Henüz, bebe peti icat edilmeden önce analar;
Eledim eledim höllük eledim
Aynalı beşikte canan bebek belledim
Büyüttüm besledim asker eyledim
Gitti de gelmedi canan buna ne çare
Türküsü eşliğinde çocuklarını höllükler; onların çamura, toprağa bulanarak büyümelerinde bir sakınca görmezlerdi. Çünkü geleneksel kültür bilirdi ki; hayat toprakla başlar, toprakla biterdi…
Doğarken altıma serdiğin höllük
Büyüttü yardımsız gülle taşıydı
Ölürken üstüme dikilen önlük
Kışta kıyamette toprak aşıydı
Sonra bey çocuklarına don dikildi. Donlanmış bey çocukları, eli toprağa değmeden büyüdüler. Haritaları toprak sandılar… Ellerinde cetvel, bir masada toprak aldılar, toprak verdiler.
Toprağın dilini; çiftçiler, toprağın telini; aşıklar, toprağın kıymetini; askerler, toprağın acısını; analar bilir…
Aşığın telinde sadık yar; kara topraktır. Beni toprak mı sandın, çiğneyip de gidersin diyen sevgili, toprağın sabrına hayrandır…
Ekilmezse mahsül alınmaz diyen çiftçiler çoğu zaman beylerin beyinlerini çorak topraklara benzetmişlerdir. Çünkü onlar kanla sulanan toprağın ürün vermeyeceğini bilirler.
Benden eğerimi; benden atımı, benden çadırımı isteyin vereyim ama toprak asla diyen Mete Han, bir askerdi…
Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır diyen Türkün Atası bir askerdi…
Ve
Toparağın kıymetini onlar kadar iyi bilen…
Analardı…
Analar bilir ki;
Masada tartışılan her karış toprak, evladına mal olacaktır…
Ve kıçı höllük görmemiş, eli toprağa değmemiş beyler yine masada… Ellerinde cetvel… Harita başındalar yine…
Vatan alır… Vatan satarlar…