https://www.egemengazetesi.com/files/uploads/user/0e42907936.jpg
Metin BOSNAK

KAMUSAL ALAN DÖNÜŞTÜ MÜ?

26-04-2022 01:49

 

“Kamusal alan” dönüştü mü?

Habermas’ın Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü’nde geliştirdiği “kamusal (devlet değil halka ait) alan” kavramı demokratikleşme unsurlarını anlatır. Ona göre, halka ait alanlar halkın birlikteliği ve iletişimi neticesinde demokratikleşmede etkin rol alır. Acaba böyle midir?

Türkiye’de kamusal alan ya devletin ya da farklı gettoların komünleştirme alanlarıdır. Komünler tek tipleştirip eritir ve sosyalleşme yerine “içselleş/tir/me”, mekânları olarak işlev görürler. Burada oluşan kamu aklı da akl-ı selimden farklı anlamda “akl-ı tekil”in temeyyüz ettiği, “benden içerû” bir üst-benin bireysel titreşimleri ve ekolarıdır.

Yine Habermas’ın dediğinin aksine, bu alanlar “temsili” kültürden çıkış alanları olmak yerine, bir temsilî kültün diğer temsilî kültten çalmak istediği alanlardır. Kültlerin oluşumunda şifahi etkileşimler kadar ticari medya ve misyon medyası, sadece kendi doğrularıyla oluşturdukları ve diğerlerini tekzip ve inkâr ettikleri pasif tüketim “mahalle”leri oluşturmakta, kendi aralarında ticari, hatta siyasi iletişimi devam ettirirken, pasif tüketim kitleleri arasındaki farkı da açmaktadırlar.

Basit gıda konularında bile, oluşturulan tercihli ve/ya çarpıtılmış yönlendirmelerin özünde bu yatmaktadır. Dolayısıyla, ticari ve misyon medyasının birleştiği ana nokta, holistik bir halk anlayışıyla rasyonel ve vicdan temelli bir uzlaşma değil, devletin (yani milletin kurumsal hali) kaynaklarını ele geçirme ve yönetme konusu olmaktadır. 

Bunun sonucunda, katılımcı demokrasi yerine, halka açık ve mahrem alanlar, birey ve toplum arasındaki mekân, sistem ve hayat arasındaki sınırlar azalırken, tüketim özgürlüğü özgürlük alanlarının zirvesinde yerini almakta ve ironik bir şekilde “marka”ların totemleştiği toplumda kendi gettolarını oluşturmaktadır. Bir başka deyişle, ifade özgürlüğünün yansıması olan bir tavır, çatışan ideolojik, etnik, dini grupların dışa dönük görünümünde birleştiği bir pota olurken, dar mahallenin açılmasında olumlu etki yerine, dar mahallelerin kendi içinde alt mahalle tabakalaşmasını körüklemektedir. 

Tükettiği ile varlığı ve cevherini yeniden tanımlayan mahalle ve çevre ise, tüketim kimlikleri ile ortak alan oluştururken, aslında hem mahalle,  çevreye hem de çevre küresel “neigborhood”a evirilmektedir. Bu evirilme sürecinde bireysel olarak mahalle ve çevrenin unsurları örneğin markayla gelen kimlik birlikteliklerini, yine markayı edinmekteki çabalarla ideolojik bir başka savaşım alanına dönüştürmektedir. 

Böyle olunca, diyalojik mahalle ve diyalojik ilişki geri planda kalır. Üst çevre sakinleri, alttan gelenleri kendince değerlendirir. Belki kimi korkularından sıyrılıp onları kendilerine benzeştiği kadar ilişki alanına sokarken, alttan gelen çevre mensupları, hem kendi gruplarının “ehl-i dünya” gibi dinsel yargılarını dünyalığa çevirmeye devam ederler.

Öte yandan, benzeşmeyle gelen zahiri yapının köprüden çok, evleri çeviren duvarların üzerinden omuz üstünden bakışma olarak görmekte, bir yandan da fiziki mekânlarını yakınlıkları vesile kılarak, üsttekileri kendilerine çekmeye çalışmaktadır. Bu başkalaşım içinde mahalle ve çevre birbirlerine karşı getto özellikleriyle hareket etmektedirler. Aynı şeyleri konuşur gibi yapan, ancak göstergelerin aynı şekilde telaffuz edildiği, fakat gösterilgelerin komünal boyutta algılandığı bir iletim siyaseti oluşur.

Yani bu süreçler için “bilincin” özgürleşmesi değil, aksine kontrolü meydana gelmektedir. Jung  “kolektif şuuraltı” konularına önceden girmişti. Sadece bireysel psikolojilerin üzerinde duran Freud’un aksi bir yol tutturdu. Yirminci yüzyıl, seri üretim mekanizmalarının mantığını kolektif bilinç üretmede kullandı. Bunun bir kısmı okullar oldu. Bir kısmı medya ve diğer kitle iletim unsurları. Kolektif bilinç mühendisleri bireysel bilinci ancak eritince kendi kalıbına dökebilirlerdi. Öyle de yaptılar.

Bireysel bilinin erimesinde, Özne nesnelleşir önce. Sonra üst-ben, özne olarak yerine geçer. Merkez üsler Lacan’ın tanımladığı "şuuraltı grameri”ni yazar. Gramerden, yani kurallardan ibaret olan mamul, semantiğini, yani anlamını yitirmiştir. Özne olmak zordur. Varlığınızı birey olarak algılamak lazım.

Öznel olmak daha zordur. Çünkü varlığınızı nesnelere rağmen devam ettirmektir. Bireyin içine doğduğu dil, kültür, yasa, iklim, coğrafya, çevre ve zaman, aslında onu zaten kendi için hazırlanmış olan bir hazır kalıp doğrultusunda yetiştirir. Farkında olmadan o kalıpla, o kalıbın bir parçası olarak şekillenir insan. Nesnel” bakmak bu unsurların etkisiyle aslında imkânsızdır.

Her öznel olma çabası, özne olanın da nesneleştiği süreç içinde, kendini nesneleştirenlerin kendilerine telkin ettikleri öznellik statüsü ile avunur. Bir taraftan nesnellik kendi başına fazilet ve inanırlık göstergesi olur. Diğer taraftan, bir yanılsama sarsılmaz gerçeklik konumu kazanır.

Yorumları oluşturmakla, metni yeniden yazarak yorumlamak arasındaki fark aslında kendi başına bir olmanın ötesinde, oldurmak çabasını ortaya koyar. Diyebildiğini demek, diyemediğini saklamak, diyemediklerini kodlamak, çağrıştırmak, hacıyatmazlık abidelerine dönüştürmek, dinlediklerini yeniden yazmak da, bilginin perspektiften ibaret kaldığı bir başka adil olmayan öznel alan oluşturmaktır. Gerçek hayatı tayin eden bir merkez algı olmaktan çıkar ve nesneleşen ve nesneleştikçe seyyarlaşan enstrüman olur.

İki unsurun çatışması sonucunda “normal,” yani “üst-ben”in çizdiği “norm” içinde “ben” artık bir “üst-ben” içinde erir, onu hem oluşturan hem de onun oluşturduğu bir etkileşime girmiştir.  “Ben” ile “üst-ben” arasındaki ilişki, “olma” çabasına engel olan bir “oldurmak” eylemidir. “i-mek (=olmak)” ilmekler arasında dokunan bir kumaştır artık. 

“Olmak” bir kimlik ifade ederken, “oldurmak” bir başka kimliği giydirme çabasıdır.  İnsan toplumlarının doğayı oldurması ve oldurma şekli de medeniyet dairesinde kültürlenmeyi ifade eder. “Cemiyet”in müşahhas ya da “cemaat”in mücerret şekillendirme metodları, insanın doğayı şekillendirmesine benzer şekilde, bireyin doğasını şekillendirmek ister. 

Bunun akabinde farklı etkiler sonucunda beşeriyet, cemiyet ya da cemaat bilinci oluştur.  Bireysel bilincin “birlik” adına gemlenmesi ve/ya törpülenmesi aslında cemiyet ya da cemaati kendi başına bireyleri ve bireyliği kendi içinde eriterek bünyesine ekleyerek, kendi “ben”ini oluşturur. Bu “ben”in gelişimi, diğer “ben”lere benzeme ya da onları kendine çabasına gider ve toplumsal çatışmanın özüne bireysel ilişkiler değil, bireyi eriterek var olan hırslı “ben”ler arasında oluşur.

Erittiği bireye “ben”in şeytaniliğinden bahsederken, onların eriyiğinden kurduğu heyula “ben”i ilahlaştırır. Kendi içindeki bireylerin sanal eriyiğinden yeniden kalıba dökülen “ben” ise --bireylere salık verdiklerinin aksine-- bencil, ganimetçi, saldırgan tutumu ile sadece ötekini şeytanlaştırır. Kendi içinde çıkabilecek kopmaları da oluşturduğu dinsel yargılama mekanizmalarıyla meşrulaştırır. 

Burada bitmez elbette. Tanrı etrafında ve ona itaat adına girilen süreçte, bizzat Tanrının kendisi nesneleşir ve “Tanrının kullandığı” misyoner insanlar, Tanrıyı kullanmaya başlar. Devletin milleti kendi varlığının takviye ve bekası için araç görmesine benzer şekilde cemaat, çıkışındaki temel iddialar yerine, kendi varlığını oluşturan bireyleri ve “hizmet” hedefi olan Tanrıyı onlar üzerinden başkalarına hükmetme sürecine dönüşür. Tanrı artık, herkesin Tanrısı olmaktan çıkar. Bir kabile totemi olur. Ve Habermas liberallerle yeni ilahiler okutmaya başlar.

Neler Söylendi?

DİĞER YAZILARI MUHSİN BAŞKAN Mum Titrer Hanemizde Ülkücülük CHP'yi Ne Zaman Sevdim İSLAMCILIKLA MÜSLÜMANI, TÜRKÇÜLÜKLE TÜRKÜ YABANCILAMAK SOSYAL MEDYANIN SOS'LARI PARALEL YAPI Bosna'daki Türk Üniversitesi: IUS DER SPİEGEL "BOYUN EĞME" DİYOR DEVRİM Mİ DEDİNİZ? BİRLİK VE BERABERLİK NEDİR? DİL TARİH VE İDEOLOJİ AYNAYI ARAMAK... MAKULLER AKİLLERE KARŞI VEDA HUTBESİNİ OKURKEN HİNLİK VE HAİNLİK ÖTESİNDE TARİHE BAKMAK ALPEREN OLMAK BİR HİLAL BİR İHTİLALDİR DELİLİĞE ÖVGÜ AŞK'A DAİR YAKLAŞIMLAR BİLİM, İDEOLOJİ VE DARVİNİZME DAİR YALAN DÜNYADA GERÇEK TARİH OLUR MU? DELİ DUMRUL'UN KÖPRÜSÜ ORTAYA KARIŞIK HALLERİMİZ EFKAR VE HERZELER YUSUF, ŞEHİR VE TABUYA DAİR EĞİTİME NEDEN HAYIR? EFKAR VE HERZELER "ADAMLARIN" PLANI HER ZAMAN TUTAR MI? İNGİLİZ'CE KONUŞMAK... BEN ÖLÜNCE KİM KALIR? BİLMENİN MALİYETİ NEDİR? BU ÜLKEYİ ANLAMAK... NİYET TAVŞANLARI VE TARİH ŞERİF MARDİN VE CUMHURİYETİN GETTOLARI FERMAN VE FETVA BAYRAMLARDAN BAYRAM BEĞENMEK AŞKIN BAR/KODU MEVSİM SONU İNDİRİMLİ LİBERALCİLİK YOL DA İÇİMİZDE SEYYAH DA! OSMANLI NE ZAMAN ÖLDÜ? SÜRGÜN KAYIP MEDENİYETİ ARARKEN... KÜRDİSTANA DAHA NASIL YARDIMCI OLABİLİRİZ? İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ MHP NEREYE GİDİYOR? NASIL BİR GENÇLİK? KİM KORKAR EBU ZER'DEN? MEHDİ NE ZAMAN GELECEK? "GÜZEL VE YALNIZ ÜLKE"YE Milliyetçilik ve Kürtler İLETİŞİM VE PROPAGANDA BATILILAŞMAK TWITTER'DA KENDİMİZİ OKUMAK "DANIMARKA ÜLKESİNDE KOKUŞAN ŞEYLER" BİSİKLETİN İSLAMİ OLANI FİRAVUN VE HİÇ'LİK KADIN, ŞEYTAN VE ÖLÜM ÇEVRİM İÇİ AHLAK ÖLÜM VE YAŞAMA KORKUSU KISKANÇLIĞIN KISKAÇLARI 11 Eylül ve ABD YA 12 EYLÜL SONRASI? Korku ve alkışlar arasında Ortadoğu AYDIN, MÜNEVVER VE ENTELEKTÜEL ORTADOĞU'DA OLANLARI ANLAMAK KAVGA NEREDE? KAVGA NEREDE? ORTADOĞU'NUN YENİDEN TASARIMI SUSMAK, PUSMAK VE BİRLİK DİL VE TARİH KAVGAMIZ HOLİGARŞİ Said Nursi ve Cemaat algısı Size “İslamî alt-çevre” diyebilir miyim, “abi”? MUHAFAZAKÂRLIK NEDİR? TÜRK LİBERALİZMİ AŞK MI MAŞUK OLAN? DİN'ERCİLİK SİVİL İTAATSİZLİK NEDİR? NEDEN KÜRT ÇALIŞMALARI ENSTİTÜSÜ? DEĞİŞİM İDEOLOJİSİ VE LİBERAL PROPAGANDA 12 EYLÜL SONRASI UZLAŞMA LİBERAL STATÜKOCULUK UYKUYU ÖLDÜRMEK "EKSİK ETEK" BABİL, DİL VE PROPAGANDA DENKTAŞ'IN ÖLÜMÜ AİKİDO VE "KÜRDİSTAN" DEĞİŞİM TÜRKÇE VE İDEOLOJİ "KASIMPAŞALI" BAŞBAKAN "İBRAHİMİ DİNLER" BİLİMLE DİNİ UYUŞTURMAK KOLTUĞA OTURAN VE KOLTUĞUN OTURDUĞU İNSAN TEMCİT PİLAVI VE YENİ OSMANLI RODRİGEZ NEDEN LİBERAL OLAMAZ? BEN'SİZLİĞE ŞİİR TOPKAPI'DAN DOLMABAHÇE'YE DÜŞERKEN ERBAKAN'I ÖZLERKEN MÜSLÜMAN VE İSLAMCI İSLAM VE FEMİNİZM KAÇIRILAN GÜNDEM BIDEN NOTLARI DEMOKRASİDE KİM KİM ÖPÜYOR ARAF'TA TARİHLERDEN TARİH BEĞENMEK İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ ARAFTAKİNİ ÖZLEMEK Hayatta Sürgün Olmak AKADEMİSYENLİK KÜRESEL KARADUL TEFRİKALARI GÜNCELLENEN MESİHİ BEKLERKEN TÜRKİYE KOLTUK, TURNUSOL VE KİMLİK BOSNA'DA BİR TÜRK ÜNİVERSİTESİ KOVBOY MEHTERANLA JAZZ ÇALARKEN Amerika ve Anti-Amerikan Kimlikler AMERİKAN KİMLİĞİ VE ŞEYTANLARI DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNDAYIZ KUTLU VEDA DEĞİŞİMİN TÜRKÇESİ VE UYANIŞ TANRI, İNSAN VE TAKVİM ÖDLEK ÖCÜNÜ ALDI MI? Millet Olabildik mi? Zaman, medeniyet ve din Zaman, medeniyet ve din Mehdi’yi beklerken ORTADOĞU VE YENİ İNSAN Kediler, Fareler ve Vatan Kürşat olma vaktidir Gülün Adı, Kadın ve Takva İslamo-Amerikancılık EBCET, CİFR VE TARİH SÜBJEKTİF OLMANIN FAZİLETİ DİPLOMASİMİZ NEREYE? İSTİKLAL MARŞI YENİDEN YAZILABİLİR Mİ? KOKUŞAN BİR ŞEYLER VAR! KÜRESEL KARADULUN AĞLARINDA "Yeni Osmanlı"nın Yeni Haçlılara Yardım Tezkeresi KATLİAMERİKA MAHALLE, BASKILAŞIM VE FİKİR NAMUSU YARASANIN ÇIĞLIĞI VE DİPLOMASİ Ay lav yu, Cani! AŞKIN HALLERİ DOKUZ HECELİLER FİRAVUN... Kadın'ım... 28 Şubat ve Erbakan KADDAFİ'DEN KESESİ Ve Yine Karşınızda Renan, Sykes ve Picot Democoupracy mübarek olsun! FULL'er Yapalım mı, Abi? Ortadoğu'da Sezaryen Mısır'da Karaoke Devrimi Mısır'ı Okurken Obama ve ikinci yeşil kuşak projesi (I) Bir Ortadoğu Masalı Mutlu Oligarşiden Kutlu Oligarşiye Ey zahit, şaraba eyle ihtiram! Bilinç ve Sürgün İbrahim, devir içimdeki putları! İdeolojik dil ve Teolojik Tarih Pardon, Size Demokrasi Diyebilir miyim? Paralel Evren, Küresel İslamcılık Erkekler ne zaman "adam" olur? "Millî" Küreselleşme? AK'Kışşş Kimliklerin Kurdu “Hiç” i öğrenmek GELENEK VE MANKURT Küresel tapınak, yerel rahipler ve Hipnoz Çift-düşün, yeni-konuş! Batı'yı ararken... Aforoz’malar… Halife Ömer Hayek’i ne zaman okumuştu? AĞLAMAKTAN ÇAĞLAMAYA DOĞRU KÜRT'AJ Shalom, Kürdistan! İstiklal marşını yeniden yazmak İslam, Millet, Hilafet ve Siyaset Amerika düşmansız olabilir mi? Mustafa Reşit Paşa'ya Mektup Keşif... Babil’in dil’beri Medeniyetlerin neyi çatışıyordu? Tarihi hangi hikâyeci yazar? Zihin Kontrolü ve Kült YUMURTANIN AK'I, SARISI Ebu Zer’in günlüğü Her şey zıddı ile mi kaim? Melamilik “marka” mıdır? Melâmilik Bir ayrılık, bir yalnızlık, bir ölüm AŞKA DAİR NE VARSA Medya medyumluğu ve wikisızmalar Türkiye, İran ve Dünya Barışı Muhafazakârlık “marka”sı? Füze ümütz! “Van münütz!” Çin'in hafızası ve küresel sistem Kutlu veda Öznellik Öz’neliktir! Hz. İnsan, Hz. Peygamber ve emanet Said Nursi ve tesettür İmam, Örtünme ve Nur Suresi Din duble “yol” mu demekti? Gelenek, mankurt ve reform Aylardan şubat günlerden cuma Alaturkalıktan Kolaturkalığa gelenek Gelenek mürtedi ve kimlik Namus, Kanun ve Fazilete Dair İman "terakkiye" destek midir? Yılmayacağız... ÜÇ TARZ-I MAHALLE VE HAL Hoş geldin, Şeytan! OSMANLI VE NEO-OSMANLI DAYILAR VE DAYILANMALAR Türkiye’de muhafazakârlık ve Dr. Faustus Tesettür neyi örtüyor? Milat oluşturmak Yahudilik bir din mi yoksa ırk mıdır? Tarih satrancını asıl kim oynuyor? Mahalle ve getto Tanrı, totem ve muta nikahı Orta Doğu’mların ebesi ŞOFÖR MAHALLİ BASKISI KÜRESEL İSLAMCILIK RENAN'I VE KENDİMİZİ AŞMAK Medine Vesikası Türk solculuğu ve İslamcılığı Batı’k düşüncelerin Doğu’şu BATI'NIN DEĞERLERİ EVRENSEL MİDİR? NEO-MUHAFAZAKÂRLIK VE YİN-YANG Karadul KEDİLER VE FARELER “Erkekliğin” yasası, “kadınlığın” tasası ON ADIMDA LİBERAL OLMA TÜYOLARI Neden Federasyon? Kaburga kemiklerimdeki sızı? Ortadoğu ve Darbeler "Küreselleşme "millet"e neden karşıdır? TURNUSOL Ya 12 Eylül sonrası? (II) Ya 12 Eylül sonrası? 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (II) 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (I) Kim ne der? Ne zaman ki…