"EKSİK ETEK"

Metin BOSNAK

26-04-2022 01:49

 

 

Eski Yunan’ın “eksik etekler”i

 

“Eksik etek” mecazı etik eksikliğini gösteren ataerkil kavramlardan biridir. Belki bazılarını üzecek, ama kavramın aslı Türkçe veya Arapça da değil. Yani algı olarak “Eksik etek,”Eski Yunan’da en belirgin şekliyle Aristo’da şekillendi. Filozoftu ya Aristo, hocası Plato ve onun hocası Sokrat gibi sıkıntılıydı kadınlardan. Kadın onlara natürelden kültürel hale zoraki geçiş anlamına geliyordu. Erkek kültleri yaygındı Eski Yunan ve Roma’da. “Erkeklik” biyolojik bir ayırdım değil, sosyolojik bir üstünlüktü.  

Dolayısıyla, biyolojik olarak akil ve baliğ olmak, psikolojik ve duygusal olarak aynı olgunluğa tekabül etmiyordu. Evlenmek ama bekârlar gibi yaşamak isteği vardı. Olmayınca da sıkılıyorlardı kadınlardan. Çünkü kadın Aristo’nun ifadesiyle, “eksik etek” yani erkeğin “eksik olanı” idi. Erkek “mükemmel” olduğu için mikyas oluyor; kadının eksiği de erkeğe göre şekilleniyordu. “Bereket” kavramı kadından “müzekker”e geçmiş fallik (zeker) çağrışımlara teslim etmişti kendini.

Hatta Sokrat sonrakilere örnek olacak şekilde, “Her halükarda evleniniz! Ya mutlu olursunuz ya da filozof!” demişti. Sokrat’ın eve nadiren uğradığını da en iyisi karısı biliyordu. O nedenle, dolaylı da olsa büyük bir filozofun doğuşu yine bir kadın sayesinde olmuştu! Ortaçağ’da Kilise aynı mantıkla koroya katıldı. Rönesans ve Aydınlanma da yeniden şekillendi kadın tanımı. Artık erkek aklı, kadın duyguyu temsil ettiği için üstünlük de doğrudan erkeğe geçiyordu. Dahası, Avrupa aklı, Doğu ise duyguyu ifade ettiği için Batı erkek, Doğu’da kadınlaşıyordu.

Koronun yeni elemanları olarak Schopenhauer, Nietzsche, sonra Freud gibileri geldi. Onlar da kadın-erkek algısını efendi-köle, ya da ast-üst bağlamında algıladılar. Adler insanların “hayvanlara karşı aşağılık komplekslerini” dile getirirken, aklının bir hücresinde geldiği kültürün sancıları vardı. Jung’a göre, mesele      “kolektif bilinç altı”ydı.

Belki de en doğrusu buydu. “Erkeklik” sendromu yirminci yüzyılın en büyük belalarını, sancılarını, savaşlarını çıkardı. Amerika'nın da sahneye girmesiyle, toplu bir Dövüş Kulübü travması yaşandı. Erkekler aralarında ağlasa da, kadınlardan gizlemeliydi. Ağlamak onları astlar seviyesine indirgiyordu.

Kavganın erkeklik algıladığı sistemde, “erkeklik” kendini terfi etmek isteyenlere de klonladı. Ağızda sigara, bazen elde rakı, ya da kocanın ödediği faturalar onları da erkek saflarına katan unsurlardan oldu. “Fıtrat,” “kadın psikolojisi,” “kadın biyolojisine” dair “bilimsel” veriler de eklenince regl döneminde itibaren gelişen iç sorgulamalar, “kötü hissetmeler,” “muayyen zamanlarda” asabilik şemayı tamamladı. Arkasından “Modernite” geldi. Ancak meseleyi Modernite filan değil, zihinlerde aramak daha doğrudur. Nasıl mı? Eski Yunan’a bir uzanarak görelim eksik etekliğin serencamını.

Eski Yunan’da yazılan eserler konuya ışık tutacaktır. Euripides’in Medea ve Sophocles’in Antigone’sinde iki önemli konu dikkat çekmektedir. Birincisi, iki trajedinin de kahramanı kadındır; yapıtlar adlarını kadınlardan almışlardır. İkincisi ise, iki yapıtın da kadınları erkek egemen toplumdaki düzene tehlike veya tehdit olarak sunulan karakterlerdir.

Bu anlamda Shakespaere’in Romeo ve Juliet adlı yapıtında aşk ön planda sunulmasına rağmen, arka planda aslında aileler arasında ve dolayısıyla toplumda “düzen” oturtmak için iki âşık nasıl feda ediliyorsa; bu iki yapıtta da başkarakter olan kadınlar cezalandırılmakta ve ataerkil yapının topluma ve özellikle kadınlara, düzeni tehdit ettiklerinde başlarına gelecekleri anlatmaktadır. Yani her iki trajedide de kadın etrafında kurgulanan anlatı, örnek değil “ibret” alınmaları için sunulmaktadır.

Her iki oyunun da politik tartışmalar etrafında kurgulandığı ve politika açısından kadının yerini yeniden tanımladığı, aslında cinsler arası savaşa dönüştüğü açıktır. Euripides ve Sophocles Atina’nın “altın çağ”ında yaşadılar. Onların dönemlerinde Atina demokrasisi oturmaya başlamıştı. Ekonomik ve siyasi ve askeri açıdan Atina oldukça iyi konumdaydı. Toplumun farklı katmanlarında kurumsal kültürün yerleşmesi bu dönemde oldu. Sanat ve edebiyatta büyük adımlar atıldı.

Politik adımların bir parçası da başlangıçta “ayin” olarak doğan trajedilerin artık 20.000 kişiye varan amfi tiyatrolarda sergilenen edebi ve toplumsal mesajlar vermek için kullanılan sanatsal propaganda mekânlarına dönüşmesiydi. Ritüeldeki dinsel önem bir anlamda sanatsal temsile dönüşürken, politika halkın toplandığı mekânları etki altına yolları olarak kullandı. Yani bugünün propaganda mekanizması olan medyanın rolünü o dönemde tiyatrolar yüklenmişti. Amfitiyatroların büyük insan kitlelerini etki altında tutmaya başlaması bu dönemde oldu.

Medea ve Antigone gibi karakterlerin bu yapıtlarda yer alması da dönemin seçici Atina “demokrasi”si algısını göstermektedir. Toplumu yönlendirmek için trajediler biçilmiş kaftandırlar çünkü trajedilerde asıl olan toplumda etkin olan insanların kişisel zayıflıklarının açtığı sonuçlar olduğu kadar, toplum geleneklerine uymayan tavırların nasıl sonunda ceza görecekleri yönünde algı yaratmaları olmuştur.

Komediler nasıl toplum, kurum ya da kişilerdeki aksaklıkları parodi ve temsil yoluyla eleştirip onlara baş kaldırıyorsa; trajediler de hâkim olan tema var olan düzene uymanın,  itaat etmenin gerekliği olarak ortaya çıkar. Yani erkek egemen yapıların “Tanrı-egemen” bir algı ile birleşerek aslında kadınları sindirmek istemesi, onlara demokrasinin kurumsallaştığı dönemde söz hakkı vermek istememesi de aynı nedenle olmaktadır. (Unutmadan, hem Yahudi-Hıristiyan hem de Yunan-Latin geleneğinde “Tanrı” erkektir. İslam’da ise Allah’ın cinsiyeti yoktur: “Doğmamış, doğurulmamıştır!”)

Buna rağmen seslerini yükseltme, baş kaldırma durumları olursa, Medea ve Antigone örneğinde olduğu gibi, ötekileştirme ve şeytanlaştırma taktikleri devreye girmektedir. Cezalandırmanın bir yolu olan bu taktik, sadece sahnede yaptıklarından dolayı şeytanlaştırılan kadınlarla kalmıyor, aynı zamanda onları izleyen kadınlara da “nasıl olmamaları” gerektiğini anlatıyor.

Bütün bunları okurken aslında, örneğin “Medea’nın suçu neydi?” diye sormaya gerek kalmadan, onu çocuklarını öldürmeye kadar götüren etkenleri bir yana atarak sadece “katil kadın, katil anne” olarak hafızalara yerleşmektedir. Olayların asıl sorumlusu olan Jason ise, masum ve mağdur insan olarak sahnede yerini almaktadır. Üstelik kadın düşmanlığını ve kadından nefreti adeta bir toplumsal düzen kuramı halinde algılatan bu ideolojik bakış başarılı da olmaktadır.

Peki, Euripides ve Sophocles bu kadın karakterleri sunmak gereğini neden duymuşlardır? Soruyu yanıtlamadan önce Euripides’in normalde toplumun dışlanmış kesimlerine ve özellikle kadınlara diğer trajedi yazarlarından daha olumlu yaklaştığını anımsamak gerekiyor. Kendi yaşam gerçeklerinin de etkisiyle Euripides yarattığı karakterlere, özellikle kadın karakterlere daha insani açıdan yaklaşmıştır.

Ancak bu oyunda Euripides farklı kaygılarla, belki halkça tutulma ve ödül beklentisi ile belki de erkek egemen yapının zaten kanıksadığı, toplumda yerleşik bir anlatıdan yola çıkmaktadır. Medea ile klasik anlatı geleneğini yazar devam ettirmiş dolayısı ile Medea’yla özdeşleşen anlamı da koruyarak erkek egemen ideolojiyi devam ettirmiştir. 

Bir başka deyişle Medea, belki Jason ve benzeri erkeklerin yükselmesinde gerekirse kendi ailesine ihanet ederek fedakârlık yapabilir, Jason’ın çocuklarını doğurabilir,  ama onun işlevi oraya kadardır. Medea Jason’ın siyasi olarak daha etkin bir konuma gelmesi için aradan çekilmeyi de bilmeli ve Jason’un başka kadınla evlenmesine izin vermelidir. Yani aslında Medea da, Jason’un ikinci karısı Creon’un kızı da sadece Jason’un siyasi olarak yükselmesi için araçsal konumdadırlar.

Merkeze alınan Jason’un kendi geleceği ve Jason’un çocukları ile oluşturacağı hanedan geleneğidir. Jason’ın karısı olan kadınların ikisi de bu sürece babalarının iktidarları ve bedenleriyle yardımcı olmaktadırlar. Bu misyonlarının bittiği durumda kadınlar anlamsızlaşmaktadır. Medea’nın Jason yerine Jason’dan olan çocuklarını öldürmek suretiyle intikam alması da işte bu algının kendisine yöneliktir. Yani, Medea’nın öldürdüğü aslında Jason’un siyasi geleceğidir.

Sadece Euripides değil Sophocles de trajedilerinde o zaman ki yönetim şekli konusunda ipuçları vermiştir. O zamanlarda ülkenin nasıl yönetilmesi konusunda yeni fikirler çıkmaya başlamıştı. Büyük ihtimalle bu yazarlarda bu düşüncelerden beslenerek o zamanki yönetim şeklinin hatalarını, kendine ve insanlara olan zararlarını aktarmaya çalışmışlardır. Bu güç yöneticilerin gözlerini kör etmiş, kadınları bastırmak şeklinde halka ise zarar vermiştir. Kendini ifade etme şansları kalmayan kadınlar ise “asi”lik ve asillik arasında sıkışmıştır.

Medea’ya baktığımızda sırf saygınlık ve para kazanmak için Kral’ın kızıyla evlenmeyi mantıklı gören ve bunu karısının da anlayışla karşılaması gerektiğini düşünen bir adamı, Jason’ı görüyoruz. Onun bu arzusu, o zamanlar yönetim ve halkın arasında sınır çizgisi gibi bir çizgi olduğunu, halkın gücünün kesinlikle bu çizgiden ileriye geçemediğini, hiçbir şeye karşı çıkamadıklarını kanıtlıyor.

Bu da Jason’ın halktan olmayı istemeyişine ve kraliyetten bir insan olmasının ne kadar önemli olduğuna, çocuklarının asil kardeşlere sahip olmasının ne kadar gerekli olduğuna ve bunları kendi karısına bile çok normal bir şeymiş gibi savunabilmesine sebep oluyor. Yani güç arzusu yüzünden karısına ihanet ettiği halde, bu olayı rasyonalize edip karısını kendi yaptığının doğru olduğuna ikna etmeye çalışıyor.

Antigone’ye baktığımızda, yönetim hakkında daha fazla fikir edinebiliyoruz. Kral Creon’un düşmanı olduğu için bir cesedi gömmeyi yasaklaması ve halkın bunu sadece içten içe ayıplayabilmesi, hatta bazılarının otoriteye olan bağlılıklarından dolayı artık neyin yanlış, neyin doğru olduğu hakkında bir fikirleri bile olmadığını söyleyebiliriz. Gücünden dolayı kendini Tanrı gibi gören Creon verdiği kararın yanlış olma ihtimalini bile aklına getiremediği için, asla kararından vazgeçmiyor. Despot kralın saldığı ölüm korkusunu herkes iliğinde hissediyor ve tek yapabildikleri hiçbir şeye bulaşmamak oluyor.

Öte yandan, kamuoyunun bir yansıması olan Chorus’un da dile getirdiği gibi, kimse politik etik veya dini bir karşıtlığı düzeltmek için canını feda etmiyor. Sadece susup önlerine ne getirilirse kabul ediyorlar. Fakat sevgili abisine yapılan haksızlıktan başka hiçbir şey düşünemez olan Antigone ölümden korkmuyor. Creon’un kendi yazdığını kanunların Tanrı’nın kanunları olmadığını söyleyip onları korkusuzca reddediyor. Yani yaptıklarının bir taraftan abisine olan son görevini yapması gerektiğinden olduğunu, diğer taraftan da dini gerekliliğini yerine getirmesi gerektiğinden dolayı olduğu anlamına geliyor.

Creon’un yaptığı ise, bu gereklilikleri yerine getirmeyi bir kenara bırakıp, halka kendi kurallarını dayatması, karşı çıkılırsa ne olacağını göstermek içinde Polycines’i kullanmasıdır. Euripides’in bu konuyu ele almasının sebebi de otoritenin Tanrıların işinden uzak durması gerektiği düşüncesi olabilir. Bir anlamda seküler görüşe göre hareket eder görünerek aslında kendi tanrısallığını ilan etmektedir.

Bu trajedide eski Atina’da yerleşmiş olan ataerkil düşünce yapısını da açıkça görebiliriz. Haklı veya haksız olsun kadının yaptığı her şey, Şeytani olarak görülmektedir. Antigone’de haklı olarak kardeşini gömmek isteyen kadının arkasında kimse durmak istememiştir, müstakbel kocası bile başlarda babasına karşı gelmekte çekinmiştir. Creon her şeye direnmiş, sadece yakınlarını kaybettiğinde aklı başına gelebilmiştir çünkü bir kadının tarafında olup kendi “yüce” kararını değiştirmesi ona göre çok saçmadır. Çünkü kadın ‘öteki’dir. Kadın evinde oturmalı, hiçbir şeye karşı çıkmamalıdır. Gerektiğinde Jason’ın Medea’ya getirdiği akıl almaz teklifi bile kabul etmek zorundadır.

Bu yapıtlarda kadının hiçbir şekilde değeri yoktur. Çünkü ona hak vermek, onu dinlemek, onun yanında olmak bir tür “aşağılık” statü anlamına gelir onlara göre. Ötekileştirilen kadınları aynı zamanda hiçleşmişlerdir. Bu haksızlığa dayanamayan Medea intikam için kendi çocuklarını bile öldürebilecek duruma gelmiştir. İki kadın da kendi hayatları pahasına da olsa istediklerini alabilmişlerdir. Belki de bu durum, iki yazarın toplumdaki kadınlara bakış açısının da yanlış olduğunu gösterme şeklidir. İnsanları zalimlikle bastırmanın sonunda nelere yol açacağını göstermek için kadınları kullanmış olma ihtimalleri vardır.

Bu iki trajedi de amacına ulaşarak o zaman hakkında bilgi veren güzel bir kaynak olmuştur. Entrikaları da içine katarak bir ders verilmeye çalışılmıştır belki de. Tanrı’yı ya da “tanrılara” saygı duyan insanları bile kulak ardı eden Creon’un ne kadar büyük hata yaptığının yeni bir yönetim sisteminin gelmesi gerektiğinin farkına varabilen beyinlerin sözcüsü olmuşlardır. Tevrat’taki Havva ne kadar “asi” ise, bu oyunlardaki iki kadın da o kadar asi olarak aslında erken egemen yapının canlı eleştirilerini gündeme getirmişlerdir. Medea ve Antigone bu rollerini itaat yerine haksızlıklara karşı isyan ederek göstermişlerdir.

Eteğin eksiği pantolonunkinden fazla değildir. Etik’in eksiği ise, hiç İslamî olmasa gerek! “Anne” ile “Leyla” arasındaki tercih, Havva ile Lilith arasındaki fark gibi değildir. Cahiliye Döneminin Al-Lat (yani “İlahe”), Al-Menat (yani “kader, ölüm, mahviyet”), Al-Uzza’sı (yani Aziz) hep kadınlardı. Onlar, Tanrı’nın “kızları” olarak tapılıyordu.

Güya Modernitenin getirdiği yeni yaşam tarzı, “erkek” lehine kefeye dokunduysa bunda erkeklere özel bir üstünlük hali getirmez. Kadının yükünü artıran süreçte kadına bir de güya bilimsel ve dini açıdan yüklenmenin anlamını çıkarmak zordur. Cennet’in anneler ayağına serilmesi, anne olmayanların yere serilmesi anlamına gelmiyor zahir.

Cennete girmek için Allah’ın rızasını, kocanın rızasına onaylatmak belki hürriyeti esarette bulan kadınlarda mutluluk nedeni olabilir. Ancak şahsen, ne dilekçe yazmak için karımın mecali var; ne de benim onaylamaya cüretim. Cennet Allah’ındır ve “erkek” iznine tabi değildir. Kadın-erkek “meselesini” “karı-koca” bağlamından öte göremeyen mantığa rağmen, Allah keremiyle: “Udhuli fi cenneti!” Hamdolsun! 

DİĞER YAZILARI MUHSİN BAŞKAN 01-01-1970 03:00 Mum Titrer Hanemizde 01-01-1970 03:00 Ülkücülük 01-01-1970 03:00 CHP'yi Ne Zaman Sevdim 01-01-1970 03:00 İSLAMCILIKLA MÜSLÜMANI, TÜRKÇÜLÜKLE TÜRKÜ YABANCILAMAK 01-01-1970 03:00 SOSYAL MEDYANIN SOS'LARI 01-01-1970 03:00 PARALEL YAPI 01-01-1970 03:00 Bosna'daki Türk Üniversitesi: IUS 01-01-1970 03:00 DER SPİEGEL "BOYUN EĞME" DİYOR 01-01-1970 03:00 DEVRİM Mİ DEDİNİZ? 01-01-1970 03:00 BİRLİK VE BERABERLİK NEDİR? 01-01-1970 03:00 DİL TARİH VE İDEOLOJİ 01-01-1970 03:00 AYNAYI ARAMAK... 01-01-1970 03:00 MAKULLER AKİLLERE KARŞI 01-01-1970 03:00 VEDA HUTBESİNİ OKURKEN 01-01-1970 03:00 HİNLİK VE HAİNLİK ÖTESİNDE TARİHE BAKMAK 01-01-1970 03:00 ALPEREN OLMAK 01-01-1970 03:00 BİR HİLAL BİR İHTİLALDİR 01-01-1970 03:00 DELİLİĞE ÖVGÜ 01-01-1970 03:00 AŞK'A DAİR YAKLAŞIMLAR 01-01-1970 03:00 BİLİM, İDEOLOJİ VE DARVİNİZME DAİR 01-01-1970 03:00 YALAN DÜNYADA GERÇEK TARİH OLUR MU? 01-01-1970 03:00 DELİ DUMRUL'UN KÖPRÜSÜ 01-01-1970 03:00 ORTAYA KARIŞIK HALLERİMİZ 01-01-1970 03:00 EFKAR VE HERZELER 01-01-1970 03:00 YUSUF, ŞEHİR VE TABUYA DAİR 01-01-1970 03:00 EĞİTİME NEDEN HAYIR? 01-01-1970 03:00 EFKAR VE HERZELER 01-01-1970 03:00 "ADAMLARIN" PLANI HER ZAMAN TUTAR MI? 01-01-1970 03:00 İNGİLİZ'CE KONUŞMAK... 01-01-1970 03:00 BEN ÖLÜNCE KİM KALIR? 01-01-1970 03:00 BİLMENİN MALİYETİ NEDİR? 01-01-1970 03:00 BU ÜLKEYİ ANLAMAK... 01-01-1970 03:00 NİYET TAVŞANLARI VE TARİH 01-01-1970 03:00 ŞERİF MARDİN VE CUMHURİYETİN GETTOLARI 01-01-1970 03:00 FERMAN VE FETVA 01-01-1970 03:00 BAYRAMLARDAN BAYRAM BEĞENMEK 01-01-1970 03:00 AŞKIN BAR/KODU 01-01-1970 03:00 MEVSİM SONU İNDİRİMLİ LİBERALCİLİK 01-01-1970 03:00 YOL DA İÇİMİZDE SEYYAH DA! 01-01-1970 03:00 OSMANLI NE ZAMAN ÖLDÜ? 01-01-1970 03:00 SÜRGÜN 01-01-1970 03:00 KAYIP MEDENİYETİ ARARKEN... 01-01-1970 03:00 KÜRDİSTANA DAHA NASIL YARDIMCI OLABİLİRİZ? 01-01-1970 03:00 İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ 01-01-1970 03:00 MHP NEREYE GİDİYOR? 01-01-1970 03:00 NASIL BİR GENÇLİK? 01-01-1970 03:00 KİM KORKAR EBU ZER'DEN? 01-01-1970 03:00 MEHDİ NE ZAMAN GELECEK? 01-01-1970 03:00 "GÜZEL VE YALNIZ ÜLKE"YE 01-01-1970 03:00 Milliyetçilik ve Kürtler 01-01-1970 03:00 İLETİŞİM VE PROPAGANDA 01-01-1970 03:00 BATILILAŞMAK 01-01-1970 03:00 TWITTER'DA KENDİMİZİ OKUMAK 01-01-1970 03:00 "DANIMARKA ÜLKESİNDE KOKUŞAN ŞEYLER" 01-01-1970 03:00 BİSİKLETİN İSLAMİ OLANI 01-01-1970 03:00 FİRAVUN VE HİÇ'LİK 01-01-1970 03:00 KAMUSAL ALAN DÖNÜŞTÜ MÜ? 01-01-1970 03:00 KADIN, ŞEYTAN VE ÖLÜM 01-01-1970 03:00 ÇEVRİM İÇİ AHLAK 01-01-1970 03:00 ÖLÜM VE YAŞAMA KORKUSU 01-01-1970 03:00 KISKANÇLIĞIN KISKAÇLARI 01-01-1970 03:00 11 Eylül ve ABD 01-01-1970 03:00 YA 12 EYLÜL SONRASI? 01-01-1970 03:00 Korku ve alkışlar arasında Ortadoğu 01-01-1970 03:00 AYDIN, MÜNEVVER VE ENTELEKTÜEL 01-01-1970 03:00 ORTADOĞU'DA OLANLARI ANLAMAK 01-01-1970 03:00 KAVGA NEREDE? 01-01-1970 03:00 KAVGA NEREDE? 01-01-1970 03:00 ORTADOĞU'NUN YENİDEN TASARIMI 01-01-1970 03:00 SUSMAK, PUSMAK VE BİRLİK 01-01-1970 03:00 DİL VE TARİH KAVGAMIZ 01-01-1970 03:00 HOLİGARŞİ 01-01-1970 03:00 Said Nursi ve Cemaat algısı 01-01-1970 03:00 Size “İslamî alt-çevre” diyebilir miyim, “abi”? 01-01-1970 03:00 MUHAFAZAKÂRLIK NEDİR? 01-01-1970 03:00 TÜRK LİBERALİZMİ 01-01-1970 03:00 AŞK MI MAŞUK OLAN? 01-01-1970 03:00 DİN'ERCİLİK 01-01-1970 03:00 SİVİL İTAATSİZLİK NEDİR? 01-01-1970 03:00 NEDEN KÜRT ÇALIŞMALARI ENSTİTÜSÜ? 01-01-1970 03:00 DEĞİŞİM İDEOLOJİSİ VE LİBERAL PROPAGANDA 01-01-1970 03:00 12 EYLÜL SONRASI UZLAŞMA 01-01-1970 03:00 LİBERAL STATÜKOCULUK 01-01-1970 03:00 UYKUYU ÖLDÜRMEK 01-01-1970 03:00 BABİL, DİL VE PROPAGANDA 01-01-1970 03:00 DENKTAŞ'IN ÖLÜMÜ 01-01-1970 03:00 AİKİDO VE "KÜRDİSTAN" 01-01-1970 03:00 DEĞİŞİM 01-01-1970 03:00 TÜRKÇE VE İDEOLOJİ 01-01-1970 03:00 "KASIMPAŞALI" BAŞBAKAN 01-01-1970 03:00 "İBRAHİMİ DİNLER" 01-01-1970 03:00 BİLİMLE DİNİ UYUŞTURMAK 01-01-1970 03:00 KOLTUĞA OTURAN VE KOLTUĞUN OTURDUĞU İNSAN 01-01-1970 03:00 TEMCİT PİLAVI VE YENİ OSMANLI 01-01-1970 03:00 RODRİGEZ NEDEN LİBERAL OLAMAZ? 01-01-1970 03:00 BEN'SİZLİĞE ŞİİR 01-01-1970 03:00 TOPKAPI'DAN DOLMABAHÇE'YE DÜŞERKEN 01-01-1970 03:00 ERBAKAN'I ÖZLERKEN 01-01-1970 03:00 MÜSLÜMAN VE İSLAMCI 01-01-1970 03:00 İSLAM VE FEMİNİZM 01-01-1970 03:00 KAÇIRILAN GÜNDEM 01-01-1970 03:00 BIDEN NOTLARI 01-01-1970 03:00 DEMOKRASİDE KİM KİM ÖPÜYOR 01-01-1970 03:00 ARAF'TA 01-01-1970 03:00 TARİHLERDEN TARİH BEĞENMEK 01-01-1970 03:00 İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ 01-01-1970 03:00 ARAFTAKİNİ ÖZLEMEK 01-01-1970 03:00 Hayatta Sürgün Olmak 01-01-1970 03:00 AKADEMİSYENLİK 01-01-1970 03:00 KÜRESEL KARADUL TEFRİKALARI 01-01-1970 03:00 GÜNCELLENEN MESİHİ BEKLERKEN TÜRKİYE 01-01-1970 03:00 KOLTUK, TURNUSOL VE KİMLİK 01-01-1970 03:00 BOSNA'DA BİR TÜRK ÜNİVERSİTESİ 01-01-1970 03:00 KOVBOY MEHTERANLA JAZZ ÇALARKEN 01-01-1970 03:00 Amerika ve Anti-Amerikan Kimlikler 01-01-1970 03:00 AMERİKAN KİMLİĞİ VE ŞEYTANLARI 01-01-1970 03:00 DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNDAYIZ 01-01-1970 03:00 KUTLU VEDA 01-01-1970 03:00 DEĞİŞİMİN TÜRKÇESİ VE UYANIŞ 01-01-1970 03:00 TANRI, İNSAN VE TAKVİM 01-01-1970 03:00 ÖDLEK ÖCÜNÜ ALDI MI? 01-01-1970 03:00 Millet Olabildik mi? 01-01-1970 03:00 Zaman, medeniyet ve din 01-01-1970 03:00 Zaman, medeniyet ve din 01-01-1970 03:00 Mehdi’yi beklerken 01-01-1970 03:00 ORTADOĞU VE YENİ İNSAN 01-01-1970 03:00 Kediler, Fareler ve Vatan 01-01-1970 03:00 Kürşat olma vaktidir 01-01-1970 03:00 Gülün Adı, Kadın ve Takva 01-01-1970 03:00 İslamo-Amerikancılık 01-01-1970 03:00 EBCET, CİFR VE TARİH 01-01-1970 03:00 SÜBJEKTİF OLMANIN FAZİLETİ 01-01-1970 03:00 DİPLOMASİMİZ NEREYE? 01-01-1970 03:00 İSTİKLAL MARŞI YENİDEN YAZILABİLİR Mİ? 01-01-1970 03:00 KOKUŞAN BİR ŞEYLER VAR! 01-01-1970 03:00 KÜRESEL KARADULUN AĞLARINDA 01-01-1970 03:00 "Yeni Osmanlı"nın Yeni Haçlılara Yardım Tezkeresi 01-01-1970 03:00 KATLİAMERİKA 01-01-1970 03:00 MAHALLE, BASKILAŞIM VE FİKİR NAMUSU 01-01-1970 03:00 YARASANIN ÇIĞLIĞI VE DİPLOMASİ 01-01-1970 03:00 Ay lav yu, Cani! 01-01-1970 03:00 AŞKIN HALLERİ 01-01-1970 03:00 DOKUZ HECELİLER 01-01-1970 03:00 FİRAVUN... 01-01-1970 03:00 Kadın'ım... 01-01-1970 03:00 28 Şubat ve Erbakan 01-01-1970 03:00 KADDAFİ'DEN KESESİ 01-01-1970 03:00 Ve Yine Karşınızda Renan, Sykes ve Picot 01-01-1970 03:00 Democoupracy mübarek olsun! 01-01-1970 03:00 FULL'er Yapalım mı, Abi? 01-01-1970 03:00 Ortadoğu'da Sezaryen 01-01-1970 03:00 Mısır'da Karaoke Devrimi 01-01-1970 03:00 Mısır'ı Okurken 01-01-1970 03:00 Obama ve ikinci yeşil kuşak projesi (I) 01-01-1970 03:00 Bir Ortadoğu Masalı 01-01-1970 03:00 Mutlu Oligarşiden Kutlu Oligarşiye 01-01-1970 03:00 Ey zahit, şaraba eyle ihtiram! 01-01-1970 03:00 Bilinç ve Sürgün 01-01-1970 03:00 İbrahim, devir içimdeki putları! 01-01-1970 03:00 İdeolojik dil ve Teolojik Tarih 01-01-1970 03:00 Pardon, Size Demokrasi Diyebilir miyim? 01-01-1970 03:00 Paralel Evren, Küresel İslamcılık 01-01-1970 03:00 Erkekler ne zaman "adam" olur? 01-01-1970 03:00 "Millî" Küreselleşme? 01-01-1970 03:00 AK'Kışşş 01-01-1970 03:00 Kimliklerin Kurdu 01-01-1970 03:00 “Hiç” i öğrenmek 01-01-1970 03:00 GELENEK VE MANKURT 01-01-1970 03:00 Küresel tapınak, yerel rahipler ve Hipnoz 01-01-1970 03:00 Çift-düşün, yeni-konuş! 01-01-1970 03:00 Batı'yı ararken... 01-01-1970 03:00 Aforoz’malar… 01-01-1970 03:00 Halife Ömer Hayek’i ne zaman okumuştu? 01-01-1970 03:00 AĞLAMAKTAN ÇAĞLAMAYA DOĞRU 01-01-1970 03:00 KÜRT'AJ 01-01-1970 03:00 Shalom, Kürdistan! 01-01-1970 03:00 İstiklal marşını yeniden yazmak 01-01-1970 03:00 İslam, Millet, Hilafet ve Siyaset 01-01-1970 03:00 Amerika düşmansız olabilir mi? 01-01-1970 03:00 Mustafa Reşit Paşa'ya Mektup 01-01-1970 03:00 Keşif... 01-01-1970 03:00 Babil’in dil’beri 01-01-1970 03:00 Medeniyetlerin neyi çatışıyordu? 01-01-1970 03:00 Tarihi hangi hikâyeci yazar? 01-01-1970 03:00 Zihin Kontrolü ve Kült 01-01-1970 03:00 YUMURTANIN AK'I, SARISI 01-01-1970 03:00 Ebu Zer’in günlüğü 01-01-1970 03:00 Her şey zıddı ile mi kaim? 01-01-1970 03:00 Melamilik “marka” mıdır? 01-01-1970 03:00 Melâmilik 01-01-1970 03:00 Bir ayrılık, bir yalnızlık, bir ölüm 01-01-1970 03:00 AŞKA DAİR NE VARSA 01-01-1970 03:00 Medya medyumluğu ve wikisızmalar 01-01-1970 03:00 Türkiye, İran ve Dünya Barışı 01-01-1970 03:00 Muhafazakârlık “marka”sı? 01-01-1970 03:00 Füze ümütz! “Van münütz!” 01-01-1970 03:00 Çin'in hafızası ve küresel sistem 01-01-1970 03:00 Kutlu veda 01-01-1970 03:00 Öznellik Öz’neliktir! 01-01-1970 03:00 Hz. İnsan, Hz. Peygamber ve emanet 01-01-1970 03:00 Said Nursi ve tesettür 01-01-1970 03:00 İmam, Örtünme ve Nur Suresi 01-01-1970 03:00 Din duble “yol” mu demekti? 01-01-1970 03:00 Gelenek, mankurt ve reform 01-01-1970 03:00 Aylardan şubat günlerden cuma 01-01-1970 03:00 Alaturkalıktan Kolaturkalığa gelenek 01-01-1970 03:00 Gelenek mürtedi ve kimlik 01-01-1970 03:00 Namus, Kanun ve Fazilete Dair 01-01-1970 03:00 İman "terakkiye" destek midir? 01-01-1970 03:00 Yılmayacağız... 01-01-1970 03:00 ÜÇ TARZ-I MAHALLE VE HAL 01-01-1970 03:00 Hoş geldin, Şeytan! 01-01-1970 03:00 OSMANLI VE NEO-OSMANLI 01-01-1970 03:00 DAYILAR VE DAYILANMALAR 01-01-1970 03:00 Türkiye’de muhafazakârlık ve Dr. Faustus 01-01-1970 03:00 Tesettür neyi örtüyor? 01-01-1970 03:00 Milat oluşturmak 01-01-1970 03:00 Yahudilik bir din mi yoksa ırk mıdır? 01-01-1970 03:00 Tarih satrancını asıl kim oynuyor? 01-01-1970 03:00 Mahalle ve getto 01-01-1970 03:00 Tanrı, totem ve muta nikahı 01-01-1970 03:00 Orta Doğu’mların ebesi 01-01-1970 03:00 ŞOFÖR MAHALLİ BASKISI 01-01-1970 03:00 KÜRESEL İSLAMCILIK 01-01-1970 03:00 RENAN'I VE KENDİMİZİ AŞMAK 01-01-1970 03:00 Medine Vesikası 01-01-1970 03:00 Türk solculuğu ve İslamcılığı 01-01-1970 03:00 Batı’k düşüncelerin Doğu’şu 01-01-1970 03:00 BATI'NIN DEĞERLERİ EVRENSEL MİDİR? 01-01-1970 03:00 NEO-MUHAFAZAKÂRLIK VE YİN-YANG 01-01-1970 03:00 Karadul 01-01-1970 03:00 KEDİLER VE FARELER 01-01-1970 03:00 “Erkekliğin” yasası, “kadınlığın” tasası 01-01-1970 03:00 ON ADIMDA LİBERAL OLMA TÜYOLARI 01-01-1970 03:00 Neden Federasyon? 01-01-1970 03:00 Kaburga kemiklerimdeki sızı? 01-01-1970 03:00 Ortadoğu ve Darbeler 01-01-1970 03:00 "Küreselleşme "millet"e neden karşıdır? 01-01-1970 03:00 TURNUSOL 01-01-1970 03:00 Ya 12 Eylül sonrası? (II) 01-01-1970 03:00 Ya 12 Eylül sonrası? 01-01-1970 03:00 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (II) 01-01-1970 03:00 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (I) 01-01-1970 03:00 Kim ne der? 01-01-1970 03:00 Ne zaman ki… 01-01-1970 03:00