Milletvekili Prof.Dr. Birgül Ayman Güler, içinde bulunduğu siyasi oluşumdan bile tepkiler alacak kadar şık konuştu, Türk aydınlarının üzerinde hassasiyetle durması gereken konu hakkında isabet buyurdu; yaşanan sürecin aslında bir “Türk Sorunu” doğurduğundan bahsetti…
Bazılarına göre; Açılım ve sözde demokratikleşme çabaları ile Türk egemen Cumhuriyetin kuruluşu ve Cumhuriyet süreci kendisi ile yüzleşmektedir. Bu mahiyette düşünenlere göre, Türk Milleti temelli müesses nizam; antidemokrat, baskıcı ve hatta faşizan modeli ile Türk soylular hariç, vatandaşların temel insan haklarını gasp eden, asimilasyona entegre bir hüviyet arz etmektedir. Başta Kürtler olmak üzere, mahiyetinde yaşayan etnik unsurların “ana dilde eğitim, ana dilde savunma” başta olmak üzere birçok haklarını kullanmalarına müsaade etmemektedir. Bir milletin hayati fonksiyonlarını devam ettirebilmesi için gerekenleri cebren yasaklayarak asimile etmiştir!
Tamamen içi boş yukarıdaki jargon; Birgül Ayman Güler’in net olarak teşhis ettiği bir sorunun da varlığını hatırlatmıştır. Bu gün yaşanılanların daha iyi anlaşılmasıyla, ileride daha fazla büyüyecek olan bu sorun, Türklerin maneviyatına karşı son derece merhametsizce saldıran kesimler ile bir hesaplaşma doğuracaktır. Milletin komşuluk, akrabalık ve beşeri ilişkilerinin tamamında kırılmalar meydana gelecektir. Hızla artan nüfus oranlarının, etnik kökenlere göre analizi sonucu yapılan tahminlere göre, önümüzdeki elli yılda bile Anadolu’da ki Türk nüfusu yoğunluğu, diğer bütün dağılımların iki katından fazla olacaktır.
Kurucu Türk Unsuru ve kendisini Türk Milliyetçisi olarak nitelendirenlere karşı, sürekli hakaret cümleleri ile saldıranlar hiç düşünmüş müdür; ilerleyen yıllarda etnik içerikli milliyetçi söylemler ile siyaset yapanlar çıkarsa ve taraftarlarına da “Türk Gerillaları” ismini koyarsa ne olur? İşte oluşacak olan “Türk Sorunu” bu kadar yalın ve acı sonuçlara gebedir. Türkleri birlikte yaşadığı diğer kültürler ile eşitlemek isteyen çevrelerin hesap hatası da bu gerçeği görememekten kaynaklanmaktadır.
Bir milletin başka bir milletten üstünlüğünü arî ırk temalı düşüncelere dayandırmak, düşünce özgürlüğü açısından bakıldığında serbest olsa bile tutarlı olmayabilir. Milletlerin ve medeniyetlerin insanlık tarihine ve içtimai refaha katkıları bakımından verimi üzerine üstünlük iddiasında bulunmak ise kesinlikle ırkçılık değildir ve tarihi olaylara dayandırılarak söylendiğinde bilimsel olarak kanıtlanmış birer “gerçek” olur. Bu gerçeğin farkında olduğu halde dini literatürlerle Türk Milliyetçiliğini mahkûm etmeye çalışanlar da, Türk nüfusa karşı iyi niyetli olmayanlardır.
Türk Milliyetçiliğini idrak edemeyenler için kısa birkaç hatırlatmada bulunalım:
Türk Milleti’nin; devlet kurma, yaşatma ve bağımsızlığı uğruna faaliyet yürütenlere Türk Milliyetçileri denir.
Türk Milliyetçiliği; Türklerin varlığının bilindiği günden itibaren sürüp gelen, devlet kuran, adaleti hâkim kılmaya çalışan, eşitlikçi, paylaşımcı ve yeri geldiğinde hümanist bir çizgide yürümüştür.
Türk Milliyetçiliği; Milletin inandığı hâkim dine karşı saygılı, dine karşı yapılan saldırılara karşı koyan ve maneviyatın korunması uğrunda reaksiyoner bir milliyetçiliktir.
Türk Milliyetçiliği; Kürt, Çerkez, Arnavut, Gürcü, Arap gibi Müslüman kökenli birçok mikro millet öğesini milletin bir uzvu olarak görür ve birlikte yaşama kararlılığının jesti olarak Türk Milliyetçiliğinin siyasi organizasyonlarında yer verir.
Türk Milliyetçiliği, tarih boyunca etnik arındırma girişiminde bulunmamış, soykırım girişimlerinin de karşısında olmuştur.
Türk Milliyetçiliği; kısa menzilli doktriner söylemlerle değil, genetik kodlarla inkişaf etmiştir.
Son dönem Türk Milliyetçiliği’nin en büyük beklentisi; mülkünün yani devletinin milli hasletlerle yönetilmesi ve Türklüğüne yapılan saldırılara son verilmesidir. Bu saldırılar bu gün Anayasal düzenlemelerin koruyuculuğu ile yapılmak istenilmektedir ve epeyce de yol kat etmiştir.
Türk Milliyetçiliği; merkezdir. Muhafazakârlık ile Ulusalcılık yelpazesindeki milli manevi değerlerin tamamına haizdir. Necip Fazıl gibi dinci bir şairi de, Atilla İlhan gibi solcu bir vatanseveri de alkışlayacak kadar olgundur.
Birgül Ayman Güler işte bu gerçeklerin bir kere daha konuşulmasına neden oldu. Bu açıdan bakıldığında son derece faydalı bir hizmette bulunmuştur. “Türk Ulusu” ibaresini vatandaşlık tanımı üzerinden yaptığı için “üst kimlik”, Kürt Milliyeti kavramını da “alt kimlik” olarak kullanmış ve ulusun eşiti olamayacağını izah etmeye çalışmıştır…
Bu çetin sözler tabi ki kendi partisi içinden bile tepki ile karşılandı. Teröristler ile kol kola yürüyen, terörist cenazesine ve taziyesine gidenlerin bulunduğu bir ortamda bu sözlerin fırtınalar estirmesi normaldir. İstifa edenlerin olması da şaşırtıcı değildir.
Milletvekili Prof.Dr. Birgül Ayman Güler’in “akademisyen” hüviyetini de ortaya koyarak yapmış olduğu bu değerlendirmeleri; milliyetçiliğin şeytanın işi olduğunu düşünen cahillerin istismar etmesi gayet normaldir. Bu ortamda kendilerine atılmış bir pasmış gibi gündemi bu doğrultuda sürdürmeleri de meşreplerinin doğal sonucudur.
Türk Milliyetçiliğine yapılan yoğun saldırılıra bakıldığında, geçmişten günümüze uzanan düşünce akımlarından beslenenlerin başrolde olduğu görülecektir. Çöken bir imparatorluğun küllerinden yeniden doğuşunu gerçekleştirenler Türk Milliyetçileridir. Yeni bir devlet inşa ederken; muhtaç oldukları kudreti damarlarında dolaşan asil kanda bulanlardır. İşgale karşı ülkenin her yerinde cephe açan “derin Türkler” e karşı işgalciler ile birlikte ortak cephe açanlar ise unutmadıkları kinleriyle bu gün bile saldırılarını sürdürmektedirler.
Herkesin sus pus olduğu bir dönemde; Milli Şef diktatöryasına karşı sesini yükseltenler Türk Milliyetçileri olmuştur. 1944 yılında ekilen bu tohum, sonraki yıllarda komünizm ile mücadelede de zafer kazanmış ve eline her mikrofon geçirdiğinde, ayetler okuyup şov yaparak milliyetçiliğe saldıranların hem dinini hem de şerefini korumuştur.
Milliyetçiliğin ne olduğu ve Türk Milliyetçilerinin bu asil düşüncelerine karşı saldırgan tutum benimseyenler bilmeliler ki; Fraksiyon farklılıklarından kaynaklanan kompleksi sonucu, Solcuların, adını “ulus” koydukları Türk Milleti ile Kürtçülüğün ya da Kürt Milliyeti’nin aynı terazi de tartılması mümkün değildir.
Aydın tarihçilerimizin, Kürtlerin Turanî kavimlerden olduğunu ısrarla belirtmelerine karşın, kendilerini farklı bir millet olarak nitelendirenlere söyleyecek fazla söz yoktur. İnsanlar kendilerini nasıl izah ediyorsa sonuçta öyledirler. Fakat milletlerin tarihi antropolojinin ve etnolojinin uğraş alanındadır. Antropologların ve etnologların ortaya koydukları, kavmi olarak milletlerin ne olduklarının kati surette delilidir. Kürt kimliğini tanımak, bu kimliğin Türk kavramı ile aynı seviyede olduğunu iddia etmek iftiradır. Kürt milleti kavramı gerçek olsa dahi, Türklük ile aynı makama sahip olması hiçbir zaman mümkün değildir.
Türklerin fütuhat ruhu milliyetçiliğin ortaya çıkardığı ve motive ettiği bir ülküdür. İstanbul’u fetheden ile Batı Roma’yı kuşatan yüksek ideal aynıdır ve Türklerin milliyetçi hislerinin sonuçlarıdır. Türk Milliyetçiliğine çirkin üsluplar ile saldıranlar yeri geldiğinde bu değerleri istismar etseler dahi, bu gerçekleri idrak edememiş ve tefekkürden nasibini alamamışlardır.
Türklük ile milli varlıkları tartışmalı olan aşiretler ittifakını aynı kefeye koyan müfteriler bilmez mi ki? Türkler son 25 yüzyıl da, 16 büyük İmparatorluk, 41 muhteşem devlet, 32 devlet nizamında beylik, 4 atabeylik, 16 hanlık kurmuştur. Hali hazırda yedi bağımsız Cumhuriyet, onlarca otonom veya muhtariyet ile varlıklarını devam ettirmektedirler. Bu rakamlar başta da belirttiğim gibi son yirmi beş yüzyılı kapsamaktadır ve akılda tutulamayacak kadar büyük bir sayıyı ifade etmektedir. Daha öncelere ait Sümerleri, İskitler ve diğer devletleri dâhil etmeden ortaya çıkan rakamlardır bunlar… Sözde hayranı oldukları Osmanlı’nın da kurucuları ve koruyucuları Türklerdir.
Türklerin kurduğu büyük devletlerin medeniyetinin izlerini sürenler; Afrika’nın ortasından-Vatikan’a kadar yüzlerce Haçlı saldırısına karşı koymuş, Tarihin kaydettiği en kalabalık millet olan Çinlilere binlerce kilometre uzunluğunda, onlarca metre yüksekliğinde setler yaptırmış, Avrupa’yı boydan boya çiğnemiş, yazının bulunmasından-astronomiye, cebirden-metafiziğe, edebiyattan-mimariye kadar her alanda en önde ihtişamlı çalışmalar ve eserler ortaya çıkarmış bir milletin mührünü göreceklerdir. Böylesine ihtişamlı bir milletin mensubiyet şuuruna düşmanca saldıranlar, soysuzluğa karşı dimdik ayakta kalabilen bir “Türk sorunu” olduğunu göreceklerdir.
Eli silahlı Kürtçü teröristlerin beklentilerini karşılamak pahasına kendi bürokratını yem eden zihniyet, eşkıyaya vaat ettiklerinin önünde Türk Milletini engel olarak görmektedir. Türk Milleti ve onun nüvesi olan Türk Milliyetçiliği var olduğu sürece bu engel ve “Türk sorunu” her daim var olacaktır…