YA 12 EYLÜL SONRASI?

Metin BOSNAK

26-04-2022 01:49

 

 

Takvimleri sever milletimiz. Milatlar oluşturur durmadan. Saatli Maarif Takvimiyle irfan devşirdik nicedir! Sonra kuşaklar oluşur takvimlerle. Bir meşhur ‘68 kuşağı vardı, sonraki ise 1975 oldu.  Ve dahi şimdi 1980 kuşağıdır sahneye çıkan.           

 

Terör döneminin ıstırabını hem bedenen hem ruhen hissedenler o günleri asla tekrar yaşamak istemeyeceklerdir.  O günler gider ve bir daha geri gelmez İnşaallah.  Fakat silahlı ve silahsız çatışmaları, zorbalıkları bir tarafa, ister sağda olsun ister solda o günlerde, insanların bugünlerde olmayan birkaç güzel ve takdir-i şayan tarafları vardı.

 

İnsanlar o zamanlar daha çok okurlardı. Kitap okurlardı, gazete okurlardı, ama okurlardı.   Okuduklarını ideolojilerine mermi yapmak için de okurlardı, karşı tarafı çürütmek için de okurlardı, ama okurlardı.  Gazeteyi de kitabı da ideolojik beslenme ve psikolojik savunma için okudukları doğrudur, ama okuyorlardı.  Hem gazete-kitap okumanın hem de tahsil anlamında okumanın, “okumayan” insanlar gözünde dahi belli bir anlamı ve önemi vardı.

 

Daha da önemli bir husus vardı o zamanlar. Ki, bugün hemen hiçbir kesimde yok gibidir:  Onların kıymetli ülküleri vardı. O ülküler kendilerini bağlıyor ve kendilerini aşıyordu. Şahsi menfaatler değil, daha büyük, daha yüce gördükleri, uğrunda hem yaşamayı hem de ölmeyi göze alabilecekleri ülkülerdi onlar. Körlükleri biraz da bunandı. Gözlerindeki iris tabakasını kaplayan şeydi o ülküler, ceplerine ve havsalalarına çöreklenen. Çıkar değil. Öldüler de, hapse de girdiler, sakat da kaldılar. Yarlıgasız yargılarla idam da edildiler. O fıkradaki Laz mantığıyla: “bir onlardan, bir bizden.”

 

Kendilerini de sorguladılar. Kim içindi yaptıkları? Liderlere niçin bu kadar tabii olmuşlardı?  Kimi zaman tereddüt ettikleri meselelerde kendilerinin aslında ne kadar da haklı olduklarını. Ama düdük çalınmış, maç bitmişti. Şimdi kıyıda köşede kalmış bütün emekli hakemler holdinglerin üst kurullarında büyük oyuncular olmuşlardı. Bir bakıma ülkeyi ekonomik olarak da kurtarma çabalarıydı bunlar! Hatta bu emekli hakemden dönme yeni oyunculardan holding sahibi olacak kadar memleket hizmetine kendilerini vakfetmişlerdi. 

 

Ulusu’lu yıllar ve tekrar sultalı demokrasiye geçiş yılları başladı. Özal damgasını vurdu bu yıllara. Hem de nasıl? Özal, DPT kökenli olduğu, özel sektör tecrübesi olduğu için askeri hükümetin de bir müddet gözdesi olmuştu zaten. Askerin sivillere askeri tarzda yaptırttığı yeni anayasa yüce milletimin –ki bu zamana kadar askeri idareden de sıkılmışlar, eski günleri bir kere daha muhakeme etmeye başlamışlardı--yüzde doksan iki gibi bir çoğunlukla okumadan, anlamadan hüsn-ü niyet ve hüsn-ü kabulleri ile yürürlüğe soktular.

 

Bülent Ulusu askerdi. 1977 - 1980 yılları arasında deniz kuvvetleri komutanlığı görevini yapmış, 1980 Ağustos ayında ordudan emekli olmuş ve aslında askeri müdahaleyi yapan kadro arasında yer almamıştı. Ancak darbecilerin ve darbeyi yaptıranların münasip görmesiyle 12 Eylül 1980 Askeri müdahalesi üzerine hükümeti kurmakla görevlendirildi. Ulusu’yu Özal da sevmişti sanki! Yeniden serbest seçimlerin yapıldığı 1983 yılına değin Başbakanlık yapan Ulusu birinci Özal hükümetinde İstanbul Milletvekilliği yaptı. Belli ki “koruma ve kollama” görevi devam ediyordu.

 

Özal, eski siyasilerin yasakları olması ve askerlerin kendisini metazori işbaşına getirmelerindeki avantajlarını da hesaba katarak siyasete girip ANAP’ı kurdu. Ondan önce, Amerika’ya gidip bilgilerini tazeledi ve kilo verip karizmatik ABD başkanlarının usulleriyle nasıl başbakan olabileceğinin notlarını da kafasına kazarak ülkeye dönmüş, hem ülke içinde tanıdıkları hem de ülke dışında özellikle ABD’de irtibatlı olduğu kişileri siyasete çekmeyi başarmıştı. Ne de olsa “bağımsız bir ülke”nin başbakanı olacaktı.

 

Özal, vaktiyle MSP’de yapamadığını şimdi daha güçlü bir konumda ANAP’la yapacaktı. Ve Kenan Evren’in bizzat emekli bir asker olan Calp’ı işaret etmesine rağmen, milletimiz Özal’ın o iki elini kafasının üzerinde birleştirerek yaptığı “dört eğilimi” birleştirme rumuzunu hafızalarındaki acılarla yan yana koyarak iyi idrak etti. Seçim sisteminin de yardımıyla Özal başbakan oldu, partisi tek başına iktidar. Özal bir şeyi iyi biliyordu en çok: Ortadoğu'da en az iki bin yıldır yöneten ve yönetilen ilişkisi çoban ve koyun sürüsü metaforuyla anlatılır.

 

Ülkedeki kimi değişimler Özal’la başladı. Şöyle diyordu Özal: “Partimizin sembolü, bal petekleri ile donatılmış Türkiye haritası ve bal arısıdır. ARI çalışkanlığı, PETEK aziz vatanımızın en ücra köşesine kadar mamur hale getirilmesini ifade etmektedir. Milli ve manevi değerlere bağlı, sosyal adaletçi, rekabete dayalı serbest piyasa ekonomisini esas alan bir parti olarak, programımızda belirtilen bu ilkeler etrafında birleşmeyi sağlayıp, Türkiye'yi ileri ve modern bir ülke haline getirmek en ulvi görevimiz olmalıdır.” Dört eğilim buydu.

 

Ve devam ediyordu Özal: “Bunun için, programımıza inananları, daha önceki siyasi görüşleri ne olursa olsun birliğe ve beraberliğe davet ettik. Aziz milletimiz çekişmenin, kargaşanın ve bölücülüğün hiç bir zaman yanında olmamıştır. Geçmişte şu veya bu şekilde kavgaya itilenler veya kendini kavganın içinde bulanlar muzdariptir. Kırgınlıkların giderilmesine, yaraların sanılmasına, dostluğun, kardeşliğin ve dayanışmanın geliştirilmesinde zaruret vardır.  Anavatan Partisi bir hizmet kapısıdır, "Halka hizmeti hakka hizmet" olarak görür. Ülkemiz, insanımızın çalışkanlığı ve kabiliyeti, tabii kaynaklar ve coğrafi avantajlarıyla gelişmişliğin zirvesinde yer almaya layıktır.” Yani birlik ve beraberlik olduktan sonra ülke kaynakları yeterliydi. Yapılacak şey, sadece milletimize zaten hak ettiği hizmet ve refahı sunmaktı. Onu da ANAP yapacaktı.

 

Sonrasında bütün bunları gerçekleştirmek için gerekli olan tarihten güç alma ve eski medeniyeti ve siyasi gücü yeniden canlandırmak hayalinden dem vuruyordu: “Bu cennet vatan tarih boyunca Dünya'nın en ileri medeniyetlerini bağrından çıkarmanın haklı gururuna, bu aziz milletle gelişmiş ve medeni olmanın tarihi tecrübesine sahiptir. Milletler arasındaki medeniyet yarışında geri kalmamızın meşru ve makul sebebi olamaz. Milletimize doğru hedefler gösterildiği önüne konulan mânialar kaldırıldığı, birlik ve beraberliğin bozulmadığı müddetçe aşamayacağı engel, çözemeyeceği mesele yoktur.” Anlıyorduk ki Özal “Milleti”ni severdi.

 

Ve ardından ekliyordu Özal:“Memlekete sahip, milletine hizmetkâr ancak yapabileceğini vadeden ve vaadinde mutlaka duran dostluğu, kardeşliği sevgi ve barışı şiar edinmiş bir anlayışla bu vatana en verimli bir şekilde hizmet edebileceğimize ve ülkemizi milletlerarası camiada mümtaz ve layık olduğu seviyeye çıkarabileceğimize inanıyor ve yüce Allah'ın gayretlerimizde bize yardımcı olmasını diliyoruz.” Anlıyorduk ki Özal “dindar” ve dürüsttü.

 

Özal, nerdeyse insiyaki olarak ve felsefesine daha inmeden gönlünü kaptırdığı bir serbest piyasa ekonomisinden bahsediyordu. Şanlı halkımızın esnafı bunu “istediğin malı, istediğin fiyata sat!” diye anladı. Ve tabii ki beğendi. Eskiden olduğu gibi malların üzerinde alış-satış etiketleri olmayacaktı. Bu liberal ekonomiye aykırı idi! Sonra teşebbüs hürriyeti bunu tamamladı, ama üretim aynı ölçüde hem sınırlı hem de düşük kaliteli kaldı. Canım, her şeyi yapmamamız gerekmiyordu ya! İthal edebilirdik. Ettik.  

 

Ve traş bıçağından, muza kadar bir ithalat furyası başladı. Borç yiğidin kamçısıydı nasıl olsa.  Zaten ismen var olan ve okullarda sadece çocukların kutladığı “yerli malı haftası” iyice tuluat tiyatrosu malzemesi oldu. Yerli araçlarda zorlayıcı bir şey yoktu. Onları üretenler gene devlete sırtlarını dayayıp dört teker üstünde yürüyen tenekeler olarak hizmet vermeye devam ettiler. Yeni bazı otobüsler de bu arada piyasaya girmeye başladı ve kamyonlar biraz daha farklılaştı, çeşitlendi. Hızlandılar, arabalarla yarışacak kadar hem de. Benzinlikler daha bir albenili olmaya başladı.

 

Din ve vicdan hürriyetinden dem vuruyordu Özal ve yavaş yavaş Erbakan ve Demirel'in tabanını kendine kaydırıyordu. Mütedeyyin kitleler yine bir siyasi Mesih’e kavuşmuşlardı. Tarihten bahsediyordu, Allah’tan yardım istiyordu. Bir büyük maziden bahsediyordu. Türkeş’in tabanı da yorgundu ve Özal fena bir adama benzemiyordu hani! Üstelik “eski ülkücü” kimi bozkurtlar Özal’ın yuvasına, partisine girmiş ve hüsn-ü kabul görmüşlerdi. Davaya hizmet olduktan sonra mekân da önemli değildi. Ve onlara da hitap ediyordu Özal.

 

Geçmişteki gönül yaralarını ve tedavi olarak önerdiği sosyal adalet ve daha ne olduğu ne adına olduğunu en azından benim anlayamadığım “birlik ve beraberlik” destanını da reçeteye ekleyince, Özal'ın halk irfanında zaten yeri olan arı sembollü partisi eski sol fraksiyonlardan da oy aldı.

 

Özal döneminde teknoloji tüketimi büyük sıçramalar yaptı. Özal “vizyon”dan bahsediyordu. “Vizyon” anlaşılmazsa da, Fatih’in “bizim vardığımız yere onları hayalleri bile ulaşamaz,” diyordu. Tele-fon (uzaktan konuşma), tele-vizyon (uzaktan görüntü), sonrasında renkli ve çok kanallı televizyonlar ülkede “çağ atladı.”

 

Daha önce insanlar ve mahalleli arasındaki ilişki yüzyüze dinleme üzerinde kurulu iken, uzaklar önce telefonla yakınlaştı. Sonra aile bireyleri arasından kopan konuşma, uzaktaki başkalarıyla konuşmaya dönerken, bireylerin arasında uzaklaşma başladı.  “Mal ve hizmet” iletimi için gerekli otoyollar ve iletişim araçları, önceleri sözlü kültüre dayalı toplum yapısında giderek görüntünün hâkimiyetini sağladı. Amerikan filmleri, video salonları, bilgisayar oyun salonlarında patlama yaşanırken, bu görüntüler bohçası ülkedeki bir başka gerçekliği de örtüyordu. O da, 12 Eylül öncesinde olmayan (“montaj sanayi” ne dayalı) kapitalizmle kapışan solun bir fraksiyonu, sosyalist etnik bilince tedricen evirilmeye başlamasıydı: PKK.  

 

Özal’ın birlik mesajları aralıklı din kardeşliği ve siyasi birliktelikle taçlanan tüketimi artırma ve çeşitlendirme birliği oldu. Ülkenin etnik yapısındaki farklı kesimler ise, bu tüketim pastasından yeterince koparamadı. Görüntüyle gelen kültür, adaletsiz gelir dağılımlarını bizzat evinde izleyen ve gören insanların iştahlarını önce kabarttı, sonra da “ihkak-ı hak” tarzında gerekçelerle hâlâ boğuştuğumuz gerekçelerle teröre evirildi. Tüketimde özgürleşen ülkede, dövizi artık yerli para gibi kullanan ülkede üretmenin ve üretimdeki adil paylaşma sistemi kurulamadığı için artık “demode” olan sosyalist reçeteleri değil, Kürt olduğu için geri kaldığını ya da bırakıldığını düşünen bir kitleye bıraktı.

 

1969’da Devrimci Doğu Kültür Ocakları, sonraları 1978’de PKK’nın tamamen sosyalist dinamiklerle kurulması ve sonradan da Kürtçü-Faşist bir terör örgütü olması işte bu nedenle, ekonomik ezilmişlik geriliklerin etnik reçetelere evirilmesine yol açtı. Bir yandan anakronistik gibi görünen ve terör örgütünün adında varlığını sürdüren sosyalist çağrışımlarına rağmen kapitalist Batı ülkelerince de desteklenmesi ise örgütün zaten sadece propaganda amaçlı olarak değerlendirdiği sosyalist yapısının terörist-sosyalistten, etnik-bölücü yapıya dönüşmesine yol açtı.

 

Dönem dönem dini motifleri de kullanan örgütün, ağırlıklı Batı tarafından desteklenmesi, İran-Suriye ve Rusya gibi bölgesel mücadele içinde olduğumuz ülkelerden de destek almasına gelince, Osmanlı’nın çöküşünde yarım kalan hesapların, Türkiye Cumhuriyetine taşınmasından ibaret olup, bugün ülkenin başındaki en büyük bela olmaya devam etmektedir.

 

PKK bugün artık çok uluslu bir katliam şirketidir. Hissedarı olan ülkeler kendi ihtiyaçları ve hisseleri oranında örgüte destek vermektedir. Terörün uluslararası pazarlık ve hesaplaşma tarzında düşük yoğunluklu savaş tarzında olması, terör örgütünün kendi gücünden değil, Türkiye’nin terör kamuflajı altında uğraştığı ülkelerin çeşitliliğinden kaynaklanmaktadır.

 

Özal’ın “Adriyatik’ten Çin Denizine” ve “21. Yüzyıl Türklerin yüzyılı olacaktır,” tarzında popülist söylemlerinin, haddi aşma kabilinden algıyla stratejik suikasta kurban edilmesi, Türkiye’nin  “Yeni Osmanlı” dönemi dâhil yaşadığı sıkıntıların boyutlarını sergilemektedir. Yani Özal’ın siyasi çıkışı ve sonrasında doping olan küresel zinde güçler, bugün de ülkenin varlığı ve gelişmesini ancak kendilerine yarayacak ve kendisi istediği kadar mümkün kılmaya çalışmaktadır.             Değişen ekonomik, siyasi ve askeri dengeler ancak ülkemiz ve insanımızın çıkarlarını odak alan yaklaşımlarla Türkiye’nin lehine değişecektir.

 

Yani umarım…

 

 

 

DİĞER YAZILARI MUHSİN BAŞKAN 01-01-1970 03:00 Mum Titrer Hanemizde 01-01-1970 03:00 Ülkücülük 01-01-1970 03:00 CHP'yi Ne Zaman Sevdim 01-01-1970 03:00 İSLAMCILIKLA MÜSLÜMANI, TÜRKÇÜLÜKLE TÜRKÜ YABANCILAMAK 01-01-1970 03:00 SOSYAL MEDYANIN SOS'LARI 01-01-1970 03:00 PARALEL YAPI 01-01-1970 03:00 Bosna'daki Türk Üniversitesi: IUS 01-01-1970 03:00 DER SPİEGEL "BOYUN EĞME" DİYOR 01-01-1970 03:00 DEVRİM Mİ DEDİNİZ? 01-01-1970 03:00 BİRLİK VE BERABERLİK NEDİR? 01-01-1970 03:00 DİL TARİH VE İDEOLOJİ 01-01-1970 03:00 AYNAYI ARAMAK... 01-01-1970 03:00 MAKULLER AKİLLERE KARŞI 01-01-1970 03:00 VEDA HUTBESİNİ OKURKEN 01-01-1970 03:00 HİNLİK VE HAİNLİK ÖTESİNDE TARİHE BAKMAK 01-01-1970 03:00 ALPEREN OLMAK 01-01-1970 03:00 BİR HİLAL BİR İHTİLALDİR 01-01-1970 03:00 DELİLİĞE ÖVGÜ 01-01-1970 03:00 AŞK'A DAİR YAKLAŞIMLAR 01-01-1970 03:00 BİLİM, İDEOLOJİ VE DARVİNİZME DAİR 01-01-1970 03:00 YALAN DÜNYADA GERÇEK TARİH OLUR MU? 01-01-1970 03:00 DELİ DUMRUL'UN KÖPRÜSÜ 01-01-1970 03:00 ORTAYA KARIŞIK HALLERİMİZ 01-01-1970 03:00 EFKAR VE HERZELER 01-01-1970 03:00 YUSUF, ŞEHİR VE TABUYA DAİR 01-01-1970 03:00 EĞİTİME NEDEN HAYIR? 01-01-1970 03:00 EFKAR VE HERZELER 01-01-1970 03:00 "ADAMLARIN" PLANI HER ZAMAN TUTAR MI? 01-01-1970 03:00 İNGİLİZ'CE KONUŞMAK... 01-01-1970 03:00 BEN ÖLÜNCE KİM KALIR? 01-01-1970 03:00 BİLMENİN MALİYETİ NEDİR? 01-01-1970 03:00 BU ÜLKEYİ ANLAMAK... 01-01-1970 03:00 NİYET TAVŞANLARI VE TARİH 01-01-1970 03:00 ŞERİF MARDİN VE CUMHURİYETİN GETTOLARI 01-01-1970 03:00 FERMAN VE FETVA 01-01-1970 03:00 BAYRAMLARDAN BAYRAM BEĞENMEK 01-01-1970 03:00 AŞKIN BAR/KODU 01-01-1970 03:00 MEVSİM SONU İNDİRİMLİ LİBERALCİLİK 01-01-1970 03:00 YOL DA İÇİMİZDE SEYYAH DA! 01-01-1970 03:00 OSMANLI NE ZAMAN ÖLDÜ? 01-01-1970 03:00 SÜRGÜN 01-01-1970 03:00 KAYIP MEDENİYETİ ARARKEN... 01-01-1970 03:00 KÜRDİSTANA DAHA NASIL YARDIMCI OLABİLİRİZ? 01-01-1970 03:00 İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ 01-01-1970 03:00 MHP NEREYE GİDİYOR? 01-01-1970 03:00 NASIL BİR GENÇLİK? 01-01-1970 03:00 KİM KORKAR EBU ZER'DEN? 01-01-1970 03:00 MEHDİ NE ZAMAN GELECEK? 01-01-1970 03:00 "GÜZEL VE YALNIZ ÜLKE"YE 01-01-1970 03:00 Milliyetçilik ve Kürtler 01-01-1970 03:00 İLETİŞİM VE PROPAGANDA 01-01-1970 03:00 BATILILAŞMAK 01-01-1970 03:00 TWITTER'DA KENDİMİZİ OKUMAK 01-01-1970 03:00 "DANIMARKA ÜLKESİNDE KOKUŞAN ŞEYLER" 01-01-1970 03:00 BİSİKLETİN İSLAMİ OLANI 01-01-1970 03:00 FİRAVUN VE HİÇ'LİK 01-01-1970 03:00 KAMUSAL ALAN DÖNÜŞTÜ MÜ? 01-01-1970 03:00 KADIN, ŞEYTAN VE ÖLÜM 01-01-1970 03:00 ÇEVRİM İÇİ AHLAK 01-01-1970 03:00 ÖLÜM VE YAŞAMA KORKUSU 01-01-1970 03:00 KISKANÇLIĞIN KISKAÇLARI 01-01-1970 03:00 11 Eylül ve ABD 01-01-1970 03:00 Korku ve alkışlar arasında Ortadoğu 01-01-1970 03:00 AYDIN, MÜNEVVER VE ENTELEKTÜEL 01-01-1970 03:00 ORTADOĞU'DA OLANLARI ANLAMAK 01-01-1970 03:00 KAVGA NEREDE? 01-01-1970 03:00 KAVGA NEREDE? 01-01-1970 03:00 ORTADOĞU'NUN YENİDEN TASARIMI 01-01-1970 03:00 SUSMAK, PUSMAK VE BİRLİK 01-01-1970 03:00 DİL VE TARİH KAVGAMIZ 01-01-1970 03:00 HOLİGARŞİ 01-01-1970 03:00 Said Nursi ve Cemaat algısı 01-01-1970 03:00 Size “İslamî alt-çevre” diyebilir miyim, “abi”? 01-01-1970 03:00 MUHAFAZAKÂRLIK NEDİR? 01-01-1970 03:00 TÜRK LİBERALİZMİ 01-01-1970 03:00 AŞK MI MAŞUK OLAN? 01-01-1970 03:00 DİN'ERCİLİK 01-01-1970 03:00 SİVİL İTAATSİZLİK NEDİR? 01-01-1970 03:00 NEDEN KÜRT ÇALIŞMALARI ENSTİTÜSÜ? 01-01-1970 03:00 DEĞİŞİM İDEOLOJİSİ VE LİBERAL PROPAGANDA 01-01-1970 03:00 12 EYLÜL SONRASI UZLAŞMA 01-01-1970 03:00 LİBERAL STATÜKOCULUK 01-01-1970 03:00 UYKUYU ÖLDÜRMEK 01-01-1970 03:00 "EKSİK ETEK" 01-01-1970 03:00 BABİL, DİL VE PROPAGANDA 01-01-1970 03:00 DENKTAŞ'IN ÖLÜMÜ 01-01-1970 03:00 AİKİDO VE "KÜRDİSTAN" 01-01-1970 03:00 DEĞİŞİM 01-01-1970 03:00 TÜRKÇE VE İDEOLOJİ 01-01-1970 03:00 "KASIMPAŞALI" BAŞBAKAN 01-01-1970 03:00 "İBRAHİMİ DİNLER" 01-01-1970 03:00 BİLİMLE DİNİ UYUŞTURMAK 01-01-1970 03:00 KOLTUĞA OTURAN VE KOLTUĞUN OTURDUĞU İNSAN 01-01-1970 03:00 TEMCİT PİLAVI VE YENİ OSMANLI 01-01-1970 03:00 RODRİGEZ NEDEN LİBERAL OLAMAZ? 01-01-1970 03:00 BEN'SİZLİĞE ŞİİR 01-01-1970 03:00 TOPKAPI'DAN DOLMABAHÇE'YE DÜŞERKEN 01-01-1970 03:00 ERBAKAN'I ÖZLERKEN 01-01-1970 03:00 MÜSLÜMAN VE İSLAMCI 01-01-1970 03:00 İSLAM VE FEMİNİZM 01-01-1970 03:00 KAÇIRILAN GÜNDEM 01-01-1970 03:00 BIDEN NOTLARI 01-01-1970 03:00 DEMOKRASİDE KİM KİM ÖPÜYOR 01-01-1970 03:00 ARAF'TA 01-01-1970 03:00 TARİHLERDEN TARİH BEĞENMEK 01-01-1970 03:00 İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ 01-01-1970 03:00 ARAFTAKİNİ ÖZLEMEK 01-01-1970 03:00 Hayatta Sürgün Olmak 01-01-1970 03:00 AKADEMİSYENLİK 01-01-1970 03:00 KÜRESEL KARADUL TEFRİKALARI 01-01-1970 03:00 GÜNCELLENEN MESİHİ BEKLERKEN TÜRKİYE 01-01-1970 03:00 KOLTUK, TURNUSOL VE KİMLİK 01-01-1970 03:00 BOSNA'DA BİR TÜRK ÜNİVERSİTESİ 01-01-1970 03:00 KOVBOY MEHTERANLA JAZZ ÇALARKEN 01-01-1970 03:00 Amerika ve Anti-Amerikan Kimlikler 01-01-1970 03:00 AMERİKAN KİMLİĞİ VE ŞEYTANLARI 01-01-1970 03:00 DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNDAYIZ 01-01-1970 03:00 KUTLU VEDA 01-01-1970 03:00 DEĞİŞİMİN TÜRKÇESİ VE UYANIŞ 01-01-1970 03:00 TANRI, İNSAN VE TAKVİM 01-01-1970 03:00 ÖDLEK ÖCÜNÜ ALDI MI? 01-01-1970 03:00 Millet Olabildik mi? 01-01-1970 03:00 Zaman, medeniyet ve din 01-01-1970 03:00 Zaman, medeniyet ve din 01-01-1970 03:00 Mehdi’yi beklerken 01-01-1970 03:00 ORTADOĞU VE YENİ İNSAN 01-01-1970 03:00 Kediler, Fareler ve Vatan 01-01-1970 03:00 Kürşat olma vaktidir 01-01-1970 03:00 Gülün Adı, Kadın ve Takva 01-01-1970 03:00 İslamo-Amerikancılık 01-01-1970 03:00 EBCET, CİFR VE TARİH 01-01-1970 03:00 SÜBJEKTİF OLMANIN FAZİLETİ 01-01-1970 03:00 DİPLOMASİMİZ NEREYE? 01-01-1970 03:00 İSTİKLAL MARŞI YENİDEN YAZILABİLİR Mİ? 01-01-1970 03:00 KOKUŞAN BİR ŞEYLER VAR! 01-01-1970 03:00 KÜRESEL KARADULUN AĞLARINDA 01-01-1970 03:00 "Yeni Osmanlı"nın Yeni Haçlılara Yardım Tezkeresi 01-01-1970 03:00 KATLİAMERİKA 01-01-1970 03:00 MAHALLE, BASKILAŞIM VE FİKİR NAMUSU 01-01-1970 03:00 YARASANIN ÇIĞLIĞI VE DİPLOMASİ 01-01-1970 03:00 Ay lav yu, Cani! 01-01-1970 03:00 AŞKIN HALLERİ 01-01-1970 03:00 DOKUZ HECELİLER 01-01-1970 03:00 FİRAVUN... 01-01-1970 03:00 Kadın'ım... 01-01-1970 03:00 28 Şubat ve Erbakan 01-01-1970 03:00 KADDAFİ'DEN KESESİ 01-01-1970 03:00 Ve Yine Karşınızda Renan, Sykes ve Picot 01-01-1970 03:00 Democoupracy mübarek olsun! 01-01-1970 03:00 FULL'er Yapalım mı, Abi? 01-01-1970 03:00 Ortadoğu'da Sezaryen 01-01-1970 03:00 Mısır'da Karaoke Devrimi 01-01-1970 03:00 Mısır'ı Okurken 01-01-1970 03:00 Obama ve ikinci yeşil kuşak projesi (I) 01-01-1970 03:00 Bir Ortadoğu Masalı 01-01-1970 03:00 Mutlu Oligarşiden Kutlu Oligarşiye 01-01-1970 03:00 Ey zahit, şaraba eyle ihtiram! 01-01-1970 03:00 Bilinç ve Sürgün 01-01-1970 03:00 İbrahim, devir içimdeki putları! 01-01-1970 03:00 İdeolojik dil ve Teolojik Tarih 01-01-1970 03:00 Pardon, Size Demokrasi Diyebilir miyim? 01-01-1970 03:00 Paralel Evren, Küresel İslamcılık 01-01-1970 03:00 Erkekler ne zaman "adam" olur? 01-01-1970 03:00 "Millî" Küreselleşme? 01-01-1970 03:00 AK'Kışşş 01-01-1970 03:00 Kimliklerin Kurdu 01-01-1970 03:00 “Hiç” i öğrenmek 01-01-1970 03:00 GELENEK VE MANKURT 01-01-1970 03:00 Küresel tapınak, yerel rahipler ve Hipnoz 01-01-1970 03:00 Çift-düşün, yeni-konuş! 01-01-1970 03:00 Batı'yı ararken... 01-01-1970 03:00 Aforoz’malar… 01-01-1970 03:00 Halife Ömer Hayek’i ne zaman okumuştu? 01-01-1970 03:00 AĞLAMAKTAN ÇAĞLAMAYA DOĞRU 01-01-1970 03:00 KÜRT'AJ 01-01-1970 03:00 Shalom, Kürdistan! 01-01-1970 03:00 İstiklal marşını yeniden yazmak 01-01-1970 03:00 İslam, Millet, Hilafet ve Siyaset 01-01-1970 03:00 Amerika düşmansız olabilir mi? 01-01-1970 03:00 Mustafa Reşit Paşa'ya Mektup 01-01-1970 03:00 Keşif... 01-01-1970 03:00 Babil’in dil’beri 01-01-1970 03:00 Medeniyetlerin neyi çatışıyordu? 01-01-1970 03:00 Tarihi hangi hikâyeci yazar? 01-01-1970 03:00 Zihin Kontrolü ve Kült 01-01-1970 03:00 YUMURTANIN AK'I, SARISI 01-01-1970 03:00 Ebu Zer’in günlüğü 01-01-1970 03:00 Her şey zıddı ile mi kaim? 01-01-1970 03:00 Melamilik “marka” mıdır? 01-01-1970 03:00 Melâmilik 01-01-1970 03:00 Bir ayrılık, bir yalnızlık, bir ölüm 01-01-1970 03:00 AŞKA DAİR NE VARSA 01-01-1970 03:00 Medya medyumluğu ve wikisızmalar 01-01-1970 03:00 Türkiye, İran ve Dünya Barışı 01-01-1970 03:00 Muhafazakârlık “marka”sı? 01-01-1970 03:00 Füze ümütz! “Van münütz!” 01-01-1970 03:00 Çin'in hafızası ve küresel sistem 01-01-1970 03:00 Kutlu veda 01-01-1970 03:00 Öznellik Öz’neliktir! 01-01-1970 03:00 Hz. İnsan, Hz. Peygamber ve emanet 01-01-1970 03:00 Said Nursi ve tesettür 01-01-1970 03:00 İmam, Örtünme ve Nur Suresi 01-01-1970 03:00 Din duble “yol” mu demekti? 01-01-1970 03:00 Gelenek, mankurt ve reform 01-01-1970 03:00 Aylardan şubat günlerden cuma 01-01-1970 03:00 Alaturkalıktan Kolaturkalığa gelenek 01-01-1970 03:00 Gelenek mürtedi ve kimlik 01-01-1970 03:00 Namus, Kanun ve Fazilete Dair 01-01-1970 03:00 İman "terakkiye" destek midir? 01-01-1970 03:00 Yılmayacağız... 01-01-1970 03:00 ÜÇ TARZ-I MAHALLE VE HAL 01-01-1970 03:00 Hoş geldin, Şeytan! 01-01-1970 03:00 OSMANLI VE NEO-OSMANLI 01-01-1970 03:00 DAYILAR VE DAYILANMALAR 01-01-1970 03:00 Türkiye’de muhafazakârlık ve Dr. Faustus 01-01-1970 03:00 Tesettür neyi örtüyor? 01-01-1970 03:00 Milat oluşturmak 01-01-1970 03:00 Yahudilik bir din mi yoksa ırk mıdır? 01-01-1970 03:00 Tarih satrancını asıl kim oynuyor? 01-01-1970 03:00 Mahalle ve getto 01-01-1970 03:00 Tanrı, totem ve muta nikahı 01-01-1970 03:00 Orta Doğu’mların ebesi 01-01-1970 03:00 ŞOFÖR MAHALLİ BASKISI 01-01-1970 03:00 KÜRESEL İSLAMCILIK 01-01-1970 03:00 RENAN'I VE KENDİMİZİ AŞMAK 01-01-1970 03:00 Medine Vesikası 01-01-1970 03:00 Türk solculuğu ve İslamcılığı 01-01-1970 03:00 Batı’k düşüncelerin Doğu’şu 01-01-1970 03:00 BATI'NIN DEĞERLERİ EVRENSEL MİDİR? 01-01-1970 03:00 NEO-MUHAFAZAKÂRLIK VE YİN-YANG 01-01-1970 03:00 Karadul 01-01-1970 03:00 KEDİLER VE FARELER 01-01-1970 03:00 “Erkekliğin” yasası, “kadınlığın” tasası 01-01-1970 03:00 ON ADIMDA LİBERAL OLMA TÜYOLARI 01-01-1970 03:00 Neden Federasyon? 01-01-1970 03:00 Kaburga kemiklerimdeki sızı? 01-01-1970 03:00 Ortadoğu ve Darbeler 01-01-1970 03:00 "Küreselleşme "millet"e neden karşıdır? 01-01-1970 03:00 TURNUSOL 01-01-1970 03:00 Ya 12 Eylül sonrası? (II) 01-01-1970 03:00 Ya 12 Eylül sonrası? 01-01-1970 03:00 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (II) 01-01-1970 03:00 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (I) 01-01-1970 03:00 Kim ne der? 01-01-1970 03:00 Ne zaman ki… 01-01-1970 03:00