KIBRIS TÜRK’Ü ve TÜRK KAHVESİ
Tüm Okurlara Saygılarımla…
Bu yazımızı bir fincan “Türk Kahvesi” içerek okumanızı önereceğim.
Bir fincan “Türk Kahvesi”… Bununla, “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözünü hatırlatmak niyetinde değilim.
Azeriler yıllarca “tar” çaldılar. Rus işgali karşısında tar, direnişin sembolü idi. Zaman oldu, tar çalmak yasaklandı. Ama tarın sesi, Hazer’in dalgasıyla vurdu Azeri’nin kıyısına… Ve hiç eksilmedi tarın sesi, Azeri’nin ülkesinden…
Afrika’nın siyah incileri, sömürgeciliğin çirkin suratına “caz” müziği ile haykırdılar. Caz, Afrika’nın kavrulan yüreğinin isyankâr nağmeleri oldu. Susturulmak istense de caz, dişi çalınan bir filin yanık ulumasında inletti ovaları…
Şüphesiz hürriyet özleminin gizli simgeleri sadece bunlardan ibaret değildir…
Kıbrıs Türklerinin her fırsatta Türk Kahvesi içmeleri de o cinstendir.
Kıbrıslı Türklerin alabildiğine kahve tüketmeleri, nasıl dikkat çekmesin ki?
İçilen fincanların sayısı, ister istemez düşündürür sizi...
Türkiye’de çay tiryakiliği ne ise, Kıbrıs’taki kahve tiryakiliği de o ölçüdedir.
Oysa, Türkiye Türkleri ile Kıbrıs Türklerinin arasındaki mesafe, gelenekleri farklı kılacak uzunlukta değildir.
Gerçi bu durumu izah etmek isteyenler de olmuştur, fakat yapılan tespitlerin tutarsızlığı daha ilk başta sırıtır.
Prof. Dr. Metin Karadağ; “L. Durrel’ın Kıbrıs’ı ve Kıbrıs insanı” adlı bildirisinde L. Dural’in bir tespitinden bahsetmektedir. 1954-1957 yılları arasında Girne Bellapais’te yaşayan L. Dural, “toprak sahibi olan bu insanların tüm işleri kahve içip iskambil oynamaktır” diyerek, bu insanların kahve içme alışkanlıklarını bir tembellik alameti olarak göstermiştir. Bizim, L. Dural’in bu tespitini tutarlı saymamız mümkün değildir. Çünkü uyarıcı bir içecek olan kahvenin tembellik yapacaklara pek faydası olmamaktadır.
Başka bir şey olmalıydı…
Başka bir sebep…
Üstelik bütün bir insanlık kahve içme tarzını ve tadını değiştirme temayülünde iken Kıbrıs Türkünün “Türk Kahvesi” içmekteki ısrarı…
Bireylerin istemsiz davranışlarının arkasında nasıl ki bir gerçek yatarsa, yine o şekilde, toplumların bazı alışkanlıklarının arkasında da bir hakikat mevcuttur. Toplumsal bilinçaltının küllerinin arasına genetiğinizin şuur süzgecini daldırdığınız vakit o kendini açığa vurur. Dolayısıyla, bu toplumla hiçbir genetik bağı olmayan L. Dural’in tespiti, yüzeysel kalmaktadır.
…
Bir Kıbrıs Türkünü düşümde gördüm. Düşümde onun düşünü gördüm. Girne’den Toroslara bakıp Türk Kahvesini yudumluyordu.
Bu içişte bir hasret, bir özlem vardı…
Dudağın fincana her temas edişinde duyulan özlem; Türk’e, duyulan hasret Türkiye’ye idi. İngiliz’in “Beş Çayı” zihnine takıldığından beri Toraslara bakıp Türk Kahvesi içmek adeti olmuştu.
Kahve bitip de ters çevirdiğinde; fincandaki her çizgiyi; özgürlüğe giden bir yol, her işareti; hürriyetin habercisi olarak yorumladı. Falın talih sayfaları arasında küme kantonlar, küme küme Rum Palikaryaları birer engel teşkil etse de, fincanın ters çevrilmesi ile birlikte kütle halinde tabağa düşüyordu. Bu iyiye işaretti. Düşen telve kütlesi; üç vakte kadar bütün sıkıntılardan kurtulmanın müjdecisi idi…
Ve üstelik üç vakte kadar da sevinç gözyaşları vardı…
“İngiliz Sömürgesine Lanet” eden Türk’ün isyan eden sembolü idi, Türk Kahvesi… “Yap bir Türk kahvesi” demek, sömürgeye karşı bir isyanın fırsatı idi…
Türk kahvesi içmek…
Ve bu fırsatı kendine sık sık tanıdı…
Yeri geldikçe… hem de İngiliz’in yanında… “Yap Bir Türk Kahvesi…” dedi.
Akşam beş çayına inat, içti Türk Kahvesini…
Evet… Şimdi bir Türk Kahvesi İçme Zamanıdır. Ama Sadece Kıbrıs’ta Değil…