KUMPAS ŞAHİN VE ŞÜREKASI – 18 –
Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında yüzlerce öğrenci aynı anda otobüs durağında bulunmanın sıkıntısını ıslanarak yaşıyorlardı. Bu saatlerde dolmuşa binmek oldukça zordu. Her bir öğrenci sırtına aldıkları çantası veya koltuğunun arasına sıkıştırdığı kitaplarıyla gelen bir dolmuşa binerek bir an evvel kampus içerisinde bulunan yurtlarına ulaşmak istiyorlardı. Dolmuşa binen her öğrenci minibüsün ikinci basamağına çıktığında “aaa bu şimdi nerden çıktı” diyerek yağmurdan kaçarken doluya tutulmanın şaşkınlığını içinde ceplerinden 1 lira çıkartıp şoföre uzatıyorlardı. O güne kadar üniversite dolmuşları şehirden getirdikleri öğrencileri kampus içinde boşalttıktan sonra, yurtlara gidecek öğrencileri ücretsiz olarak taşımaktaydılar.
Kumpas için her şeyi ranta çevirmek bir yönetim becerisi idi. Karşılıksız hizmet sadece hizmet hareketine mahsustu. Gerçi orada da insanların sömürülmesi ayrı bir ustalık becerisiydi.
Kimi öğrenci hiç hesapta olmayan bu ücretlenme sistemini kabullenirken, bir kısım öğrenciler dolmuşun yokuşu çıkarken çıkarttığı homurtular arasında isyan eden cümleleri peşpeşe sıralıyorlardı… Bu cümleler kurulan göz temaslarıyla birleştiğinde ufak bir öğrenci eylemine dönüşeceğinin ilk işaretleri olarak görmek mümkündü.
Birkaç gün sonra, kendiliğinden bir araya gelen bu asi(l) ruhlu gençler, Rektörlük binasının önünde toplanarak durumu protesto ederken Kumpas, penceresinden onları izlemekteydi. İçinden “Zaralı haşereler, okumak sizin neyinize, en ufak bir şeyde isyan, burnunuzdan getireyim de görün” diyerek gösteri yapan bütün öğrencilerin tek tek fotoğraflarının çekilmesi talimatını verdi. Öğrencilerin çoğu zaten rektörlük kamerasının çekim alanı içindeydi. Fakat Kumpas, her şeyi garanti altına almak istiyor, isyan eden tayfalarını köşkünden izleyen bir kaptan edasıyla dürbününü eline almış yanındaki şürekasına “hiç birini es geçmeyin, bunların burnunu öyle sürtün ki, bir daha bir araya gelmek neymiş görsünler. Yılanın başı küçükken ezilir” diyerek emirler veriyordu. Gösteri pek uzun sürmedi. Gerekli fotoğraflar alındıktan sonra, üniversitenin güvenlik ordusu harekete geçmiş ve kısa sürede dağılın talimatını yerine getirmişlerdi.
Kumpas ve Şürekası işi gücü bırakmış bir hafta içerisinde gösteriye katılan bütün öğrencileri tespit etmişlerdi. Her bir öğrenci, soruşturma evrakını eline alırken, büyük bir telaş ve korku içerisindeydi. Korku gittikçe yerini paniğe bırakıyor, 1 TL’lik dolmuş ücreti okul hayatlarının sonuymuş gibi kabusa dönüşüyordu.
Kumpas kurmada son derece becerikli olan şüreka, evrak, resmi belge tanzimi gibi hususlar söz konusu olduğunda bir o kadar acemiydiler. Düzenledikleri soruşturma evraklarının altına imza atmayı unutmuşlardı. Yaptıkları iş biraz gözdağından öte bir şey olmamıştı. Ama yine de işe yaramıştı. Kumpas, şürekasına, “bulduğunuz her fırsatta soruşturma açacaksınız; soruşturmaların gücü… Budur bizi güçlü kılacak olan…”
Artık soruşturmaların biri açılıyor, diğeri kapanmadan bir başkası açılıyordu. Bir ara o derece ileri gidildi ki, usulsüz açılan soruşturmalar ileride başlarını ağrıtacağı endişesiyle Kumpas, bölümlere resmi yazı yazarak “soruşturmaların usulüne göre yapılmasını ve idari mahkemeden dönmeyecek şekilde açılması” uyarısıda bulunmak zorunda kaldı.
Ama iş çığırından çıkmıştı bir kez. Öyle ki BİMER denilen internet üzerinden ispiyonlama sistemine gelen isimsiz, imzasız şikayetler bile dikkate alınıyor, kurulan kumpaslarla soruşturma evrakları tanzim ediliyordu.
Öğrencilerin çoğu okul saatlerinde çektikleri bu sıkıntıların devamını akşam yurda döndüklerinde bu sefer yurt yönetimi tarafından ortaya konan uygulamalardan çekiyorlardı. Bir ara televizyon izlenmesine bile yasak getirdiler. Bu uygulama tutmayınca Talaş TV, Saman TV gibi ot türevi televizyon kanallarını seyretmeleri teşvik edildi.
Öğrenciler için kampus yaşamı tam bir çile idi. Kampusta bırakın alışveriş yapacağınız bir market bulmayı gazete bayisi dahi yoktu. Akşam olunca koskoca kampus, eşine ancak kırsal bölgelerde rastladığımız bir köy sessizliğine bürünüyordu. Küme küme köpek sürüleri bu tenhalıkta volta atmasa hayatiyetin bütün belirtileri de ortadan kalkmış olacaktı. Ne bir müzik ne bir eğlence alanı… yatsıdan sonra yatılır mantığı ile çoğu öğrenci kendini uykuya veriyor ya da çöp sisine batmış hava atmosferinde açık pencerelerinden etrafı seyrediyorlardı. Yüzlerine dikkatle bakılsa bir başka açıdan uyuşturulmuş insanların yüzlerine akseden miskinlere mahsus bir mahmurluk göze çarpardı. Adeta miskinler tekkesinin ihtiyar müritlerinde gördüğümüz söndürülmüş ruhlar gibiydiler. Şehre gidip dönenlerin de yüzlerinde mutluluğu andırır bir ifade bulmak çok azdı.
Kampustaki yaşam canlılığı sadece gençlik şöleni adı altında bir haftalığına kurulan panayırda kendini gösteriyordu. Bütün bir yıl boyunca uyuşan gençlik, bu haftada kendini kamus sahası ortasında kurulan panayır alanına salıyor fakat bu eğlence günlerinin çoğu yağmurlu havaya denk geldiği için o da canlanmak imkanı bulamadan sönüp gidiyordu. Birkaç spor aktivitesi, ucuz yollu temin edilmiş bir sanatçı ve birkaç amatör müzik grubu, gözleme ayran stantları, derme çatma panayır alanı bütün bu aktivitelerin renkli parçalarıydı.
Okul hayatı içerisinde mutlu olan öğrenciye rastlamak nerede ise imkansızdı. Asistanların sırtına yüklenmiş derslerin kendi gelecekleri açısından doğuracağı sıkıntının herkes farkındaydı. Eğitimin en önemli yönü, şüphesiz alanında iyi yetişmiş öğretim üyeleri vasıtasıyla olurdu. Kumpas için bu tür şeylerin önemi yoktu. Kasaplıkla cerrahlık arasındaki farkı çözmekte güçlük çeken bu adam için, kendi yandaşı bir asistanın vereceği ders kendinden olmayan bir profesörün vereceği dersten daha iyiydi. Durum böyle olunca, dersler verimli geçmiyor, öğrencilerin meslek becerisi yeterli olmuyordu. Daha yakınlarda Türkiye’nin üniversite başarı sıralaması açıklanmıştı. Kumpas’ın üniversitesi sıralamada pek de iyi bir yerde durmuyordu. Nasıl dursun ki, son açılan formasyon eğitimi yenilir yutulur cinsten değildi. Eğitimden ziyade bir rant kapısına dönmüştü. Üç haftada hıyar bile yetişmezken, sıkıştırılmış, daraltılmış, şişirilmiş bir formasyon eğitimini 20 günde öğretmen adaylarına yükleyebilme becerisini gösterebildiler. Bunda Kumpas’ın başarısın göz ardı etmek büyük saygısızlık olur. Hem rektör hem de dekan olan Kumpas, öğrencilerden aldığı binlerce lirayı yandaşları arasında pay ederken, yüzlerce öğrenciyi üç haftada öğretmen adayı yapabilmişti.
Kumpas’ın eğitim anlayışı bununla da sınırlı değildi. Öğretim esnasında öğrencilere inşaat gürültüsü dinletmek, çimento tozu yutturmak, çivili tahtalar arasında yürüyüş alanları oluşturmak bu becerileri arasında sayabileceklerimizden birkaçı idi.
Ama eğitim açısından en acısı, öğrenciler arasında ayrımcılık yapılması ve senden benden şeklinde tasnif edilmeleriydi. Gençleri, cemaate ne kadar yakın olursanız o kadar ilerlersiniz telkinleri ile çeşitli guruplara yönlendiriliyordu. Bu imajın daha da yaygınlaşması için bazı özel durumlar yaratılmaktaydı. Özellikle üniversite içerisinde kısmi zamanlı iş imkanı cemaate yakın öğrenciler arasından seçilirken, okulda ücretsiz yemek veya bir miktar harici burs gibi imkanlar yine bu öğrenciler arasında pay ediliyordu. Bu imaj altında son sınıfa gelen öğrencilerin çoğu yüksek lisans, asistanlık, araştırma görevlisi, okutmanlık gibi ileriye dönük planları artık düşünemez hale geliyordu. (Devam Edecek) (Bu bir romandır)