KUMPAS ŞAHİN VE ŞÜREKASI -17-
İcra memurluğundan gelen kağıdı tekrar tekrar okudu. Bir yandan çocuğunun okul taksiti, diğer yandan aldığı evin taksitleri kendisini iyi bir borç sarmalının içine sokmuştu. Aslında ödemeler noktasında hiçbir sıkıntısı olmayacaktı fakat güvendiği ek ders ücretleri bir türlü hesabına yatmak bilmiyordu. Oysa en fazla bir ay gecikeceğini söylemişlerdi. O da bu söze güvenmiş bankadan bir miktar para çekmişti. Aylar geçmesine rağmen ücretler yatırılmıyor, günü gelen borçlarını ödemek için kredi kartlarını kullanıyordu. Bir ara içtiği sigarasını tütüne çevirerek bu işin üstesinden gelmeye çalıştı. Sonra tütünü de bıraktı. Fakat olmuyordu. Üniversitenin ek ders ücretini hazırlayan birimini aradı. Karşısındaki alaycı bir sesle “hocam daha ne istiyorsunuz, ilerleyen zaman içinde toplu bir şekilde alırsınız” demişti. İlerleyen zaman içinde, ne muğlak bir ifadeydi… Fakat ilerleyen zaman bir türlü gelmiyordu. Bankalar ilerleyen zamanı bekler miydi? Nitekim beklememiş, icra kağıdını göndermişti…
Kumpas ve Şürekası bugün okula gelmişti. Ek ders ücretlerini ödemekte güçlük çektiklerini, bu yüzden hocaların gönüllü olarak bir kısım ücretten feragat etmesi gerektiğini söyledi. Şaşkındı… Tam ağzını açacaktı ki, Şafi Veral’in “bu konuda arkadaşların bize destek vereceğine olan güvenin tam olduğunu” söyledi. Sözleri imalıydı. Üstelik araya bir de atasözü sıkıştırmıştı. “Bizde her öküzü sürecek çomak bulunur.” Bu söz açık bir tehditti. Kara Kenan her ne kadar Şafi Veral’i sevmese de onun söylediği bu sözü başıyla tasdik ederek atasözünü kendisi de bir başka yerde söylemek üzere zihnine kaydetti. Şafi Veral, işi daha da ileri götürerek “her hoca ikinci öğretim ders saatini saat üç ile beş arasında yaparak ders ücretlerinin yükünü hafifletebileceğini” söyledi. Normalde ikinci öğretim saat beşten sonra başlıyordu. İkinci öğretimin ders saatini üç ila beş arasına çekmek işin tabiatına aykırıydı. Fakat Kumpas ve şürekası, hangi konuda hukuk tanımıştı ki bu konuda da hukuk tanısın. Toplantı ilerledikçe ve bir tehdit toplantısına döndükçe, kredi kartlarının tazyiki daha da artmaya başlamıştı. Tam patlamak üzereydi ki, Kumpas’ın “bu konuda bize destek vermekte gönülsüz olan arkadaşların ders dağılımı yeniden gözden geçirilecektir” ifadesini duydu. Lokmalar boğazına dizilir gibi oldu. “Şimdi bunlar, üç beş kuruş ücret alıyoruz, onu da kesseler halimiz harap olur, hiç olmazsa şimdilik bir gün ücretleri topluca almak ümidi var. Ondan da olmayalım. Üstelik bir ilçe Meslek Yüksek Okuluna sürülmek de var. Borç harç şimdilik eş dost sayesinde bir şeyler yapıyoruz. Yarın böylesi bir durumla karşılaşırsak eyvallah diyeceğimiz kimse kalmaz çevremizde” diye düşündü. Adamların ilime bilime saygısı yoktu. Sevmedikleri kişilerin itibarını iki paralık etmekte üstlerine yoktu. Üstelik alanınızda isterseniz dünyanın en iyisi olunuz. Bir asistanı yerinize derse sokabilirlerdi. Nitekim kendi derslerinin yerine asistanlarını gönderip profesör ücretinden ek ders ücreti alıyorlardı. Aslında yönetmelik, asistanların ders anlatmasına engeldi. Fakat yönetmelik kimin umurundaydı. Asistanlar da şamar oğlanına dönmüştü. Onlara göre asistan demek, elektrik faturalarını ödemek, arabalarının iç temizliğini yapmak, evlerinin mutfak ihtiyacını temin etmek ve bu arada hocaların yerine derslere girmekti.
Kumpasın kurduğu düzen bu idi. Onun çağdaş, modern, demokratik, evrensel üniversite anlayışı bu idi. Tahakküm kurmak, otoritesini tazelemek için fırsat aramak, zaman zaman şürekasını yanına takıp caka satmak onunu dar gelen kalıbından dışarı taşan özelliklerdi. Kendine yakın olmayan bir üniversite hocası, ödemelerde sıkıntıya düşüp icra ile karşılaşmış, çok da umurundaydı. Böylesi şeylerle ilgilenecek vicdanını epey zamandır gizli kasasına koymuş ve anahtarlarını çöpe atmıştı. Kırmızı halının üzerinde yürürken, Şafi Veral’in uzun paltosu, Kara Kenan’ın sivri ayakkabısı kendisini takip ederken kendini bir başka güvende hissediyor, Şükriye’nin ruhlar aleminden verdiği haberleri istihbaratının en önemli kaynağı addederek mağrur bir şekilde yaylanarak ilerliyordu. Gözleri kırmızı halının biraz tozlanmış yüzüne takıldığında “umurumda mı dünya sen varsın ya” şarkısını içinden mırıldanıyordu… (devam edecek) osmanyildiz36@hotmail.com
(GÖRDÜĞÜNÜZ GİBİ BU BİR ROMAN, BAZILARI HALEN BUNU GERÇEKLE KARIŞTIRIP ÖĞRENCİLERİMİ TEHDİT EDİYORMUŞ. OKUYANI YAKARIZ, PAYLAŞANI AFFETMEYİZ DİYORLARMIŞ. BUNU DERKEN DE ÇAPSIZ ASİSTANLARINI KULLANIYORLARMIŞ… ÖNÜMÜZDEKİ YAZIDA, KUMPAS VE MAĞDUR EDİLEN ÖĞRENCİLERİ YAZACAĞIM)