https://www.egemengazetesi.com/files/uploads/user/0e42907936.jpg
Metin BOSNAK

"DANIMARKA ÜLKESİNDE KOKUŞAN ŞEYLER"

26-04-2022 01:49

 

 

Shakespeare’in aynı adlı eserinde Hamlet şöyle der: “Danimarka ülkesinde kokuşmuş bir şeyler var!” Aslında her şey güllük gülistanlık gibidir. Bir tek babası eksilmiştir dünyadan. Ama Hamlet, kokularını alır bir çürümenin. Çürüyen devletin kokusunu.

 

Danimarka'da geçen oyunda, Prens Hamlet’in, kral olan babasını öldürdükten sonra tahta geçen ve annesi ile evlenen amcası Claudius'tan nasıl intikam aldığını anlatılır. Oyun kişiler arasında bir taht kavgasından ibaret gibi görünür, ancak konu aslında bir devlet düzeninin içindekilerle beraber yok oluşudur.  

 

İşte böyle…

 

Bireylerin hayatında öyle anlar ve milletlerin hayatında öyle asırlar vardır ki, onların varlıklarını sınar, potansiyellerini atıl olmaktan çıkarır, faal olmaya zorlar. Zorlar insanları, metanetlerini ölçer. Öylesi zamanlar insanların kültürünü, inancını ve hatta bizzat insanlığının özünü sınar. Her türlü değer metalaşır, duygunun iffeti eprir, fikrin namusu pelteleşir, ümitler tükenir. Beklentiler karşılığında, inancın izzeti paspas olur ayaklar altında.

 

Liyakat, adalet ve hakikati esas almayan toplumlarda önce tuluatla başlayan süreç zamanla maskeli baloya, sonra trajediye evrilir. Gaflet evhama dönüşür, emniyet şüpheye... Sadaret ayağa düşer. Hürriyetin zihinlere ve daha zihinlerdeyken hapsedildiği, Sokrat’ın baldıran zehiri içtiği, Hallac’ın derisinin yüzüldüğü, İsa’nın bilmem kaçıncı kez çarmıhta inlediği zamanlardır. Hamlet’in, babasının ölümünden sonra yaşadıkları da böyle anlardır. Kim’lerle yüzleşme zamanıdır; parçalanmış aynada kim’se olduğunu görme zamanıdır.

 

Türkiye’de Hamlet’in ilk sahnelerinde ifade edildiği gibi, “kokuşmuş” bir şeyler var. Kokan, kokuşan, kokuşturan ve fakat belagat kozmetikleri, maskeli balolar, siyaset çalımlarının gizlemeye çalıştığı ve fakat gizlenmeyecek kadar kokuşan bir şeyler.    

 

Peki neden?

 

Öncelikle, halkımızda adı konulmamış bir yabancılaşma hissi hâkimdir. Birey, topluma ve devletine yabancıdır. Devleti ve toplumu, kendi dışında varlıklar olarak gören birey, devletten veya toplumdan bir şey kopardıkça mutlu olmaktadır. Bireylerin, “toplum” diye girdiği bahislere bakıldığında, toplum hep kendinin dışındaki bir heyuladır. Kendisinin hep dışarıda olduğu vehmiyle algılar olayları Türk insanı. Toplum, ona şöyle etki etmiş, böyle engel olmuştur.

 

“Devlet” bahislerinde yine benzeri bir müptezelliği görmek mümkündür. Kendinden bir parça olan ya da olması gereken devlet hem hasımı olur hem de ironik bir şekilde her bireysel sorunu da çözmesi gereken bir mutlak varlık olur. Böyle olunca bireyler--apartman ve site yöneticisinden, trafik polisine, zabıtadan belediye başkanına, parti başkanından başbakana kadar uzanan--bir zincirleme tepkime içinde kendini, yönetim silsilesinin anaforlarına teslim etmekte ve olanları seyir ile yetinmektedir. Birey topluma, toplum devlete, devlet hükümete, hükümet de Allah’a havale eder sorunları.

 

Türkiye’de insanlar oylarını iyiler arasında daha iyiyi değil, daha az kötü gördüğünü seçmek için kullanır. Bu nedenle başarılan değildir yeniden seçme gerekçeleri, “ötekilerin” daha başarısız olacağı propagandasıdır. Çalışır da…

 

Bu mantık ikbal zamanlarında “has” evlatlarını refah ve mutluluğu paylaştırır. Buhran zamanlarında ise, “pis” evlatlarının tamamını sıkıntıyı kaşıklamaya ve fedakârlığa çağırır. Küçük tanrıların ara sıra yükselttiği sesler ise, doğru olan-olmayan kavgası değil, orta boy tanrı olmaları önündeki engellerden dolayıdır. Hâlbuki sadece hak istenirse arsızlık, sadece sorumluluk yüklenirse zorbalıktır. Devlet şaşkın bir şekilde ya şamar atmak ya da şamar oğlanı arasında bocalar. Şamar atacağından dayak yer, kendine hizmet edene de şamar atar.

 

 

Dahası, milletimizin kolektif manada bir bilinci yoktur. Kolektif bilinç, hem özgürlüklerin hem sorumlulukların paylayışımı ifade eder. Hem birlikte fikir üretimi hem de güç birliği edip işler başarmaktır bu bilinç. Bilinç ise, bilmekle ilgilidir. Bilmek bu toplumda, genelde duyulanlardan ibarettir. Duymak ve duyduklarına uymak bir gelenektir. “Sokaktaki insan” öyle bellemiştir.

 

“Sokaktaki insan” tercüme bir ifadedir. Sokağın anlamı Türkçede nedir ki?  

 

Türk halkının sokakları genelde pistir, evlerinin içi ise temizdir. Bu bir değişmez gerçek olarak kanıksanmıştır da. Kendisini sadece evinin içindeki temizlikle yükümlü görür insanlar.  Batılı ülkelerde ise, sokaklar tertemiz, ama evlerin içi genelde pistir. Türklerin özgürlük alanı sokaklar, yollardır. Oralarda, evde kadınların koyduğu ve sorumlu olduğu medeniyet kurallarını yıkmanın tadına varırlar. Hatta tuvaletler kadar sokaklara da yazı yazma eğilimleri aşkın bir haldedir.

 

Çünkü sokaklar devletindir…

 

Türk insanı evdeki eş ya da anne kadının koyduğu titizlik düzeninin acısını, sokaktaki özgürlükle telafi eder. Rip Van Winkle’daki Rip karakterinden her Türk erkeğinde bir iz vardır. Batılılar ise, “pisletme özgürlüklerini” kamu alanlarında kullanamazlar. Arabalarını kirletirler, evlerini de temiz tutmazlar. Arabaların ve evlerinin içinde özgürdürler. “Alamancılarımız” da işbu nedenle Almanya da filan titiz davranırlar kurallar konusunda. Ancak “memleketin” gümrük kapısından adım atınca birden rahatlama ve gevşeme başlar. Babanın otoritesinden, “anne” vatana sığınmayla yavaş yavaş rahatlık damarlara yayılır. Kendi evlerine girince yine bir nizama uyum gereği hissederler. Sonra sokağa çıkınca, Türkün sokakla imtihanı başlar…

 

Türk siyasetçisi de böyledir aşağı yukarı. O, Türkiye’de otokrat babadır; Türkiye dışında özürlenen afacan çocuk. Dışarıda iken başkalarının koyduğu kurallara uyar ve dönünce kurala uymayı “medeniyet” ölçüsü olarak anlatır. Kendi ülkesinde ise, kuralı bizzat yıkmak bir “erkeksi” kimlik olur. Dışarıda “medeniyet” kıstasına bakar, içerde “erkeklik” esası vardır. Bu ülkede kural, kuralları koyan ve uygulaması gerekenler haricindeki “halk” için geçerlidir. Hani arada pohpohlanan, ama aslında oyları ve vergisi haricinde pek de bir anlamı olmayan halk var ya…

 

Ortadoğu’nun tarihsel geçmişinde diktatör ve mehdi her zaman iç içe bulunur. Birine sarılır insanlar can havliyle, karşısına diğeri çıkar. Kolektif şuurun işletilmediği coğrafyada, şuuraltı devreye girmekte, o da korkuları, korkular karşısında başarısızlıkları, önce kendine, sonra başkalarına güvensizliği beraberinde getirmektedir. Milletimiz birine ya da birilerine havale eder düşünme meleke, hürriyet ve gücünü, sonrasında devrettiği güç karşısında kendisi hayrete düşer. Ona düşen sadece uymaktan ibarettir. Mehdi’yi ondan dolayı bekler. Bir çırpıda kendi adına o halledecektir her şeyi.  O bir “deus ex machina”dır… 

 

Orta Doğu çok uzun zamandır asi olmanın faziletlerini, itaat etmenin rahatlık ve miskinliğiyle takas etmiştir. Ondandır ki mehdi görünümlü nice diktatör görmüştür.  Onun için diktatörden kurtulmayı da yine mehdi görünümlü başka birine havale eder. Sonra suçlamalar ve yanılsamalar arasında zihinsel mekik başlar. Bireysel düşünme ancak o gibi zamanlarda, harikulade durumlarda ve içgüdüsel olarak devreye girer. Çoğu zaman da geç kalınmış olur veya tepkisellikle malul bir başka hatalara yol açar. Hazırda günah keçileri vardır her zaman…  

 

Sonuçta, karamsarlık vehimleri her türlü tayfıyla beraber tecelli eden bir değişken “ulu l-emr” silsilesine gözlerini diker. Öğrenilmiş çaresizlik, öğretilmiş korkularla birleşir ve bir çobana sığınma hissiyle marine eder, bir kahramana, mehdiye ya da Allah’a, kendi yapması gereken her türlü işi havale etmeye sevk eder insanları. Ne devletin ne hükümetin iyisi yoktur. Devlet ve hükümet ancak “biz” iyi kullanabilirsek iyidir. 

 

İyi çobanlar olduğu zamanlar işe yarar gibi görünen bu süreç, aslında çobanların insafına bırakılmayacak kadar önemlidir. Alttan yukarı etkileşime dönüşmesi, devamlı denetlenmesi gereken ve fakat gerçekte üstün altına tahakkümünden öte gitmeyen psikolojik ve ideolojik bozukluklara omuz vermektedir. Tepedeki çatının kendisini yağmurdan, kardan koruduğu düşüncesiyle hareket eden bu zihniyet, çatının aslında kendi hücre ve bedenlerinin üzerine kurulduğunu unutmaktadır. Ölüm korkusuyla felçli bir hayata razı olmaktır sonuç. Omuz veren bu halktır, sırtında hamallığını yaptığı insanlar ve aygıttan şikâyet eden de. 

 

İdare halkın iradesiyle yön bulur ancak, sızlanmalarıyla değil.  Fakat gücü elinde tutan hiçbir siyasi yapı, onun mekanizmalarının “öteki” kişi ve topluluklara hizmet etmesini istemez.  Uygulama alanındaki “tapılanlar” ve teorik olarak yapılanlar arasındaki fark halkın idare anlayışını yansıtır! Nerde kalmıştık?  Hamlet’e dönelim biz gene…

 

Hamlet’i oyun boyunca, kitaplar okurken görürüz. Sartre’ın Bulantı’sını bulsa okur muydu bilmem, ama sanırım kokuşmanın kokusunu aldıkça belki kitabın ruh haline kendisini o da kaptırırdı. Koku hafızası, kokular ve kokuşmalar gitse de epey bir süre kendi içinde onları devam ettirir. Parfüm ve deodorant reklamları ondan mı çoğaldı ki?

 

 

 

 

Neler Söylendi?

DİĞER YAZILARI MUHSİN BAŞKAN Mum Titrer Hanemizde Ülkücülük CHP'yi Ne Zaman Sevdim İSLAMCILIKLA MÜSLÜMANI, TÜRKÇÜLÜKLE TÜRKÜ YABANCILAMAK SOSYAL MEDYANIN SOS'LARI PARALEL YAPI Bosna'daki Türk Üniversitesi: IUS DER SPİEGEL "BOYUN EĞME" DİYOR DEVRİM Mİ DEDİNİZ? BİRLİK VE BERABERLİK NEDİR? DİL TARİH VE İDEOLOJİ AYNAYI ARAMAK... MAKULLER AKİLLERE KARŞI VEDA HUTBESİNİ OKURKEN HİNLİK VE HAİNLİK ÖTESİNDE TARİHE BAKMAK ALPEREN OLMAK BİR HİLAL BİR İHTİLALDİR DELİLİĞE ÖVGÜ AŞK'A DAİR YAKLAŞIMLAR BİLİM, İDEOLOJİ VE DARVİNİZME DAİR YALAN DÜNYADA GERÇEK TARİH OLUR MU? DELİ DUMRUL'UN KÖPRÜSÜ ORTAYA KARIŞIK HALLERİMİZ EFKAR VE HERZELER YUSUF, ŞEHİR VE TABUYA DAİR EĞİTİME NEDEN HAYIR? EFKAR VE HERZELER "ADAMLARIN" PLANI HER ZAMAN TUTAR MI? İNGİLİZ'CE KONUŞMAK... BEN ÖLÜNCE KİM KALIR? BİLMENİN MALİYETİ NEDİR? BU ÜLKEYİ ANLAMAK... NİYET TAVŞANLARI VE TARİH ŞERİF MARDİN VE CUMHURİYETİN GETTOLARI FERMAN VE FETVA BAYRAMLARDAN BAYRAM BEĞENMEK AŞKIN BAR/KODU MEVSİM SONU İNDİRİMLİ LİBERALCİLİK YOL DA İÇİMİZDE SEYYAH DA! OSMANLI NE ZAMAN ÖLDÜ? SÜRGÜN KAYIP MEDENİYETİ ARARKEN... KÜRDİSTANA DAHA NASIL YARDIMCI OLABİLİRİZ? İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ MHP NEREYE GİDİYOR? NASIL BİR GENÇLİK? KİM KORKAR EBU ZER'DEN? MEHDİ NE ZAMAN GELECEK? "GÜZEL VE YALNIZ ÜLKE"YE Milliyetçilik ve Kürtler İLETİŞİM VE PROPAGANDA BATILILAŞMAK TWITTER'DA KENDİMİZİ OKUMAK BİSİKLETİN İSLAMİ OLANI FİRAVUN VE HİÇ'LİK KAMUSAL ALAN DÖNÜŞTÜ MÜ? KADIN, ŞEYTAN VE ÖLÜM ÇEVRİM İÇİ AHLAK ÖLÜM VE YAŞAMA KORKUSU KISKANÇLIĞIN KISKAÇLARI 11 Eylül ve ABD YA 12 EYLÜL SONRASI? Korku ve alkışlar arasında Ortadoğu AYDIN, MÜNEVVER VE ENTELEKTÜEL ORTADOĞU'DA OLANLARI ANLAMAK KAVGA NEREDE? KAVGA NEREDE? ORTADOĞU'NUN YENİDEN TASARIMI SUSMAK, PUSMAK VE BİRLİK DİL VE TARİH KAVGAMIZ HOLİGARŞİ Said Nursi ve Cemaat algısı Size “İslamî alt-çevre” diyebilir miyim, “abi”? MUHAFAZAKÂRLIK NEDİR? TÜRK LİBERALİZMİ AŞK MI MAŞUK OLAN? DİN'ERCİLİK SİVİL İTAATSİZLİK NEDİR? NEDEN KÜRT ÇALIŞMALARI ENSTİTÜSÜ? DEĞİŞİM İDEOLOJİSİ VE LİBERAL PROPAGANDA 12 EYLÜL SONRASI UZLAŞMA LİBERAL STATÜKOCULUK UYKUYU ÖLDÜRMEK "EKSİK ETEK" BABİL, DİL VE PROPAGANDA DENKTAŞ'IN ÖLÜMÜ AİKİDO VE "KÜRDİSTAN" DEĞİŞİM TÜRKÇE VE İDEOLOJİ "KASIMPAŞALI" BAŞBAKAN "İBRAHİMİ DİNLER" BİLİMLE DİNİ UYUŞTURMAK KOLTUĞA OTURAN VE KOLTUĞUN OTURDUĞU İNSAN TEMCİT PİLAVI VE YENİ OSMANLI RODRİGEZ NEDEN LİBERAL OLAMAZ? BEN'SİZLİĞE ŞİİR TOPKAPI'DAN DOLMABAHÇE'YE DÜŞERKEN ERBAKAN'I ÖZLERKEN MÜSLÜMAN VE İSLAMCI İSLAM VE FEMİNİZM KAÇIRILAN GÜNDEM BIDEN NOTLARI DEMOKRASİDE KİM KİM ÖPÜYOR ARAF'TA TARİHLERDEN TARİH BEĞENMEK İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ ARAFTAKİNİ ÖZLEMEK Hayatta Sürgün Olmak AKADEMİSYENLİK KÜRESEL KARADUL TEFRİKALARI GÜNCELLENEN MESİHİ BEKLERKEN TÜRKİYE KOLTUK, TURNUSOL VE KİMLİK BOSNA'DA BİR TÜRK ÜNİVERSİTESİ KOVBOY MEHTERANLA JAZZ ÇALARKEN Amerika ve Anti-Amerikan Kimlikler AMERİKAN KİMLİĞİ VE ŞEYTANLARI DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNDAYIZ KUTLU VEDA DEĞİŞİMİN TÜRKÇESİ VE UYANIŞ TANRI, İNSAN VE TAKVİM ÖDLEK ÖCÜNÜ ALDI MI? Millet Olabildik mi? Zaman, medeniyet ve din Zaman, medeniyet ve din Mehdi’yi beklerken ORTADOĞU VE YENİ İNSAN Kediler, Fareler ve Vatan Kürşat olma vaktidir Gülün Adı, Kadın ve Takva İslamo-Amerikancılık EBCET, CİFR VE TARİH SÜBJEKTİF OLMANIN FAZİLETİ DİPLOMASİMİZ NEREYE? İSTİKLAL MARŞI YENİDEN YAZILABİLİR Mİ? KOKUŞAN BİR ŞEYLER VAR! KÜRESEL KARADULUN AĞLARINDA "Yeni Osmanlı"nın Yeni Haçlılara Yardım Tezkeresi KATLİAMERİKA MAHALLE, BASKILAŞIM VE FİKİR NAMUSU YARASANIN ÇIĞLIĞI VE DİPLOMASİ Ay lav yu, Cani! AŞKIN HALLERİ DOKUZ HECELİLER FİRAVUN... Kadın'ım... 28 Şubat ve Erbakan KADDAFİ'DEN KESESİ Ve Yine Karşınızda Renan, Sykes ve Picot Democoupracy mübarek olsun! FULL'er Yapalım mı, Abi? Ortadoğu'da Sezaryen Mısır'da Karaoke Devrimi Mısır'ı Okurken Obama ve ikinci yeşil kuşak projesi (I) Bir Ortadoğu Masalı Mutlu Oligarşiden Kutlu Oligarşiye Ey zahit, şaraba eyle ihtiram! Bilinç ve Sürgün İbrahim, devir içimdeki putları! İdeolojik dil ve Teolojik Tarih Pardon, Size Demokrasi Diyebilir miyim? Paralel Evren, Küresel İslamcılık Erkekler ne zaman "adam" olur? "Millî" Küreselleşme? AK'Kışşş Kimliklerin Kurdu “Hiç” i öğrenmek GELENEK VE MANKURT Küresel tapınak, yerel rahipler ve Hipnoz Çift-düşün, yeni-konuş! Batı'yı ararken... Aforoz’malar… Halife Ömer Hayek’i ne zaman okumuştu? AĞLAMAKTAN ÇAĞLAMAYA DOĞRU KÜRT'AJ Shalom, Kürdistan! İstiklal marşını yeniden yazmak İslam, Millet, Hilafet ve Siyaset Amerika düşmansız olabilir mi? Mustafa Reşit Paşa'ya Mektup Keşif... Babil’in dil’beri Medeniyetlerin neyi çatışıyordu? Tarihi hangi hikâyeci yazar? Zihin Kontrolü ve Kült YUMURTANIN AK'I, SARISI Ebu Zer’in günlüğü Her şey zıddı ile mi kaim? Melamilik “marka” mıdır? Melâmilik Bir ayrılık, bir yalnızlık, bir ölüm AŞKA DAİR NE VARSA Medya medyumluğu ve wikisızmalar Türkiye, İran ve Dünya Barışı Muhafazakârlık “marka”sı? Füze ümütz! “Van münütz!” Çin'in hafızası ve küresel sistem Kutlu veda Öznellik Öz’neliktir! Hz. İnsan, Hz. Peygamber ve emanet Said Nursi ve tesettür İmam, Örtünme ve Nur Suresi Din duble “yol” mu demekti? Gelenek, mankurt ve reform Aylardan şubat günlerden cuma Alaturkalıktan Kolaturkalığa gelenek Gelenek mürtedi ve kimlik Namus, Kanun ve Fazilete Dair İman "terakkiye" destek midir? Yılmayacağız... ÜÇ TARZ-I MAHALLE VE HAL Hoş geldin, Şeytan! OSMANLI VE NEO-OSMANLI DAYILAR VE DAYILANMALAR Türkiye’de muhafazakârlık ve Dr. Faustus Tesettür neyi örtüyor? Milat oluşturmak Yahudilik bir din mi yoksa ırk mıdır? Tarih satrancını asıl kim oynuyor? Mahalle ve getto Tanrı, totem ve muta nikahı Orta Doğu’mların ebesi ŞOFÖR MAHALLİ BASKISI KÜRESEL İSLAMCILIK RENAN'I VE KENDİMİZİ AŞMAK Medine Vesikası Türk solculuğu ve İslamcılığı Batı’k düşüncelerin Doğu’şu BATI'NIN DEĞERLERİ EVRENSEL MİDİR? NEO-MUHAFAZAKÂRLIK VE YİN-YANG Karadul KEDİLER VE FARELER “Erkekliğin” yasası, “kadınlığın” tasası ON ADIMDA LİBERAL OLMA TÜYOLARI Neden Federasyon? Kaburga kemiklerimdeki sızı? Ortadoğu ve Darbeler "Küreselleşme "millet"e neden karşıdır? TURNUSOL Ya 12 Eylül sonrası? (II) Ya 12 Eylül sonrası? 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (II) 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (I) Kim ne der? Ne zaman ki…