 

 

Ayrıca ülkeyi daha kolay bölmek, yönetmek için Fransa Suriye’yi, ülkenin dini ve ırki kökenlerine göre dörde ayırdı. Kafası çalışan elitten bir kısmı buna karşı çıktıysa da durum devam etti. Şam'daki milliyetçilerle Dürzîlerin ayaklanması bu durumu biraz azaltan etkiye sahip oldu, ama bu durumda 1930’da Fransa’nın yeni bir anayasasıyla peyda etti. Buna göre, Lübnan gibi Suriye de Parlamenter Cumhuriyet oldu. Tabii bu arada Fransa dış ilişkiler ve güvenlik konularında söz sahibiydi.

 

Yürümedi bu denklem.  1932-1937 arasında Lübnan, 1933-1936 arasında da Suriye anayasası askıya alındı. Fransa mandası olan Suriye’de yeni bir idare tarzı, gümrük uygulaması, tapu ve kadastro uygulaması getirdi. Yollar inşa ederken aynı zamanda Antikalar Bakanlığı kurdular. Suriye ve Lübnan’da Fransız Frank’ı ve hem sanatı hem de ziraatta Fransız tekeli vardı. Kazançlar ise anında Fransa’ya gidiyordu. Yabancı misyoner okulları korumaları altındaydı ve Fransız dili ve kültürü öğretiyorlardı.

 

(Bu dönemlerde Türkiye kendi içinde sancılarını yaşıyordu. Bir yandan giden devletin canhıraş feryatları, öte yandan yeni kurulan devletin siyasal ve ekonomik istiklal savaşı. Reji “bağımsız” ülkede ecnebiler "ali asan, baş kesen" oynuyordu. 1 Mart 1925'te Tütün Rejisi Fransızlardan devletçe satın alınmış, tüm hak ve yükümlülükleri devlete devredilmişti. Ama iş burada bitmiyordu. Devletçiliğin mantığında vatandaştan alarak devlete mal etmek değil, “Düyun”dan dolayı rehine alınan ekonomiyi devlet kanalıyla millileştirmek yatıyordu.)

 

Arap çocuklarının öğrendiği tarih, Fransızların Osmanlı tarihini yorumuna dayanıyordu. Yani, Osmanlı sömürge gücüydü, Arapların kanını emen vampir gibi davranmıştı. Bunu da İslam'ı kullanarak yapmıştı. Fakat Fransızlar ülkeye demokrasi getirmişti! Fransa’nın rahatsız olduğu şeyler de vardı…

 

Sıkıntıyı çıkaranlar Fransa’da okumuş, Fransızları millet ve milliyetçilikle tanımış olanlardı. Milli bağımsızlık tarafı güçler sıkıntı çıkarıyordu ve Fransızlar halk özgürlüklerini kısıtlamak için çok çaba harcadılar. İşin ilginç tarafı, bu aydınlar bu kavramları Paris’te öğrenmişlerdi. Ama hesap Arap milliyetçiliği yoluyla Osmanlı milletini yıkmaktı. Bu durum bumerang etkisi yaptı Suriye’de. Milliyetçi unsurlara baskılar öylesine arttı ki, 1936’da bir Fransızca bilen Katolik Başrahip Fransız hükümetine bu zulümleri anlatan muhtıra yazmıştı. Hükümet uygulamalarını ağır bir şekilde eleştiriyordu. Yani Hıristiyan azınlığın bile isyanına yol açan bir “demokrasi” gelmişti.

 

Hâsılı…

Ortadoğu'’nun kader çizgisine yazmak isteyenler yeni haritada milletimizin kanını yeniden kullanmak istemektedir. Necip Fazıl’ın “yüreğimden kalemime kan çekerek” dediği tarzda Türkiye’den kan alarak Ortadoğu’da yeni etnik eskizler üzerinde oynanmaktadır. Bu süreç içinde, hırsızın katlettiği hane halkı ve çaldıkları bir yana, bir de ev sahibini yargılama küstahlığı da eklenmiştir. Oluşturulan yeni Ortadoğu sömürü planına stratejik mayınlar yerleştirilmiştir. Bu mayınların bir kısmı çikolata kaplanmış olarak İngiliz porseleniyle sunulmaktadır.

 

“Arap Baharı” sürecinde Libya’da parsa toplarken gördük Fransız’ı ve İngiliz’i. Fas, Tunus, Cezayir’de sükûneti sağlayanlar Müslüman isimli, Fransız kafalı yönetici elitle ittifak halinde çalışan Fransa oldu. Osmanlı sonrasında İtalya’nın ve Fransa’nın sömürgesi olan ülkelerdi. Ve aslında bu aşamalarda İngilizler ya daha fazlasına heves edemediler ya da İngiliz dediğimiz petrol şirketleri zaten istediklerini kopardılar.

 

“Her plan tutar mı?” derseniz…

 

Elbette ki hayır! Bu küresel oyuncuları “kadir-i mutlak” yerine koymaktır. 9/11’den sonra ABD ekonomisindeki çakılma, Amerika'nın bütçe açıklarının büyük oranda artması, dış borçlarının on altı trilyon dolara dayanması, New York Borsasında göçen şirketler ve akabinde trilyonlarca dolar değerindeki şirketlerin çok ucuza el değiştirmesi, bu şirketlerin hisselerinin o dönemde Çin ve Arap sermayesinin emrine girmesi, Çin’in elindeki nakit parayı tekrar dolaşıma sokmak yerine elinde tutması, altın fiyatlarındaki artış, Çin’in giderek “dolardan bağımsız para birimi” arayışlarına girmesi, ABD’den sonra AB’nin de ekonomik krize girmesi, Euro bölgesinin içinde sarsıntıların yaşanması, Rusya’nın “kuşatılmışlık” hissiyle eski güç alanlarını, enerji bölgelerini kontrol alma stratejisi bu nedenle İran ve Suriye’de İngiltere ve İsrail’den uzak ve fakat Amerika’ya yakın paylaşım planlarına girmesi, Çin ve Japonya arasındaki tarihsel sürtüşmelerin tekrar gün yüzüne çıkması ve düşük yoğunluklu siyasi savaşa dönüşmesi, Çin’in içindeki Uygur Müslümanlara yaptığı zulümleri ayyuka çıkması ve bunun dünya gündemine siyasal kullanım amaçlı olarak sokulması, sonra “Arap Baharı” adıyla marka ve strateji yönetimi yapılan süreçte CIA’nin beklediğini tam bulamayışı, süreci çabucak sonlandırmak ve kendi güvenlik ve büyümesi lehine kullanmak isteyen İsrail’in acele etmesi ve Amerika ve Obama tarafını kızdırması, İsrail ve sevgililerinin 6 Kasımdaki Başkanlık seçimlerinde Mormon kökenli Romney’e destek vererek Obama’yı ve ekibini kızdırması,

Obama’nın seçilmesinin hemen ardından İsrail’in Filistin kartını yeniden gündeme sokarak, Beyaz Saray’da kaybettiği saygınlık ve desteği yeniden basın ve naif Amerikan halkı nezdinde yeniden kazanmak çabaları, buna rağmen Obama’nın seçimleri kazanması ve fakat birinci başkanlık döneminde gibi “bağımsız Filistin Devleti”ne inancını aynı şekilde ifade etmemesi ve fakat hâlâ Nobel Barış Ödülünü “ayna, ayna, güzel ayna” edasıyla ellerinde tutması, seçimler sonrasında İsrail’e tepki ya da eleştiri yerine Amerika’dan “İsrail’in kendini savunma hakkı” olduğu yolunda açıklamaların gelmesi, Ortadoğu ve Afrika’daki yeniden paylaşım planlarının, Çin-İngiltere-ABD ekseninden çıkarak Rusya’yı da içine alarak “iki kutuplu” dünyadan, “tek kutuplu” olan geçtik derken, dünyanın kutuplarını birden fazla ve oynak bir yapıya dönüşmesi ve toz duman arasında bilgi ve haberden çok istihbarat birimlerinin küresel bir propaganda savaşına girişmesi her şeyin öyle “asırlık planlara” göre işlemediğini gösteriyor.

 

ABD’nin en azından 60 yıldır İngiltere’nin Ortadoğu’daki demografik arşivlerini ve siyasi hafızasını kullandığı açıktır. Rusya’nın arşivleri de “demir perde”den dijital ortama aktarılmış görünüyor. Bölgemize “demokrasi” getirmek için yırtınan küresel karadul, Çin’in tarihsel hafızasındaki Hong Kong kiralamasının getirdiklerini, Kuzey Kore’de yeterince demokrasi olduğu anlayışıyla sıkıntılı görmüyor.

 

Suudi Arabistan, Kuveyt, Emirlikler gibi ülkelerde HOLİgarşilerin demokrasiden daha ehven olduğunu anlıyor ve ona göre oynuyor. AB-ABD arasında güç savaşımı Çin temelinde ittifaka dönüşebilirse de, özellikle İngiltere, eskiden olduğu iki kocalı Hürmüz tarzında değil. Pound konusunda Euro bölgesi dışında kaldığı gibi, Ortadoğu ve İsrail bağlamında Obama döneminde ABD’den de bağımsız kendi çıkarlarını siyaseti ve petrol şirketleriyle kovaladı. Bu da onca savaşa, katliama giren Amerika’nın ve kazandığı nefretin maliyetine İngiltere katlanmadı. Öte yandan, İsrail’in vahşetinin günahına da ABD ortak oldu. Her İran’a saldırma tehdidi İsrail’e kredi kazandırmaz oldu. ABD başkanlık seçimlerini zor bekleyen İsrail Netanyahu ve faşist iktidarını güçlendirmek ve Ocaktaki seçimlerde yeniden kazanmak için Filistin’de yeniden terör estirmeye başladı.

 

 İşte bu nokta çok önemli…

 

İsrail’in kurulması projesi İngiliz planıydı. ABD de İsrail kurulduktan 11 dakika sonra İsrail’i resmen tanıdı. Sonrasında İsrail ABD politikalarına, seçimlerine etki eden bir yapıya ulaştı. Son seçimlerdeki çabalar da bellidir. Yahudi lobisi,  Carter gibi, sabık bir başkanın yazdığı kitaptan dolayı, Filistin’de olanları adamcağızın Yahudi “apartheid”i olarak adlandırmasından dolayı anasından emdiği sütü ağzından getirdiler. Sabık Başkan Clinton, son seçim öncesinde, CNN’de ABD-İsrail ilişkileri konusunda Ferid Zekeriya’nın sorduğu soruya endişe ve korkuyla ve soruyu geçiştirerek cevapladı. Ve son yıllarda yalan-yanlış da olsa, 9/11 olaylarının İsrail tarafından tezgâhlandığına dair yayınlar çoğaldı. Bu sadece Müslüman ülkelerde değil, ABD’de böyle.

 

Dahası, Israeli Lobby türünden kitapların ve algıların çoğaldığı bir döneme girdik. Artık İsrail Amerikan siyaseti ve ticareti için “White Elephant” (değerli ama taşınması zor) konumuna girdi. Öte yandan, 2004’den beri uygulanan Amerikan güvenlik stratejileri ABD içinde Siyonizm’e destek vermek yerine sadece Amerika’yı esas alan bir dizi uygulamayı gündeme getirdi. Ve bunların akabinde, Bush dönemi dâhil, ama Obama döneminde artan oranda CIA içinde MOSSAD’ çalışan ajanlar deşifre edildi. Bu da ABD’nin her ne olursa olsun müttefik gördüğü İsrail’e karşı tavır geliştirmesine neden oldu. Netanyahu’nun Amerika’yı “emir eri” konumuna sokan tavırlarını da hesaba katmak lazım… Ayrıca, İsrail’in kurulmuş olmasına bile karşı olan Yahudilerin İsrail’e yönelttikleri eleştiriler de yıllar içinde bir birikim yaptı. Sadece Chomsky’den bahsetmiyorum, mesele “sokaktaki Hasidik Yahudiler.” Onlardan bazıları, Mavi Marmara olayında İsrail karşıtı söylemlerde de bulundular. Bir nedeni, İsrail’in varlığını meşru görmemeleri, diğeri de Siyonizm’le Yahudiliği eş tutan kitlelerin artmasıydı. Hâsılı, bir bakıma “medeniyetler çatışması” meydana geldi ABD-İsrail-İngiltere hattında.

 

Bir kopmadan bahsetmiyorum. Bunun için köprülerin altından çok sular akması lazım. O sulardan bir kısmı, bizzat İsrail içindeki farklı etnik, dini, siyasi, linguistik kökendeki Yahudilerin yeknesak olmadığı kavramakla ilgili. Fakat yine de İngiltere ve Amerika arasında bir diplomasi “nüansı” ya da kopan bir bam teli olduğu da açık. Bu ayrışım da tasarımın parçası değilse, Arap Baharı sürecinin şimdilik son halkası olan Suriye konusunda düğümlendi.  

 

Evvela Suriye Türkiye’ye havale edildi. BM’den Suriye’ye müdahale kararı Çin ve Rusya tarafında veto yedikçe, Türkiye üzerinde “power-broker”lık planları yapıldı. NATO olarak bir şey yapılamazdı… O halde Türkiye’nin uçağını düşürerek veya Türkiye sınırında ve hatta Türkiye içinde savaş ve terör tehditleri oluşturmak suretiyle, Türkiye’nin güvenliğini, yani Rasmussen ifadesiyle NATO’nun “güney kanadının” güvenliğini sağlamak amacıyla doğrudan müdahale imkânları aradılar, ama olmadı. Türkiye ile ortak olarak Suriye’de ve civarında gizli-açık bir Suriye savaşına girildi. İngilizler girmedi bu işe genelde. Amerika ve Türkiye başı çekiyordu. Pentagon’dan, CIA’den, Beyaz Saray’ın Biden’inden nicelerine kadar insanı ağırladı Türkiye. Suriye içindeki etnik ve dini yapıların tanzimi de gerekiyordu. Orada sıkıntılar olunca, yeniden tasarım için durakladı Karadul. O arada Çin bölgeye gelmiş, Rusya da “eski arka bahçesini” sahiplenmek ve pazarlıkta kullanmak hesabıyla devreye girdi. Irak unutulmadı hesapta. İran’da…

 

Ancak Türkiye bekle-gör diplomasisinden, “görücü bekleyen” diplomasiye geçti, sonra da “mehir” koparmak için sözleşme yapmaya çalıştı. Örtülü ödeneklerin artması, MİT konusunda yapılan düzenlemeler ve Türkiye içindeki “arındırma”ların özünde sanırım bu konu yatıyor. İngiltere hâlâ ortada yok. Öte yandan, ABD ve Fransa Suriye konusunda ittifaka girme konusunda anlaştılar. Belki de Türkiye’nin bu olaylardan sonra kazancı ne olacak konusu akla geldi…

 

Obama kazandı seçimi. Bir de baktık, CIA ve Pentagon’u sarsan skandallardan dolayı istifalar gelmeye başladı. Türkiye’dekine benzer gelişmeler ABD’nin en stratejik noktalarında olmaya başlamıştı. Dahası, İngiltere’de de böyle skandal artı istifa haberleri geldi. 6 Kasım ile 14 Kasım arasındaki süreye dünyalar dolusu olay sığdı. Öyle ki günlük değişen dengeler, şu an bile değişmiş olabilir…

 

Birden Mısır’ın “devrim-demokrasi” sonunda devreye sokulması da yeni sahne almaktan öte rol çalmaya yönelik gibi. Ancak bu Türkiye’nin elindeki pazarlık kozlarını azaltan bir çıkış olabileceği gibi, Mısır-Türkiye ittifakı bölgenin şekillenmesinde yeni bir role dönüşebilir. İran’sız bölgede çözümün olması zor. İran içindeki Azerbaycan Türkleri ise uzun zamandır Karadul’un yedek heybesinde bekletiliyor. Bir demokrasi hareketi için İran’ın yapısı ve arkasındaki destek ülkeler de izin vermez gibi görünüyor. Hele hele Irak içindeki sürtüşmelerin --Rusya ile yapılan silah anlaşmasının iptali gibi--diplomatik sürtüşmelere kadar uzandığı hatırlanırsa, bölgemizin nelere gebe olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

 

Ya Türkiye!

Arap Baharı sürecinden beri girdiği süreçte Türkiye büyük riskler aldı. Bunların bir kısmı ülke görünürlüğü ve tanınırlığına katkıda bulundu. Ancak “demokrasi” mibzerinin girdiği her ülke de bizim dikili ağaçlarımız da çok kayıplar verdi. Bunların arasında ticari kayıp olduğu kadar, terörü siyaset ve ticaret katalizörü olarak gören ülkelerin, Türkiye ile çok odaklı zararına oynamalarıdır. Hesapların ne olduğu belli değil, ancak bölgenin Osmanlı sonrasındaki paylaşımlarda olduğu kadar belirsiz bir geleceği var. Suriye konusundaki son gelişmeler, “radikal” grupları dengeleme ya da denklemden çıkarmaya yönelik girişimlerin varlığı. Bu da Fransa’nın aklından ve arşivinden yararlanan Amerika'nın Suriye Ulusal Konseyi’ne Hıristiyanları sokulması tarzında oldu. Ayrıca ABD-Fransa, fazla ısınan bölgede, ılıman Müslümanların Suriye’de etkin olmasına da çabalıyorlar…

 

Ve tam Suriye’de dengeler artık öyle veya böyle oturacak derken. İsrail sahne alıyor. Bundan sonrası da Fil, siccil ve ebabil hikâyesi işte. İngiliz’ce’yi iyi öğrenmek lazım. Hele Kudüs aksanıyla olanı…  

Uzun hikâye, vesselam.

 

 

 

   

DİĞER YAZILARI MUHSİN BAŞKAN 01-01-1970 03:00 Mum Titrer Hanemizde 01-01-1970 03:00 Ülkücülük 01-01-1970 03:00 CHP'yi Ne Zaman Sevdim 01-01-1970 03:00 İSLAMCILIKLA MÜSLÜMANI, TÜRKÇÜLÜKLE TÜRKÜ YABANCILAMAK 01-01-1970 03:00 SOSYAL MEDYANIN SOS'LARI 01-01-1970 03:00 PARALEL YAPI 01-01-1970 03:00 Bosna'daki Türk Üniversitesi: IUS 01-01-1970 03:00 DER SPİEGEL "BOYUN EĞME" DİYOR 01-01-1970 03:00 DEVRİM Mİ DEDİNİZ? 01-01-1970 03:00 BİRLİK VE BERABERLİK NEDİR? 01-01-1970 03:00 DİL TARİH VE İDEOLOJİ 01-01-1970 03:00 AYNAYI ARAMAK... 01-01-1970 03:00 MAKULLER AKİLLERE KARŞI 01-01-1970 03:00 VEDA HUTBESİNİ OKURKEN 01-01-1970 03:00 HİNLİK VE HAİNLİK ÖTESİNDE TARİHE BAKMAK 01-01-1970 03:00 ALPEREN OLMAK 01-01-1970 03:00 BİR HİLAL BİR İHTİLALDİR 01-01-1970 03:00 DELİLİĞE ÖVGÜ 01-01-1970 03:00 AŞK'A DAİR YAKLAŞIMLAR 01-01-1970 03:00 BİLİM, İDEOLOJİ VE DARVİNİZME DAİR 01-01-1970 03:00 YALAN DÜNYADA GERÇEK TARİH OLUR MU? 01-01-1970 03:00 DELİ DUMRUL'UN KÖPRÜSÜ 01-01-1970 03:00 ORTAYA KARIŞIK HALLERİMİZ 01-01-1970 03:00 EFKAR VE HERZELER 01-01-1970 03:00 YUSUF, ŞEHİR VE TABUYA DAİR 01-01-1970 03:00 EĞİTİME NEDEN HAYIR? 01-01-1970 03:00 EFKAR VE HERZELER 01-01-1970 03:00 "ADAMLARIN" PLANI HER ZAMAN TUTAR MI? 01-01-1970 03:00 BEN ÖLÜNCE KİM KALIR? 01-01-1970 03:00 BİLMENİN MALİYETİ NEDİR? 01-01-1970 03:00 BU ÜLKEYİ ANLAMAK... 01-01-1970 03:00 NİYET TAVŞANLARI VE TARİH 01-01-1970 03:00 ŞERİF MARDİN VE CUMHURİYETİN GETTOLARI 01-01-1970 03:00 FERMAN VE FETVA 01-01-1970 03:00 BAYRAMLARDAN BAYRAM BEĞENMEK 01-01-1970 03:00 AŞKIN BAR/KODU 01-01-1970 03:00 MEVSİM SONU İNDİRİMLİ LİBERALCİLİK 01-01-1970 03:00 YOL DA İÇİMİZDE SEYYAH DA! 01-01-1970 03:00 OSMANLI NE ZAMAN ÖLDÜ? 01-01-1970 03:00 SÜRGÜN 01-01-1970 03:00 KAYIP MEDENİYETİ ARARKEN... 01-01-1970 03:00 KÜRDİSTANA DAHA NASIL YARDIMCI OLABİLİRİZ? 01-01-1970 03:00 İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ 01-01-1970 03:00 MHP NEREYE GİDİYOR? 01-01-1970 03:00 NASIL BİR GENÇLİK? 01-01-1970 03:00 KİM KORKAR EBU ZER'DEN? 01-01-1970 03:00 MEHDİ NE ZAMAN GELECEK? 01-01-1970 03:00 "GÜZEL VE YALNIZ ÜLKE"YE 01-01-1970 03:00 Milliyetçilik ve Kürtler 01-01-1970 03:00 İLETİŞİM VE PROPAGANDA 01-01-1970 03:00 BATILILAŞMAK 01-01-1970 03:00 TWITTER'DA KENDİMİZİ OKUMAK 01-01-1970 03:00 "DANIMARKA ÜLKESİNDE KOKUŞAN ŞEYLER" 01-01-1970 03:00 BİSİKLETİN İSLAMİ OLANI 01-01-1970 03:00 FİRAVUN VE HİÇ'LİK 01-01-1970 03:00 KAMUSAL ALAN DÖNÜŞTÜ MÜ? 01-01-1970 03:00 KADIN, ŞEYTAN VE ÖLÜM 01-01-1970 03:00 ÇEVRİM İÇİ AHLAK 01-01-1970 03:00 ÖLÜM VE YAŞAMA KORKUSU 01-01-1970 03:00 KISKANÇLIĞIN KISKAÇLARI 01-01-1970 03:00 11 Eylül ve ABD 01-01-1970 03:00 YA 12 EYLÜL SONRASI? 01-01-1970 03:00 Korku ve alkışlar arasında Ortadoğu 01-01-1970 03:00 AYDIN, MÜNEVVER VE ENTELEKTÜEL 01-01-1970 03:00 ORTADOĞU'DA OLANLARI ANLAMAK 01-01-1970 03:00 KAVGA NEREDE? 01-01-1970 03:00 KAVGA NEREDE? 01-01-1970 03:00 ORTADOĞU'NUN YENİDEN TASARIMI 01-01-1970 03:00 SUSMAK, PUSMAK VE BİRLİK 01-01-1970 03:00 DİL VE TARİH KAVGAMIZ 01-01-1970 03:00 HOLİGARŞİ 01-01-1970 03:00 Said Nursi ve Cemaat algısı 01-01-1970 03:00 Size “İslamî alt-çevre” diyebilir miyim, “abi”? 01-01-1970 03:00 MUHAFAZAKÂRLIK NEDİR? 01-01-1970 03:00 TÜRK LİBERALİZMİ 01-01-1970 03:00 AŞK MI MAŞUK OLAN? 01-01-1970 03:00 DİN'ERCİLİK 01-01-1970 03:00 SİVİL İTAATSİZLİK NEDİR? 01-01-1970 03:00 NEDEN KÜRT ÇALIŞMALARI ENSTİTÜSÜ? 01-01-1970 03:00 DEĞİŞİM İDEOLOJİSİ VE LİBERAL PROPAGANDA 01-01-1970 03:00 12 EYLÜL SONRASI UZLAŞMA 01-01-1970 03:00 LİBERAL STATÜKOCULUK 01-01-1970 03:00 UYKUYU ÖLDÜRMEK 01-01-1970 03:00 "EKSİK ETEK" 01-01-1970 03:00 BABİL, DİL VE PROPAGANDA 01-01-1970 03:00 DENKTAŞ'IN ÖLÜMÜ 01-01-1970 03:00 AİKİDO VE "KÜRDİSTAN" 01-01-1970 03:00 DEĞİŞİM 01-01-1970 03:00 TÜRKÇE VE İDEOLOJİ 01-01-1970 03:00 "KASIMPAŞALI" BAŞBAKAN 01-01-1970 03:00 "İBRAHİMİ DİNLER" 01-01-1970 03:00 BİLİMLE DİNİ UYUŞTURMAK 01-01-1970 03:00 KOLTUĞA OTURAN VE KOLTUĞUN OTURDUĞU İNSAN 01-01-1970 03:00 TEMCİT PİLAVI VE YENİ OSMANLI 01-01-1970 03:00 RODRİGEZ NEDEN LİBERAL OLAMAZ? 01-01-1970 03:00 BEN'SİZLİĞE ŞİİR 01-01-1970 03:00 TOPKAPI'DAN DOLMABAHÇE'YE DÜŞERKEN 01-01-1970 03:00 ERBAKAN'I ÖZLERKEN 01-01-1970 03:00 MÜSLÜMAN VE İSLAMCI 01-01-1970 03:00 İSLAM VE FEMİNİZM 01-01-1970 03:00 KAÇIRILAN GÜNDEM 01-01-1970 03:00 BIDEN NOTLARI 01-01-1970 03:00 DEMOKRASİDE KİM KİM ÖPÜYOR 01-01-1970 03:00 ARAF'TA 01-01-1970 03:00 TARİHLERDEN TARİH BEĞENMEK 01-01-1970 03:00 İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ 01-01-1970 03:00 ARAFTAKİNİ ÖZLEMEK 01-01-1970 03:00 Hayatta Sürgün Olmak 01-01-1970 03:00 AKADEMİSYENLİK 01-01-1970 03:00 KÜRESEL KARADUL TEFRİKALARI 01-01-1970 03:00 GÜNCELLENEN MESİHİ BEKLERKEN TÜRKİYE 01-01-1970 03:00 KOLTUK, TURNUSOL VE KİMLİK 01-01-1970 03:00 BOSNA'DA BİR TÜRK ÜNİVERSİTESİ 01-01-1970 03:00 KOVBOY MEHTERANLA JAZZ ÇALARKEN 01-01-1970 03:00 Amerika ve Anti-Amerikan Kimlikler 01-01-1970 03:00 AMERİKAN KİMLİĞİ VE ŞEYTANLARI 01-01-1970 03:00 DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNDAYIZ 01-01-1970 03:00 KUTLU VEDA 01-01-1970 03:00 DEĞİŞİMİN TÜRKÇESİ VE UYANIŞ 01-01-1970 03:00 TANRI, İNSAN VE TAKVİM 01-01-1970 03:00 ÖDLEK ÖCÜNÜ ALDI MI? 01-01-1970 03:00 Millet Olabildik mi? 01-01-1970 03:00 Zaman, medeniyet ve din 01-01-1970 03:00 Zaman, medeniyet ve din 01-01-1970 03:00 Mehdi’yi beklerken 01-01-1970 03:00 ORTADOĞU VE YENİ İNSAN 01-01-1970 03:00 Kediler, Fareler ve Vatan 01-01-1970 03:00 Kürşat olma vaktidir 01-01-1970 03:00 Gülün Adı, Kadın ve Takva 01-01-1970 03:00 İslamo-Amerikancılık 01-01-1970 03:00 EBCET, CİFR VE TARİH 01-01-1970 03:00 SÜBJEKTİF OLMANIN FAZİLETİ 01-01-1970 03:00 DİPLOMASİMİZ NEREYE? 01-01-1970 03:00 İSTİKLAL MARŞI YENİDEN YAZILABİLİR Mİ? 01-01-1970 03:00 KOKUŞAN BİR ŞEYLER VAR! 01-01-1970 03:00 KÜRESEL KARADULUN AĞLARINDA 01-01-1970 03:00 "Yeni Osmanlı"nın Yeni Haçlılara Yardım Tezkeresi 01-01-1970 03:00 KATLİAMERİKA 01-01-1970 03:00 MAHALLE, BASKILAŞIM VE FİKİR NAMUSU 01-01-1970 03:00 YARASANIN ÇIĞLIĞI VE DİPLOMASİ 01-01-1970 03:00 Ay lav yu, Cani! 01-01-1970 03:00 AŞKIN HALLERİ 01-01-1970 03:00 DOKUZ HECELİLER 01-01-1970 03:00 FİRAVUN... 01-01-1970 03:00 Kadın'ım... 01-01-1970 03:00 28 Şubat ve Erbakan 01-01-1970 03:00 KADDAFİ'DEN KESESİ 01-01-1970 03:00 Ve Yine Karşınızda Renan, Sykes ve Picot 01-01-1970 03:00 Democoupracy mübarek olsun! 01-01-1970 03:00 FULL'er Yapalım mı, Abi? 01-01-1970 03:00 Ortadoğu'da Sezaryen 01-01-1970 03:00 Mısır'da Karaoke Devrimi 01-01-1970 03:00 Mısır'ı Okurken 01-01-1970 03:00 Obama ve ikinci yeşil kuşak projesi (I) 01-01-1970 03:00 Bir Ortadoğu Masalı 01-01-1970 03:00 Mutlu Oligarşiden Kutlu Oligarşiye 01-01-1970 03:00 Ey zahit, şaraba eyle ihtiram! 01-01-1970 03:00 Bilinç ve Sürgün 01-01-1970 03:00 İbrahim, devir içimdeki putları! 01-01-1970 03:00 İdeolojik dil ve Teolojik Tarih 01-01-1970 03:00 Pardon, Size Demokrasi Diyebilir miyim? 01-01-1970 03:00 Paralel Evren, Küresel İslamcılık 01-01-1970 03:00 Erkekler ne zaman "adam" olur? 01-01-1970 03:00 "Millî" Küreselleşme? 01-01-1970 03:00 AK'Kışşş 01-01-1970 03:00 Kimliklerin Kurdu 01-01-1970 03:00 “Hiç” i öğrenmek 01-01-1970 03:00 GELENEK VE MANKURT 01-01-1970 03:00 Küresel tapınak, yerel rahipler ve Hipnoz 01-01-1970 03:00 Çift-düşün, yeni-konuş! 01-01-1970 03:00 Batı'yı ararken... 01-01-1970 03:00 Aforoz’malar… 01-01-1970 03:00 Halife Ömer Hayek’i ne zaman okumuştu? 01-01-1970 03:00 AĞLAMAKTAN ÇAĞLAMAYA DOĞRU 01-01-1970 03:00 KÜRT'AJ 01-01-1970 03:00 Shalom, Kürdistan! 01-01-1970 03:00 İstiklal marşını yeniden yazmak 01-01-1970 03:00 İslam, Millet, Hilafet ve Siyaset 01-01-1970 03:00 Amerika düşmansız olabilir mi? 01-01-1970 03:00 Mustafa Reşit Paşa'ya Mektup 01-01-1970 03:00 Keşif... 01-01-1970 03:00 Babil’in dil’beri 01-01-1970 03:00 Medeniyetlerin neyi çatışıyordu? 01-01-1970 03:00 Tarihi hangi hikâyeci yazar? 01-01-1970 03:00 Zihin Kontrolü ve Kült 01-01-1970 03:00 YUMURTANIN AK'I, SARISI 01-01-1970 03:00 Ebu Zer’in günlüğü 01-01-1970 03:00 Her şey zıddı ile mi kaim? 01-01-1970 03:00 Melamilik “marka” mıdır? 01-01-1970 03:00 Melâmilik 01-01-1970 03:00 Bir ayrılık, bir yalnızlık, bir ölüm 01-01-1970 03:00 AŞKA DAİR NE VARSA 01-01-1970 03:00 Medya medyumluğu ve wikisızmalar 01-01-1970 03:00 Türkiye, İran ve Dünya Barışı 01-01-1970 03:00 Muhafazakârlık “marka”sı? 01-01-1970 03:00 Füze ümütz! “Van münütz!” 01-01-1970 03:00 Çin'in hafızası ve küresel sistem 01-01-1970 03:00 Kutlu veda 01-01-1970 03:00 Öznellik Öz’neliktir! 01-01-1970 03:00 Hz. İnsan, Hz. Peygamber ve emanet 01-01-1970 03:00 Said Nursi ve tesettür 01-01-1970 03:00 İmam, Örtünme ve Nur Suresi 01-01-1970 03:00 Din duble “yol” mu demekti? 01-01-1970 03:00 Gelenek, mankurt ve reform 01-01-1970 03:00 Aylardan şubat günlerden cuma 01-01-1970 03:00 Alaturkalıktan Kolaturkalığa gelenek 01-01-1970 03:00 Gelenek mürtedi ve kimlik 01-01-1970 03:00 Namus, Kanun ve Fazilete Dair 01-01-1970 03:00 İman "terakkiye" destek midir? 01-01-1970 03:00 Yılmayacağız... 01-01-1970 03:00 ÜÇ TARZ-I MAHALLE VE HAL 01-01-1970 03:00 Hoş geldin, Şeytan! 01-01-1970 03:00 OSMANLI VE NEO-OSMANLI 01-01-1970 03:00 DAYILAR VE DAYILANMALAR 01-01-1970 03:00 Türkiye’de muhafazakârlık ve Dr. Faustus 01-01-1970 03:00 Tesettür neyi örtüyor? 01-01-1970 03:00 Milat oluşturmak 01-01-1970 03:00 Yahudilik bir din mi yoksa ırk mıdır? 01-01-1970 03:00 Tarih satrancını asıl kim oynuyor? 01-01-1970 03:00 Mahalle ve getto 01-01-1970 03:00 Tanrı, totem ve muta nikahı 01-01-1970 03:00 Orta Doğu’mların ebesi 01-01-1970 03:00 ŞOFÖR MAHALLİ BASKISI 01-01-1970 03:00 KÜRESEL İSLAMCILIK 01-01-1970 03:00 RENAN'I VE KENDİMİZİ AŞMAK 01-01-1970 03:00 Medine Vesikası 01-01-1970 03:00 Türk solculuğu ve İslamcılığı 01-01-1970 03:00 Batı’k düşüncelerin Doğu’şu 01-01-1970 03:00 BATI'NIN DEĞERLERİ EVRENSEL MİDİR? 01-01-1970 03:00 NEO-MUHAFAZAKÂRLIK VE YİN-YANG 01-01-1970 03:00 Karadul 01-01-1970 03:00 KEDİLER VE FARELER 01-01-1970 03:00 “Erkekliğin” yasası, “kadınlığın” tasası 01-01-1970 03:00 ON ADIMDA LİBERAL OLMA TÜYOLARI 01-01-1970 03:00 Neden Federasyon? 01-01-1970 03:00 Kaburga kemiklerimdeki sızı? 01-01-1970 03:00 Ortadoğu ve Darbeler 01-01-1970 03:00 "Küreselleşme "millet"e neden karşıdır? 01-01-1970 03:00 TURNUSOL 01-01-1970 03:00 Ya 12 Eylül sonrası? (II) 01-01-1970 03:00 Ya 12 Eylül sonrası? 01-01-1970 03:00 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (II) 01-01-1970 03:00 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (I) 01-01-1970 03:00 Kim ne der? 01-01-1970 03:00 Ne zaman ki… 01-01-1970 03:00