NEDEN KÜRT ÇALIŞMALARI ENSTİTÜSÜ?

Metin BOSNAK

26-04-2022 01:49

 

Neden Ülkücüler Kürt Çalışmaları Enstitüsü Kurmalı?

26 yıl öncesinde  “üç-beş çapulcu” belirdi Eruh’ta. Arkasından gaflet çeğmelendi ülkenin ruhu üstüne. Az zamanda “çok mesafe” kat etti. Komünist idealleri vardı başta; çok uluslu bir kapitalist katliam şirketi oldu ve ulusallaştı kendince. Hasan Sabbah’a taş çıkarttı; Alamut Kalesi’ni yeniden oluşturdu.

“Üç beş çapulcu” nicedir ülkenin kimyasını bozdu. Arkasında “üç beş” ülke oldu hep. 40.000 insan, 100 milyarlarca dolar göçtü gitti. Ne Orta Asya ile ilgilenebildik, Rumeli’yle ne de Ortadoğu’ya açılabildik. Sağlıktan mahrum kaldık; ücretler, maaşlar güdük kaldı. Üniversite kütüphaneleri kitapsız kaldı. Üniversite ağamadığımız için her yıl bir milyon insanımız ümitlerini erteledi ya da noktaladı.

Ne zaman bir ileri hamle yapacak olsak, sırtımızdaki hançere tur bindirttiler. Asayişini, ülkenin ağız tadını bozdu “çapulcu,” ekonomisini kirletti. Uyuşturucudan, silah kaçakçılarına, “müttefiklerimizin” bağlantıları ile yeni bir kirli ekonomi oluştu. “Milli” sorunlarımız, beynelmilel oldu.

Bataklığın temizlenmesi, bataklığa girmekle mümkündür. Bu da kirlenmeyi getirir beraberinde. Getirdi de! Bataklık kayan kumlara dönüştü sonra. Çıkmak için debelendikçe ülkeyi içine çekti. Davayı hâkimle halletmek yerine, mübaşire dil döktük onca zamandır. Üniformasını giydi polisin, onu kirletti “çapulcu.” Asker üniforması giydi “çapulcu”, askeri kirletti. İnsanların duygu, düşüncelerini ve vicdanını kirletti. En son MİT Müsteşarını şaibe altında bırakacak yaygaralar kopartıldı ülkede. Nedense, Yahudi ve Hıristiyan Siyonizmi bizim yanımızda hatta bizimle “ittifak” halinde oldu hep.

Şimdilerde  “üç-beş siyaset adamı” olarak çıkıyorlar karşımıza “çapulcu” dediklerimiz. Evin ihmal edilen odalarında arınık etmeye çalıştığınız virüs, evin diğer odalarına sıçradı. Artık tüm bünyeye tahakküm etmeye başladı. Sizin ona “kardeş” demeniz onu ilgilendirmiyor. Kendi kafasında “put” kıldıklarını kırmak isterken, Kâbe’nin altında kalacağının farkında değil.

Siz “mozaik”, “ebru”, “aşure”, “çimento-harç”, “et-tırnak”, “erime potası”, “damat-gelin” dedikçe o sanıyor ki, ondan beklentiniz var. Yağmura küfretmekten, tepesine gelen gülle gibi doluları göremiyor, ıskalıyor. “Devlet” deyince Türkiye’yi anlıyor; kendini tanımlamaktan aciz ama Kürt’ün anlamını Türk olan her şeyin tersi sanıyor. Hatta Türk’le arasındaki ortak noktaları azaltmak için, vaktiyle Türkiye’nin yaptığı hataları tekrar ediyor: Zerdüştlük teraneleri güdüyor. Öyle ya Zerdüştlükte siyah-beyaz vardır; iyi-kötü vardır sadece. Öyle bakınca da Kürt iyiyi, Türk ise kötüyü temsil ediyor aklınca.

Tarihte olmayan kimliği, sizin üzerinizden, size husumetle “yaratma çabaları” bunlar. Kendine bakması için yalnız kalması lazım. Sizinle beraber kalmak rahatsız ettikçe, sadece “devletin” hatalarını değil kendi hatalarını da görmesi lazım. Onun için de aynı hataları “kendi” devleti gördüğü mekanizmadan görmesi lazım. Mesela kendi seçtiği belediye başkanını eleştirme aşamasına gelmesi, aslında yerel idarenin demokrasilerde daha önemli olduğunu anlaması, ondan hizmet beklemesi lazım.

Birden Türkiye “İsrail” oldu nasılsa. Sonrasında daha sivil nedir bilmeyen çocuklarla “sivil itaatsizlik” provaları. “Devlet” ile irtibatı kesilsin de ne olursa olsundu; okulu, sağlık ocağı, kışlası, emniyeti hatta camisi fark etmezdi. Onların hepsi “devletin” di. Gerçi belediyelerden hizmet alamasa da, amaç hizmetten öte bir şey olduğu için sorun değildi. Kol, oraya gelince yen içinde kalırdı.

Güneydoğu’daki “Kürt” meselesi bir Ortadoğu sorunudur. “Türk sorunu” ise, özünde eskiden “Şark Meselesi” denen sorunun uzantısıdır. Bir ucu tarihsel Orta Asya hesaplarına kadar gider. Diğer ucu Osmanlı sonrası yarım kalan hesaplara, paylaşımlara. Milletimizin hafızası bu kadar mı daraldı?

Osmanlı’nın vefatından sonra Osmanlı’nın torunlarını Türkiye’den de ihraç etmek isteyenler olmuştu. Propaganda savaşları ve Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti arasındaki Ödipus kompleksli ilişki dahi, Avrupa ile Osmanlı Devleti arasındaki Ödipal ilişkinin bir yansımasıydı. Osmanlı’nın kalan Türkiye vardı ve Türkler Anadolu’dan da atılmalıydı.

Ortadoğu sorunu ile Orta Asya sorununun ikisi birden epeydir önümüzde. Bu nedenle, kendimizi Orpheus yerine koyarak, Euridice yaratmaya çalışmanın anlamı yoktur. İraptan mahalli olmayan unsurlar, dilin gramerini yazmak istiyor ve hatta dili yeniden yazmak istiyorsa, o halde dilin kelimeleriyle semantiğini önceden oluşturmalıdır. Peki nasıl?

KEMAL BURKAY VE FEDERASYON

“Federasyonu da konuşmak lazım!” fısıltısı tedricen vecizeye dönüştü. Öyle ki Kemal Burkay gelip de “silahlar bırakılsın!” deyince, “ayrılmak istemeyiz” deyince sanki bir yeni kurtuluş reçetesi oldu. Burkay Türkiye’yi tanımlama konusunda sıkıntılardan bahsediyordu, ama “Kürdistan” kelimesi dudaklarından dökülüveriyordu hemen.

Burkay haysiyetli bir Kürt entelektüel. PKK’nın pisliklerinden, katliamlarından dem vuruyordu. PKK’nın eleştirdiği tarafı silahlı çatışma konusuydu. Öyle ki, eski sosyalist olması hasebiyle “halkların” kardeşliğini ve sosyalist söyleme dayanarak da “halkların” kendi kendini yönetmesi gerektiği ifade ediyordu. Sosyalizm “öyle” öğretmişti ona. Mısır’da demokrasi diye yutturulan süreç sırasında ABD’den bir çırpıda gelip muhalefetin başına lider olmak için gelen Baraday’ı hatırlatıyordu. Sosyalizmin çöküşü onu ne kadar etkiledi bilmem, ama Sosyalizmin çarelerinin küresel karadulun yol haritasıyla birleştirme çabaları başarılı.  

Gerçi Sosyalizm “emekçilerin” kardeşliğini Marksın Komünist Manifesto’sundan  öğrenmişti, ama yıllarca Fransa’da yaşamanın verdiği karma bir çözüm önerisi de fena olmazdı. Kürt tipi ulusçuluğun Kemalizm tipi ulusçuluğa benzemesi de yine bir fark olarak karşımızdaydı. Kılıçdaroğlu kadar adı Kemal, Mustafa Kemal kadar da ulusçu reçeteleri vardı. Ha, bu arada Tunceli’den olması da ayrı bir özellik olarak göze çarpıyordu.

Burkay Kürtleri Türklerden farklı olarak görürken, “dil”den bahsediyordu, sonra da kültürden. Hangi kültür farkıydı açıklamıyordu. Ya da muhtemelen tarihten yine “Türklerin” ayırdığı Kürtlerin dört ayrı ülkede yaşadığından bahsederken, aslında farklı Kürtçelerin “İstanbul” Kürtçesi kadar iletişim sağlamadığını ve Kürtlük kimliğini belirteci gibi görülen PKK’nın “Pe-ke-ke” gibi okunmasının aslında daha Türkçe olduğundan da. Şairdi adam, elbette ki bir şuurla konuşuyordu. Ha bir de millet adının ülke adı olmasına da karşıydı. Ancak Fransa’dan örnek veriyordu; Apollonaire Fransız kökenli değil, ama “Fransız” şairiydi. Lacan ve Derrida’nın kökenlerini de ayrı tartışmak gerekti, ama nasılsa onlar da kaldı.  Ve Burkay’ın sandığının aksine, "Fransız" adını Fransa’dan değil; Fransa, adını Fransızlardan almıştı.

Demem o ki…

Artık Pinokyo’yu oynamak zamanı geçmiştir. Sevmeyi bilmek lazım, sevgisi olanlar farklarını husumete dönüştürmez. Ancak sevgi bitince, gözün üstündeki kaş bir husumet neden olabilir. Gözün rengi, saçın rengi artık öne çıkar, herkesin saçı ve gözü olduğu unutulur. Kendi yaptıklarını ve yapmadıklarını unutur, sadece sizde arar hatayı.

Gördüğünün aslında Türk’ün değil, ne olduğu hala anlaşılamayan “sistemden” olduğunu, Türk’ün yerinde Kürt olunca değişen olmadığını, aslında zaten bütün hükümetlerde Kürt vekillerin hatta Cumhurbaşkanları olduğunu hatırlaması lazım. Bunları yaparken “Kürt” olmanın vergiden muafiyet, elektrik ve suyun ücretsiz kullanımı, mafyalaşma özgürlüğü olmadığını da ifade etmek lazım. Kör-topal adaletin karşısında her kesin yasal ya da yasal olmayan işlerde eşitliği olması gerektiğini, nüfus artışının kendi başına değer olmadığını, kız çocukların da nüfusa dâhil olduğu ve Kürt kadınların da insan olduğunu unutmaması lazım. 

Dahası, “Kürt” yatırımcıların yatırımlarının neden “Batı”dan aldığı krediyle yine “Batı”ya yatırım yaptığını anlaması lazım. “Batı”nın anlamı bizde belirgindir; “Doğu”nun da. Bizler Türkiye’yi merkez olarak Doğu ve Batı tayini yaptık. Türkiye’nin coğrafi ayrımları kültüre göre yapılmadı. Dahası “Ortadoğu” da bizim kavramımız değildi. Ortadoğu Türkiye’nin sadece güneyidir.

PİNOKYO’DAN ÜÇ MAYMUNA

Ancak araya çok bulanık, kanlı mercekler girdi, "zoom" yaptıkları ile odaktan çıkan görüntülerin olduğu noktada, terör kendi çekimlerini yaptı. Terörist’in çocukluğunu ve ailesini askere, askerin çocukluğunu teröriste gösterseniz, farkların ötesinde ortaklıklar çıkardı ortaya. İnsan paydasında eriyebilirdik. “Türk’üm” olmakla değil belki, ama “doğru,” “çalışkan” vatandaş ekseninde buluşabilirdik. Varlığımızı “Türk varlığına” değil belki, ama vatandaş birlikteliğine armağan edebilirdik. “Varlığın” hem hürriyetine hem de külfetine, hem hak hem de sorumluluklarına sahip çıkarak kimlik oluşturabilirdik. Olmadı.

Olacak gibi de görünmüyor. Olması için, iki tarafın da birbirini aynı tarihsel zilletin mazlumluk çemberi içinde görmesi gerekiyor. Ama bir taraf diğerini zalim görüp de, mazlumiyet üzerinden farklı işlere girince, eleştirdiği “ulusal kimlik” üzerinden ondan daha geri bir ulusal kimlik mantığı devreye gidiyor. Birden Selahattin Eyyubi, Said-i Nursi “Kürt” olarak karşınıza çıkabiliyor.

Yetmiyor, Asur, Hitit, Sümer, Akat tarihi üzerinden Herodot Cevdet güzellemeleri yapılıyor. Ham, Sam, Yafes’in şeceresinden kendini üretecekleri de bekliyoruz. Kim bilir belki “kayıp kabile’de birden karşımıza çıkacaktır. Öcalan’ın sosyalist mehdiliği için İmralı’dan Sinop’a gitmesi de fazla bir sorun olmayacaktır. Süreç içinde Kürtçe de çalışmıştır…

İnsanların bireysel varlıkları anlamlıdır. “Akil ve baliğ” olmak bireyler için olduğu kadar toplumlar için de geçerlidir. Rüşt ispatı için ceddin inkârı ancak bir ergenlik alametidir. Cumhuriyet bunu Osmanlı’ya yaptı; yenilerde helalleşmeye başladı. Şimdi de hâlâ tanımlanamayan Kürt kimliğinin stratejisi oldu bu.

Ve kimlik kendini başkasının zıddı olarak algılarsa, aslında kendi kimliğini oluşturmak yerine zıt gördüğü kimliği içselleştirir, ondan olur. Bu durumda kimlikler tuğlalar gibi algılarlar kendilerini. Hayatiyetleri kaybolur, bireysel varlık yerine bir türeme kimliğin yapı malzemesi olur. Öyle olunca da “karşı” tarafı insani kimliklerden soyutlayarak “şeyleştirir”. Kütlelerin vicdanı olmaz. Kitlelerin aklı olmaz. O nedenle, Üç Maymun’un ülke çapında bir senaryoya dönüştüğü zamanlardayız. Bir Doors şarkısı çalınıyor kulaklarıma: “The end.”

BDP’li bir vekil ne “kardeşliği?” höykürdü geçenlerde. Başka bir vekil “silah, Kürtlerin sigortasıdır!” buyurdu. (Biz “At, avrat, silahın” Türklere ait bir güzelleme olduğunu sanıyorduk.) Daha önceleri de “sivil itaatsizlik” namına çocukları okula göndermeme girişimleri oldu. Polis dövmeler, kaymakam linç etmeler bu meşrulaşmış eşkıyalığın uzantısı oldu.  Aklın durduğu noktada, kişisel ihtiraslar ve “Öcalan”lar sendromu devreye girmektedir.

Bu noktada benim naçizane tavsiyem, Türkiye’yi “vatan” bilen camianın bir an önce devletlerden ve hükümetlerden bağımsız bir Kürt Çalışmaları Enstitüsü açması ya da müstakil bir Kürt Çalışmaları Üniversitesi kurmalarıdır. Bunu ilk üstlenen de ülkücü camia olmalıdır. Kürt ve Kürtlüğe dair ne varsa içinde barındıran bir kütüphane baş tacı olacaktır. Kürdi dillerin tamamı yanında, kopuntu Kürtlerinin antropolojik, sosyolojik, tarihsel, dinsel geçmişleri ele alınmalı ve çıkacak araştırma sonuçları, her kesimin anlayacağı şekilde yayımlanmalıdır.

Aynı şekilde, “Kürdistan” isteyen camianın da bir Yakın Çağ Türk Araştırmaları Enstitüsü kurmaları hayati önem taşımaktadır. Geç de olsa bunu çok yararı olacağını düşünüyorum.  Bu şekilde Kürtler, Türklerin tarihteki rolü ve son iki yüzyıldaki çöküşünün nedenlerini anlayacaklardır. Türkler de bazı Kürtlerdeki bu kimlik edinme heyecanını, şevkini yeniden tadacaklardır. Bu vesile ile Doğu Perinçek’in İkibine Doğru Dergisinden beri işlenen Kürtlerin atalarının Sümerler, Etiler, Akatlar vs. gibi eski Anadolu ve OD kavimleri olduğuna dair safsataların Cumhuriyetin tarih tezleriyle uyuştuğu görülecektir. Böylece ortak bir özellik daha çıkacaktır!

Aksi halde, “federasyon” anlamsız bir sürece sokacaktır Güneydoğu Kürt sorununu. Sadece zaman kaybı olacak ve Federasyon’un mali ve psikolojik yükünü bu ülkeye ödetmekten ibaret olacaktır. Biliyoruz, taşlar bağlı ve “taşeronlar” var. Burası Ortadoğu’dur. Kan Ortadoğu’da petrol pompalarını yağlamak için kullanılır. Yüzyıldır haritalar bu bölgede hallaç pamuğu gibi atılır. Bir matruşka kaldırırsın, yerinden başkası çıkar. Biliyoruz, dedenin yediği yemeğin hesabını torunu ödeme zamanıdır. Ancak federasyon yanılsamasını bırakalım artık.

KÜRT KİMLİĞİNİN ÇEŞİTLİLİĞİ

Kürt kimliğini “anti-Türk” olmaktan çıkarmak Kürt kimliğinin sağlıklı evrimine yardımcı olacaktır. Hâlen Kürtçü çevrelerde, Kürt kimliğinin monolitik görünümü Türkiye üzerinden olmaktadır. Kürt kimliği, asıl “Kürdistan” kurulduğu zaman tehlikeye girecektir. Ne Türklüğün maliyetini Kürtlere ne de Kürtlüğün maliyetini Türklere ödetmemek lazımdır.

Bırakalım, Kürt kimliği kendini Amerikan aksanıyla İngilizce olarak tanımlasın. Türk’ten ayrı neleri varsa Kürtler kendi bulsun ki, sıra farklı toplumsal katman, dil, coğrafya, ekonomik ve kültürlerden olan Kürtleri kendi başına tanımlama noktasına gelsin.

Bir başka ifadeyle, Şirvan’ı baş tacı eden Kürt ile MTV’den gözünü ayırmayan Kürt birbiriyle buluşsun. Poşusuna milli sembol bilenle, poşudan utanan; Jeepe binenle, eşeğe binemeyen; ABD’de okuyan ile ilkokulu bitiremeyen; düğünlerde bir torba dolar saçanla, evine ekmek alamayan ve dağa çıkan Kürt bir araya gelmeli. Kendi kahramanlık hikâyelerini, efsanelerini anlatmalıdır. Feminist Kürt kadınıyla, sırf konuştuğu ya da gafilce arkadaşlık ettiği için cinayet kurbanı olan Kürt kadını bir araya gelsin. Beklenen Mesih’in Öcalan mı, Barzani mi, Talabani mi, yoksa Karayılan mı olduğuna Kürtlerin toplamının karar vermesine yardımcı olmak lazımdır.

Sonrasında, yeşil kartını, sağlık sigortasını, Diyarbakır Belediye Başkanından talep etmelidir. Bunu yaparken de tercüman kullanmalı. Güney, Orta, Kuzey Kürtçelerinde basılmalıdır evraklar. Annesinin giydiğinden utanan genç Kürt ile ninesinin giydiklerini “Şark Köşesinde” aksesuar kılan Kürt’ün buluşması ancak böyle mümkün olacaktır.

Evinde “Tanrı misafiri” ağırlamayı vazife bilen Kürt ile misafir gelecek diye köşe bucak kaçan Kürt bir arada olmalı.  İşçi Kürt ve patron Kürt bir arada olmalı. Laik Kürt ile dindar Kürt; Alevi Kürt ile Sünni, Şii Kürt bir arada olmalı. Muhafazakâr Kürt ile “modern” Kürt bir arada yaşayabilmeli. Varsa Zerdüşt olanlar, onlar da kendi aralarında Zerdüştlük sentezini kendisi düşünmelidir.

Bizim arada olmamız, bu buluşmaya engel olmaktadır. Biz arada oldukça Kürtleri yekvücut sanmaya devam edecek, hatta yekvücut olmak için varlığımızı kullanacaktır. “Varlığını Kürt varlığına armağan” etmesi hakkıdır. Peki, bize düşen nedir? Kürdistan oluşumuna daha nasıl yardımcı olabiliriz?

Kendimize güvenmeli ve açıkça bir “ayrılık referandumu” yapmalıyız. “Eller ayırsa bile, yollar ayırsa bile, biz ayrılamayız” bir hoş seda maziden. “Bir tel kopar ve ahenk ebedi bozulur.” Mesele budur. Zoraki kardeş, zoraki eş, zoraki işteş, sancıdaş, vergidaş, vatandaş ve gönüldeş olunmaz.

Federasyonla gelecek huzur bir yanılsamadır. Gelin, şunu “kazan-kazan” poliçesine dönüştürelim. Ayrılmak en iyisi. Genişletişmiş Kürdistan projesinin tasarımı Batı’dan, finansmanı Türkiye’den olmaması lazımdır. Dahası, zaten “Büyük Kürdistan” ancak “Büyük İsrail”in arka bahçesi olacaksa buna da Kürtlerin kendileri karar vermelidir. “Vaat edilen topraklar” haritası, Kürt nüfusun yoğun olduğu Güneydoğu bölgemizi içerir. Hatta Tevrat’ta tasvir edilen Cennetin içinden akan ırmaklardan üçünün adı, Fırat, Dicle ve Ceyhan’dır. Ama İsrail Fenikeler ya da Akatlara ortak ister mi kendisi bilecektir.

Belki “Büyük Kürdistan,” “Büyük İsrail”in koridoru olacaktır. Bu nedenledir ki, ya Irak içindeki Türkmen ve Arap unsurları da içimize alarak konfederasyona gitmeliyiz. Ya da Türkiye içindeki Kürtlerin bir halk oylamasıyla isteğe bağlı olarak Türkiye’den tamamen kopmalıdır. Ayrılmak isteyen Kürtlerle komşu oluruz. Kalanlarla can ciğer oluruz yeniden. Ayrılana Türk kahvesi ikram ederiz turist olarak uğrarsa, oteli gösteririz. Kalanı evimizde ağırlar, mutfakta beraber yemek de yapar, mırra da içeriz.

Toprak ve nüfus değişimi gerekirse Irak, Türkiye ve İran arasında adilce yapılabilir. Suriye ve İran bu sürecin içine sokulmalıdır. Irak içindeki 3 milyon Türkmen, İran içindeki 25 milyon Azeri Türkü bu konuda etkin olarak masada olmalıdır. Ayrıca Türkiye uluslararası anlaşmalarda hakkı olan ve uzun zamandır sumen altı ettiği, Kerkük petrollerindeki hisselerini yeniden gündeme getirmelidir. Türkiye’yi seven, vefasını, cefasını, nimetini, külfetini sahiplenen herkes “ayrılmak” hakkını kullanmalıdır. Ve barışık, adalet ve huzur içinde olmalı her şey.

Türkiye’nin aradan çekildiği noktada, millet olmanın ne olduğunu Suriye, Irak, İran Türkiye ve kopuntu Kürtleri daha iyi anlayacaktır. Bir otuz yıl lazım. O süreç için de Kürtlük adına ne varsa ülkücülerin biliyor olması lazım. 

DİĞER YAZILARI MUHSİN BAŞKAN 01-01-1970 03:00 Mum Titrer Hanemizde 01-01-1970 03:00 Ülkücülük 01-01-1970 03:00 CHP'yi Ne Zaman Sevdim 01-01-1970 03:00 İSLAMCILIKLA MÜSLÜMANI, TÜRKÇÜLÜKLE TÜRKÜ YABANCILAMAK 01-01-1970 03:00 SOSYAL MEDYANIN SOS'LARI 01-01-1970 03:00 PARALEL YAPI 01-01-1970 03:00 Bosna'daki Türk Üniversitesi: IUS 01-01-1970 03:00 DER SPİEGEL "BOYUN EĞME" DİYOR 01-01-1970 03:00 DEVRİM Mİ DEDİNİZ? 01-01-1970 03:00 BİRLİK VE BERABERLİK NEDİR? 01-01-1970 03:00 DİL TARİH VE İDEOLOJİ 01-01-1970 03:00 AYNAYI ARAMAK... 01-01-1970 03:00 MAKULLER AKİLLERE KARŞI 01-01-1970 03:00 VEDA HUTBESİNİ OKURKEN 01-01-1970 03:00 HİNLİK VE HAİNLİK ÖTESİNDE TARİHE BAKMAK 01-01-1970 03:00 ALPEREN OLMAK 01-01-1970 03:00 BİR HİLAL BİR İHTİLALDİR 01-01-1970 03:00 DELİLİĞE ÖVGÜ 01-01-1970 03:00 AŞK'A DAİR YAKLAŞIMLAR 01-01-1970 03:00 BİLİM, İDEOLOJİ VE DARVİNİZME DAİR 01-01-1970 03:00 YALAN DÜNYADA GERÇEK TARİH OLUR MU? 01-01-1970 03:00 DELİ DUMRUL'UN KÖPRÜSÜ 01-01-1970 03:00 ORTAYA KARIŞIK HALLERİMİZ 01-01-1970 03:00 EFKAR VE HERZELER 01-01-1970 03:00 YUSUF, ŞEHİR VE TABUYA DAİR 01-01-1970 03:00 EĞİTİME NEDEN HAYIR? 01-01-1970 03:00 EFKAR VE HERZELER 01-01-1970 03:00 "ADAMLARIN" PLANI HER ZAMAN TUTAR MI? 01-01-1970 03:00 İNGİLİZ'CE KONUŞMAK... 01-01-1970 03:00 BEN ÖLÜNCE KİM KALIR? 01-01-1970 03:00 BİLMENİN MALİYETİ NEDİR? 01-01-1970 03:00 BU ÜLKEYİ ANLAMAK... 01-01-1970 03:00 NİYET TAVŞANLARI VE TARİH 01-01-1970 03:00 ŞERİF MARDİN VE CUMHURİYETİN GETTOLARI 01-01-1970 03:00 FERMAN VE FETVA 01-01-1970 03:00 BAYRAMLARDAN BAYRAM BEĞENMEK 01-01-1970 03:00 AŞKIN BAR/KODU 01-01-1970 03:00 MEVSİM SONU İNDİRİMLİ LİBERALCİLİK 01-01-1970 03:00 YOL DA İÇİMİZDE SEYYAH DA! 01-01-1970 03:00 OSMANLI NE ZAMAN ÖLDÜ? 01-01-1970 03:00 SÜRGÜN 01-01-1970 03:00 KAYIP MEDENİYETİ ARARKEN... 01-01-1970 03:00 KÜRDİSTANA DAHA NASIL YARDIMCI OLABİLİRİZ? 01-01-1970 03:00 İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ 01-01-1970 03:00 MHP NEREYE GİDİYOR? 01-01-1970 03:00 NASIL BİR GENÇLİK? 01-01-1970 03:00 KİM KORKAR EBU ZER'DEN? 01-01-1970 03:00 MEHDİ NE ZAMAN GELECEK? 01-01-1970 03:00 "GÜZEL VE YALNIZ ÜLKE"YE 01-01-1970 03:00 Milliyetçilik ve Kürtler 01-01-1970 03:00 İLETİŞİM VE PROPAGANDA 01-01-1970 03:00 BATILILAŞMAK 01-01-1970 03:00 TWITTER'DA KENDİMİZİ OKUMAK 01-01-1970 03:00 "DANIMARKA ÜLKESİNDE KOKUŞAN ŞEYLER" 01-01-1970 03:00 BİSİKLETİN İSLAMİ OLANI 01-01-1970 03:00 FİRAVUN VE HİÇ'LİK 01-01-1970 03:00 KAMUSAL ALAN DÖNÜŞTÜ MÜ? 01-01-1970 03:00 KADIN, ŞEYTAN VE ÖLÜM 01-01-1970 03:00 ÇEVRİM İÇİ AHLAK 01-01-1970 03:00 ÖLÜM VE YAŞAMA KORKUSU 01-01-1970 03:00 KISKANÇLIĞIN KISKAÇLARI 01-01-1970 03:00 11 Eylül ve ABD 01-01-1970 03:00 YA 12 EYLÜL SONRASI? 01-01-1970 03:00 Korku ve alkışlar arasında Ortadoğu 01-01-1970 03:00 AYDIN, MÜNEVVER VE ENTELEKTÜEL 01-01-1970 03:00 ORTADOĞU'DA OLANLARI ANLAMAK 01-01-1970 03:00 KAVGA NEREDE? 01-01-1970 03:00 KAVGA NEREDE? 01-01-1970 03:00 ORTADOĞU'NUN YENİDEN TASARIMI 01-01-1970 03:00 SUSMAK, PUSMAK VE BİRLİK 01-01-1970 03:00 DİL VE TARİH KAVGAMIZ 01-01-1970 03:00 HOLİGARŞİ 01-01-1970 03:00 Said Nursi ve Cemaat algısı 01-01-1970 03:00 Size “İslamî alt-çevre” diyebilir miyim, “abi”? 01-01-1970 03:00 MUHAFAZAKÂRLIK NEDİR? 01-01-1970 03:00 TÜRK LİBERALİZMİ 01-01-1970 03:00 AŞK MI MAŞUK OLAN? 01-01-1970 03:00 DİN'ERCİLİK 01-01-1970 03:00 SİVİL İTAATSİZLİK NEDİR? 01-01-1970 03:00 DEĞİŞİM İDEOLOJİSİ VE LİBERAL PROPAGANDA 01-01-1970 03:00 12 EYLÜL SONRASI UZLAŞMA 01-01-1970 03:00 LİBERAL STATÜKOCULUK 01-01-1970 03:00 UYKUYU ÖLDÜRMEK 01-01-1970 03:00 "EKSİK ETEK" 01-01-1970 03:00 BABİL, DİL VE PROPAGANDA 01-01-1970 03:00 DENKTAŞ'IN ÖLÜMÜ 01-01-1970 03:00 AİKİDO VE "KÜRDİSTAN" 01-01-1970 03:00 DEĞİŞİM 01-01-1970 03:00 TÜRKÇE VE İDEOLOJİ 01-01-1970 03:00 "KASIMPAŞALI" BAŞBAKAN 01-01-1970 03:00 "İBRAHİMİ DİNLER" 01-01-1970 03:00 BİLİMLE DİNİ UYUŞTURMAK 01-01-1970 03:00 KOLTUĞA OTURAN VE KOLTUĞUN OTURDUĞU İNSAN 01-01-1970 03:00 TEMCİT PİLAVI VE YENİ OSMANLI 01-01-1970 03:00 RODRİGEZ NEDEN LİBERAL OLAMAZ? 01-01-1970 03:00 BEN'SİZLİĞE ŞİİR 01-01-1970 03:00 TOPKAPI'DAN DOLMABAHÇE'YE DÜŞERKEN 01-01-1970 03:00 ERBAKAN'I ÖZLERKEN 01-01-1970 03:00 MÜSLÜMAN VE İSLAMCI 01-01-1970 03:00 İSLAM VE FEMİNİZM 01-01-1970 03:00 KAÇIRILAN GÜNDEM 01-01-1970 03:00 BIDEN NOTLARI 01-01-1970 03:00 DEMOKRASİDE KİM KİM ÖPÜYOR 01-01-1970 03:00 ARAF'TA 01-01-1970 03:00 TARİHLERDEN TARİH BEĞENMEK 01-01-1970 03:00 İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ 01-01-1970 03:00 ARAFTAKİNİ ÖZLEMEK 01-01-1970 03:00 Hayatta Sürgün Olmak 01-01-1970 03:00 AKADEMİSYENLİK 01-01-1970 03:00 KÜRESEL KARADUL TEFRİKALARI 01-01-1970 03:00 GÜNCELLENEN MESİHİ BEKLERKEN TÜRKİYE 01-01-1970 03:00 KOLTUK, TURNUSOL VE KİMLİK 01-01-1970 03:00 BOSNA'DA BİR TÜRK ÜNİVERSİTESİ 01-01-1970 03:00 KOVBOY MEHTERANLA JAZZ ÇALARKEN 01-01-1970 03:00 Amerika ve Anti-Amerikan Kimlikler 01-01-1970 03:00 AMERİKAN KİMLİĞİ VE ŞEYTANLARI 01-01-1970 03:00 DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNDAYIZ 01-01-1970 03:00 KUTLU VEDA 01-01-1970 03:00 DEĞİŞİMİN TÜRKÇESİ VE UYANIŞ 01-01-1970 03:00 TANRI, İNSAN VE TAKVİM 01-01-1970 03:00 ÖDLEK ÖCÜNÜ ALDI MI? 01-01-1970 03:00 Millet Olabildik mi? 01-01-1970 03:00 Zaman, medeniyet ve din 01-01-1970 03:00 Zaman, medeniyet ve din 01-01-1970 03:00 Mehdi’yi beklerken 01-01-1970 03:00 ORTADOĞU VE YENİ İNSAN 01-01-1970 03:00 Kediler, Fareler ve Vatan 01-01-1970 03:00 Kürşat olma vaktidir 01-01-1970 03:00 Gülün Adı, Kadın ve Takva 01-01-1970 03:00 İslamo-Amerikancılık 01-01-1970 03:00 EBCET, CİFR VE TARİH 01-01-1970 03:00 SÜBJEKTİF OLMANIN FAZİLETİ 01-01-1970 03:00 DİPLOMASİMİZ NEREYE? 01-01-1970 03:00 İSTİKLAL MARŞI YENİDEN YAZILABİLİR Mİ? 01-01-1970 03:00 KOKUŞAN BİR ŞEYLER VAR! 01-01-1970 03:00 KÜRESEL KARADULUN AĞLARINDA 01-01-1970 03:00 "Yeni Osmanlı"nın Yeni Haçlılara Yardım Tezkeresi 01-01-1970 03:00 KATLİAMERİKA 01-01-1970 03:00 MAHALLE, BASKILAŞIM VE FİKİR NAMUSU 01-01-1970 03:00 YARASANIN ÇIĞLIĞI VE DİPLOMASİ 01-01-1970 03:00 Ay lav yu, Cani! 01-01-1970 03:00 AŞKIN HALLERİ 01-01-1970 03:00 DOKUZ HECELİLER 01-01-1970 03:00 FİRAVUN... 01-01-1970 03:00 Kadın'ım... 01-01-1970 03:00 28 Şubat ve Erbakan 01-01-1970 03:00 KADDAFİ'DEN KESESİ 01-01-1970 03:00 Ve Yine Karşınızda Renan, Sykes ve Picot 01-01-1970 03:00 Democoupracy mübarek olsun! 01-01-1970 03:00 FULL'er Yapalım mı, Abi? 01-01-1970 03:00 Ortadoğu'da Sezaryen 01-01-1970 03:00 Mısır'da Karaoke Devrimi 01-01-1970 03:00 Mısır'ı Okurken 01-01-1970 03:00 Obama ve ikinci yeşil kuşak projesi (I) 01-01-1970 03:00 Bir Ortadoğu Masalı 01-01-1970 03:00 Mutlu Oligarşiden Kutlu Oligarşiye 01-01-1970 03:00 Ey zahit, şaraba eyle ihtiram! 01-01-1970 03:00 Bilinç ve Sürgün 01-01-1970 03:00 İbrahim, devir içimdeki putları! 01-01-1970 03:00 İdeolojik dil ve Teolojik Tarih 01-01-1970 03:00 Pardon, Size Demokrasi Diyebilir miyim? 01-01-1970 03:00 Paralel Evren, Küresel İslamcılık 01-01-1970 03:00 Erkekler ne zaman "adam" olur? 01-01-1970 03:00 "Millî" Küreselleşme? 01-01-1970 03:00 AK'Kışşş 01-01-1970 03:00 Kimliklerin Kurdu 01-01-1970 03:00 “Hiç” i öğrenmek 01-01-1970 03:00 GELENEK VE MANKURT 01-01-1970 03:00 Küresel tapınak, yerel rahipler ve Hipnoz 01-01-1970 03:00 Çift-düşün, yeni-konuş! 01-01-1970 03:00 Batı'yı ararken... 01-01-1970 03:00 Aforoz’malar… 01-01-1970 03:00 Halife Ömer Hayek’i ne zaman okumuştu? 01-01-1970 03:00 AĞLAMAKTAN ÇAĞLAMAYA DOĞRU 01-01-1970 03:00 KÜRT'AJ 01-01-1970 03:00 Shalom, Kürdistan! 01-01-1970 03:00 İstiklal marşını yeniden yazmak 01-01-1970 03:00 İslam, Millet, Hilafet ve Siyaset 01-01-1970 03:00 Amerika düşmansız olabilir mi? 01-01-1970 03:00 Mustafa Reşit Paşa'ya Mektup 01-01-1970 03:00 Keşif... 01-01-1970 03:00 Babil’in dil’beri 01-01-1970 03:00 Medeniyetlerin neyi çatışıyordu? 01-01-1970 03:00 Tarihi hangi hikâyeci yazar? 01-01-1970 03:00 Zihin Kontrolü ve Kült 01-01-1970 03:00 YUMURTANIN AK'I, SARISI 01-01-1970 03:00 Ebu Zer’in günlüğü 01-01-1970 03:00 Her şey zıddı ile mi kaim? 01-01-1970 03:00 Melamilik “marka” mıdır? 01-01-1970 03:00 Melâmilik 01-01-1970 03:00 Bir ayrılık, bir yalnızlık, bir ölüm 01-01-1970 03:00 AŞKA DAİR NE VARSA 01-01-1970 03:00 Medya medyumluğu ve wikisızmalar 01-01-1970 03:00 Türkiye, İran ve Dünya Barışı 01-01-1970 03:00 Muhafazakârlık “marka”sı? 01-01-1970 03:00 Füze ümütz! “Van münütz!” 01-01-1970 03:00 Çin'in hafızası ve küresel sistem 01-01-1970 03:00 Kutlu veda 01-01-1970 03:00 Öznellik Öz’neliktir! 01-01-1970 03:00 Hz. İnsan, Hz. Peygamber ve emanet 01-01-1970 03:00 Said Nursi ve tesettür 01-01-1970 03:00 İmam, Örtünme ve Nur Suresi 01-01-1970 03:00 Din duble “yol” mu demekti? 01-01-1970 03:00 Gelenek, mankurt ve reform 01-01-1970 03:00 Aylardan şubat günlerden cuma 01-01-1970 03:00 Alaturkalıktan Kolaturkalığa gelenek 01-01-1970 03:00 Gelenek mürtedi ve kimlik 01-01-1970 03:00 Namus, Kanun ve Fazilete Dair 01-01-1970 03:00 İman "terakkiye" destek midir? 01-01-1970 03:00 Yılmayacağız... 01-01-1970 03:00 ÜÇ TARZ-I MAHALLE VE HAL 01-01-1970 03:00 Hoş geldin, Şeytan! 01-01-1970 03:00 OSMANLI VE NEO-OSMANLI 01-01-1970 03:00 DAYILAR VE DAYILANMALAR 01-01-1970 03:00 Türkiye’de muhafazakârlık ve Dr. Faustus 01-01-1970 03:00 Tesettür neyi örtüyor? 01-01-1970 03:00 Milat oluşturmak 01-01-1970 03:00 Yahudilik bir din mi yoksa ırk mıdır? 01-01-1970 03:00 Tarih satrancını asıl kim oynuyor? 01-01-1970 03:00 Mahalle ve getto 01-01-1970 03:00 Tanrı, totem ve muta nikahı 01-01-1970 03:00 Orta Doğu’mların ebesi 01-01-1970 03:00 ŞOFÖR MAHALLİ BASKISI 01-01-1970 03:00 KÜRESEL İSLAMCILIK 01-01-1970 03:00 RENAN'I VE KENDİMİZİ AŞMAK 01-01-1970 03:00 Medine Vesikası 01-01-1970 03:00 Türk solculuğu ve İslamcılığı 01-01-1970 03:00 Batı’k düşüncelerin Doğu’şu 01-01-1970 03:00 BATI'NIN DEĞERLERİ EVRENSEL MİDİR? 01-01-1970 03:00 NEO-MUHAFAZAKÂRLIK VE YİN-YANG 01-01-1970 03:00 Karadul 01-01-1970 03:00 KEDİLER VE FARELER 01-01-1970 03:00 “Erkekliğin” yasası, “kadınlığın” tasası 01-01-1970 03:00 ON ADIMDA LİBERAL OLMA TÜYOLARI 01-01-1970 03:00 Neden Federasyon? 01-01-1970 03:00 Kaburga kemiklerimdeki sızı? 01-01-1970 03:00 Ortadoğu ve Darbeler 01-01-1970 03:00 "Küreselleşme "millet"e neden karşıdır? 01-01-1970 03:00 TURNUSOL 01-01-1970 03:00 Ya 12 Eylül sonrası? (II) 01-01-1970 03:00 Ya 12 Eylül sonrası? 01-01-1970 03:00 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (II) 01-01-1970 03:00 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (I) 01-01-1970 03:00 Kim ne der? 01-01-1970 03:00 Ne zaman ki… 01-01-1970 03:00