https://www.egemengazetesi.com/files/uploads/user/0e42907936.jpg
Metin BOSNAK

Ey zahit, şaraba eyle ihtiram!

26-04-2022 01:49

Bugün  ülkemiz siyasetindeki en büyük açmaz, hem kendi dilimizde var olan hem de başka dillerden dilimize giren anahtar kelimelerde toplumsal mutabakata dayalı bir anlam bütünlüğü olmamasıdır: “demokrasi”, “devlet”, “laiklik”, “hürriyet”, “serbestlik”, “hukuk”, “adalet”, “itaat”, “esaret” kelimeleri bunların başında gelmektedir. 

Kelimeler, arkasına yaşanmış tarihçeyi almayınca, hangi dilden geliyorsa o milletin ya da o dili konuşanın tecrübesi ve anlam gölgeleriyle gelmektedir. Tercüme yoluyla giren kelimeler ve onların kapsadığı kavramlar, o kelime kimlerin vasıtasıyla ve kimin iradesi doğrultusunda olmasını istediyse o şekilde anlam geliştirmektedir. Dolayısıyla dilin içinde ayrı diller oluşmakta ve her bir ayrı yorum kendi başına otokratik bir dile dönüşerek, diğer dillere tahakküm etmek istemektedir. Bu diller siyasetin bazen kucağında, bazen tacında, bazen belli kesimlerin sultası altında yer almış; mutabakata, müsamahaya, etkileşime ve hatta kendi içindeki değişik unsurların varlığına bile tahammülü olmayan duruma gelmiştir.

Siyasetin ve hitabetin dili açık, net ve dünyevi olmalıdır. Yani insanlar “sek!” deyince seküleri anlayabilmelidir. Hâlbuki Türkiye’de hüküm süren dil, anti-demokratik siyasetin olduğu yer ve zamanlarda kullanılan türdendir.

Dil ve dudak arasında, dudak ya da niyet okumalarla kendini gösteren dil demokrasiyi geliştiremez. Siyasetin dili teolojik mecazlar ve telmihlerle bezeli, yarı kapalı, dine rağmen dinsel suiistimale açık olabilen yapıdadır. Olayları “seküler” bir mantıkla konuşmak, tartışmak yerine, belagat mahzenlerinde yıllanan, Efesli “Yedi Uyuyanların tarihçelerini kendi mantığına göre güncelleyen, günümüze uyarlayan, günümüzdeki kavgaları tarih üzerinden hesaplaşmaya götüren, stratejinin “kuvvet dengelerini” gözeterek polemiğe soktuğu dil… Kıyasıya bir “ezber bozma” edebiyatı yaparken, kendince “put kırma” hevesine kapılıp, ezberden robot resmi çizdiği putları kırarken, yerine kendi putlarını ikâme etmeye çalışan bir dil bu.  

Günümüzde, bu dilin bir ucu Sayın Başbakan’a ve yakın mesai arkadaşlarına uzanıyor. Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’li siyasiler, siyasi söylemle dini hitabeti birbirine karıştırmaktalar. Milli Görüş’ün sembolik gömleğini çıkardıklarını sıklıkla ifade etmekle birlikte Milli Görüş’ün teolojik belagat zırhını giyindiler. “Yusufiye Medresesinde” pişen Başbakan ve AKP şahsında sıklıkla “Asr-ı Saadet” telmihleri ortaya konmaktadır. Asr-ı Saadet, Müslümanların bilinçaltında adalet ve demokrasi, eşitlik ve hukuk açısından “altın çağ” olarak yer almıştır. Ne Süleyman Demirel’in AP’sinin ne de Erdoğan’ın AKP’sinin--isim benzerliği dolayısıyla-- Asr-ı Saadet’i yansıtmadığı ortadadır.

Adalet ve Kalkınma Partisinin “AK Parti” şeklinde kısaltılması, AKP’nin iktidar saadetini uzatmış olabilir, ancak Parti’yi mutlak bir “pir ü pak” simgesel hüviyete dönüştürmez. Öte yandan, Erdoğan’ın siyaseten bugün 1,6 milyar Müslüman adına konuşur tarzda davranması, geçmişte yaşamış Müslümanları temsil edercesine “Müslüman katliam yapmaz” diyebilmesi, sabık Başkan George W. Bush’un 9/11 olaylarının ardından kullandığı teolojik dili yansıtmaktadır. En azından okuduğu lisede Erdoğan, “Raşit Halifelerin” --belki biri haricinde-- şehit edildiğini, hatta Hz. Osman’ın mescitte ve ramazan ayında şehit edildiğini, Sıffin Savaşında Hz. Muhammed’in eşi Hz. Ayşe ve kuzeni Hz. Ali’nin arkalarında Müslüman askerler olduğu halde savaştıklarını, mızrak uçlarında Kur’an-ı Kerim sayfalarının uçuştuğunu, “Ashabı Kiram’dan” Muaviye’nin Ehl-i Beyt’e karşı yaptığı fiziksel ve ideolojik katliamı, hatta onlara her cuma hutbesinde lanetler okuttuğunu öğrenmiş olması gerekir. 

AKP dinî kutsalları siyasî belagat metası olarak kullanıp tutarlı davranmayınca, bu kez aynı ekolden gelen Saadet Partisi devreye girmekte, Erdoğan ve çevresini iyi tanıyan insanların diline, yine dini telmihlerden yola çıkan, ama başka noktalarda demirleyen eleştiriler dolanmaktadır. Saadet Partisi cephesi ismini “Asr-ı Saadet”teki “saadete” atfen aldığı için, kendisini Saadet Asrı ülküsüne daha lâyık görmekte, Erdoğan ve partisine eleştirilerini yine bu dinî söylemle yapmaktadır. Sonuç olarak, Erdoğan ve AKP’de ne Halife Ömer’in adaleti, Ebubekir’in sadakati, Osman’ın rikkati ve Ali’nin ilmini bulamadıklarını ifade etmektedirler. Onlara göre Erdoğan, Dicle’nin kenarında dolaşıp, kuzuları kurtlara kaptıran, ama hâlâ Ömer’in kıssalarını anlatmaktan geri durmayan bir dille konuşmaktadır.

Osman Bey’in vasiyetini kulağına fısıldanınca hatırlayan, zikreden ve dahi ululayan, Yunus’tan ve Mevlânâ’dan alıntıları siyasâ belagat çerezi yapan Erdoğan ise, Saadet’in eleştirilerine—diğer muhaliflerine olduğu gibi--dolaylı olarak, öfkeye aşeren bir dille cevap vermektedir. Hiddet ve öfkeyi teatral tavırlarla “tevhit” ederken demokrasi hüneri olarak sunan Erdoğan, yine “kardeşlerine” “aziz” diye hitap ettikçe “Mesihçi demokrasi”nin diliyle rakiplerine “Allah’ın izniyle” yapacaklarını anlatmaktadır.

Dahası, sabık Başbakan Necmettin Erbakan’ın ifadesiyle, bir partiye oy vermek kendi başına bir iman meselesi hâline gelmektedir. Ya da bir partiye oy verince, insanlar Siyonizm destekçisi olabildiği gibi, vatana hıyanet derecesinde suçlanmaktadır. Şimdilerde aynı türden belagat, Numan Kurtulmuş’un aleyhine kullanıma sokulmuştur.

Bir başka parti bu telmih kervanına tarihten, gelişigüzel seçilen örneklerle katılmaktadır. Damat Ferit ya da Tanzimat Fermanı’na atıflar çoğalmakta, bir yandan da hükümetin “açılım”larını” Hudeybiye Antlaşması gibi tanımlayanlar çıkmaktadır. Öte yandan, “Medine Vesikası” hâlâ kulaklarda yankılanmaktadır. Meçhul “zalimler” anıtının açılışını yapacak birileri ise harcıâlem belagat siyaseti içinde her zaman olagelmiştir.

Bu tarz dinî söylemlerle dünyevî olayların açıklanması toplumun farklı katmanlarında, domino etkisiyle yeni tartışılmazları ortaya çıkarmaktadır. Siyasî meseleleri, sıkıntıları çağrışımlar ve göndermeler yoluyla, bazen tarihsel olaylara telmihler yaparak, haldeki olaylara tesettürlü yorumlar getirmenin çözüme katkıda bulunmak şöyle dursun, problemin parçası ve yenilerinin katalizörü olmaktadır. Siyaset erbabından köşe yazarlarına, cemaat liderlerine, akademisyenlerden basın patronlarına kadar kullanılan bu dil, ya korkunun, art niyetin ya da iz bırakmadan suda yürümenin, karanlıktan yumruk atmanın yahut kaostan çıkan çekincenin dilidir.

Muhalif sesler yükseldikçe, AKP cephesinde “Allah akıl fikir versin!” türü yaklaşımlardan tutun da “Rabbim bana Cleveland dedi”ye uzanan renkli bir gelenek oluştu. Yıllar önce, Genç Parti sabık Başkanı Cem Uzan öfkelenince Aşil’in topuğundan vurma taktiğiyle iktidara yaklaşmış ve meydanlarda “Allahsız!” diye Başbakan’a yüklenmişti.

Bununla da bitmiyor tabii ki. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir ve eski DTP milletvekilleri gözaltına alınan belediye başkanlarıyla ilgili basın toplantısında küfürlü konuşmuşlardı. Daha sonra Baydemir hem iktidarın hem de ona oy verenlerin anlayacağını düşündüğü dilden, konuşmasına Nisa Suresi’nden ayetler okuyarak devam etti: “Allah, ağır ve inciten sözlerin açıktan söylenmesini hiç sevmez, ancak söyleyen zulme uğramışsa o başka. Allah her şeyi hakkıyla işitir ve görür.” Bir başka örnekte iktidar partisi yine ayetlerden iktibas yaparak muhalefete atfen “onlar kördür, sağırdır, dilsizdir ve iman etmezler” mealinde ayetleri okuyarak eleştirdi. Muhalefet de başka bir vesile ile aynı ayetlere göndermede bulunarak iktidarı eleştirdi.

Diğer örnek, Rum cemaati liderinden…

Fener Rum Ortodoks Kilisesi Patriği Barthelemeos’un aylar önceki açıklamaları bu dilin yeni bir örneğini ortaya koymuştur. Gündemi ve siyasî söylemlerin büründüğü dinî kılıfları iyi takip eden Barthelemeos, dinî bir telmihle siyasî gündeme yeniden girdi. Uzun zamandan beri “ekümeniklik” meselesini sıcak tutan ve bunu basit bir kazanılmış hakkın iadesi olarak gören Patrik Barthelemeos Amerikan CBS televizyonu muhabiriyle yaptığı konuşmada Türkiye’de “çarmıha gerilmiş” gibi hissettiklerini ifade etti. Bu konuşmanın Türkiye’de yankı bulması üzerine ise Patrik “bütün dillerde bu tür deyimler vardır ve dar söylemleriyle değil, o dilde yüklenen anlamıyla değerlendirilir” diye açıklama yaptı.

Ancak bu konuşmada niyet okumanın çok ötesinde güçlü atıflar mevcut. Amerikan CBC televizyonu Yeni-Muhafazakâr ideolojiye destek vermesiyle bilinir. Muhtemelen “evde” hissetmenin rahatlığıydı Patrik Hazretlerine “çarmıh” olayını hatırlatan. Patriğin Türkiye’den bahisle, konuşmasında “bazen çarmıha gerilsek de burada kalmayı tercih ediyoruz,” der ve sunucunun “Kendinizi çarmıha gerilmiş gibi mi hissediyorsunuz?” sorusuna “Evet!” yanıtını verir.

Peki, bu telmihin arkasında yatan tarihi olay neydi? Çarmıh’ın “Tanrı ve Tanrı’nın oğlu” İsa ile bağlantısı ve Roma İmparatorluğu’nun despotik tarzda hem İsa’yı hem de İlk Hıristiyanları zulme maruz bırakması… Roma İmparatorluğu, daha ilk çağlarında Hıristiyanlığı baskı, işkence ve zulümlere tabi tuttu. Bir başka deyişle Roma’nın Hıristiyanlıkla mücadelesi İsa’yla başladı. Hıristiyanlık inancına göre “Tanrı” ve “Tanrı’nın oğlu” olan Nasıralı İsa’nın çarmıha gerilişi (MS. 33) sonraki zamanlarda İsa’yı Roma’ya karşı oluşan pasif direnişin bayrağı hâline getirdi.

Önceleri barışçı sözleriyle sonra bu uğurda ölümüyle İsa, trajik bir hatıranın mazlum sembolü olmakla kalmadı, havarileri ve takipçileri vasıtasıyla yüzyıllar süren tedrici bir direniş psikolojisinin işaret fişeği oldu. Roma’nın siyasî ve askeri gücüne, Musevilerin yerleşik ve etkin dini kültürüne, alışılagelmiş hiyerarşileri hiçe sayan bir anarşist tavrıyla yaklaşan İsa’nın, haksız bir şekilde, dalavereyle mahkûm edilmesi, iki bin yıllık bir inancın kilit taşını oluştururken, mazlum hisseden insanların, zulme tabi olan kitlelerin hem merhametini hem hıncını çelikleştirdi. Çarmıh, eski mitolojilerden gelen bir sembolken, Hıristiyanlıkta İsa’yla özdeşleşen, zulme karşı direniş ve diğerkâmlığın zihinlere çivilenen direği oldu. Peki, alenî olan meçhul anlamını Türkiye Cumhuriyetine nasıl uygulamak lâzımdır?  Gerçekleri ne kadar yansıtmaktadır? Yoksa gerçek de mi çarmıha gerilmektedir?  

Son olarak, Muharrem üzerinden yapılan teolojik siyaset var. CHP eski lideri Deniz Baykal, Muharrem vesilesiyle konuşma yaparken, "Mezhebi, cemaati ne olursa olsun dünyanın her yerindeki Müslümanlar bu duyguları saygıyla paylaşıyorlardır" dedi. Tarihsel trajediye kısaca değinen Baykal, ardından "Bu facia, ne yazık ki noktalanmış, bitmiş, insanlığın hafızasından kopup gitmesine fırsat verilmiş bir facia olmanın ötesinde bir anlam yaşıyor… Ne yazık ki, Muaviyeler, Yezitler bitmedi” derken, günlük siyasete imalı göndermeler yapmıştır. Alevî karşıtlığını, “Muaviyeler ve Yezitler” diye ifade eden Baykal’ın sonraki günlerde “Cemevi-mescid” bağlamında konuya yaklaştığı açıktır. Arkasından gelen cümle ise, doğrudan Türkiye gündemini yorumlamaktadır: “Tiranlık, zorbalık ve ihanete karşı soyluluğun, adaletin ve fedakârlığın yükselen sancağı olan Kerbelâ’da yaşananlardan bugüne uzanan mesaj, emanete riayet, vefa, izan ve adalet duygusundan asla ayrılmamamız gerektiğidir.”

Sembolleşen, sloganlaşan dil tartışılmaz; yalnızca tampon çıkartmalarına malzeme olur. Demokratik tartışma ortamı ve zemini ancak net bir dille ve ortaya konan fikirlerle olacaktır. Bir yanda AB’ye girme çabaları salt iç siyaset tahterevallisine dönmekte, öte yandan “Avrupalı olmak istiyoruz!” belagati ama Asya’ya özgü, kapalı tarzda beyanatlar devam etmektedir. Siyaset aktörlerinin geneli için geçerli olan bu tavır, tarihî ve siyasî bir yığın meseleyi uluorta zarf atma tarzında ortaya salıvermekte sonra aynı aktörler durumu izlemeye alıp etkilerini ölçmeye çalışmaktadırlar. Bir fıkra ya da mesel içinden keyfe keder anlam üretmek tarzında demokratik tavır ve mücadele çıkmayacağı açıktır. Bilimsellikten ve diyalojik müzakereden uzak olarak tartışmaya açılan konular, dezenformasyon ve propaganda malzemesine dönüşmekte, taraflar birbirinden “koz” kapmaya, karşı tarafa künde attırmaya çalışmaktadırlar.

Son haftalarda, artan ölçüde vaaz veren siyasetin yansımalarını gördük. Hâlbuki “Şeyhü l-İslam” Yahya yüzyıllar önce çok rahat bir tavırla ve günümüz Türkçesiyle, “Bırak mescitte riyakârlar riya yapsınlar, Meyhaneye gel ki burada riya da yoktur riyakâr da!” demişti. Mehmet Akif’in Neyzen Tevfik’le muhabbeti ise dillere destandı.

O hâlde siyasilerin unuttuğu bir şeyi hatırlatmak gerekiyor: Siyasetin dili kadehin belinden elini çekmelidir çünkü “ehil olmayana” haramdır.

Neler Söylendi?

DİĞER YAZILARI MUHSİN BAŞKAN Mum Titrer Hanemizde Ülkücülük CHP'yi Ne Zaman Sevdim İSLAMCILIKLA MÜSLÜMANI, TÜRKÇÜLÜKLE TÜRKÜ YABANCILAMAK SOSYAL MEDYANIN SOS'LARI PARALEL YAPI Bosna'daki Türk Üniversitesi: IUS DER SPİEGEL "BOYUN EĞME" DİYOR DEVRİM Mİ DEDİNİZ? BİRLİK VE BERABERLİK NEDİR? DİL TARİH VE İDEOLOJİ AYNAYI ARAMAK... MAKULLER AKİLLERE KARŞI VEDA HUTBESİNİ OKURKEN HİNLİK VE HAİNLİK ÖTESİNDE TARİHE BAKMAK ALPEREN OLMAK BİR HİLAL BİR İHTİLALDİR DELİLİĞE ÖVGÜ AŞK'A DAİR YAKLAŞIMLAR BİLİM, İDEOLOJİ VE DARVİNİZME DAİR YALAN DÜNYADA GERÇEK TARİH OLUR MU? DELİ DUMRUL'UN KÖPRÜSÜ ORTAYA KARIŞIK HALLERİMİZ EFKAR VE HERZELER YUSUF, ŞEHİR VE TABUYA DAİR EĞİTİME NEDEN HAYIR? EFKAR VE HERZELER "ADAMLARIN" PLANI HER ZAMAN TUTAR MI? İNGİLİZ'CE KONUŞMAK... BEN ÖLÜNCE KİM KALIR? BİLMENİN MALİYETİ NEDİR? BU ÜLKEYİ ANLAMAK... NİYET TAVŞANLARI VE TARİH ŞERİF MARDİN VE CUMHURİYETİN GETTOLARI FERMAN VE FETVA BAYRAMLARDAN BAYRAM BEĞENMEK AŞKIN BAR/KODU MEVSİM SONU İNDİRİMLİ LİBERALCİLİK YOL DA İÇİMİZDE SEYYAH DA! OSMANLI NE ZAMAN ÖLDÜ? SÜRGÜN KAYIP MEDENİYETİ ARARKEN... KÜRDİSTANA DAHA NASIL YARDIMCI OLABİLİRİZ? İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ MHP NEREYE GİDİYOR? NASIL BİR GENÇLİK? KİM KORKAR EBU ZER'DEN? MEHDİ NE ZAMAN GELECEK? "GÜZEL VE YALNIZ ÜLKE"YE Milliyetçilik ve Kürtler İLETİŞİM VE PROPAGANDA BATILILAŞMAK TWITTER'DA KENDİMİZİ OKUMAK "DANIMARKA ÜLKESİNDE KOKUŞAN ŞEYLER" BİSİKLETİN İSLAMİ OLANI FİRAVUN VE HİÇ'LİK KAMUSAL ALAN DÖNÜŞTÜ MÜ? KADIN, ŞEYTAN VE ÖLÜM ÇEVRİM İÇİ AHLAK ÖLÜM VE YAŞAMA KORKUSU KISKANÇLIĞIN KISKAÇLARI 11 Eylül ve ABD YA 12 EYLÜL SONRASI? Korku ve alkışlar arasında Ortadoğu AYDIN, MÜNEVVER VE ENTELEKTÜEL ORTADOĞU'DA OLANLARI ANLAMAK KAVGA NEREDE? KAVGA NEREDE? ORTADOĞU'NUN YENİDEN TASARIMI SUSMAK, PUSMAK VE BİRLİK DİL VE TARİH KAVGAMIZ HOLİGARŞİ Said Nursi ve Cemaat algısı Size “İslamî alt-çevre” diyebilir miyim, “abi”? MUHAFAZAKÂRLIK NEDİR? TÜRK LİBERALİZMİ AŞK MI MAŞUK OLAN? DİN'ERCİLİK SİVİL İTAATSİZLİK NEDİR? NEDEN KÜRT ÇALIŞMALARI ENSTİTÜSÜ? DEĞİŞİM İDEOLOJİSİ VE LİBERAL PROPAGANDA 12 EYLÜL SONRASI UZLAŞMA LİBERAL STATÜKOCULUK UYKUYU ÖLDÜRMEK "EKSİK ETEK" BABİL, DİL VE PROPAGANDA DENKTAŞ'IN ÖLÜMÜ AİKİDO VE "KÜRDİSTAN" DEĞİŞİM TÜRKÇE VE İDEOLOJİ "KASIMPAŞALI" BAŞBAKAN "İBRAHİMİ DİNLER" BİLİMLE DİNİ UYUŞTURMAK KOLTUĞA OTURAN VE KOLTUĞUN OTURDUĞU İNSAN TEMCİT PİLAVI VE YENİ OSMANLI RODRİGEZ NEDEN LİBERAL OLAMAZ? BEN'SİZLİĞE ŞİİR TOPKAPI'DAN DOLMABAHÇE'YE DÜŞERKEN ERBAKAN'I ÖZLERKEN MÜSLÜMAN VE İSLAMCI İSLAM VE FEMİNİZM KAÇIRILAN GÜNDEM BIDEN NOTLARI DEMOKRASİDE KİM KİM ÖPÜYOR ARAF'TA TARİHLERDEN TARİH BEĞENMEK İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ ARAFTAKİNİ ÖZLEMEK Hayatta Sürgün Olmak AKADEMİSYENLİK KÜRESEL KARADUL TEFRİKALARI GÜNCELLENEN MESİHİ BEKLERKEN TÜRKİYE KOLTUK, TURNUSOL VE KİMLİK BOSNA'DA BİR TÜRK ÜNİVERSİTESİ KOVBOY MEHTERANLA JAZZ ÇALARKEN Amerika ve Anti-Amerikan Kimlikler AMERİKAN KİMLİĞİ VE ŞEYTANLARI DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNDAYIZ KUTLU VEDA DEĞİŞİMİN TÜRKÇESİ VE UYANIŞ TANRI, İNSAN VE TAKVİM ÖDLEK ÖCÜNÜ ALDI MI? Millet Olabildik mi? Zaman, medeniyet ve din Zaman, medeniyet ve din Mehdi’yi beklerken ORTADOĞU VE YENİ İNSAN Kediler, Fareler ve Vatan Kürşat olma vaktidir Gülün Adı, Kadın ve Takva İslamo-Amerikancılık EBCET, CİFR VE TARİH SÜBJEKTİF OLMANIN FAZİLETİ DİPLOMASİMİZ NEREYE? İSTİKLAL MARŞI YENİDEN YAZILABİLİR Mİ? KOKUŞAN BİR ŞEYLER VAR! KÜRESEL KARADULUN AĞLARINDA "Yeni Osmanlı"nın Yeni Haçlılara Yardım Tezkeresi KATLİAMERİKA MAHALLE, BASKILAŞIM VE FİKİR NAMUSU YARASANIN ÇIĞLIĞI VE DİPLOMASİ Ay lav yu, Cani! AŞKIN HALLERİ DOKUZ HECELİLER FİRAVUN... Kadın'ım... 28 Şubat ve Erbakan KADDAFİ'DEN KESESİ Ve Yine Karşınızda Renan, Sykes ve Picot Democoupracy mübarek olsun! FULL'er Yapalım mı, Abi? Ortadoğu'da Sezaryen Mısır'da Karaoke Devrimi Mısır'ı Okurken Obama ve ikinci yeşil kuşak projesi (I) Bir Ortadoğu Masalı Mutlu Oligarşiden Kutlu Oligarşiye Bilinç ve Sürgün İbrahim, devir içimdeki putları! İdeolojik dil ve Teolojik Tarih Pardon, Size Demokrasi Diyebilir miyim? Paralel Evren, Küresel İslamcılık Erkekler ne zaman "adam" olur? "Millî" Küreselleşme? AK'Kışşş Kimliklerin Kurdu “Hiç” i öğrenmek GELENEK VE MANKURT Küresel tapınak, yerel rahipler ve Hipnoz Çift-düşün, yeni-konuş! Batı'yı ararken... Aforoz’malar… Halife Ömer Hayek’i ne zaman okumuştu? AĞLAMAKTAN ÇAĞLAMAYA DOĞRU KÜRT'AJ Shalom, Kürdistan! İstiklal marşını yeniden yazmak İslam, Millet, Hilafet ve Siyaset Amerika düşmansız olabilir mi? Mustafa Reşit Paşa'ya Mektup Keşif... Babil’in dil’beri Medeniyetlerin neyi çatışıyordu? Tarihi hangi hikâyeci yazar? Zihin Kontrolü ve Kült YUMURTANIN AK'I, SARISI Ebu Zer’in günlüğü Her şey zıddı ile mi kaim? Melamilik “marka” mıdır? Melâmilik Bir ayrılık, bir yalnızlık, bir ölüm AŞKA DAİR NE VARSA Medya medyumluğu ve wikisızmalar Türkiye, İran ve Dünya Barışı Muhafazakârlık “marka”sı? Füze ümütz! “Van münütz!” Çin'in hafızası ve küresel sistem Kutlu veda Öznellik Öz’neliktir! Hz. İnsan, Hz. Peygamber ve emanet Said Nursi ve tesettür İmam, Örtünme ve Nur Suresi Din duble “yol” mu demekti? Gelenek, mankurt ve reform Aylardan şubat günlerden cuma Alaturkalıktan Kolaturkalığa gelenek Gelenek mürtedi ve kimlik Namus, Kanun ve Fazilete Dair İman "terakkiye" destek midir? Yılmayacağız... ÜÇ TARZ-I MAHALLE VE HAL Hoş geldin, Şeytan! OSMANLI VE NEO-OSMANLI DAYILAR VE DAYILANMALAR Türkiye’de muhafazakârlık ve Dr. Faustus Tesettür neyi örtüyor? Milat oluşturmak Yahudilik bir din mi yoksa ırk mıdır? Tarih satrancını asıl kim oynuyor? Mahalle ve getto Tanrı, totem ve muta nikahı Orta Doğu’mların ebesi ŞOFÖR MAHALLİ BASKISI KÜRESEL İSLAMCILIK RENAN'I VE KENDİMİZİ AŞMAK Medine Vesikası Türk solculuğu ve İslamcılığı Batı’k düşüncelerin Doğu’şu BATI'NIN DEĞERLERİ EVRENSEL MİDİR? NEO-MUHAFAZAKÂRLIK VE YİN-YANG Karadul KEDİLER VE FARELER “Erkekliğin” yasası, “kadınlığın” tasası ON ADIMDA LİBERAL OLMA TÜYOLARI Neden Federasyon? Kaburga kemiklerimdeki sızı? Ortadoğu ve Darbeler "Küreselleşme "millet"e neden karşıdır? TURNUSOL Ya 12 Eylül sonrası? (II) Ya 12 Eylül sonrası? 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (II) 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (I) Kim ne der? Ne zaman ki…