Kürşat Tecel: Osman bey, her şeyden önce mülakat teklifimizi kabul ettiğiniz için okuyucular adına size teşekkür ederiz. Son zamanlarda yazmış olduğunuz Kumpas Şahin ve Şürekası ile ilgili yazılarınızdan dolayı okuyucularımızdan birçok soru gelmektedir. Bu yazılarınız, okunma oranını da dikkate alırsak, okuyucunun bir hayli dikkatini çekmiş vaziyette. Bize kumpas Şahin ve Şürekası’nın ne olduğunu açıklayabilir misiniz?
Osman Yıldız: Her şeyden önce ben teşekkür etmek istiyorum. Bana bu imkanı verdiğiniz için. Okuyucularıma da ilgilerinden dolayı ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Kumpas Şahin ve Şürekası, bugünün Türkiye’sinin çeşitli üniversitelerinde görülen antidemokratik uygulamaların bir romanıdır. Bu roman, devletin kurumlarını gizli bir örgütlenme ile ele geçiren ve Sayın Cumhurbaşkanımızın devlet içi bir yapılanma olarak adlandırdığı bir takım yapılanmaların iç yüzünü açığa çıkarmak ve kamuoyunu aydınlatmak maksadıyla kaleme alınmıştır. Tefrika olarak yayınlanan romanın sonunda “bu bir romandır” dememize rağmen bazı üniversiteler de özellikle benim de bundan iki ay öncesine kadar görev yaptığım Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesinde özellikle rektör ve çevresi üzerine alınarak, bazı yerlerde rahatsızlıklarını dile getirmişlerdir. Hatta bu üniversiteden bazı hocalar, yayınladığımız romanın Face Book’tan paylaşan öğrenciler üzerinde baskı kurdukları yolunda bazı şikayetler almaktayız. Bu yüzden, Kumpas Şahin üzerinde konuşmakta fayda vardır. Dediğim gibi, Kumpas Şahin, sadece Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesinde olan olayların bir iz düşümü değil aynı zamanda Türkiye’nin bir çok üniversitelerinde dönen kumpasların hikayesidir. Yazar olarak benim Tokat Gaziosmanpaşa üniversitesinde çalışmış olmam böylesi bir yakıştırmaya sebep olmuş olabilir. Öyle veya böyle bu bir romandır. Doğrudan birini hedef almış değildir. Fakat romanda geçen birtakım olayların Tokat Gaziosmanpaşa üniversitesinde olduğu gibi bir çok üniversitede de yaşandığını belirtelim. Bunlar tamamen benzerlikten ibarettir.
Kürşat Tecel: Ne gibi şeyler biraz açar mısınız? Romanı okurken tüylerimiz diken diken oluyor. Bunların gerçek hayatta yaşanmış olması mümkün müdür diye? Okuyucularımızın da en çok merak ettiği husus budur.
Osman Yıldız: Kürşat Bey, bunlar benim penceremden görülenler, yani işin derinlerinde neler var bilemiyorum, fakat benim küçük penceremden gözüken bunlar… Kuşkusuz daha birçok şey var. İnsanlar konuşmuyor, korkuyor… İşinden gücünden olacağından veya birtakım yaptırımlarla karşılaşacağından, soruşturma veya sürgünler yaşayacağından korkuyor. Nitekim, bugün bunları ben yazıyorsam, emekliye ayrıldığım için yazıyorum. Ezilenlerin sesi olmak için emekliliği tercih ettim. Bir şeyler söylemekten çekinen meslektaşlarıma hak vermiyor değilim. Çünkü ben de son bir yılımı soruşturmalarla geçirdim. Bu soruşturmaların en komiği Kampus lojmanlarında bir kutu bira içtiğim iddiası. Düşünebiliyor musunuz? Bugünün Türkiye’sinde bir kutu bira içti diye bir öğretim üyesi soruşturma geçiriyor ve her türlü itiraz dikkate alınmayarak disiplin suçu addediliyor. Bu korkunç bir şey. Kaldı ki soruşturmanın yürütülmesi tamamen hukuk dışı. Bir kısım yandaşlarını da kullanarak bu hukuksuzluk sürdürülüyor ve beni itibarsızlaştırmaya çalışılıyor. Peki neden? Bütün bunların arkasında benim ve benim gibilerin mevcut yapıya destek vermememizden kaynaklanıyor. Aynı hususta birlikte olduğumuz arkadaşa “Ezan vakti Uluyor” diye iftira atıldı. İki gün önce mahkemesi vardı. İftirayı atanlar arasında Tarih Bölümünden Doç. Dr. Alpaslan Demir, Yard. Doç. Samettin Başol ve Eğitim Fakültesinden Yard. Doç. Dr. Zehra Nur Ersözlü ve Yard. Doç. Dr. Rukiye Şahin var. Bunlardan Nur Ersözlü ve kocası Alpay Ersözlü Amerika’da ballı bir eğitim alıp hızlı bir şekilde yönetim tarafından öğreti üyeliğine geçirildiler. Yani tam bir paralel yapılanma örneği. Şimdi bu öğretim üyeleri Eğitim Fakültesinden Öğretim üyesi Erdoğan Usta’yı “Ezan vakti uluyor” diye Rektörlüğe bildiriyorlar. Rektör Mustafa Şahin de meseleyi savcılığa intikal ettiriyor. Böyle bir şey olabilir mi? Tam bir itibarsızlaştırma girişimi. İşin ilginç tarafı, savcılık bunu dikkate alıyor ve mahkeme kuruyor. Bugünün dünyasında bir sürü terör örgütü, IŞID, Hizbullah, Boko Haram, El-Kaide din için adam boğazlıyor. Şimdi bu adamlar kalkmış bir öğretim üyesini dine hakaret etti diye deşifre ediyor. Rektör buna ortaklık ediyor, Savcılık alet oluyor… Bu işi mantıkla izah etmek mümkün değil. Diyelim yarın bu arkadaşı bu terör örgütlerinden biri infaz etti, bunun altından bunlar kalkabilir mi? Türkiye bunun altından kalkamaz. Bunlar yolunu şaşırmışlar, ideolojileri gözlerini kör etmiş durumda.
Kürşat Tecel: Anlattıklarınız gerçekten korkunç. Bir üniversite hocasının ve Rektörün bunları düşünmemesi gerçekten korkunç. Bu sorunların temelinde ne olabilir, tabiki düşünmüşsünüzdür?
Osman Yıldız: Birçok şeyi düşündüm. Ama temelde radikalizm ve hoşgörüsüzlük var. İnsanlar öğretim üyesi olabiliyorlar fakat hoşgörülü olmak bambaşka bir şey. Bu yapılanlar sadece bize mi mahsus, hayır. Birçok öğretim üyesi arkadaşımıza kan kusturdular. İdari personele yapılanlar, öğrencilere yapılanlar… Kendilerinden olmayanı yok etmek, onlar için adeta kutsal bir görev. İŞID militanları ne kadar radikalse bunlar da öyle. Türkiye’nin çehresine yakışmayan bu insanlar ne yazık ki üniversite idare ediyorlar. Devletin kurumunu babalarının çiftliği gibi idare ediyorlar. Kurumsal hiçbir şeyi dikkate almıyorlar. Atamalar korkunç. Kanun ve nizam tanımıyorlar. Bu durumu Sivas egemen gazetesinin sayfalarında okuduk. Varan 1, Varan 2’de Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Hanifi Vural’ın yaptığı usulsüzlükler. Hiçbirinden ses çıktı mı? Hep üstü kapatıldı. Tam bir paralel yapılanma. Hanifi Vural’ın yaptığı usulsüzlüklerden birini 19 Mayıs Üniversitesi dekanı yaptığında görevden alınırken Hanifi Vural’ın yaptıkları neden görmemezlikten geliniyor. Ya Rektör Mustafa Şahin. Onunla da ilgili gazetelerde ve gazetenizde birçok haber çıktı. Üniversite Senatosundaki uygulamalarındaki usulsüzlükler… Okuyunca insanın dudakları uçukluyor. Ama herhangi bir ses cıktı mı? YÖK’ün meseleye el atması gerekirdi. Beklenen olmadı. Ben öyle inanıyorum ki, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Başbakanımızın bu tarz yapılarla mücadelede gerekenleri yapacaktır. Tekrar atanmamaları en büyük arzumuzdur. Kimsenin Türkiye’yi itibarsızlaştırmaya ve hukuk devleti olmadığına dair imaj oluşturmaya hakkı yoktur.
Kürşat Tecel: Tokat Gaziosmanpaşa üniversitesiyle ilgili olarak bahsettiğiniz bu hukuksuz uygulamaların biraz da sonuçlarından bahseder misiniz?
Osman Yıldız: Sevgili Kürşat Bey, öyle veya böyle Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi bir taşra üniversitesi olarak kendi istikametinde bir yol almış gidiyordu. Bunlar daha şeffaf, daha demokratik bir üniversite oluşturacakları iddiasıyla geldiler. Gelir gelmez, ilk işleri ne kadar dekan, ne kadar bölüm başkanı varsa hepsinin eline bir çiçek verip hadi güle güle dediler. Ne değerli öğretim üyeleri vardı. Bu insanlar Tokat’ın kıt imkanları içerisinde özveri ile çalışıyorlardı. Hepsini küstürdüler. Hepsi birer birer Tokat’ı terk etti. İktisat Fakültesi, Ziraat Fakültesi, Tıp Fakültesi adeta Halaç pamuğu gibi dağıtıldı. Meslek Yüksek Okullarına kadar indiler. Fen Edebiyat, Prof. Dr. Hanifi Vural’ın hukuksuz uygulamalarına terk edildi. Dağıtılanların yerine “tamam efendim” diyenleri getirdiler. Yani anlayacağınız üzere yılların birikimi olan Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi bunların kötü idaresi neticesinde heba oldu. Öğrencileri mutsuz, öğretim üyeleri mutsuz, idari personeli mutsuz, çalışan hizmetlisi bile mutsuz. Böyle bir idareyi kabul etmek 21. Yüzyılda mümkün mü? Düşünün, asgari ücretle çalışan hizmetli arkadaşlar arasında bile bunlar ayrım yaptılar. Bunlar gariban insan, ekmeğinin telaşında olan insanlar, yazık günah değil mi? İnsan Allah’tan korkar…
Kürşat Tecel: Anlattıklarınız gerçekten korkunç, Bu arada biraz da yandaşlardan bahsetseniz.
Osman Yıldız: Yandaşlık ve yağcılık o derece ileri boyuttaki anlatmak gerçekten midemi bulandırıyor. Cuma namazları için Rektör Mustafa Şahin’in yakınında saf tutmaya çalışanlar… Namaz vakti tuvalette paçalarını sıvazlayıp abdest almaya çalışanlar… Cumadan ve namazdan geldiğini söyleyenler… gerçekten iğrenç manzara… Riya yani iki yüzlülük Müslümanlığı bitiriyor. Üniversitenin camisi yatsı namazı ezanı okunurken tek bir ışığı yanmadan karanlıkların içerisinde. Ama gelin görün ki, Cuma oldu mu, dolup taşıyor… Yağcılıkta bu kadar ileri giden bu insanlar, Allah’tan korkar mı? Elbette ki hayır. İşte bu karakterde insanlar, sağa sola çamur atmakta Rektörün hizmetine girmiş vaziyetteler. Ne diyeyim Allah ıslah etsin…
Kürşat Tecel: Gelelim kumpas Şahin ve Şürekasına, romanda geçen bazı hadiselerin Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesiyle bir ilgisi var mı?
Osman Yıldız: Başlangıçta da söyledim, bu bir roman. Tabiki yazdıklarımın arasında yaşadıklarımın etkisi de olmuş olabilir. Fakat netice de bir roman. Benzerlikler iz düşümü olabilir. Gerçeğe ne kadar yakın olursa olsun hiçbir romanı gerçek alemin bir parçası saymamız mümkün değildir. İtibari alemin kendine ait yaratma koşulları vardır. Bu koşulların kendi iç yapısı içerisinde tutarlı olması beklenir. Dolayısıyla romanı itibari alemin bir parçası olarak kendi içerisinde tutarlı olup olmadığına bakmak gerekir. Yoksa bir romandan hareketle işte gerçek budur demek, roman konusunu bilmemekten kaynaklanır. Gerçek hayattan kişiler, “aaa bu romandaki kişi bana benziyor, ben de bunları yapmıştım” demesi onun konuyla ilgili cehaletinin belgesidir. Dolayısıyla burada geçen bir şahıs için “bu benim demek”, romanda geçen hadiseleri kabul etmektir. Böylesi bir durum insanları komik duruma düşürür.
Kürşat Tecel: Sanırım mesele anlaşılmıştır. Bir başka mülakatta görüşmek dileğiyle…