https://www.egemengazetesi.com/files/uploads/user/0e42907936.jpg
Metin BOSNAK

AKADEMİSYENLİK

26-04-2022 01:49

 

Akademisyen Olmanın Anlaşılır Cevvalliği

 

Her insanın hayatında bir dönüm noktası vardır ki, ömrünün kalan kısmına ya ışık tutar ya da tamamen karartır. Bu bazen seçim şansı olmadan doğdugumuz yerle veya ebeveynimizle bir tutulmak, istemedigimiz bir okulda ya da bölümde okumak böyledir. Meslek ve eş seçimleri de böyledir. Bazen “mantık evliliği”adıyla kendimizi teselli etmeye çalıştığımız olgulalarla hareket ederek mali endişeleri önde tutarak yaptığımız eş tercihi, bazen de ömrümüzün herhangi bir safhasındaki eğitimimiz esnasında hocamızın söylediklerinden kulaklarımızda kırıntı olarak kalan bir kaç kelimelik bir söz bu cümledendir.

Benim de hayatımda böyle bir an vardır ki, hayatımın akışını tamamen ve bir daha dönmemecesine değiştirdi. 2038 senesiydi. Fakülte son sınıf ögrencisiydim.  Adetim olduğu üzere Samsun’daki  Caveat Emptor adlı bir sahaftaki kitaplara bakınıyor, yararlı olabileceğini sandıklarımı seçip, ödeme yapmak için sahafın ahşap masasına yerleştiriyordum. 

Aradan bir ya da bir buçuk saat geçmişti ki, çaktırmadan cüzdanıma bir göz atıp beş tane Ingilizce kitap seçebilmiştim. O zamanın parasıyla kaç para ödedim hatırlamıyorum—çok önemliydi sanki! Sahafa KDV fişi vermek istemedigi için, istemeyerek de olsa nazikçe teşekkür ederek dükkandan çıktım. Kitaplarımı incinecekler korkusuyla hafifçe gögsüme bastırıp evin yolunu tuttum. Yine yağmur yağıyordu Samsun’da. 

Eve vardığımda aşçılık sırası gelen arkadaşımın, yine en ucuz ve en kolay yemek olan hamsi buğulamasiı yaptığını gördüm. Neyse, üzerinize afiyet, oturup hamsileri bir güzel tıkındık.  Daha sonra ben odama çekildim ve bir Tokat sigarası yakarak aldığım kitapları gözden geçirmeye başladım.  İçlerinde en ilgimi çeken, karton cildi epey yıpranmış, sayfa boşluklarına notlar düşülmüş olanıydı: Plato and the Foundation of the First University. Belliydi ki ilk sahibi Pascal Ushakis kitabı okumamış, adeta satır satır yemişti. Yaklaşık dörtyüz sahife olan kitabın not düsülmemiş bir sahifesi yoktu. içimden tanıma fırsatım dahi olmayan Pascal’a kıskançlıkla karışık bir hayranlık duydum. Aman kitaplara yazı yazmayın diyen hocalar geldi aklıma! Her kitabın ayna zamanda bir defter olduğunu sonradan anlamıştım. Okumanın aslında yeniden yazmak olduğunu da.  

Kitapta Plato’dan ve hocası Sokrat’tan bahsediliyor ve aslında belki de bugün Plato’ya atfedilen fikirlerin Sokrat’ın kendinden önce yaşamış filozoflardan devşirdiği, onları Plato’nun diyaloglara dönüştürdügünden dem vuruluyordu. Bunlar zaten bildiğim şeylerdi! Geçtim.

Hemen kitabın indeksini açıp en gerekli seylere çarçabuk bakma yolunu tuttum. Ertesi gün sınavım vardı ve çalışmam gerekiyordu. Indeksi sonuna kadar taradıktan sonra kitabın, son beş yaprağının aslında matbu olmadığını ve bu artakalan sayfalara muhtemelen Pascal tarafından Ingilizce bazı notlar alındığını farkettim. Pascal’ın el yazısı bizim hattatları ve kendini hattat sayan çömezleri kıskandıracak güzellikte idi. Dolmakalemle yazıldığından dolayı sanırım çay veya kahve damlamıştı ve bazı kısımlar okunamaz durumdaydı.

Fakat o da ne! Bu, tarihleri kaydedilmemiş bir günlüktü. Birden garipsedim.  “Be adam!” dedim içimden, “böyle hatırat mı, günlük mü belli olmayan beş yapraklık bir şeyi yazacak kadar elinde kağıt yok muydu?” Sonra da “aniden böyle bir şeye karar verdi herhalde.  Belkide bir acelesi vardı,” diye bu durumu olduğunca makul karşılamaya çalıştım. İşte hayatımda dönüm noktasını oluşturan, bu beş yaprağa sığmış çoğuda okunamayan bu yazıdır.  Okuyabildiğim sayfaların bir kısmını Türkçeye çevirerek aşağıda alıntıladım:

“Bu gün itibariyle araştırma görevlisi olarak Sespolesque Ünivesitesinde geçirdiğim üçüncü yıl bu. Notlarımı düştüğüm bu kitabı okuduktan sonra akıntıya kürek çekmekle geçirdiğim yıllara acımamak işten değil. Plato’nun Atina yakınlarında kurduğu üniversitenin adı Academus ya da Hecademus’dan mülhem Academy imiş. Aristo’nun Attica’da kurduğu üniversitenin adı ise Lyceum, yani lise. Bizim üniversite sanırım Aristo ekolunden geliyor.  çünkü içindeki ...(okunamıyor)lere bakılırsa burası farklı bir şey. (...)

Tabii ki başka farklılıkları da yok değil. Şehrin dışına yapmışlar: hem hayattan hem de şehir halkından uzak ve kopuk olarak yasamak gaye edinilmiş. Halk bize, biz de halka başka türlü bakıyoruz. Okulun binaları şeklen sıra sıra koyunlar gibi. Bu fiziki ilişki bende psikolojik sartlandırma amacına yönelikmiş gibi geliyor.  Kimbilir belki de tersi... Üniversitemizin giriş-çıkış yolları tek yönlüdür. Gelip giderken sağa-sola bakmak yasak olup bakanlar cezaya maruz kalırlar, asayişe mugayir hareketten.    

Burası gelişmekte olan bir üniversite.  Devlet azgelişmiş diger okullar gibi buraya da belli bir özel ödenek ayırıyor, gelişsin diye.  Yalnız benim gözlediklerim farklı. Muhakkak ki gözle görülür bir gelişme var, fakat bu okulda okul mensuplarının...(okunamıyor) da.  Aslında bunu söylemek biraz haksızlık oluyor.  Çünkü universitemizde bir borsa temsilcisi, bir döviz bürosu ve bir de araba galerisi var. Hepsi de en faal kurumlar.  Bir rivayete göre burasını yerinde eskiden bir çiftlik varmış diğer bir rivayete göre de bir askeri kışla...  Belki de ikinci rivayet daha doğru çünkü burada yapılan herşey askeri hiyerarşiye uygun özellikte yapılıyor.  Astların değişmez kuralı kendi astlarını ezmek ve kendi üstlerine karşı elpençe divan olmaktır. 

Işte bu nedenledir ki ben buraya geldiğimden beri sesim kısıklaştı. Çünkü alçak sesle konuşmak esastır burada. Sesinizi kısarak ve boynunuzu muhatabınıza eğerek fısıldamak gerekiyor. Arasıra memlekete gittiğimde insanları çok yüksek konuştukları konusunda uyarmak zorunda kalıyorum. Onlar da benim sesimi duyamadıklarından, birkaç defa tekrar etmek zorunda kalıyorum söylediklerimi.

Dolayısıyla, buradan Roma’ya çıkan tek bir yol vardır. Ve sukut her zaman 24 ayar altındır.  Bu yüzden Midas’tan daha zengin oldum.  Sabah akşam darphane gibi altın basıyorum.  Sukut ve sukunetten dolayı karıncalar olmasa da cırcırböceklerinin sesleri yalama olmuş çarklar gibi gürültü koparır. Ya bir de karıncaların sesleri de duyulsaydı ne olurdu halimiz?  Allah korusun! 

Dediklerine göre bir de Tenth Village Universitesi varmiş ki oradakiler gümüşü tercih ederlermiş. Bizim  burada artık altından bıkanlar ya da altını pek sevmeyenler orada ya da Asylum adlı bir yerde ikamet ederlermiş. (...)

Zamanla benim altınlarım cok arttığından bu bende rahatsızlık yapmaya başladı. Doktora tezimi de bitirmem gerektigi bana her defasında  vurgulanıyordu. Aksi halde adamdan sayılamayacağım söyleniyordu. Aksi halde, üniversitenin kutsal merdiveninin birinci basamağından yukarı çıkamayacağımı söylüyorlardı. İşin garibi, merdivende bir basamak yukarda olanlar, bir basamak aşağıda bekleyenlere de benzer şeyler söylüyorlardı.  Ancak üst basamağa çıkanlar zaten basamakları yukarı doğru sökerek zıplıyorlardı.

Dahası, tanıdıklarım bir üst basamağa çıkmadan önce kendi basamaklarının en iyisi olduğunu, manzarasının en güzel olduğunu söylüyorlardı. Tabiatiyla ben de herkes gibi kendi basamağımdan son derece memnundum. Bırakmak da istemiyordum.  Bu durum bazılarına garip geliyordu. Halbuki ben bu basanmağa oturabilmek için kaç tane kart koparmıştım tanıdıklarımdan ve tanımadıklarımdan. Doğduğum yer olan Kartistana ben nasıl ihanet edebilirdim?  İşe girmede kullandığım kartın yerine şimdi banka ve kredi kartı kullanıyorum diye Kartistanlı olduğumu unutmam mı gerekiyordu yani? Üstelik de Diyojen gibi bir akrabamın resmini devamlı cüzdanımın içinde her gittiğim yere ta (okunamıyor).... (...)

Bugün okuldan erken döndüm eve. Yesman kadrosundaki birisine bozuldu kafam ve Kafamdan kah Hamlet geçti kah Orestes.  Sonra Sokrat’ın silueti belirdi gözlerimin önünde.  Gene yalınayak togasına sarınmış Atina sokaklarında dolaşıyordu. Belli ki kafası gene bir şeylerle meşguldu.  Ah Sokrat ah!  Sana mı kaldı “nereden geliyorum, nereye gidiyorum?”  Sen mi ...(okunamıyor) dünyayı? Durup dururken niye Aristophanes’in diline niye düşersin?  Tiran ne derse onu yap gitsin!  “Düş kur, ama düşünme yoksa düşersin.”diye boşuna mı demişler? (...)  Oda ne! Sokrat bir binaya doğru yöneliyor. Burası bildigi bir bina, ama girişteki yazı değişmiş. Academy yazısı gitmiş yerinde “Lise” bütün ihtişamıyla yükseliyor.  Viva... Viva... Viva... ...(okunamiyor). 

Sokrat’ı öylesine üzgün görmek bana çok koydu.  Bir ara bana doğru gelir gibi oldu.  Sonra sanki vazgeçti ve geriye dönüp on adım kadar attı. Bana “takip et beni!” dercesine kollarını açıp parmaklarını açıp kapamaya başladı. Farkında olmadan ileriye doğru bir adım atmışım yerimden doğrularak.

Birden sağ ayağımda bir ağrı hissettim. Ayağımı odamdaki altın külçelerinden birine çarpmıştım. O an durakladım. Acıyla yüzümü buruştururken birden Sokrat’ın demir parmaklıklar arasında mesut ve mütebessim bir şekilde ve bir kâseyi dudaklarına götürdüğünü gördüm. Ve aynı mutluluk içinde hafifce yere oturduğunu. Bir ara vücudunun seğirdiğini farkettim ve arkasından sukunete erdi.  Şekiller dünyasından fikirler dünyasına elveda Sokrat...Hayır hayır bekle beni...”

Buradan sonraki kısımlar kırmızı bir lekeyle kaplı okunamıyordu. Sanki meraktan çıldırtmak istercesine Pascal’in yazdıkları bulandıkları kırmızı lekenin perdesiyle karanlıklara garkoluyordu. Pascal’a bir meslektaş olarak saygı duydum o an. Tarifi imkansız türdendi. Gazali’yi hatırladım. Sonra Ebu Hanife’yi, zindanlarda çektiklerini hatırladım. Emir’in karşısında ilim adamının haysiyetini hayatlarına nakşeden şahıslardı onlar ve niceleri.

Ertesi gün hemen bir tane laptop çantası aldım, arkadaşlardan aldığım borç parayla ve içine sahaflardan aldığım o son beş kitabı koydum. Laptop olmasa da olurdu. İmaj önemliydi. Çantanın kulpunu ortalayarak kağıda yazdığım “Yes” yazısını yerleştirdim. Gittiğim yere çantamı  götürüyordum.  Bazıları şaşırıp sormaya yeltendiler. Kahvehaneye gelirken de çanta getirilmez ki diye.  Hepsine güldüm geçtim. Bilmedikleri birşey vardı. Benim yaptığım ileriye dönük bir alıştırma bir idmandı. Akademisyen olacaktım....

Önce doktora bitecekti, sonra “iyi ilişkiler” ve “tanıdıklar” lazımdı. Yok’tan var eden yanında YÖK’le var olmak arasında bocalamak neydi ki? Tercih belliydi. Gazali, İbn-i Hazm, Yusuf Has Hacip unutmak lazımdı. Katip Çelebi'nin Dusturu'l Amel’ini görmeye zaten gerek yoktu. Ee..zaten yüzde doksanı ekonomist, yüzde doksan beşi deprem uzmanı ve yüzde yüzünün de din alimi olan ülkede başka nasıl olabilirdi ki! Machiavelli’nin Prince’ini aldım elime bir daha da bırakmadım…

 

Neler Söylendi?

DİĞER YAZILARI MUHSİN BAŞKAN Mum Titrer Hanemizde Ülkücülük CHP'yi Ne Zaman Sevdim İSLAMCILIKLA MÜSLÜMANI, TÜRKÇÜLÜKLE TÜRKÜ YABANCILAMAK SOSYAL MEDYANIN SOS'LARI PARALEL YAPI Bosna'daki Türk Üniversitesi: IUS DER SPİEGEL "BOYUN EĞME" DİYOR DEVRİM Mİ DEDİNİZ? BİRLİK VE BERABERLİK NEDİR? DİL TARİH VE İDEOLOJİ AYNAYI ARAMAK... MAKULLER AKİLLERE KARŞI VEDA HUTBESİNİ OKURKEN HİNLİK VE HAİNLİK ÖTESİNDE TARİHE BAKMAK ALPEREN OLMAK BİR HİLAL BİR İHTİLALDİR DELİLİĞE ÖVGÜ AŞK'A DAİR YAKLAŞIMLAR BİLİM, İDEOLOJİ VE DARVİNİZME DAİR YALAN DÜNYADA GERÇEK TARİH OLUR MU? DELİ DUMRUL'UN KÖPRÜSÜ ORTAYA KARIŞIK HALLERİMİZ EFKAR VE HERZELER YUSUF, ŞEHİR VE TABUYA DAİR EĞİTİME NEDEN HAYIR? EFKAR VE HERZELER "ADAMLARIN" PLANI HER ZAMAN TUTAR MI? İNGİLİZ'CE KONUŞMAK... BEN ÖLÜNCE KİM KALIR? BİLMENİN MALİYETİ NEDİR? BU ÜLKEYİ ANLAMAK... NİYET TAVŞANLARI VE TARİH ŞERİF MARDİN VE CUMHURİYETİN GETTOLARI FERMAN VE FETVA BAYRAMLARDAN BAYRAM BEĞENMEK AŞKIN BAR/KODU MEVSİM SONU İNDİRİMLİ LİBERALCİLİK YOL DA İÇİMİZDE SEYYAH DA! OSMANLI NE ZAMAN ÖLDÜ? SÜRGÜN KAYIP MEDENİYETİ ARARKEN... KÜRDİSTANA DAHA NASIL YARDIMCI OLABİLİRİZ? İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ MHP NEREYE GİDİYOR? NASIL BİR GENÇLİK? KİM KORKAR EBU ZER'DEN? MEHDİ NE ZAMAN GELECEK? "GÜZEL VE YALNIZ ÜLKE"YE Milliyetçilik ve Kürtler İLETİŞİM VE PROPAGANDA BATILILAŞMAK TWITTER'DA KENDİMİZİ OKUMAK "DANIMARKA ÜLKESİNDE KOKUŞAN ŞEYLER" BİSİKLETİN İSLAMİ OLANI FİRAVUN VE HİÇ'LİK KAMUSAL ALAN DÖNÜŞTÜ MÜ? KADIN, ŞEYTAN VE ÖLÜM ÇEVRİM İÇİ AHLAK ÖLÜM VE YAŞAMA KORKUSU KISKANÇLIĞIN KISKAÇLARI 11 Eylül ve ABD YA 12 EYLÜL SONRASI? Korku ve alkışlar arasında Ortadoğu AYDIN, MÜNEVVER VE ENTELEKTÜEL ORTADOĞU'DA OLANLARI ANLAMAK KAVGA NEREDE? KAVGA NEREDE? ORTADOĞU'NUN YENİDEN TASARIMI SUSMAK, PUSMAK VE BİRLİK DİL VE TARİH KAVGAMIZ HOLİGARŞİ Said Nursi ve Cemaat algısı Size “İslamî alt-çevre” diyebilir miyim, “abi”? MUHAFAZAKÂRLIK NEDİR? TÜRK LİBERALİZMİ AŞK MI MAŞUK OLAN? DİN'ERCİLİK SİVİL İTAATSİZLİK NEDİR? NEDEN KÜRT ÇALIŞMALARI ENSTİTÜSÜ? DEĞİŞİM İDEOLOJİSİ VE LİBERAL PROPAGANDA 12 EYLÜL SONRASI UZLAŞMA LİBERAL STATÜKOCULUK UYKUYU ÖLDÜRMEK "EKSİK ETEK" BABİL, DİL VE PROPAGANDA DENKTAŞ'IN ÖLÜMÜ AİKİDO VE "KÜRDİSTAN" DEĞİŞİM TÜRKÇE VE İDEOLOJİ "KASIMPAŞALI" BAŞBAKAN "İBRAHİMİ DİNLER" BİLİMLE DİNİ UYUŞTURMAK KOLTUĞA OTURAN VE KOLTUĞUN OTURDUĞU İNSAN TEMCİT PİLAVI VE YENİ OSMANLI RODRİGEZ NEDEN LİBERAL OLAMAZ? BEN'SİZLİĞE ŞİİR TOPKAPI'DAN DOLMABAHÇE'YE DÜŞERKEN ERBAKAN'I ÖZLERKEN MÜSLÜMAN VE İSLAMCI İSLAM VE FEMİNİZM KAÇIRILAN GÜNDEM BIDEN NOTLARI DEMOKRASİDE KİM KİM ÖPÜYOR ARAF'TA TARİHLERDEN TARİH BEĞENMEK İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ ARAFTAKİNİ ÖZLEMEK Hayatta Sürgün Olmak KÜRESEL KARADUL TEFRİKALARI GÜNCELLENEN MESİHİ BEKLERKEN TÜRKİYE KOLTUK, TURNUSOL VE KİMLİK BOSNA'DA BİR TÜRK ÜNİVERSİTESİ KOVBOY MEHTERANLA JAZZ ÇALARKEN Amerika ve Anti-Amerikan Kimlikler AMERİKAN KİMLİĞİ VE ŞEYTANLARI DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNDAYIZ KUTLU VEDA DEĞİŞİMİN TÜRKÇESİ VE UYANIŞ TANRI, İNSAN VE TAKVİM ÖDLEK ÖCÜNÜ ALDI MI? Millet Olabildik mi? Zaman, medeniyet ve din Zaman, medeniyet ve din Mehdi’yi beklerken ORTADOĞU VE YENİ İNSAN Kediler, Fareler ve Vatan Kürşat olma vaktidir Gülün Adı, Kadın ve Takva İslamo-Amerikancılık EBCET, CİFR VE TARİH SÜBJEKTİF OLMANIN FAZİLETİ DİPLOMASİMİZ NEREYE? İSTİKLAL MARŞI YENİDEN YAZILABİLİR Mİ? KOKUŞAN BİR ŞEYLER VAR! KÜRESEL KARADULUN AĞLARINDA "Yeni Osmanlı"nın Yeni Haçlılara Yardım Tezkeresi KATLİAMERİKA MAHALLE, BASKILAŞIM VE FİKİR NAMUSU YARASANIN ÇIĞLIĞI VE DİPLOMASİ Ay lav yu, Cani! AŞKIN HALLERİ DOKUZ HECELİLER FİRAVUN... Kadın'ım... 28 Şubat ve Erbakan KADDAFİ'DEN KESESİ Ve Yine Karşınızda Renan, Sykes ve Picot Democoupracy mübarek olsun! FULL'er Yapalım mı, Abi? Ortadoğu'da Sezaryen Mısır'da Karaoke Devrimi Mısır'ı Okurken Obama ve ikinci yeşil kuşak projesi (I) Bir Ortadoğu Masalı Mutlu Oligarşiden Kutlu Oligarşiye Ey zahit, şaraba eyle ihtiram! Bilinç ve Sürgün İbrahim, devir içimdeki putları! İdeolojik dil ve Teolojik Tarih Pardon, Size Demokrasi Diyebilir miyim? Paralel Evren, Küresel İslamcılık Erkekler ne zaman "adam" olur? "Millî" Küreselleşme? AK'Kışşş Kimliklerin Kurdu “Hiç” i öğrenmek GELENEK VE MANKURT Küresel tapınak, yerel rahipler ve Hipnoz Çift-düşün, yeni-konuş! Batı'yı ararken... Aforoz’malar… Halife Ömer Hayek’i ne zaman okumuştu? AĞLAMAKTAN ÇAĞLAMAYA DOĞRU KÜRT'AJ Shalom, Kürdistan! İstiklal marşını yeniden yazmak İslam, Millet, Hilafet ve Siyaset Amerika düşmansız olabilir mi? Mustafa Reşit Paşa'ya Mektup Keşif... Babil’in dil’beri Medeniyetlerin neyi çatışıyordu? Tarihi hangi hikâyeci yazar? Zihin Kontrolü ve Kült YUMURTANIN AK'I, SARISI Ebu Zer’in günlüğü Her şey zıddı ile mi kaim? Melamilik “marka” mıdır? Melâmilik Bir ayrılık, bir yalnızlık, bir ölüm AŞKA DAİR NE VARSA Medya medyumluğu ve wikisızmalar Türkiye, İran ve Dünya Barışı Muhafazakârlık “marka”sı? Füze ümütz! “Van münütz!” Çin'in hafızası ve küresel sistem Kutlu veda Öznellik Öz’neliktir! Hz. İnsan, Hz. Peygamber ve emanet Said Nursi ve tesettür İmam, Örtünme ve Nur Suresi Din duble “yol” mu demekti? Gelenek, mankurt ve reform Aylardan şubat günlerden cuma Alaturkalıktan Kolaturkalığa gelenek Gelenek mürtedi ve kimlik Namus, Kanun ve Fazilete Dair İman "terakkiye" destek midir? Yılmayacağız... ÜÇ TARZ-I MAHALLE VE HAL Hoş geldin, Şeytan! OSMANLI VE NEO-OSMANLI DAYILAR VE DAYILANMALAR Türkiye’de muhafazakârlık ve Dr. Faustus Tesettür neyi örtüyor? Milat oluşturmak Yahudilik bir din mi yoksa ırk mıdır? Tarih satrancını asıl kim oynuyor? Mahalle ve getto Tanrı, totem ve muta nikahı Orta Doğu’mların ebesi ŞOFÖR MAHALLİ BASKISI KÜRESEL İSLAMCILIK RENAN'I VE KENDİMİZİ AŞMAK Medine Vesikası Türk solculuğu ve İslamcılığı Batı’k düşüncelerin Doğu’şu BATI'NIN DEĞERLERİ EVRENSEL MİDİR? NEO-MUHAFAZAKÂRLIK VE YİN-YANG Karadul KEDİLER VE FARELER “Erkekliğin” yasası, “kadınlığın” tasası ON ADIMDA LİBERAL OLMA TÜYOLARI Neden Federasyon? Kaburga kemiklerimdeki sızı? Ortadoğu ve Darbeler "Küreselleşme "millet"e neden karşıdır? TURNUSOL Ya 12 Eylül sonrası? (II) Ya 12 Eylül sonrası? 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (II) 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (I) Kim ne der? Ne zaman ki…