Cumhuriyetin 89. Yaşı kutlu olsun, mübarek olsun… Ankara ve yurdun muhtelif yerlerinde Cumhuriyetin ilanının yıl dönümünü kutlamak isteyen yüz binlerce insan mukavemet ile karşılaştı.
Daha dün; Milli Bayramlar stadyumlarda kutlanmamalı! Diyenler, kalabalıklara; stadyuma teşrif etmiyorlar diye biber gazı ikram ettiler… Üstüne de bir miktar tazyikli soğuk su…
Cumhuriyet nesline, Cumhuriyet Polisi karşı koydu… Cumhuriyet yürüyüşüne iştirak etmek için Ankara’ya gitmek isteyen insanlara terminallerdeki otobüs firmalarının bilet satması engellendi.
Ağız tadıyla Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılmak için toplananların coşkusuna “terör örgütü nümayişi” ithamında bulunuldu, bizatihi muamele de ona göre yapıldı.
Gelişmenin faziletlerini idrak etmek ne kadar faziletli ise dönüşümün garabetini idrak etmekte o denli faziletlidir…
Demokratik, Laik Cumhuriyet Türkiye’si gelişiyor mu, dönüşüyor mu üzerinde ziyadesiyle tartışılacak bir husus, lakin tartışılamayacak bir hakikat var ki; Millet olarak da, Devlet olarak da farklılaşıyoruz.
Millet olarak; Milli değerlerimizi manevi kabullerimizden usul usul çıkartıyoruz, ya da çıkartılmasına göz yumuyoruz.
Devlet olarak; Milli değerlerimize olan sadakatimiz sorgulanır vaziyette…
Milli ve Dini Bayramlarımız her alanda olduğu gibi “Ötekinin” olarak görülüyor, hassasiyet de ona göre şekilleniyor.
Milli Bayramlarımız; Laik Statükocuların! Sahasında kutlanıyor, Devlet de öyle olmasını arzular gibi bir yaklaşım içinde. Laik Statükocular; Dini Bayramlarımızı “Mevcut Statükocuların” hurafesi gibi görüp, ona göre tavır geliştiriyor.
Gerçek olan ise; son derece “aşınmış vaziyette” değerler yorgunuyuz.
Liberal Statükonun hoş görüsünden; yeterince militarist olmayanlar nasiplenemezken, duraklarda, dershane önlerinde bomba patlatanlar, askeri polisi katledenler oldukça istifade etmektedir.
Demokrasinin hücrelerine kadar işlemiş tek hakikat; “Yollar yürümekle aşınmazdır”
Silah ve her türlü şiddet metodu ile Devletten istediğini kopartanlar mevcutken, terör şebekesi ile aynı masada oturmayı içerisine sindirebilen bir iradenin Milletin coşkuyla idrak etmesi gereken bir bayramı kimseye zehir etmeye hakkı bulunmamaktadır.
Statükonun el değiştirmesi de istibdadın kaynağının yer değiştirmesi de kimsenin siciline olumlu yansımaz. Her saltanatın ihtişamı da zulmünün kalesi de yıkılmaya mahkûm ve mecburdur, neticede “Her şey aslına rücû eder…”
Geçmişte Cumhuriyetin kazanımlarından şahsi olarak istifade etmeyi onur sananlar, Millet ile arasına ördükleri duvar sayesinde, ayrıcalıklı seçkinler zümresi oluşturarak nemalananlar nasıl acı çekiyorsa, gün gelecek dini değerler üzerinden siyasi ve ayni ve nakdi kazanımlar elde edenler aynı akıbete uğrayacaklar…
Atatürk’ün millete armağan ettiği ülkeyi ve değerleri, Cumhuriyetin değerlerini ayaklar altında ezdirenler bir gün gelecek o değerlere muhtaç kalacaklar.
Nasıl ki; geçmişte “laiklik” pazarlayarak komuta kademesinde rütbe veya yüksek yargıda yüksek makamlar elde edenler bu gün milletin engin hoşgörüsüne muhtaç kaldıysa gün gelecek bu günün zulmü ile abad olanlar da cumhuriyetin, demokrasinin ve en önemlisi hukukun adil tavrına muhtaç kalacaklar.
Tenzil-i rütbe bir gün mutlaka…