Gülün Adı, Kadın ve Takva

Metin BOSNAK

26-04-2022 01:49

 

 

Gülün Adı’ndan gülen kadına takva

 

Doğu ile Batı arasındaki ayrımlardan birisi karşımıza erkek ve kadın arasındaki fark şeklinde Doğu kültürleri içinde de yaşanır. Ağlamak çok doğal bir duygusal yoğunlaşma alameti iken, ataerkil kültürler kadını duygusallıkla ve sadece erkeği akıl ve rasyonalite ile özdeşleştirir. Bir yandan aynı kültür içinde bu ayrım yapılır: Akıl duygudan, erkek kadından, beyaz siyahtan, Batı Doğu’dan, zengin fakirden, ışık karanlıktan “üstündür.” Diğer yandan, kültürler arası olarak da bu ayrım geçerli kılınır. Takva faktörü bu tanımlamada Doğu’ya özgü, geçersiz,  tasnif dışı bir kategoridir.

 

Düşünsel zekâ ile duygusal zekâ arasında alt-üst ilişkisi kuran bu bakış güya biri lehine diğerini üstün görür. Sonuçta Doğu duygusal, Batı ise rasyonel kimlikle anılır. Batı, Doğu’lu erkek ve kadını kendinden aşağıda ve duygusal görürken, Doğulu erkek de Doğu’lu kadını aynı kefeye koyar. Yani Batı Erkek olur, Doğu ise kadın rolünde figüranlaştırılır. Batı, Doğu’nun erkeğini, kentli erkek kırsaldan olanı baskıladıkça, baskı Doğu’lu ve kırsal kadına yansır. Kırsaldan kente, Türkiye’den Almanya’ya göç olgusunda da aynı durumları gözlemlemek mümkündür.  

 

Aslında gülen—hele biraz da sesli gülerse—kadına da iyi gözle bakılmaz. Gülmek “hafif”liktir, davetkârlıktır; somurtmak ise, ciddiyet alametidir, disiplin göstergesidir, devletin yüzüdür. Yani, gülmek ve ağlamak konusunda bile erkeğe ayrı, kadına ayrı hükümler biçilmektedir. Hâlbuki taktiksel olmadıktan sonra, hissedildikten sonra ağlamak da, gülmek de cinsiyetle bağlantısı olmayan çok insani duygulardır. Hz. Peygamber’in espriler yaptığı, hatta mübarek dişleri görülünceye kadar tebessüm ettiği vakidir. Nedense, gelenek vurguyu ağlama konusuna yapar çünkü ağlamak korku alameti, acı hissetme alameti olarak daha bir geçerli sayılır.

 

Gerileyen kültürlerde, nizamlarda tepkisel olarak disiplin kurma ve aşırı kontrol paranoyası kendini gösterir. Terbiye etmek disiplinle, disiplin korku ve somurtmakla olacaktır. Havf ile recâ arasında bir mütevekkil hamak kurmak gerekirken gülen yüz umursamazlıkta özdeş hale gelir. Güler yüzlü olmak taktiksel planda vazedilirken, gülmek duygusal bir eylem ötesinde ideolojik çağrışımları olan bir tavrı ifade eder.

 

Gülün Adı romanında işlenen ana temalardan biri gülmenin Kilise tarafından yasaklanmasıdır. Hatta Kilise öyle ileri gider ki, Aristo’nun Poetika’sının komediye ayrılan ikinci kısmını merak edip okumak isteyenlerin sonu o sayfalara sürülen zehrin etkisiyle ölmek olur. Nedeni gülmenin disiplin ve istikrarı bozacağına dair Katolik Kilisesinin endişesidir. Çünkü trajedi, her zaman bir kurala uymayınca başa gelecek musibeti işler; komedide ise, gülme eyleminin kendisi bir çarpık duruma yöneltilen protestodur, statükoya bir direniştir. Hatta gülmek bazen sınıfta, evde, sokakta, devlet dairesinde bir otoriteyi sarsma girişimidir.

 

Sesli gülen erkeğe “karı” gibi gülmek tarzında bir aşağılama yakıştırılır ki bu aslında erkeği güldüğü için değil, kadınsı sayılan bir özellikle ortak bir hüküm alanı olan erkekliğe “kadınsılık” bulaştırıldığı içindir. Onun için "erkekler ağlamaz" fermanı tek kanadı kopan Türk maço kültlerinde bir kadınsallık ifadesi, dolayısıyla bir zayıflık alameti sayılır. Bu anlayışın bazı nüveleri Dede Korkut Hikayeleri’nde erkek çoçuğu olanın ak otağa, kızı olanın kızıl otağa oturmasına kadar gider. Dirse Han Oğlu Boğaç Han Destanında şöyle denilmektedir: “Kalkarak Han Bayındır yerinden doğrulmuş, bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ diktirmiş, oğulluyu ak otağa, kızlıyı kızıl otağa, oğlu kızı olmayanı kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin, onun ki oğlu kızı olmaya Tanrı Taala ona beddua etmiştir, biz de beddua ederiz”. Diğer kanadı ise, Cahiliye tavırlarının İslam sonrasında devamını işaret eder. Bu konularda sesi yüksek çıkan İslam değil, ataerkil töredir. Titreyip de kendine bir türlü dönemeyen zamanların töresidir.

 

Kadın konusundaki Cahiliye safsatalarının ilk emarelerini eski Yunan ve Roma geleneklerinde de görmek mümkündür. İslam öncesinde Arabistan’da siyasal olarak Hıristiyan Roma, kültürel olarak Yahudi, folklorik olarak pagan hâkimiyeti vardı. Bir yandan büyük putlar olarak bilinen Lat, Menat ve Uzza kadındılar; öte yandan, kadını kuluçka makinesi olarak gören Eski Yunan ve Roma kültürü, anneyi çocuğa akraba bile görmezdi. Yahudilikte dinsel nesebin kadından türemesi, kadına verilenden değerden değil, annenin kesinliğine dair inanıştandı. Dahası, Hıristiyan ve Yahudi geleneğinde bizzat “kutsal” metinlerde kadınlar metalaştırılmış ve cennetten kovulmanın, fanileşmenin, dünyadaki sıkıntıların bir nedeni olarak görülmüş, kadınlık, yılanlık, sinsilik ve zehirleyicikle özdeşleşen bir resim çerçevesine oturtulmuştur (bkz. Tekvin ve Sirach).

 

Yahudi geleneğinden kaynaklanan bu bakış Hıristiyanlık döneminde--Jesus'un (=“Tanrı’nın oğlu ve Tanrı İsa”) kimi “düşmüş” kadınlara gösterdiği merhamet tecellilerine rağmen--özellikle Ortaçağ boyunca artan bir kadından nefret ve kadın düşmanlığına kadar gitmiştir. Aziz Pavlos’un kadınlarla ilgili hükümleri Jesus’un merhametini alıp götürmüş; onları baskı altına almıştır. Hatta Hıristiyanlık İsevilik ötesinde, bir Pavlosî kisveye büründürülmüştür. Pavlos sonrası Hıristiyanlık İsevi olmaktan çıkmış, Pavlosyen olmuştur. Pavlos ise, kadınları dünyadaki her fitne ve belanın temeli olarak görüyordu. Sonraları Hıristiyanlık Jesus’un vazettiği İncil yerine, Pavlos’un yazdığı mektuplar ve yaptığı uygulamalarla müşahhaslaşmıştır.

 

Endülüs Medeniyeti ile bu gelenek değişime uğradı. Hıristiyan gelenekteki dönüşüm, Erken Rönesans döneminde Avrupa’daki Endülüs etkileriyle oldu: Kadının erkek gözündeki algısı değişikliğe uğradı. Değişerek günümüze kadar gelen ve kıta farkı gözetmeksizin Batı ülkelerinin ekseriyetinde görülen bir kadın tasavvuru gelişti. Yahudi, Grek, Roma dönemlerinde kuluçka makinası olarak görülen kadın, Hıristiyanlıkta “Bakire Meryem” imajıyla yaklaşık 10. asırdan itibaren değişti. Daha önceleri Jesus resimleri hâkimdi ikona ve resimlerde. Sonraları, Jesus’a Tanrılık atfeden Hıristiyanlık “Bakire Meryem”i kale almamışken, Endülüs Medeniyetinin etkisi ile kadın algısı Avrupa’da değişmiş, müspete dönmeye başlamış, “Meryem figürü” Jesus’a öykünerek ortaya çıkmaya ve edebiyata, resme yansımaya başlamıştır. Kadın paspaslıktan çıkarak, sevilen baş tacı olan bir makama terfi etmişti.

 

Ancak burada da bir başka çarpıklık yaşandı. Kilise’nin amacı kadınlığı aşağılamaktan vazgeçmek değil, bizzat bir kadın kanalıyla (“Bakire Meryem” suretiyle) Meryem gibi olmayan kadınları aşağılamaktı. Aziz Augustine annesinden başkasını sevmezdi; Aziz Aquinas’a göre, cinsellikle gelen haz evliyken bile “zina” hükmünde ve haramdı. Yani Kilise ille de kadını sevmek istiyorsanız Bakire Meryem’i seviniz, demişti. Çünkü diğer türlü tehlike aşkın, sevginin bir anlamda sekülerleşmesi anlamına geliyordu ve Kilisenin hükümranlık alanını daraltacaktı.

 

Öte yandan, Grek ve Roma dönemlerinde görülen kadının nesneleşmesi, erkeklerin nesil devamı için “kendilerine ait” kadınlarla evlenmesine ve fakat haz için kapatmalarına ve safiyeti için çocuklara, gücü için de erkeklere yönelmeleri sonucunu doğurdu. Annesi çocuğa akraba bile sayılmazdı çünkü asıl olan baba idi. Bir yargılama sonucunda Apollo, anne akraba sayılmayağı için annesini öldüren Orestes’in masumiyetini ilan etmiştir (bkz. Aeschylus’ın Oresteia adlı eseri).  Evlenmekle yaşanan şey, kadınlar için baba ve ağabey sultasından, koca sultasına girmekti. Hukuki ve siyasi mana da kadınların iraptan mahalleri yoktu. Kültürlerin kadına yüklediği kimi anlam ve kimlik yaftaları kadınlara bir tabiat gibi giydirilmiş, erkekler tarafından ve çoğu erkek ve kısmen kadınlarca da kabul görmüştür. Marifetnâme’nin kadınlarla ilgili kısımlarını okuyanlar bu tavırlara aşinadırlar. Asr-ı Saadet ile Asr-ı Marifetnâme arasındaki kadın algısı farkı Doğu ile Batı arasındaki fark kadar bir ayrıntıdır.

 

Asr-ı Saadet tarihte bir dönemle özdeşleşip sonra nisyan anaforunda helezoni çizgilerle kaybolacak değerler değildir. Cahiliye asrını Saadet’e çeviren değerleri yaşayanlar, belki hayatlarında mesut olmadı, ama bir Hz. Ömer’in, bir Hz. Ebubekir’in dönemine giren zihinsel zaman takından geçen revaklarla mücehhez oldular. İslam öncesi dönemi yermek için bahsi sıklıkla geçen Cahiliye döneminde Arap yarımadasında yaşanan da vaktiyle Batı’da olandan çok farklı değildi.

 

Cahiliye adetleri, sadece İslam öncesi dönemle sınırlı değildir. Cahiliye adetlerinin hâkim olduğu gelenekler Cahiliye dönemini, yani İslam öncesi adetleri yaşatma çabasında olanlardır. Cahiliye bitmedi, dönem dönem haşmeti azaldı.  Bazan mitoz bölünmeyle çoğaldı; şekil değiştirdi, kabuk değiştirdi. Firavun da ölmedi zaten çünkü Firavunî tavırlar yaşamaya devam etti. Cahiliye’nin kız çocuğu sahibi olmayı zül sayması ve bunun İslam döneminde şiddetle yerilmesi, bu tavrın zımnen Allah’ın takdir ve insanları kuşatan gayb alanını inkâr, en azından ona itiraz anlamına geliyordu. Buna en iyi cevap ise Hz. Resul’ün neslinin devamının kızından devam etmesiyle geldi. Erkek çocuğu oldu, öldü ve hatta onun ölümüyle ay tutulması gibi hadiseleri eşleştirip anlamlandıranlar oldu.  Onun cevabı da evladının acısını takdirin idrakiyle teskin eden Hz. Resul’den geldi: ne ay ne de güneş insanların ölmesine binaen tutulmazlardı.

 

Hz. Resul-u Ekrem’in hem eşlerine hem kızına ve genelde insanlara bakışı ortadayken, zaman içinde gelenekte yeni temalar oluştu. Kaynağı, kutsal metinler değildi. Bu gelenek Hıristiyanlıktaki gibi “Melek” ve “Şeytan” arasında gidip gelen bir zaman ve idrak sarkacına endekslendi. Bu kopuş ve çarpıklığın tarihini tayin etmek zor, ama varlığı kesindir. Kadına tanınan, ama kadının bir türlü sahiplenemediği özgürlük alanının tek yansıması alışveriş kültlerinin oluştuğu AVM’lerdir.

 

Kadına ve erkeğe ayrılan alanlarda bir kesin hatlı ayrışmalar yekunü gitgide belki de “Cennet anaların ayağı altındadır” buyruğunca sadece annemizi veya anne olan kadınları bir kutsallık halesi içine oturttu. Bu nedenle kızlarımız “emanet” olduğu için bundan biraz nasiplendi. Lakin dul olan, bekâr olan “öteki” kadınlara karşı, hele hele kafamızdaki kalıplara uymuyor, sakız çiğniyor, sigara içiyorsa bakışlar, hem bir beklenti ışığıyla parlayıp hem de o beklenti eğer umuda ve ötesine dönüşmüyorsa menfur bir cinsiyet karkasına dönüşüveriyor. Beklentiyi karşılamayan kadın, bireysel küskünlükleri dinden hüccetlerle intikam ve şeytanlaştırma modellerine böyle dönüştürülmektedir. Dul erkek ile dul kadın arasındaki farkı ortaya çıkarınca, aradaki boşluğu neyin doldurduğunu görmek daha acı olmaktadır.

 

Bu çarpık mantık içinde eşlerin genel durumu da farklı olmuyor. Erkekteki en büyük ideal anne eşin, anne figürüne yaklaştığı nokta olunca, o kalıptan taşan kadını her hal ü karda kesmek icap etmektedir. Her hangi bir konuşmada “kadın” lafı geçtiğinde dikkat edin, o an ne annemiz ne de belki kızımız yoktur akılda. Bir meçhul, yarı meçhul, anlamadığımız, anlamaya çalışmadığımız, sevemediğimiz veya ancak kendimize, kafamızdaki süfliyetlere veya faziletlere karşılık geldiği oranda sevdiğimiz bir “kadın” şablonundan kesilen silüet belirir aniden.

Cennet, anne olsa da olmasa da eşimiz olan kadının ayaklarına serilmez nedense. Hem senelerce beraber ömür sürüp hem de bir çırpıda “kadın milleti” diye kadınları hiçselleştirmek içselleştiriğimiz bir durumdur çoğu zaman.  Bu kafa ulaştığı, vakıf olduğu kadın sırrına değersiz, ulaşamadığına ise “kötü” gözle bakar.  Çünkü iyi ve kötüyü tayin eden normlar erkeği bağlamaz, kadınları baskılamak için bizzat erkeklerin istihdamına girerler.

 

Günümüzde cinsler arasında birbirini haketmeden yüceltme ve yine haketmeden kötüleme mantığı ciddi bir problem olarak karşımızdadır. Bundan malul şahıslar evlilik sonrası hayatında da anne ya da ulaşamadığı bir kadim sevgiliyi yüceltir durumdadır. Gönlün akışı ise, her zaman gözün akışına göre şekillenir ve büyük bir toplumsal diyalog eksikliği çıkar cinsler arasında. Eşlerini tesettür ile memur gören erkeklerin bir kısmında şiddetli bir göz sarkması oluşu bu problemin sonucudur. Anlaşılan, kadınlara yönelik bir emir var iken erkeklerin göz ve gönülleri bu emirden mazur ya da en azından muaftır. 

 

Toplumlarda cinsler temelinde başlayan şahsiyet ikilemi böyle başlar ve kültürel bir kimlik ikilemine dönüşür. Artık kadın hakkında aslında töresel olan kimi davranış ve konuşma tarzları sanki evrensel ve değişmez normlarmış gibi anlatılır ve yaşanılır. Bu mantık anneye gösterdiği sevgiyi, sevgiliye yönelttiği aşkı, karısı olan kadına göstermemeyi bir marifet bilir. Bekârken yelkenler fora, nişanlı iken “iskele alabanda” evlenince alabora olur. Hatta taktikler sıralanır, evlenince eşlere “yakayı” nasıl kaptırmamak gerektiğine dair. İcap ederse, dengeleyici kimi unsurlarını bir tarafa bırakarak, kadınların ikincil bir secdegah bile olur erkek. Çünkü erkeğin rızası olmadan kadın cennete giremeyecektir. Aşkın yerini, anlayışın yerini tahakküm hissi çoktan almıştır, ama gösteri bitene kadar mizansen devam etmelidir.

 

Hâsılı, uzun zamandır erkeklerimiz zaten kendi dünyasındaydı. Kadınlar için gerekli ve hatta elzem şeyler erkeklerinkinden azdı nedense! Şimdilerde ise, kadınlarımıza sunulan görsel ve kozmetik kimlikler sonucu yozlaşma, saç renkleri, vücut ölçüleri, kendilerini sergileme tarzları, ekonomik ve kültürel şartlar, özentiler, mevcut “erkeklik” kültlerine kendilerini beğendirme arzuları, kozmetik tavırlar, giyim tarzları, dordurma ve çerez yeme, araba sürme şekilleri, erkekler gibi olma istekleri, erkeklerce “tüketilmek” iştiyakı sonucunda onlara da yansımaya başladı. Yani farkına varmamız gereken şey, artık cinsel kimliklerin de ötesinde, kadın-erkek arasındaki ilişkilerin karşılıklı tüketim birlikteliklerine dönmekte olduğudur.

 

Bu kapitalist mantık önce kadına çaktırmadan kadına sivilcesi, ter kokusu, saçlarıyla ilgili hatırlatmalarda bulunup, sonra falan ürünleri kullanırlarsa “erkek arkadaşından” “son günlerde çok güzel” olduğunu duyacağını, dolayısıyla bu ürünlerle erkeklerin gözüne girebileceğini anlatıyor.  Önce uyandırıp, sonra utandırıp, daha sonra da gülücüklerle dişlerini ve dişiliklerini öne çıkarıyor. Tanımlayıp, tanıtıp, sabitleyip sonra da seyrettiriyor. Dinin tesettürle ilgili kısımlara yoğunlaşan bakışların, onlarca kere mikrodalgaya sokulmasına rağmen hala güncelliğini bir şekilde koruyan tesettür meselesini konuşurken tesettürün de ötesinde bir insan sorunsalına doğru savrulmaktayız.

 

Shakespeare’in Hamlet adlı trajedisinde Hamlet’in dediğini tekrarla “Danimarka ülkesinde bozulan birşeyler var” demek geliyor içimden.  Bence esas budur erkek, kadın demeden herkesin ağlaması gereken. Yani gülmek ve ağlamanın ötesinde, cinsel kimliklerin de ötesinde tüketen ve tüketilen robotlar olarak hayata devam etmemizi salık veren ideolojinin kendisine ağıt yakmak zamanıdır. Ne demişti Süleyman Çelebi: “Bir avuç toprağa minnet m’eyledin?” Özümüzdeki toprağı keşfetme zamanıdır. Takva’nın toprakla ilişkisi o zaman çıkacaktır. Yoksa Takva’yı hala görmediniz mi?

           

            

DİĞER YAZILARI MUHSİN BAŞKAN 01-01-1970 03:00 Mum Titrer Hanemizde 01-01-1970 03:00 Ülkücülük 01-01-1970 03:00 CHP'yi Ne Zaman Sevdim 01-01-1970 03:00 İSLAMCILIKLA MÜSLÜMANI, TÜRKÇÜLÜKLE TÜRKÜ YABANCILAMAK 01-01-1970 03:00 SOSYAL MEDYANIN SOS'LARI 01-01-1970 03:00 PARALEL YAPI 01-01-1970 03:00 Bosna'daki Türk Üniversitesi: IUS 01-01-1970 03:00 DER SPİEGEL "BOYUN EĞME" DİYOR 01-01-1970 03:00 DEVRİM Mİ DEDİNİZ? 01-01-1970 03:00 BİRLİK VE BERABERLİK NEDİR? 01-01-1970 03:00 DİL TARİH VE İDEOLOJİ 01-01-1970 03:00 AYNAYI ARAMAK... 01-01-1970 03:00 MAKULLER AKİLLERE KARŞI 01-01-1970 03:00 VEDA HUTBESİNİ OKURKEN 01-01-1970 03:00 HİNLİK VE HAİNLİK ÖTESİNDE TARİHE BAKMAK 01-01-1970 03:00 ALPEREN OLMAK 01-01-1970 03:00 BİR HİLAL BİR İHTİLALDİR 01-01-1970 03:00 DELİLİĞE ÖVGÜ 01-01-1970 03:00 AŞK'A DAİR YAKLAŞIMLAR 01-01-1970 03:00 BİLİM, İDEOLOJİ VE DARVİNİZME DAİR 01-01-1970 03:00 YALAN DÜNYADA GERÇEK TARİH OLUR MU? 01-01-1970 03:00 DELİ DUMRUL'UN KÖPRÜSÜ 01-01-1970 03:00 ORTAYA KARIŞIK HALLERİMİZ 01-01-1970 03:00 EFKAR VE HERZELER 01-01-1970 03:00 YUSUF, ŞEHİR VE TABUYA DAİR 01-01-1970 03:00 EĞİTİME NEDEN HAYIR? 01-01-1970 03:00 EFKAR VE HERZELER 01-01-1970 03:00 "ADAMLARIN" PLANI HER ZAMAN TUTAR MI? 01-01-1970 03:00 İNGİLİZ'CE KONUŞMAK... 01-01-1970 03:00 BEN ÖLÜNCE KİM KALIR? 01-01-1970 03:00 BİLMENİN MALİYETİ NEDİR? 01-01-1970 03:00 BU ÜLKEYİ ANLAMAK... 01-01-1970 03:00 NİYET TAVŞANLARI VE TARİH 01-01-1970 03:00 ŞERİF MARDİN VE CUMHURİYETİN GETTOLARI 01-01-1970 03:00 FERMAN VE FETVA 01-01-1970 03:00 BAYRAMLARDAN BAYRAM BEĞENMEK 01-01-1970 03:00 AŞKIN BAR/KODU 01-01-1970 03:00 MEVSİM SONU İNDİRİMLİ LİBERALCİLİK 01-01-1970 03:00 YOL DA İÇİMİZDE SEYYAH DA! 01-01-1970 03:00 OSMANLI NE ZAMAN ÖLDÜ? 01-01-1970 03:00 SÜRGÜN 01-01-1970 03:00 KAYIP MEDENİYETİ ARARKEN... 01-01-1970 03:00 KÜRDİSTANA DAHA NASIL YARDIMCI OLABİLİRİZ? 01-01-1970 03:00 İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ 01-01-1970 03:00 MHP NEREYE GİDİYOR? 01-01-1970 03:00 NASIL BİR GENÇLİK? 01-01-1970 03:00 KİM KORKAR EBU ZER'DEN? 01-01-1970 03:00 MEHDİ NE ZAMAN GELECEK? 01-01-1970 03:00 "GÜZEL VE YALNIZ ÜLKE"YE 01-01-1970 03:00 Milliyetçilik ve Kürtler 01-01-1970 03:00 İLETİŞİM VE PROPAGANDA 01-01-1970 03:00 BATILILAŞMAK 01-01-1970 03:00 TWITTER'DA KENDİMİZİ OKUMAK 01-01-1970 03:00 "DANIMARKA ÜLKESİNDE KOKUŞAN ŞEYLER" 01-01-1970 03:00 BİSİKLETİN İSLAMİ OLANI 01-01-1970 03:00 FİRAVUN VE HİÇ'LİK 01-01-1970 03:00 KAMUSAL ALAN DÖNÜŞTÜ MÜ? 01-01-1970 03:00 KADIN, ŞEYTAN VE ÖLÜM 01-01-1970 03:00 ÇEVRİM İÇİ AHLAK 01-01-1970 03:00 ÖLÜM VE YAŞAMA KORKUSU 01-01-1970 03:00 KISKANÇLIĞIN KISKAÇLARI 01-01-1970 03:00 11 Eylül ve ABD 01-01-1970 03:00 YA 12 EYLÜL SONRASI? 01-01-1970 03:00 Korku ve alkışlar arasında Ortadoğu 01-01-1970 03:00 AYDIN, MÜNEVVER VE ENTELEKTÜEL 01-01-1970 03:00 ORTADOĞU'DA OLANLARI ANLAMAK 01-01-1970 03:00 KAVGA NEREDE? 01-01-1970 03:00 KAVGA NEREDE? 01-01-1970 03:00 ORTADOĞU'NUN YENİDEN TASARIMI 01-01-1970 03:00 SUSMAK, PUSMAK VE BİRLİK 01-01-1970 03:00 DİL VE TARİH KAVGAMIZ 01-01-1970 03:00 HOLİGARŞİ 01-01-1970 03:00 Said Nursi ve Cemaat algısı 01-01-1970 03:00 Size “İslamî alt-çevre” diyebilir miyim, “abi”? 01-01-1970 03:00 MUHAFAZAKÂRLIK NEDİR? 01-01-1970 03:00 TÜRK LİBERALİZMİ 01-01-1970 03:00 AŞK MI MAŞUK OLAN? 01-01-1970 03:00 DİN'ERCİLİK 01-01-1970 03:00 SİVİL İTAATSİZLİK NEDİR? 01-01-1970 03:00 NEDEN KÜRT ÇALIŞMALARI ENSTİTÜSÜ? 01-01-1970 03:00 DEĞİŞİM İDEOLOJİSİ VE LİBERAL PROPAGANDA 01-01-1970 03:00 12 EYLÜL SONRASI UZLAŞMA 01-01-1970 03:00 LİBERAL STATÜKOCULUK 01-01-1970 03:00 UYKUYU ÖLDÜRMEK 01-01-1970 03:00 "EKSİK ETEK" 01-01-1970 03:00 BABİL, DİL VE PROPAGANDA 01-01-1970 03:00 DENKTAŞ'IN ÖLÜMÜ 01-01-1970 03:00 AİKİDO VE "KÜRDİSTAN" 01-01-1970 03:00 DEĞİŞİM 01-01-1970 03:00 TÜRKÇE VE İDEOLOJİ 01-01-1970 03:00 "KASIMPAŞALI" BAŞBAKAN 01-01-1970 03:00 "İBRAHİMİ DİNLER" 01-01-1970 03:00 BİLİMLE DİNİ UYUŞTURMAK 01-01-1970 03:00 KOLTUĞA OTURAN VE KOLTUĞUN OTURDUĞU İNSAN 01-01-1970 03:00 TEMCİT PİLAVI VE YENİ OSMANLI 01-01-1970 03:00 RODRİGEZ NEDEN LİBERAL OLAMAZ? 01-01-1970 03:00 BEN'SİZLİĞE ŞİİR 01-01-1970 03:00 TOPKAPI'DAN DOLMABAHÇE'YE DÜŞERKEN 01-01-1970 03:00 ERBAKAN'I ÖZLERKEN 01-01-1970 03:00 MÜSLÜMAN VE İSLAMCI 01-01-1970 03:00 İSLAM VE FEMİNİZM 01-01-1970 03:00 KAÇIRILAN GÜNDEM 01-01-1970 03:00 BIDEN NOTLARI 01-01-1970 03:00 DEMOKRASİDE KİM KİM ÖPÜYOR 01-01-1970 03:00 ARAF'TA 01-01-1970 03:00 TARİHLERDEN TARİH BEĞENMEK 01-01-1970 03:00 İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ 01-01-1970 03:00 ARAFTAKİNİ ÖZLEMEK 01-01-1970 03:00 Hayatta Sürgün Olmak 01-01-1970 03:00 AKADEMİSYENLİK 01-01-1970 03:00 KÜRESEL KARADUL TEFRİKALARI 01-01-1970 03:00 GÜNCELLENEN MESİHİ BEKLERKEN TÜRKİYE 01-01-1970 03:00 KOLTUK, TURNUSOL VE KİMLİK 01-01-1970 03:00 BOSNA'DA BİR TÜRK ÜNİVERSİTESİ 01-01-1970 03:00 KOVBOY MEHTERANLA JAZZ ÇALARKEN 01-01-1970 03:00 Amerika ve Anti-Amerikan Kimlikler 01-01-1970 03:00 AMERİKAN KİMLİĞİ VE ŞEYTANLARI 01-01-1970 03:00 DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNDAYIZ 01-01-1970 03:00 KUTLU VEDA 01-01-1970 03:00 DEĞİŞİMİN TÜRKÇESİ VE UYANIŞ 01-01-1970 03:00 TANRI, İNSAN VE TAKVİM 01-01-1970 03:00 ÖDLEK ÖCÜNÜ ALDI MI? 01-01-1970 03:00 Millet Olabildik mi? 01-01-1970 03:00 Zaman, medeniyet ve din 01-01-1970 03:00 Zaman, medeniyet ve din 01-01-1970 03:00 Mehdi’yi beklerken 01-01-1970 03:00 ORTADOĞU VE YENİ İNSAN 01-01-1970 03:00 Kediler, Fareler ve Vatan 01-01-1970 03:00 Kürşat olma vaktidir 01-01-1970 03:00 İslamo-Amerikancılık 01-01-1970 03:00 EBCET, CİFR VE TARİH 01-01-1970 03:00 SÜBJEKTİF OLMANIN FAZİLETİ 01-01-1970 03:00 DİPLOMASİMİZ NEREYE? 01-01-1970 03:00 İSTİKLAL MARŞI YENİDEN YAZILABİLİR Mİ? 01-01-1970 03:00 KOKUŞAN BİR ŞEYLER VAR! 01-01-1970 03:00 KÜRESEL KARADULUN AĞLARINDA 01-01-1970 03:00 "Yeni Osmanlı"nın Yeni Haçlılara Yardım Tezkeresi 01-01-1970 03:00 KATLİAMERİKA 01-01-1970 03:00 MAHALLE, BASKILAŞIM VE FİKİR NAMUSU 01-01-1970 03:00 YARASANIN ÇIĞLIĞI VE DİPLOMASİ 01-01-1970 03:00 Ay lav yu, Cani! 01-01-1970 03:00 AŞKIN HALLERİ 01-01-1970 03:00 DOKUZ HECELİLER 01-01-1970 03:00 FİRAVUN... 01-01-1970 03:00 Kadın'ım... 01-01-1970 03:00 28 Şubat ve Erbakan 01-01-1970 03:00 KADDAFİ'DEN KESESİ 01-01-1970 03:00 Ve Yine Karşınızda Renan, Sykes ve Picot 01-01-1970 03:00 Democoupracy mübarek olsun! 01-01-1970 03:00 FULL'er Yapalım mı, Abi? 01-01-1970 03:00 Ortadoğu'da Sezaryen 01-01-1970 03:00 Mısır'da Karaoke Devrimi 01-01-1970 03:00 Mısır'ı Okurken 01-01-1970 03:00 Obama ve ikinci yeşil kuşak projesi (I) 01-01-1970 03:00 Bir Ortadoğu Masalı 01-01-1970 03:00 Mutlu Oligarşiden Kutlu Oligarşiye 01-01-1970 03:00 Ey zahit, şaraba eyle ihtiram! 01-01-1970 03:00 Bilinç ve Sürgün 01-01-1970 03:00 İbrahim, devir içimdeki putları! 01-01-1970 03:00 İdeolojik dil ve Teolojik Tarih 01-01-1970 03:00 Pardon, Size Demokrasi Diyebilir miyim? 01-01-1970 03:00 Paralel Evren, Küresel İslamcılık 01-01-1970 03:00 Erkekler ne zaman "adam" olur? 01-01-1970 03:00 "Millî" Küreselleşme? 01-01-1970 03:00 AK'Kışşş 01-01-1970 03:00 Kimliklerin Kurdu 01-01-1970 03:00 “Hiç” i öğrenmek 01-01-1970 03:00 GELENEK VE MANKURT 01-01-1970 03:00 Küresel tapınak, yerel rahipler ve Hipnoz 01-01-1970 03:00 Çift-düşün, yeni-konuş! 01-01-1970 03:00 Batı'yı ararken... 01-01-1970 03:00 Aforoz’malar… 01-01-1970 03:00 Halife Ömer Hayek’i ne zaman okumuştu? 01-01-1970 03:00 AĞLAMAKTAN ÇAĞLAMAYA DOĞRU 01-01-1970 03:00 KÜRT'AJ 01-01-1970 03:00 Shalom, Kürdistan! 01-01-1970 03:00 İstiklal marşını yeniden yazmak 01-01-1970 03:00 İslam, Millet, Hilafet ve Siyaset 01-01-1970 03:00 Amerika düşmansız olabilir mi? 01-01-1970 03:00 Mustafa Reşit Paşa'ya Mektup 01-01-1970 03:00 Keşif... 01-01-1970 03:00 Babil’in dil’beri 01-01-1970 03:00 Medeniyetlerin neyi çatışıyordu? 01-01-1970 03:00 Tarihi hangi hikâyeci yazar? 01-01-1970 03:00 Zihin Kontrolü ve Kült 01-01-1970 03:00 YUMURTANIN AK'I, SARISI 01-01-1970 03:00 Ebu Zer’in günlüğü 01-01-1970 03:00 Her şey zıddı ile mi kaim? 01-01-1970 03:00 Melamilik “marka” mıdır? 01-01-1970 03:00 Melâmilik 01-01-1970 03:00 Bir ayrılık, bir yalnızlık, bir ölüm 01-01-1970 03:00 AŞKA DAİR NE VARSA 01-01-1970 03:00 Medya medyumluğu ve wikisızmalar 01-01-1970 03:00 Türkiye, İran ve Dünya Barışı 01-01-1970 03:00 Muhafazakârlık “marka”sı? 01-01-1970 03:00 Füze ümütz! “Van münütz!” 01-01-1970 03:00 Çin'in hafızası ve küresel sistem 01-01-1970 03:00 Kutlu veda 01-01-1970 03:00 Öznellik Öz’neliktir! 01-01-1970 03:00 Hz. İnsan, Hz. Peygamber ve emanet 01-01-1970 03:00 Said Nursi ve tesettür 01-01-1970 03:00 İmam, Örtünme ve Nur Suresi 01-01-1970 03:00 Din duble “yol” mu demekti? 01-01-1970 03:00 Gelenek, mankurt ve reform 01-01-1970 03:00 Aylardan şubat günlerden cuma 01-01-1970 03:00 Alaturkalıktan Kolaturkalığa gelenek 01-01-1970 03:00 Gelenek mürtedi ve kimlik 01-01-1970 03:00 Namus, Kanun ve Fazilete Dair 01-01-1970 03:00 İman "terakkiye" destek midir? 01-01-1970 03:00 Yılmayacağız... 01-01-1970 03:00 ÜÇ TARZ-I MAHALLE VE HAL 01-01-1970 03:00 Hoş geldin, Şeytan! 01-01-1970 03:00 OSMANLI VE NEO-OSMANLI 01-01-1970 03:00 DAYILAR VE DAYILANMALAR 01-01-1970 03:00 Türkiye’de muhafazakârlık ve Dr. Faustus 01-01-1970 03:00 Tesettür neyi örtüyor? 01-01-1970 03:00 Milat oluşturmak 01-01-1970 03:00 Yahudilik bir din mi yoksa ırk mıdır? 01-01-1970 03:00 Tarih satrancını asıl kim oynuyor? 01-01-1970 03:00 Mahalle ve getto 01-01-1970 03:00 Tanrı, totem ve muta nikahı 01-01-1970 03:00 Orta Doğu’mların ebesi 01-01-1970 03:00 ŞOFÖR MAHALLİ BASKISI 01-01-1970 03:00 KÜRESEL İSLAMCILIK 01-01-1970 03:00 RENAN'I VE KENDİMİZİ AŞMAK 01-01-1970 03:00 Medine Vesikası 01-01-1970 03:00 Türk solculuğu ve İslamcılığı 01-01-1970 03:00 Batı’k düşüncelerin Doğu’şu 01-01-1970 03:00 BATI'NIN DEĞERLERİ EVRENSEL MİDİR? 01-01-1970 03:00 NEO-MUHAFAZAKÂRLIK VE YİN-YANG 01-01-1970 03:00 Karadul 01-01-1970 03:00 KEDİLER VE FARELER 01-01-1970 03:00 “Erkekliğin” yasası, “kadınlığın” tasası 01-01-1970 03:00 ON ADIMDA LİBERAL OLMA TÜYOLARI 01-01-1970 03:00 Neden Federasyon? 01-01-1970 03:00 Kaburga kemiklerimdeki sızı? 01-01-1970 03:00 Ortadoğu ve Darbeler 01-01-1970 03:00 "Küreselleşme "millet"e neden karşıdır? 01-01-1970 03:00 TURNUSOL 01-01-1970 03:00 Ya 12 Eylül sonrası? (II) 01-01-1970 03:00 Ya 12 Eylül sonrası? 01-01-1970 03:00 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (II) 01-01-1970 03:00 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (I) 01-01-1970 03:00 Kim ne der? 01-01-1970 03:00 Ne zaman ki… 01-01-1970 03:00