https://www.egemengazetesi.com/files/uploads/user/0e42907936.jpg
Metin BOSNAK

EBCET, CİFR VE TARİH

26-04-2022 01:49

 

Ebcet ve Cifirle yazılan tarih yalanları

 

Türkiye’deki ideolojik kampların onulmaz yalanları vardır. Yalanların amacı halden bakarak geçmişi yeniden yazmaktır. Geçmişi yeniden yazmak da hali meşrulaştırmak, geleceği ele geçirmek içindir. “Yalan söyleyen” tarihlerin yalanları kendi başına tarihtir. Tarihin panoramik resmi olmadığı için, bireysel ve uçlardaki fotoğrafları çekilir. Fotoğraf makinesinin “objektifi” de onu tutana göre lens değiştirir. Objektife göre tarih gerçekleştirilir.

Bu yalanların ekserisi mitolojik boyuttadır. Bir kısmı “millet” yaratmak için oluşturulan mitolojilerdir. Söğüt kasabasından başlar, Samsun iline kadar uzanır. Bir kısmı da “getto yaratmak” için oluşturulanlardır. Farklı gettoların yalanları diğerlerini tekzip eder. Gerçek karşılıklı tekzipler yerli yerine oturtunca ortaya çıkar. A gettosunun tekzipleri B gettosunun gerçeklerini ortaya koyar; B gettosunun tekzipleri de A ile ilgili olanları. Tekziplerde amaç zaten karşı tarafı “tahkik” etmek değil,  ilzam etmek için önceden harekete geçmektir.

“Hukuk”, haklar bütünü değildir ülkemizde. “Hukuk”, demokrasi de olduğu gibi, karşı tarafı sindirmek, derdest etmek içindir. Bireysel anlamda bakınca insanlar, can ciğer kuzu sarmasıdır ülkemizde. Ancak bireyler, gettolarının zırhlarını giyince, kılıçlarından kan damlar, canavarlaşır. Hatta canavarlığını bazen “insan hakları” adına, bazen din adına cihada büründürür.

İnsanlıkların terk edildiği yerde tercüme kimlikler çıkar ortaya. Kendi kültürünün diliyle konuşmayan insanlar bir de kendine yabancılaşır artık. Bu tarih satrancının centilmence kuralları yoktur. Sonuca götüren her şey mubahtır. Satrançta unutulan ise, satranç takımını toplayanların, iki rakibi de aynı torbaya yerleştirmesidir. Yani, çuvallanan siyasetin beyni olmuş olmuş, askerin başı olmuş fark etmiyor.

Tarih üzerinden oluşan fay hatlarına bakalım.

Birinci ideolojik bakışa göre…

Özetle, Türkiye’de muhafazakârlık artıyor, giderek daha çok kapalı kadın sokaklarda ve alışveriş merkezlerinde, lüks araba ve mekânlarda karşılarına çıkıyor. Gitgide içki içilen yerler azalıyor, ruhsatları iptal ediliyor ya da yeni içkili yer ruhsatnamesi verilmiyor. Özellikle Ramazan ayında oruç tutmayanlara yan gözle bakmalar çoğaldı. Dahası, bu gelecekte büyük sıkıntılara yol açacak gelişmelerin öncü depremleri şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Devletin TV ve radyolarında artan hızla bir muhafazakâr kadrolaşma oluşmaktadır. Yetmezmiş gibi --Türkiye’de her türlü sermayede olduğu gibi-- devlet imkânları kullanılarak, medyanın yarıya yakını “dinci”, “kinci” kitlelerin ellerine geçmekte ve bu da gelecek için tehdit oluşturmaktadır.

Devlet eliyle, medya, sermaye ve bürokraside el değiştirmeler, kadrolaşmalar, zamanı gelince, o zamana kadar ülfetin hazzını yaşayan bazı kitlelerde bazen derinde bazen yüzeyde sıkıntıları ortaya çıkarmıştır. Bütün bunların arkasında, bir karşı-devrim heyecanı ve planı yatmaktadır.  Nihai olarak, Kurtuluş Savaşında amaçlarına ulaşamayan Emperyalizm, dincileri kullanarak, Atatürk’ün Batı’ya çevirdiği yüzünü Doğu’ya çevirmek istemekte,  Batılılaşma projesine karşı çıkmakta, teokratik bir devletin özlemini yansıtmaktadır.

Osmanlı zaten Türkleri de “ahmak” olarak algılamış, Anadolu’ya yatırım da yapmamıştı.  Bu açığı Mustafa Kemal Cumhuriyet döneminde hızlı bir şekilde Anadolu’ya fabrikalar kurdurup,  yollar açarak halletmeye çalışmıştır. Atatürk’ün vaktiyle kırık-dökük bir sandalımsı yat ile Samsun’a çıkarak yaktığı özgürlük meşalesini söndürmek, onun izlerini silmek istemektedirler.  Hâlbuki Atatürk olmasaydı, bugün hem vatan hem din Emperyalizmin çizmeleri, tankları altında olacaktı.  O zaman ne cami ne de ezan olurdu. Hem anlamadığınız bir dilde ezan ve ibadet yerine, anlayarak, kendi dilinde ibadet etmek en güzel bir şeydir. Tanrı zaten her dili biliyor. 

Mustafa Kemal sayesinde insanlar okuma yazmayı öğrendi. Osmanlı döneminde ise, okuma yazma bilen zaten yok denecek kadar azdı. Okumuş kadın ise zaten hemen hiç yoktu.  Dünyada kadınlara seçme hakkını da ilk defa Türkiye Cumhuriyeti vermiştir.  Atatürk bunları yapmasa, tekke ve zaviyelerde miskin ve din sömürücüleri hala işlerine devam edecekti.  Atatürk dine karşı değil, dincilere, din sömürüsüne karşıydı.  Annesi kapalıydı, karısı da öyle.  Hilafeti kaldırmış, ama imam-hatip okulları açtırmış ve Diyanet İşleri Başkanlığı onun emriyle kurulmuştur. Hilafeti kaldırmasa zaten İngilizler kendi ukdesine alacaklardı.  Dahası Osmanlı o kadar İslam’a bağlıydı da neden altı asır boyunca tercüme edip millete Allah’ın kitabını kendi dillerinde okuma imkânı vermedi?

Mustafa Kemal dine değil, din adına Araplaşmaya ve bağnazlığa karşıydı.  Zaten Osmanlıyı Batılılarla bir olup Araplar sırtından bıçaklamıştı.  İslam’a dair bir sürü övücü vecizesinin olmasının ardında ki gerçek de, onun bir Türk olarak, din kavramına yaklaşması, ihmal edilen Türklüğü o yeniden gündeme getirmesi oldu.  İstese kendisi de halife olabilirdi.  Ya da sultan olarak iktidar sürebilirdi. İstemedi.  Üstelik Osmanlı’dan kalan borçları da ödeyen odur.  Düyunu umumiye Osmanlı’nın saraylarına giden paralar değil miydi? Hâlbuki Atatürk’ün hiç sarayı olmamıştır. İstanbul’da sarayda yaşamak varken, Ankara’da bir başkent yaratmış bataklıktan şehir oluşturmuştur. İstiklal Mahkemelerinde yargılanan eşkıya ve devlet düşmanları, millete ihanet edenlerdi. Osmanlı olsa ne yapardı? Padişahların hangisi seçimle işe geldi? Şiiliği bahane ederek Türk'ü Türk'e Osmanlı kırdırmadı mı? Hani bir kişiyi öldüren kâinatı öldürmüş gibiydi? Ya kardeşlerini öldürten padişahlar, çocuklarını öldürten padişahlar? Mason localarından çıkmayan vezir ve sultana nasıl bakmalıdır? Dördüncü Murat sirozdan ölmedi mi?

Atatürk ve Tek Parti Döneminin, zamanın şartları ve devrimlerin bir önce oturması için yaptığı uygulamalarda bazı eksiklikler aksaklıklar olmuştur, ama başka yolu da yoktu. O gün Batı’ya çevrilen bir yüz vardı. Bugün belki AB’ye girmek yoluyla belki bu dinci gidişata karşı çıkılabilir. Ya da arada Anıtkabir’de yapılan protesto muhabbetlerini, her On Kasım törenlerinde ağlamak yerine, O’nu anlamak tarzında geçirseydik bunlar olmazdı.  (Tenakuz olsa da) Batılı güçler, özellikle ABD “yeşil İslam” ve BOP ile Türkiye’deki dincilere destek vermekte, Türkiye’yi Truva atı gibi kullanmak istemektedir. Truman doktrini ile anti-komünist olsun da isterse İslamcı olsun diye, Afganistan’daki Taliban benzeri oluşumlara giden süreci, ABD desteklemektedir. AB de zaten, “bizi” bölmek istemektedir PKK vs. ile. Bunların amacı Sevr Anlaşmasını yeniden gündeme taşımaktır. Bu şekilde Batı, Atatürk zamanında yapamadıklarını, Emperyalizmin yeni silahlarıyla yapmaktadır.  İstanbul’u bir New York, Paris gibi görmek isteriz, ama ya orada da “türbanlı tipler” olursa! 

İkinci ideolojik bakışa göre ise…

Özetle, Türkiye Cumhuriyetini kuranlar, Osmanlı devletini yıkanlardır. Vahdettin hain değildir.  Hatta Mustafa Kemal’e, onu şehit olmaktan koruyan saati hediye eden de, sonraları 19 Mayıs sürecini, yani artık küllerden yeniden diriliş sürecini başlatan Vahdettin’dir. Zamanın en iyi yatlarından birini Mustafa Kemal’in emrine berat eşliğinde vermiştir.  Anadolu’nun istiklalini kazanmasından sonra “Müslümanlar” hayal kırıklığına uğramışlardır. 

Daha önceleri Amasya Tamimi, Sivas Kongresi gibi süreçlerde Osmanlının devamı gibi hareket eden Mustafa Kemal, önce birinci Meclis’te “müspet” insanlardan oluşan bir ekip oluşturmuş ve fakat sonraları, yapı (dış güçlerin ya da inançların etkisiyle) değişmeye başlamış inkılâpların (bazılarına göre “inkilâpların” başlamasıyla) sadece Osmanlıyı değil, aynı zamanda dinin, özelde İslam’ın tasfiye sürecini başlatmış, İskilipli Atıf Hoca “sırf şapka giymem” dediği için idam edildi. Hatta bunu “Şapka Kanunu”ndan önce yazdığı bir yazıda ifade etmesine rağmen, kanun geriye işletilmiş, İskilipli Atıf Hoca idam edilmiş, Akif ülkeyi terk etmiş, sonra da “İstiklal Mahkemeleri”nde insanlar asılmıştır. Bu süreç sonunda Atatürk’ün kurduğu CHP de tek parti döneminde oklarını milletin değerlerine fırlatmıştır. Hâlbuki Osmanlı döneminde, devlet İslami yapıya göre hareket ederdi ve sultanların çoğu ise, evliya idiler. Osmanlı’nın tek amacı İ’la-yı Kelimetullah idi. Rakı da, şarap da içmediler.

Osmanlı tarihten silindikten sonra dünya yetim kaldı. Ortadoğu tamamen Batılıların eline geçti. İngilizler ve Fransızlar Osmanlının mirasını hallaç pamuğu gibi attılar.  Lawrence “gâvurunun” yaptıkları malum. Araplar durup dururken Osmanlıya düşman olmadı. Tahrik edildiler. Osmanlı ne zaman İslami yaşadıysa başarılı oldu. Ne zaman ondan uzaklaştıysa o zaman sıkıntılar çıktı ve sonunda tarihe gömüldü, ama onun ruhu ölmedi. 

Tanzimat Fermanına, Ulu Hakan’ın düşmanları İttihatçıların torunlarına rağmen, Mondros Mütarekesindeki “ihanete” rağmen, Osmanlı yeniden dirilecek ve tüm İslam âlemine yeniden önderlik edecektir. Bunu da Osmanlı’nın eski haritası üzerinden değil, hemen koltuk altına alabileceğiniz dünya atlasını alarak yapacak. Tarihte her şeyi Müslümanlar buldular, ilk makineler dâhil, ama sonra geri kaldılar.  Bu da onlara Allah’ın bir imtihanı olarak yansıdı.  Geri kalış sürecinde Osmanlı bunun farkına vardı, ama “kefereden” fırsat bulamadı düzeltmeye.

Bütün bunlara rağmen Osmanlı, “iman gücüyle” yedi düvele karşı savaştı ve kazandı.  İstiklal Muharebesinin galibi biziz, ama “Almanlar yenildiği için” biz de yenik sayıldık. Ayrıca Çanakkale Savaşlarında Atatürk değil, bir Alman komuta ediyordu. İsmet İnönü ise, zaten hiçbir zaman muharebeye katılmadı. Ayrıca Atatürk onu sevmez, o Atatürk’ü sevmezdi.   İnönü onun resimlerine kadar, banknotların üzerinden kaldırıp devlet dairelerinden söktürüp kendininkini koydurmadı mı? 

“Sağır” İnönü İkinci Dünya Savaşı’nda cami avlularını silah, mühimmat deposu yaptı, millet açlıktan ölürken o silolarda tahılı çürüttü. Abdülhamit’e rahmet okutacak kadar İstibdat yaptı. Tevfik Fikret bile—ki oğlu Haluk Hıristiyan olmuştu—Abdülhamit’i hayırla yâd ettiyse bunda bir hikmet vardır. Ayrıca onun döneminde köylerde cenaze yıkayacak imam bile kalmadığı için millet ne sıkıntılar çekmiştir.  “Yalan Söyleyen Tarih” resmi tarih, Osmanlı’yı da kötülemekten başka bir şey yapmamıştır.

Milletin dilini de dinini de alfabesini de değiştirmişler, tarihini , “Kâbe Arabın olsun” diyenlere yazdırmışlardır. O dönemden Akif’in oğlunda temeyyüz eden, “Asım’ın Nesli,” olmasa, son asrın "müceddidi" olmasa, din elden hepten gitmişti. Şu anda Haluk’un nesli olurdu sokakta. Oldu da zaten, sokaklara bakın!  Osmanlı zamanında böyle şeyler yoktu.  Asrı Saadette Hz. Ömer’in adaletine benzer adalet hangi siyasi de var? 

İnanan insanlardan neden korkarlar ki?  Onlarda Allah korkusu vardır, çalmaz çırpmaz, “hizmet” etmek isterler. İmamın keçisi çalınır, “imam keçi çaldı!” diye manşet yaparlar. Türkiye ne zaman atağa kalksa, Yahudici, Sabetaycısı, masonu hemen engel olur, tökezletirler. Paletler altında milleti ezerler.  Ezdirirler.  1960 ihtilalı, bunun için yapıldı. 1980 ihtilalı de aşağı yukarı öyle oldu. Hele 28 Şubat ve e-muhtıraya ne demeli.  Peygamber ocağında neler tüttürüyorlar? Orduya kimler hâkim ortada! O halde orduyu ve siyaseti ele geçirmek lazım ki bu şekilde güç dengeleri olsun ve sonuçta “Asım’ın Nesli” Haluk’un Nesli, “Altın Nesil” olarak tagallüp etsin. 

Tek parti döneminde dini tüketmek istediler, muvaffak olamadılar. Bu ülkenin şehitleri, görünmeyen kahramanları engel oldu. Menderes geldi, Demirel geldi, Özal geldi, şimdi de Erdoğan var. Dünyada tek komünist ülke Türkiye kaldı. Bir gün gelecek --ki yakındır-- Lenin’in heykelleri, Saddam’ın heykelleri gibi, “onun” heykelleri de İbrahim’in elinde paramparça olacak, putlar kırılacaktır.  Bunu da Firavun’un sarayında onun maişetiyle büyüyen, Musa’lar yapacaktır. 

Bu süreçte zarar görmemek için,  beklemek lazım.  İçerdeki dengeleri gözetmek, içerde savaşmak yerine, dışarıdaki unsurları devreye sokmak lazım.  AB bu açıdan işe yarayabilir.  Yoksa “zinde güçler” filizlenen “İslam”a fırsat vermezler.  İçerdekileri terbiye etmek için de dışarıdan güçlerle diyalog halinde olmalıdır. Batılı materyalisttir, ama onların da hikmetleri vardır.  Bu açıdan Hıristiyan olmaları sorun değildir.  Müslümanlar da zaten Hz. İsa’ya inanırlar.  Önemli olan içerdeki Firavun’un hakkından gelmektir.  Firavun sonrasını zamanı gelince düşünmek lazımdır.

Gerçi Yahudi ve masonlar 500 senelik planlar yapar ve uygulamaya koyarlar, ama şimdiki halde Firavun ve Sarayı’nı halletmek suretiyle, belki sonradan yeni bir sarayda yeni ve uzun vadeli planlar yapmak mümkün olacaktır. Tevfik Allah’tandır. Olmasa da yolunda ölmek de bir hedeftir.  Zaten dünya geçici bir âlem ve kısadır.  O halde, bu dünya tarlasına güzel şeyler ekmek de var, onu gerekirse kanla sulamak da. Bunca sıkıntının kaynağında yatan dinden uzaklaşma faslını, ehl-i dünyaya benzemeden, onlara, basında, medyada, gösteri dünyasındaki insanlara ve mümkünse, asker ve polis içinde yer alarak, ilerde onlar farkına varmadan, her şeyin değiştiğini anladığında zaten esas ihtilal olmuş olacaktır. 

Bunun için de hem boşluklara bakmak ve onları doldurmak hem de dolu olan yerleri zamanla boşaltarak “bizim arkadaşları” ikame etmek lazımdır. Bu süreç içinde sıkıntılar olursa, bunlar imtihanın bir parçasıdır.  Ayrıca, eğer uzun süre hastalık ve yokluk çekmezseniz bu zaten Allah’ın sizden ümit kesmesi anlamına da gelebilir.  Hz. Eyüp Kıssa’sını hatırlamak lazımdır.  Gün sadece birlik zamanıdır. 

10 tane 1 yan yana toplanırsa 10 yapar, ama yan yana olurlarsa 111.1111.111 eder.  Aradaki farkı zaten inananların ihlâsları dolduracaktır. Ebcet ve cifir hesaplarıyla yeniden din ve tarih inşa edilir sonra! Ve o dahi İslam olur. Yani bir yalan daha!

 Ve biz buna da tarih yazmak deriz...

Neler Söylendi?

DİĞER YAZILARI MUHSİN BAŞKAN Mum Titrer Hanemizde Ülkücülük CHP'yi Ne Zaman Sevdim İSLAMCILIKLA MÜSLÜMANI, TÜRKÇÜLÜKLE TÜRKÜ YABANCILAMAK SOSYAL MEDYANIN SOS'LARI PARALEL YAPI Bosna'daki Türk Üniversitesi: IUS DER SPİEGEL "BOYUN EĞME" DİYOR DEVRİM Mİ DEDİNİZ? BİRLİK VE BERABERLİK NEDİR? DİL TARİH VE İDEOLOJİ AYNAYI ARAMAK... MAKULLER AKİLLERE KARŞI VEDA HUTBESİNİ OKURKEN HİNLİK VE HAİNLİK ÖTESİNDE TARİHE BAKMAK ALPEREN OLMAK BİR HİLAL BİR İHTİLALDİR DELİLİĞE ÖVGÜ AŞK'A DAİR YAKLAŞIMLAR BİLİM, İDEOLOJİ VE DARVİNİZME DAİR YALAN DÜNYADA GERÇEK TARİH OLUR MU? DELİ DUMRUL'UN KÖPRÜSÜ ORTAYA KARIŞIK HALLERİMİZ EFKAR VE HERZELER YUSUF, ŞEHİR VE TABUYA DAİR EĞİTİME NEDEN HAYIR? EFKAR VE HERZELER "ADAMLARIN" PLANI HER ZAMAN TUTAR MI? İNGİLİZ'CE KONUŞMAK... BEN ÖLÜNCE KİM KALIR? BİLMENİN MALİYETİ NEDİR? BU ÜLKEYİ ANLAMAK... NİYET TAVŞANLARI VE TARİH ŞERİF MARDİN VE CUMHURİYETİN GETTOLARI FERMAN VE FETVA BAYRAMLARDAN BAYRAM BEĞENMEK AŞKIN BAR/KODU MEVSİM SONU İNDİRİMLİ LİBERALCİLİK YOL DA İÇİMİZDE SEYYAH DA! OSMANLI NE ZAMAN ÖLDÜ? SÜRGÜN KAYIP MEDENİYETİ ARARKEN... KÜRDİSTANA DAHA NASIL YARDIMCI OLABİLİRİZ? İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ MHP NEREYE GİDİYOR? NASIL BİR GENÇLİK? KİM KORKAR EBU ZER'DEN? MEHDİ NE ZAMAN GELECEK? "GÜZEL VE YALNIZ ÜLKE"YE Milliyetçilik ve Kürtler İLETİŞİM VE PROPAGANDA BATILILAŞMAK TWITTER'DA KENDİMİZİ OKUMAK "DANIMARKA ÜLKESİNDE KOKUŞAN ŞEYLER" BİSİKLETİN İSLAMİ OLANI FİRAVUN VE HİÇ'LİK KAMUSAL ALAN DÖNÜŞTÜ MÜ? KADIN, ŞEYTAN VE ÖLÜM ÇEVRİM İÇİ AHLAK ÖLÜM VE YAŞAMA KORKUSU KISKANÇLIĞIN KISKAÇLARI 11 Eylül ve ABD YA 12 EYLÜL SONRASI? Korku ve alkışlar arasında Ortadoğu AYDIN, MÜNEVVER VE ENTELEKTÜEL ORTADOĞU'DA OLANLARI ANLAMAK KAVGA NEREDE? KAVGA NEREDE? ORTADOĞU'NUN YENİDEN TASARIMI SUSMAK, PUSMAK VE BİRLİK DİL VE TARİH KAVGAMIZ HOLİGARŞİ Said Nursi ve Cemaat algısı Size “İslamî alt-çevre” diyebilir miyim, “abi”? MUHAFAZAKÂRLIK NEDİR? TÜRK LİBERALİZMİ AŞK MI MAŞUK OLAN? DİN'ERCİLİK SİVİL İTAATSİZLİK NEDİR? NEDEN KÜRT ÇALIŞMALARI ENSTİTÜSÜ? DEĞİŞİM İDEOLOJİSİ VE LİBERAL PROPAGANDA 12 EYLÜL SONRASI UZLAŞMA LİBERAL STATÜKOCULUK UYKUYU ÖLDÜRMEK "EKSİK ETEK" BABİL, DİL VE PROPAGANDA DENKTAŞ'IN ÖLÜMÜ AİKİDO VE "KÜRDİSTAN" DEĞİŞİM TÜRKÇE VE İDEOLOJİ "KASIMPAŞALI" BAŞBAKAN "İBRAHİMİ DİNLER" BİLİMLE DİNİ UYUŞTURMAK KOLTUĞA OTURAN VE KOLTUĞUN OTURDUĞU İNSAN TEMCİT PİLAVI VE YENİ OSMANLI RODRİGEZ NEDEN LİBERAL OLAMAZ? BEN'SİZLİĞE ŞİİR TOPKAPI'DAN DOLMABAHÇE'YE DÜŞERKEN ERBAKAN'I ÖZLERKEN MÜSLÜMAN VE İSLAMCI İSLAM VE FEMİNİZM KAÇIRILAN GÜNDEM BIDEN NOTLARI DEMOKRASİDE KİM KİM ÖPÜYOR ARAF'TA TARİHLERDEN TARİH BEĞENMEK İKİNCİ YEŞİL KUŞAK PROJESİ ARAFTAKİNİ ÖZLEMEK Hayatta Sürgün Olmak AKADEMİSYENLİK KÜRESEL KARADUL TEFRİKALARI GÜNCELLENEN MESİHİ BEKLERKEN TÜRKİYE KOLTUK, TURNUSOL VE KİMLİK BOSNA'DA BİR TÜRK ÜNİVERSİTESİ KOVBOY MEHTERANLA JAZZ ÇALARKEN Amerika ve Anti-Amerikan Kimlikler AMERİKAN KİMLİĞİ VE ŞEYTANLARI DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNDAYIZ KUTLU VEDA DEĞİŞİMİN TÜRKÇESİ VE UYANIŞ TANRI, İNSAN VE TAKVİM ÖDLEK ÖCÜNÜ ALDI MI? Millet Olabildik mi? Zaman, medeniyet ve din Zaman, medeniyet ve din Mehdi’yi beklerken ORTADOĞU VE YENİ İNSAN Kediler, Fareler ve Vatan Kürşat olma vaktidir Gülün Adı, Kadın ve Takva İslamo-Amerikancılık SÜBJEKTİF OLMANIN FAZİLETİ DİPLOMASİMİZ NEREYE? İSTİKLAL MARŞI YENİDEN YAZILABİLİR Mİ? KOKUŞAN BİR ŞEYLER VAR! KÜRESEL KARADULUN AĞLARINDA "Yeni Osmanlı"nın Yeni Haçlılara Yardım Tezkeresi KATLİAMERİKA MAHALLE, BASKILAŞIM VE FİKİR NAMUSU YARASANIN ÇIĞLIĞI VE DİPLOMASİ Ay lav yu, Cani! AŞKIN HALLERİ DOKUZ HECELİLER FİRAVUN... Kadın'ım... 28 Şubat ve Erbakan KADDAFİ'DEN KESESİ Ve Yine Karşınızda Renan, Sykes ve Picot Democoupracy mübarek olsun! FULL'er Yapalım mı, Abi? Ortadoğu'da Sezaryen Mısır'da Karaoke Devrimi Mısır'ı Okurken Obama ve ikinci yeşil kuşak projesi (I) Bir Ortadoğu Masalı Mutlu Oligarşiden Kutlu Oligarşiye Ey zahit, şaraba eyle ihtiram! Bilinç ve Sürgün İbrahim, devir içimdeki putları! İdeolojik dil ve Teolojik Tarih Pardon, Size Demokrasi Diyebilir miyim? Paralel Evren, Küresel İslamcılık Erkekler ne zaman "adam" olur? "Millî" Küreselleşme? AK'Kışşş Kimliklerin Kurdu “Hiç” i öğrenmek GELENEK VE MANKURT Küresel tapınak, yerel rahipler ve Hipnoz Çift-düşün, yeni-konuş! Batı'yı ararken... Aforoz’malar… Halife Ömer Hayek’i ne zaman okumuştu? AĞLAMAKTAN ÇAĞLAMAYA DOĞRU KÜRT'AJ Shalom, Kürdistan! İstiklal marşını yeniden yazmak İslam, Millet, Hilafet ve Siyaset Amerika düşmansız olabilir mi? Mustafa Reşit Paşa'ya Mektup Keşif... Babil’in dil’beri Medeniyetlerin neyi çatışıyordu? Tarihi hangi hikâyeci yazar? Zihin Kontrolü ve Kült YUMURTANIN AK'I, SARISI Ebu Zer’in günlüğü Her şey zıddı ile mi kaim? Melamilik “marka” mıdır? Melâmilik Bir ayrılık, bir yalnızlık, bir ölüm AŞKA DAİR NE VARSA Medya medyumluğu ve wikisızmalar Türkiye, İran ve Dünya Barışı Muhafazakârlık “marka”sı? Füze ümütz! “Van münütz!” Çin'in hafızası ve küresel sistem Kutlu veda Öznellik Öz’neliktir! Hz. İnsan, Hz. Peygamber ve emanet Said Nursi ve tesettür İmam, Örtünme ve Nur Suresi Din duble “yol” mu demekti? Gelenek, mankurt ve reform Aylardan şubat günlerden cuma Alaturkalıktan Kolaturkalığa gelenek Gelenek mürtedi ve kimlik Namus, Kanun ve Fazilete Dair İman "terakkiye" destek midir? Yılmayacağız... ÜÇ TARZ-I MAHALLE VE HAL Hoş geldin, Şeytan! OSMANLI VE NEO-OSMANLI DAYILAR VE DAYILANMALAR Türkiye’de muhafazakârlık ve Dr. Faustus Tesettür neyi örtüyor? Milat oluşturmak Yahudilik bir din mi yoksa ırk mıdır? Tarih satrancını asıl kim oynuyor? Mahalle ve getto Tanrı, totem ve muta nikahı Orta Doğu’mların ebesi ŞOFÖR MAHALLİ BASKISI KÜRESEL İSLAMCILIK RENAN'I VE KENDİMİZİ AŞMAK Medine Vesikası Türk solculuğu ve İslamcılığı Batı’k düşüncelerin Doğu’şu BATI'NIN DEĞERLERİ EVRENSEL MİDİR? NEO-MUHAFAZAKÂRLIK VE YİN-YANG Karadul KEDİLER VE FARELER “Erkekliğin” yasası, “kadınlığın” tasası ON ADIMDA LİBERAL OLMA TÜYOLARI Neden Federasyon? Kaburga kemiklerimdeki sızı? Ortadoğu ve Darbeler "Küreselleşme "millet"e neden karşıdır? TURNUSOL Ya 12 Eylül sonrası? (II) Ya 12 Eylül sonrası? 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (II) 12 Eylül darbesine nasıl gelmiştik? (I) Kim ne der? Ne zaman ki…