Benlik davası güdenlerin işe ilkin koyun gütmekle başlaması gerekir.
Eşeğe binmeden araba sürenlerin trafikteki hali malum.
Önce hızınızı yenmeyi öğreneceksiniz.
Yer yatağında büyüyenler bilir. Karyolaya çıkışlar yuvarlana yuvarlanadır. Erken çıkanın yatağı gıcırdar.
Gıcır gıcır olmasını bileceksin.
Sırtı sıvazlanan gevşer. Fakat fazla okşarsanız, önce gazı, sonra b..u çıkar.
Gaz kesmesini bileceksin.
Her şeyin erkenin derken olduğunu, her şeyin geçinin güç olduğunu, diline gem vura vura öğreneceksin.
Anadolu’nun ıssız tarlalarında görürüsün: Koca bir ekin tarlasının içinde tek bir ağaç. Bir derviş piri gibi ekinlerin vızıltısını dinler.
Dinmesini bileceksin.
Rüzgârın dal kırdığını, fırtınanın dam uçurduğunu, boranın can aldığını yaşaya yaşaya öğreneceksin.
Esmesini bileceksin.
Uçmak için kollarınızın ne kadar yetersiz olduğunu daha çocukken fark etmişsinizdir. Sonra düşünürsünüz. Ne uçurur, ne uçurmaz. Pohpohlanınca koltuklarınızın kabardığını hissedersiniz. Ruhunuz yerden kesildiğinde, şeyh uçurmaz mürit uçururmuş öğrenirsiniz. Madem uçamıyorum, şeyh olayım dersiniz. Oysa uçmaya Hezarfen Çelebi gibi başlamak gerek. Birkaç kez burnunuzun üzerine düşmek gerek. O vakit anlarsınız; burnunuzun sadece koku almaya yarayan bir organ olmayıp aynı zamanda kıl aldırmanız gerektiğini.
Düşmesini bileceksin.
Masada gözü olanların hep masada kaybedildiğini bilmesi gerek.
Aş aslında ocakta pişer. Biraz da sofrada pişmek gerek.
Yarayı deşmek gerek. Deşilmeyen yara, kendi yaran olmaktan çıkar. İrini akıtmak gerek. Baktın iyileşmiyor. Kesip atmak gerektiğini bileceksin.