https://www.egemengazetesi.com/files/uploads/user/0e42907936.jpg
Metin BOSNAK

DAYILAR VE DAYILANMALAR

26-04-2022 01:49

Dayılar ve dayatmalar

 

Türkçede akrabalık ilişkilerinin deyimlere ilginç yansımaları vardır.

Tanımadığınız kadın “teyze” dir, “abla”dır.

Tanımadığınız erkek “amca”dır, “emmidir”.

“Abi” en yaygın kullanım alanı olan ifadedir.

Ama “dayı” konusu bambaşka.

“Dayınız” yoksa iş kapmanız ya da iş yapmanız zordur.

“Köprüden geçene kadar” ayıya “dayı” demek gereklidir.

Bakınız, iki deyimde de “dayı” kavramı esaslıdır!

Amcaya fazla bir güveni yok milletimizin…

Dayı, anne tarafından akrabalık ilişkisine işaret ediyor.

Teyze, hala gibi kadın akrabalar zaten gündem dışı, etkisiz elemandır.

Dayılanmak da böylesine bir “arkalanmayı” ifade eder.

Yeğen olarak milletimiz aslında sorunsuzdur.

“Tay tay” yürür gideriz işte.

Ancak dayıyla dayılanma fasılları başlar.

Yalnız kavgaya girdiğinde canı acır; “anam!” diye feryat eder.

O bakımdan, dayı bir anlamda anneye vekâlet etmekte, dayanışma sağlamaktadır.

(Freud’un “Ödipal kompleks” teorisiyle alakası yok tabi bunların.)

Dayatmaya gelince…

“Dayatma” meselesi kişilerin ya da grupların güç algılamalarıyla ilgili bir olgu. Yani taraf kendisini güçlü ya da çoğunlukta hissediyorsa, ona göre dayatma ya da dayatılma rollerine giriyor “milletimiz”.

Sorun bireysel olarak kişilerin iç bütünlüğü, kapasitesi ve hayata dair adalet, liyakat ve itikat algılamalarıyla ilgili bir sorundur. Türkiye’de laikçilerden çok İslam’ı gitmiş –cılığı kısmıyla gündem oluşturan kesimler, bugün Avrupa Birliği meselesine daha çok taraftır. Farklı kesimler iktidar savaşlarını içerde hallemediği, hep karşı tarafın piyonlarıyla oyun kazanmaya uğraştığı için, güreşi minderin dışına taşırma işinin adıdır bu.  Dayılanmadır.

Kemalistler, eskiden Atatürk’ün  “Batılılaşma” prensipleri doğrultusunda bu oluşum içinde olmayı isterlerdi. Gerçi, “Batı” hatta Avrupa çoğu insan için, entellektüel-sanatçı kesiminde Paris, hatta Paris’in belli semtlerinden ibaretti. İşçi kesimi için ise, ekseri Almanya oldu ve o Almanya’da kendi bulunduğu semtten ve semtteki insanlardan öteye geçmedi.  Rahmetli Necip Fazıl ve Cemil Meriç’te bile bu eğilimleri görmek mümkündür.  Bir nebze bunu kıran Ahmet Hamdi Tanpınar oldu. Bu nedenle, Batı ve Batılıya karşı negative ve pozitif komplekslerden arınmış bir entelektüel birikimimiz çok azdır.

Yaklaşık iki asırdır Batı dediğimiz hala tanımlamakta sıkıntılar olan heyülaya karşı sadece ya cevap yetiştimek ya da nefretle karışık kıskanma hisleriyle Batı’yı tarafsız demiyorum, ama izanla çalışan kaç insan var Türkiye’de? Batı hala televizyondan ve gazetedeki müzmin Batıcı ya da Müzmin Batı düşmanı olanların ekran ve kalemlerinden akan ve İsrail-Filistin şuuraltıyla oluşan blok fikirlerden oluşuyor. 

Öte yandan, ekonomik pastadan yeterince istifade edemeyen kesimlerde, ya katı bir Marksistlik, ya bilinçsiz, tepkisel bir mensubiyet eğilimi ile İslamcılık gelişti. İslamcılık ve Sosyalist fikirler “sömürü” karşıtı olarak geliştiler. “Ötekilerle” “biz” arasındaki haldeki ekonomik gelişmişlik farkına işaret ediyordu.

Daha önceleri Batı’yı “Batıl” olarak, küfrün ve melanetin yatağı olarak görenler, iç siyasetteki kavgalarına destek bulabilmek için AB jokerini kullanmaya yöneldiler. Ki bu da dayatmanın bir başka türüdür. Sosyalistler Rusya, İslamcılar İran'la dayılandılar.

Milliyetçilik ise, “geçmişte neydik, şimdi neyiz?” sorusuyla belirginleşti. Yani durumu kendi içinde, mazi ve halde kendisiyle kıyasladı. Bu eğilimin hem Türkiye içinde hem de Türklerin olduğu dış ülkelerde yansımaları aşağı yukarı aynı minval üzere gelişti. Dayısız kaldı.

Liberallerin dayısı hiç eksik olmadı…

Liberalizm ya da onun Türkiye görünümü en çok AB ile dayılandı. Türkiye’de Avrupa Birliği yasalarının ne getirip ne götüreceğini bilmek için uzmanlık hatırına bile olsa baştan sonra okumuş bir tek insan olduğunu sanmıyorum. Yıllar önce baktığımda 100.000 bin sayfaydı AB yasaları. Sonrasında ilgilenmedim zaten.  İşin ilginç tarafı, sonradan Birliğe Türkiye gibi katılan ya da katılmak isteyen ülke halkları haricinde, Birlik halklarının referandumlarıyla olan bir süreç de değil AB. Biraz müstakbel, muhtemel belaları, savaşları bertaraf etmek, aradaki iktisadi bağlarla burjuva ve siyasi elitin elini güçlendirmek, biraz ABD’ye karşı BAD olmak, soğuk savaş döneminde Rusya’ya karşı bir nispi güvence hissi AB’yi oluşturdu.

“AB medeniyet projesi mi?” Gülerim buna!

Şu an iktidardaki AKP hükümeti AB’den ne anlıyor acaba? Normalde Batı’dan ne anladıkları belirsiz ise de, bir tür İslami ve neyi muhafaza ettikleri muğlâk bir muhafazakârlıkları sözkonusu. Başbakanın bir ara öğrencilere nasihat olarak söylediği sözlerden, Batı ile ilgili idrakimizin ne olduğu oraya çıkıyor.  Mehmet Akif’ten bir adım ileri gitmediği gibi, geride olduğu bile söylenebilir. Buna rağmen sanıyorum, birilerinin el ovuşturarak “aferin işte böyle ol!” dercesine izledikleri süreçte, hep Batı ve hassaten Avrupa Birliği oldu.  

Aslında Kemalist söylemle AKP’nin birleştiği nokta oldu Batıcılık.

AB Türkiye’ye havucu gösterip tavşanın tüylerini soymak ve hatta mümkünse bacaklarını almak için uğraşıyor, tavşan da “benim ayaklarım zaten koordineli çalışmıyor şu havucu kapsam” edasında davranıyor. Tabi Babacan ve sonraki AB’den sorumlu ekip çok önemli işler beceriyorlardır.  O kadar ki AB ile ilişkilerde yeni bir durum ya da kendilerine yeni malum olan durumlar olunca, bir “erkeklik” psikozuyla restleşmeler sahneliyorlar.  Sonra kafalarındaki dengeler neticesinde gene AB’nin dedikleri oluyor.  Olacak da bu gidişle. 

Gariptir ki, o dengeyi de AB siyasetçileri iyi bilip kullanıyorlar.  Bunun diğer bir tezahürü de düşmanının düşmanıyla dostluk kurmak meselesidir. Başbakan Çiller ve nicelerinin de yaptığı gibi, kendilerine siyasi ve ekonomik ikbal teminidir.  AB mahkemeleri ve yasalarını göstererek, Türkiyedeki “zinde” güçleri terbiye edeceksiniz, çünkü başka çıkar yol göremiyorlar. Yani zinde güç AB olacak!

İrlandalı filmini izlemediniz mi hiç?

AB deyince, daha demokratik olacak ülke, daha zengin olacak, “eeh kokoreç belki yasak olacak ama olsun!” Milletin genel algılaması bu. Öte yandan zinde güçleri etkisizleştirince, birden farkına varacaksınız ki AB türban istemiyor üniversite öncesi aşamalarda. Sonra Amerika’ya nazar ediyorsunuz, alt eğitim aşamalarında da türban olabiliyor. Sonra mesleğini de türbanlı icra etmede, en azından 9/11 öncesinde sorun yok.  O halde, acaba model öyle mi olsa diye akla geliyor. Yine gözden kaçan durum, bu tür durumların refleksif sevme ve nefretle insiyaki hislerle holistik olarak görülmemesi.  Yani…

Kendileri için bir şeyler isteyenler, AB süreci vs. olumlu sonuçlanınca,  ateistine, eşcinseline, dini ya da dinsizliğini bildiği gibi yaşamak isteyenler için aynı şekilde demokrasi filan taraftarı olacak mı?

Türk toplumunun umumi “ümmi” sevecenliğine, birey olarak yargılayıcı olmayan muhakemesine, hala naif hayat anlayışına ve akl-I selimine hala inanıyorum ve meftunum. Lakin sorun güya okul ve okul dışı eğitimle gelmesi gereken, “tek yolcu” olmayan holistik bakabilen bir üst şuur geliştirmek yerine, husumet üretmeyi, husumetten beslenme ve beslenmeyi şiar edinen bir kafa yapısına bürünüyor.

Bu kafa yapısı her kesimde var. 

Okul ve okuldaki şartlandırmalar ve okuldaki şartlandırma türüne karşı olarak oluşturulan şartlandırma ve mankurtlaştırmalar, dayatmalar her kesimde var. Sadece güç dengelerine göre, daha yüksek ya da alçak perdeden ya da karnından konuşmak şeklinde tezahür ediyor.  Bu kafada duygudaşlık hissi yok, vicdani ve akli açılardan otistik, entellektüel olarak kilitlendiği gerçekler mutlakiyetçi. Kendinden başkasına da hayat hakkı tanımıyor. 

Toplumun büyük kesimi aslında bu sahte bilincin kurbanı, onların kavgalarını seyrediyor, bazen alet de oluyor. Bazen akl-ı selimi ve “öğrenilmişlik çaresizlik” bilinciyle hareket ediyor, sonra oy vererek, ama oyunun arkasında durmayarak yola devam ediyor.

Türk toplumu ancak dayısı gidince annesindeki merhameti hatırlar.

Diğer bir konu da her kesimde yaygın olan, “ötekini” kendi algılaması ve ona çizdikleri kendi inançları hududları ve bazen taktiksel hoşgörüleri doğrultusunda tanımlama ve sabitleme. Yani ancak kendine yaklaştığı kadarıyla, onlara hayat hakkı tanıma. Mesela, Sünniler “Hazreti Ali’yi Alevilerden” daha fazla severler.  Mesela, ben bir “Kürtten daha fazla Kürdüm” gibi.  Bütün bu tanımlamalarda, “eğer Alevilik…. ise” eğer “Kürtlük …ise” “eğer İslam…ise” ya da “laiklik… ise” ya da Atatürkçülük.. ise” yatar. 

Nitekim…

Bu kesimler kendi “kutsal” metinlerinin yara aldığı, işlemediği, ya da zamanın uygun olmadığını düşündüğü dönemlerde, ya tevil (tefsir değil) ya takiyye ve/ya açık riyakârlık ve ceberrutlukla ve ceberrutluklarını çikolata kaplı haşhaşlar şeklinde sunabilir. Ötekini tanımlarken, onları aslında nasıl olmaları gerektiğine dair kendi bilinçleri doğrultusunda yönlendirmek ister. Akademisyenlerden, köşe yazarlarına, muhabirlerden, siyaset erbabına, dinlisinden, dinsizine, laik olanlarına kadar yaygın olan bir durum bu. 

Sonuçta, farklı kesimler ötekinde gördüğü “kendi”nden korkmaya başlıyor sanırım. Laikçilerin vaktiyle güvencede hissettiği zeminin altlarından kaydığını hissetmesi korkusuyla, ne tarihsel olarak ne de geleneksel olarak doğru olmayan laflarla, tarihi teville yeniden şekillendirme çabası da bundan ibaret.  Tayyip Erdoğan’ı kitabında Hz. Musa’ya benzeten bir yalakanın tavrı da Kemalettin Kamu’nun Mustafa Kemal’e yaklaşımından farklı değil.

Belki de sistem kimseye çaktırmadan kendini her alt sisteme klonladı.

Baksanıza hâlâ dayılar köprünün üstünde bekleşiyor!

Neler Söylendi?

DİĞER YAZILARI MUHSİN BAŞKAN Mum Titrer Hanemizde Ülkücülük CHP'yi Ne Zaman Sevdim İSLAMCILIKLA MÜSLÜMANI, TÜRKÇÜLÜKLE TÜRKÜ YABANCILAMAK SOSYAL MEDYANIN SOS'LARI PARALEL YAPI Bosna'daki Türk Üniversitesi: IUS DER SPİEGEL "BOYUN EĞME" DİYOR DEVRİM Mİ DEDİNİZ? BİRLİK VE BERABERLİK NEDİR? DİL TARİH VE İDEOLOJİ AYNAYI ARAMAK... MAKULLER AKİLLERE KARŞI VEDA HUTBESİNİ OKURKEN HİNLİK VE HAİNLİK ÖTESİNDE TARİHE BAKMAK ALPEREN OLMAK BİR HİLAL BİR İHTİLALDİR DELİLİĞE ÖVGÜ AŞK'A DAİR YAKLAŞIMLAR BİLİM, İDEOLOJİ VE DARVİNİZME DAİR YALAN DÜNYADA GERÇEK TARİH OLUR MU? DELİ DUMRUL'UN KÖPRÜSÜ ORTAYA KARIŞIK HALLERİMİZ EFKAR VE HERZELER YUSUF, ŞEHİR VE TABUYA DAİR EĞİTİME NEDEN HAYIR? EFKAR VE HERZELER "ADAMLARIN" PLANI HER ZAMAN TUTAR MI? İNGİLİZ'CE KONUŞMAK... BEN ÖLÜNCE KİM KALIR? BİLMENİN MALİYETİ NEDİR? BU ÜLKEYİ ANLAMAK... NİYET TAVŞANLARI VE TARİH ŞERİF MARDİN VE CUMHURİYETİN GETTOLARI FERMAN VE FETVA BAYRAMLARDAN BAYRAM BEĞENMEK AŞKIN BAR/KODU MEVSİM SONU İNDİRİMLİ LİBERALCİLİK YOL DA İÇİMİZDE SEYYAH DA! OSMANLI NE ZAMAN ÖLDÜ? SÜRGÜN KAYIP MEDENİYETİ ARARKEN... KÜRDİSTANA DAHA NASIL YARDIMCI OLABİLİRİZ? İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ MHP NEREYE GİDİYOR? NASIL BİR GENÇLİK? KİM KORKAR EBU ZER'DEN? MEHDİ NE ZAMAN GELECEK? "GÜZEL VE YALNIZ ÜLKE"YE Milliyetçilik ve Kürtler İLETİŞİM VE PROPAGANDA BATILILAŞMAK TWITTER'DA KENDİMİZİ OKUMAK "DANIMARKA ÜLKESİNDE KOKUŞAN ŞEYLER" BİSİKLETİN İSLAMİ OLANI FİRAVUN VE HİÇ'LİK KAMUSAL ALAN DÖNÜŞTÜ MÜ? KADIN, ŞEYTAN VE ÖLÜM ÇEVRİM İÇİ AHLAK ÖLÜM VE YAŞAMA KORKUSU KISKANÇLIĞIN KISKAÇLARI 11 Eylül ve ABD YA 12 EYLÜL SONRASI? Korku ve alkışlar arasında Ortadoğu AYDIN, MÜNEVVER VE ENTELEKTÜEL ORTADOĞU'DA OLANLARI ANLAMAK KAVGA NEREDE? KAVGA NEREDE? ORTADOĞU'NUN YENİDEN TASARIMI SUSMAK, PUSMAK VE BİRLİK DİL VE TARİH KAVGAMIZ HOLİGARŞİ Said Nursi ve Cemaat algısı Size “İslamî alt-çevre” diyebilir miyim, “abi”? MUHAFAZAKÂRLIK NEDİR? TÜRK LİBERALİZMİ AŞK MI MAŞUK OLAN? DİN'ERCİLİK SİVİL İTAATSİZLİK NEDİR? NEDEN KÜRT ÇALIŞMALARI ENSTİTÜSÜ? DEĞİŞİM İDEOLOJİSİ VE LİBERAL PROPAGANDA 12 EYLÜL SONRASI UZLAŞMA LİBERAL STATÜKOCULUK UYKUYU ÖLDÜRMEK "EKSİK ETEK" BABİL, DİL VE PROPAGANDA DENKTAŞ'IN ÖLÜMÜ AİKİDO VE "KÜRDİSTAN" DEĞİŞİM TÜRKÇE VE İDEOLOJİ "KASIMPAŞALI" BAŞBAKAN "İBRAHİMİ DİNLER" BİLİMLE DİNİ UYUŞTURMAK KOLTUĞA OTURAN VE KOLTUĞUN OTURDUĞU İNSAN TEMCİT PİLAVI VE YENİ OSMANLI RODRİGEZ NEDEN LİBERAL OLAMAZ? BEN'SİZLİĞE ŞİİR TOPKAPI'DAN DOLMABAHÇE'YE DÜŞERKEN ERBAKAN'I ÖZLERKEN MÜSLÜMAN VE İSLAMCI İSLAM VE FEMİNİZM KAÇIRILAN GÜNDEM BIDEN NOTLARI DEMOKRASİDE KİM KİM ÖPÜYOR ARAF'TA TARİHLERDEN TARİH BEĞENMEK İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ ARAFTAKİNİ ÖZLEMEK Hayatta Sürgün Olmak AKADEMİSYENLİK KÜRESEL KARADUL TEFRİKALARI GÜNCELLENEN MESİHİ BEKLERKEN TÜRKİYE KOLTUK, TURNUSOL VE KİMLİK BOSNA'DA BİR TÜRK ÜNİVERSİTESİ KOVBOY MEHTERANLA JAZZ ÇALARKEN Amerika ve Anti-Amerikan Kimlikler AMERİKAN KİMLİĞİ VE ŞEYTANLARI DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNDAYIZ KUTLU VEDA DEĞİŞİMİN TÜRKÇESİ VE UYANIŞ TANRI, İNSAN VE TAKVİM ÖDLEK ÖCÜNÜ ALDI MI? Millet Olabildik mi? Zaman, medeniyet ve din Zaman, medeniyet ve din Mehdi’yi beklerken ORTADOĞU VE YENİ İNSAN Kediler, Fareler ve Vatan Kürşat olma vaktidir Gülün Adı, Kadın ve Takva İslamo-Amerikancılık EBCET, CİFR VE TARİH SÜBJEKTİF OLMANIN FAZİLETİ DİPLOMASİMİZ NEREYE? İSTİKLAL MARŞI YENİDEN YAZILABİLİR Mİ? KOKUŞAN BİR ŞEYLER VAR! KÜRESEL KARADULUN AĞLARINDA "Yeni Osmanlı"nın Yeni Haçlılara Yardım Tezkeresi KATLİAMERİKA MAHALLE, BASKILAŞIM VE FİKİR NAMUSU YARASANIN ÇIĞLIĞI VE DİPLOMASİ Ay lav yu, Cani! AŞKIN HALLERİ DOKUZ HECELİLER FİRAVUN... Kadın'ım... 28 Şubat ve Erbakan KADDAFİ'DEN KESESİ Ve Yine Karşınızda Renan, Sykes ve Picot Democoupracy mübarek olsun! FULL'er Yapalım mı, Abi? Ortadoğu'da Sezaryen Mısır'da Karaoke Devrimi Mısır'ı Okurken Obama ve ikinci yeşil kuşak projesi (I) Bir Ortadoğu Masalı Mutlu Oligarşiden Kutlu Oligarşiye Ey zahit, şaraba eyle ihtiram! Bilinç ve Sürgün İbrahim, devir içimdeki putları! İdeolojik dil ve Teolojik Tarih Pardon, Size Demokrasi Diyebilir miyim? Paralel Evren, Küresel İslamcılık Erkekler ne zaman "adam" olur? "Millî" Küreselleşme? AK'Kışşş Kimliklerin Kurdu “Hiç” i öğrenmek GELENEK VE MANKURT Küresel tapınak, yerel rahipler ve Hipnoz Çift-düşün, yeni-konuş! Batı'yı ararken... Aforoz’malar… Halife Ömer Hayek’i ne zaman okumuştu? AĞLAMAKTAN ÇAĞLAMAYA DOĞRU KÜRT'AJ Shalom, Kürdistan! İstiklal marşını yeniden yazmak İslam, Millet, Hilafet ve Siyaset Amerika düşmansız olabilir mi? Mustafa Reşit Paşa'ya Mektup Keşif... Babil’in dil’beri Medeniyetlerin neyi çatışıyordu? Tarihi hangi hikâyeci yazar? Zihin Kontrolü ve Kült YUMURTANIN AK'I, SARISI Ebu Zer’in günlüğü Her şey zıddı ile mi kaim? Melamilik “marka” mıdır? Melâmilik Bir ayrılık, bir yalnızlık, bir ölüm AŞKA DAİR NE VARSA Medya medyumluğu ve wikisızmalar Türkiye, İran ve Dünya Barışı Muhafazakârlık “marka”sı? Füze ümütz! “Van münütz!” Çin'in hafızası ve küresel sistem Kutlu veda Öznellik Öz’neliktir! Hz. İnsan, Hz. Peygamber ve emanet Said Nursi ve tesettür İmam, Örtünme ve Nur Suresi Din duble “yol” mu demekti? Gelenek, mankurt ve reform Aylardan şubat günlerden cuma Alaturkalıktan Kolaturkalığa gelenek Gelenek mürtedi ve kimlik Namus, Kanun ve Fazilete Dair İman "terakkiye" destek midir? Yılmayacağız... ÜÇ TARZ-I MAHALLE VE HAL Hoş geldin, Şeytan! OSMANLI VE NEO-OSMANLI Türkiye’de muhafazakârlık ve Dr. Faustus Tesettür neyi örtüyor? Milat oluşturmak Yahudilik bir din mi yoksa ırk mıdır? Tarih satrancını asıl kim oynuyor? Mahalle ve getto Tanrı, totem ve muta nikahı Orta Doğu’mların ebesi ŞOFÖR MAHALLİ BASKISI KÜRESEL İSLAMCILIK RENAN'I VE KENDİMİZİ AŞMAK Medine Vesikası Türk solculuğu ve İslamcılığı Batı’k düşüncelerin Doğu’şu BATI'NIN DEĞERLERİ EVRENSEL MİDİR? NEO-MUHAFAZAKÂRLIK VE YİN-YANG Karadul KEDİLER VE FARELER “Erkekliğin” yasası, “kadınlığın” tasası ON ADIMDA LİBERAL OLMA TÜYOLARI Neden Federasyon? Kaburga kemiklerimdeki sızı? Ortadoğu ve Darbeler "Küreselleşme "millet"e neden karşıdır? TURNUSOL Ya 12 Eylül sonrası? (II) Ya 12 Eylül sonrası? 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (II) 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (I) Kim ne der? Ne zaman ki…