CHP’nin “Milletin Sesi Mitingi”nin Mersin, İstanbul’un ardından üçüncüsü bugün Balıkesir’de düzenlendi. Mitinge katılan yurttaşlar Balıkesir’in en büyük meydanlarından Kuvayı Milliye Meydanı’nı doldurdu. Mitingde yurttaşlar Türk bayrağı ve CHP bayrağı taşıdı.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun mitinginde yurttaşlarla birlikte çekilmiş dev fotoğrafı yerleştirildi. Miting öncesi sanatçı Tarkan’ın “Geççek” şarkısı çalındı. Mitinge Somalı madenciler de baretleri ile katıldı.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından önce 46 yaşındaki üretici pazarı esnafı Esma Ay, 68 yaşındaki çiftçi Ali Duman ve Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden dün mezun olan 24 yaşındaki doktor Arif Onur Poyraz konuştu.
Sırayla kürsüye çıkarak sorunlarını anlatan vatandaşlar, şunları söyledi:
Üretici Pazarı Esnafı Esma Ay: Biz bundan 20 sene önce hayvanımızın yemini, kendi unumuzu fabrikamıza ekinimizi koyardık. Ben Balya’nın Göloba köyündenim. Unuttum heyecandan. Bizim köyümüz 40 hane. 40 hanede yaşamaktayız. Hepimiz çiftçilik yaparız. Biz iki gün harman alırdık. Ekinimizi çıkarırdık. Ondan sonra hayvanlarımızın yemini, unumuzu. Artanını satardık. Herkes bizim gibiydi. Ama şimdi biz mazotumuzu alamaz hale geldik.
Ben şimdi çiftçilik yapıyorum. Bahçe zerzevatı satıyorum. Sabahleyin kalktım mı benim eşim değneği alıyor, motorda ne kadar mazot var diye bakıyor. Acaba bizi mazot nereye kadar götürür. Bakın şöyle dört parmaksa iyi, bugün pazar yerine varacağız, malımız zebil olmayacak diye. Pazar yerine vardığımızda mazotumuzu alıyoruz. Çok şükür diyoruz. Bugünümüzü kurtardık. Ama bu durumlara düşüren… Çok heyecanlandım kusura bakmayın burası başka türlü… Zerzavat satarak kızımı üniversite okuttum ama iş yok. Bütün anne ve babalar benim durumumda. Herkesin çocuğu işsiz. Üniversiteyi bitirdi, çocuklarımızın psikolojisi bozuldu. Annelerin, babaların da öyle.
Çiftçi Ali Duman: Değerli katılımcılar, basınımızın güzide temsilcileri ben 6 Eylül ilçesi, Köylüköy Mahallesi’nden doğuştan çiftçi ve hayvancı olan Ali Duman’ım. Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu önder Atatürk, demiştir ki ‘Gerçek üretici müstahsil olan köylü, memleketimizin efendisidir’ demiş. Ama bugün görüyoruz ki köylü, üretici, gerçek müstahsil olan köylü, memleketimizin kölesi yapılmıştır. Nasıl mı? Bakınız, tarlalarımız var. Tapuları bizim, hayvanlarımız var sahibi biziz. İnsanın kendi malına ihanet ettiği görülmüş müdür? Kimse kendi malına ihanet etmez. Bu işletmeleri, en iyi şekilde işletmek bizim görevimizdir. Çünkü, bizim malımızdır.
Şeker pancarı, mısır su isterse gece tarlada yatarız. Hayvan hastalanırsa ahırda sabahlarız. Ömrü vefa etmez de ölecek olursa, onun canıyla beraber bizim de canımızın yarısı gider. Bu kadar mükemmel bir şekilde işlettiğimiz işletmeler, zarar ettiğimiz görülmektedir. Bu zarar etme durumu, bizi maliyet hesabı yapmaya zorlamış, bir de maliyet hesabı yaptığımızda ürettiğimiz birçok malı, ya maliyetine ya da maliyetinin altında satmak durumunda bırakılmışız.
İşte bakınız, bir yılın muhasebesini çıkardım. Bir yılda 60 ton sür üretmişim. Yediyle çarp bugünün parasıyla altı çarpı 430. Hayvan satmışım. Dana kestirmişim. Bir yılda 477 bin lira ciro yapmışım. Ondan sonra da 85 dönüm tarlam var. Tarlaya silaj ekmişim. Efendim, mısır ekmişim. Arpa ekmişim, buğday ekmişim. Yem almışım, bin çuval da yem yedirmişim. Bana toplam maliyeti, 545 bin lira olmuştur. 477 bin lira gelir, 545 bin lira gider. Şimdi ben buradan soruyorum. Bu ülkenin idarecilerine… Ben enflasyonun altında ezilmemiş mi oluyorum? Demokrasi, idare şeklidir. Nedir demokrasi? Ben demokrasiyi, sağlıklı bir insan vücuduna benzetiyorum. Nasıl sağlıklı bir insanın vücudu vücudun kanını, vücudun en ücra köşesine kadar adaletli bir şekilde basınç yapıyorsa, sağlıklı ve tam bir demokrasi de o ülkenin gayri safi milli hasılasını yurdun en ücra köşesi, ne kadar adaletli bir şekilde dağıtır. Dikkat buyurunuz. Eşit dağıtır demiyorum. Adaletli diyorum. Yani, herkes hizmeti nispetinde gayri safi milli hasılasından payına düşeni alır. Yani, çok çalışanlar, çok kazanır. Az çalışanlar az kazanır.
Şimdi ben ziraatçi ve hayvancı olarak çok çalışıyorum. Yılın 365 günü çalışıyorum. Bunun aslını inkar ederse davet ediyorum. Gelsin bir yıl misafirim olsun. Benim nasıl çalıştığımı görsün. Cumartesi, pazar yok. Hatta bayram günleri de yok. Bayram günleri de ben 3 saat hayvan bakıyorum. 3 saat de hayvan doyuruyorum. Bütün buna rağmen, Gayri Safi Milli Hasıla’dan gördüğünüz gibi zararla kapatıyorum. Bana para yok. Neden? Çünkü, bu ülkede demokrasinin durumu, felçli bir hastaya benzemektedir. Nasıl felçli bir hastanın durumu, vücudun kanını bir bölümü alamaz, görevini yerine getiremezse; Gayri Safi Milli Hasıla’dan bize gelen damar tıkatılmıştır. Bize akması gereken para, başka tarafa akmaktadır. Biz bugün üretim yapamaz duruma geldik. Ama buradan ülkenin idarecilerini uyarıyorum. Diyorum ki bu damar, mutlaka açılmalıdır. Unutulmamalıdır ki vücudun herhangi bir yerindeki rahatsızlık, vücudun tamamını rahatsız edecektir. Ben üretmesem, biz üretmesek sizin tüketici olarak, tüketicinin ya da sanayicinin ya da bürokratların neyi var gıda maddesi olarak? Ben buğday üretiyorum 40 çeşit yemek oluyor. Ben süt üretiyorum 40 çeşit yemek oluyor. Bir tek üreten kişi olarak ben istifade etmiyorum.
Nasıl olmalı mıdır? Bir ülkede bir iş yapılacaksa yapılabilir olmalıdır. Mesela, bu ülkede tarım yapılacaksa, hayvancılık yapılacaksa yapılması gerekiyorsa yapılabilir olmalıdır. Yapılabilir olması için de ne olmalıdır? Mesela, bir litre süt parasıyla ben, bir buçuk kilo yem almam lazım. Yani, sütü yeme endekslenmesi gerekir. Yeme zam geldiği gün süte de gelmeli. Biz, sadece süt veren ineklere yem verebiliyoruz. Süt vermeyen ineklere yem veremiyoruz. Bundan dolayı da çok büyük kayıplar yaşıyoruz. Şimdi, gebe inekler var. Düveler var. Bunlar, dengeli ve yeterli beslenmeli ki doğumda bunları yeterli beslemezseniz bunlar doğumda buzağı kayıplarına sebep oluyor. Dengeli beslenmeyen inek doğumdan sonra damarındaki sütün yüzde 60’ını vermiyor. Doğumdan sonra dengeli beslenmeyen hayvan, üç ayda gebe kalması gerekirken 7-8 ay sonra gebe kalıyor. Bu işletme için büyük bir kayıp olduğu gibi bu ülke için de çok büyük kayıp. Ondan sonra Avrupa kapılarında ithalat için hayvan karıştırıyorsunuz. Et için, süt için hayvan ithal etmeye çalışıyorsunuz. Hayvancılığın tek sorununu çözer. Süte verilecek bir buçuk kilo yem parası sorunu çözer. Bu ülkede et, süt sıkıntısı asla olmaz.
Buradan uyarıyorum. Tarım başlı başına bir iştir. Tarımda da önce devlet, bu ülkede kaç dekar arazi sürülür, ekilir olduğunu bilmesi lazım. Bir planlama yapılması lazım. Önce ne kadar arazimiz var. Ondan sonra da bir Ar-Ge çalışması yapılması lazım. Ondan sonra oturulmalı, bu ülkede 85 milyonun insanın ne kadar neye ihtiyacı var? Ne kadar pirince, mercimeğe, nohuta, fasulyeye ihtiyacı var bu da bulunmalı. Ondan sonra bu bölgelere kaliteli ve bol olan bölgelere bu ürünlerin ekilmesi teşvik edilmeli. Teşvikler, fiyatları tamamlayıcı olmalı. Bu bölgelerde ihtiyaç fazlası ürün hasıl olacak olursa onlara da bugünden pazar aranmalı. Böyle bir plansız, programsız efendim hiçbir şeyin planı olmayan bir ülke, olduğu zaman da bu işler buraya geliyor. Bir yıl birisi para yapıyor. Millet oraya dönüyor. Para yapmayan derelere dökülüyor. Maalesef çok zor günler geçiriyoruz.
Tıp Fakültesi Mezunu Arif Onur Poyraz: Merhaba, ben henüz dün mezun bir hekim olan Arif Onur Poyraz. Yarın göreve başlayacak birçok isim gibi ben de heyecan ve maalesef bir o kadar da korku duygularını bir arada hissediyorum. Tıbben felç olmuş sağlık sistemi içerisinde daha tıp fakültesi sıralarında birçok yıpratıcı ve yorucu geçen sürecin ardından birçok arkadaşım fiziki ve sözlü saldırıya uğruyor ve devamında belki de öldürülüyor. 36 saatlik nöbetler, verilmeyen değer ve bizi istemeyen bir düzen. Bunun sonucunda başta Almanya olmak üzere birçok yabancı dil kurslarını doktorlar dolduruyor.
Her gün uzman ve yeni mezun birçok meslektaşımızın dünyanın dört bir yanına hekimlik yapmak adına dağıldığını görüyor ve sıraya bizler de giriyoruz. Peki ya büyük binaların ve beton yığınlarının hasta bakamadığını anladığınızda çok geç olmayacak mı? Bunun hesabını kim verecek. Çocuğunu ameliyat ettirebilmek için evini arabasını satan annelerin ya da doktor bulamadığı için sevdiğini kaybeden evlatların siz olduğunu düşünün. Sorumlusu kim olacak, hesabını kim verecek? Fatura yine millete kesilecek.
Bugün hocalarım, içinizdeki arkadaşlarım ve ben doğru sağlık politikalarının uygulandığı bir Türkiye istiyoruz. Çünkü bizler ülkemize faydalı olmak ve milletimizin sağlığı için onurlu bir şekilde çalışmak istiyoruz. Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘Beni Türk hekimlerine emanet ediniz’ diyerek seslendiği bizler ölmek değil yaşatmak, iyiliğin ve bilimin ışığında Türkiye’yi aydınlatmak istiyoruz.
'BU SESİ ANKARA'DAKİ SAĞIRLARA DA DUYURMAK ZORUNDAYDIK'
Vatandaşların ardından alkışlar eşliğinde sahneye çıkan Kılıçdaroğlu, bir noktadan sonra ceketini çıkartarak yaptığı konuşmasında şunları söyledi:
Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları şu şekilde:
Birlikte, milletin sesini dinlediniz. Aslında yeni bir ses değil. Aylardır dile getirilen bir ses. Bu sesi geniş kitleleri ulaştırmanın yanında, Ankara'daki sağırlara da duyurmak zorundayız. Sarayda oturanlara değil milletin arasında milleti düşünenlere ihtiyacımız var. Bu meydanda Kuvayı Milliyeciler var. Ey Kuvayı Milliyeciler. Hoş geldiniz diyorum.
Kuvayı Milliye meydanında Lozan anlaşmasının 99. yılını kutluyoruz. Bu ülkenin bağımsızlığını bütün emperyal güçlere onaylatan bir süreci yaşıyoruz. Bugün bu süreci büyüterek sürdürüyoruz.
Kuvayu Milliye'nin başkenti Balıkesir'deyiz. Sizlere söz veriyorum. Meclis açıldığında ilk yapacağımız iş, Lozan'ın kabulünün yıl dönümünü bayram ilan etmektir. Bayram ilan edeceğiz. Bu teklifi yaparken akla karayı bir daha göreceğiz. Bu teklifi TBMM genel Kurulu'na getirirken, kimlerin milliyetçi olup olmadığını, vatansever olup olmadığını hep beraber göreceğiz. O gün TBMM Genel Kurulu'nu izlemenizi isterim. Lozan'ın ne olduğunu yedi düvele anlattık ama henüz kendi ülkemizde bazı çevrelere anlatamadık. Onu da anlatacağız.
Türkiye bütün mazlum milletlere örnek olan ülkedir. Kuvayi Milliye savaşını veren ülkedir. Kuvayı Milliyenin başkenti Balıkesir. Kuvayi Milliye'nin şahlandığı yer, en güçlü olduğu yer Balıkesir'e İstiklal Madalyası verilmesi için de kanun teklifi vereceğiz. O zaman göreceğiz kimler Balıkesirlilerin yanında, kimler Balıkesirlilerlin karşısında...
'ARTIK KUCAKLAŞMA ZAMANI'
Bir yüzyılda büyük acılar çektik, başarılar da oldu. Başbakanlar, bakanlar idam edildi. Gencecik evlatlarımız idam sehpalarında hayatlarını kaybetti. "Bir sağdan bir soldan olsun" dediler, gencecik evlatlarımızı astılar. O ailelerle beraber oturup konuşmak, helalleşmek zorundayız dedim. Artık kucaklaşma zamanı, artık beraber olmak zamanı; artık Aleviydi, Sünniydi, Lazdı, Kürttü, Çerkezdi diye bir ayrım yapmadan kucaklaşma zamanı.
Ayrımcılık hiçbir ülkeye yarar getirmemiştir. Bir daha ilan edeyim: CHP olarak, yani devleti kuran parti olarak iki kırmızı çizgimiz var; vatanımız ve bayrağımız. Vatanımıza ve bayrağımıza canımız feda diyoruz. Onun dışında kimliği, inancı, yaşam tarzı ne olursa olsun vatanına ve bayrağına bağlı olan herkesin başımın üstünde yeri vardır ve misafir etmekten de onur duyarım.
'GÖREVİMİZ DEVLETİ YENİDEN İNŞA ETMEKTİR'
Kutuplaşan bir toplum var. Dış politikatının şahsileştiğini görüyoruz. Birilerinin iradesiyle dış politikanın oluşturulduğunu görüyoruz. Dış politikanın milli olmaktan çıkarıldığını görüyoruz. O nedenle ağır bedeller ödüyoruz. Devlet yapısında ciddi bir çürüme var, liyakat kalmadı. Rüşvet alanların büyükelçi tayin edildiği bir devlet istemiyoruz, devleti soyanların devlette görev almalarını istemiyoruz. Devlette liyakat ve adalet istiyoruz. Dolayısıyla bizim görevimiz devleti yeniden inşa etmektir; devletin kurumlarında adalet ruhunu yeniden ihya etmektir.
'HAKKI, HUKUKU VE ADALETİ MUTLAKA GETİRECEĞİZ'
5 sente muhtaç bir Türkiye Cumhuriyeti var bugün. Merkez Bankası'nın kasasında kendisine ait 5 sent bile yok.
Devletin dini adaletse, adaleti yeniden getirmek zorundayız. Adalet için bu kardeşiniz yürüdü. Helal olsun, eşlik attı bana milyonlar.
Artık bugün hangi görüşten olursa olsun, hangi bölgede olursa olsun herkes "hak" diyor, "hukuk" diyor, "adalet" diyor. İnanın ve bize güvenin; bu ülkeye hakkı, hukuku ve adaleti mutlaka getireceğiz!
O rüşvet alan büyükelçileri sizlerin takdiriyle, Allah'ın izniyle iktidar olduğumuzda derhal görevden alacağım. Uyuşturucu baronlarıyla mücadele edeceğim, gencecik evlatlarımızı zehirliyorlar. Uyuşturucu baronlarıyla fotoğraf çektirenlere de hesabını soracağım.
Biz ülkemizin çıkarları için çalışıyoruz, gencecik evlatlarımız için mücadele ediyoruz. Onların bir köşeye atılmalarını, onların dikkate alınmamalarını, onların umutlarını yurt dışında aramalarını içimize sindiremiyoruz. Birlikte olmak zorundayız, birlikte mücadele etmek zorundayız. O yüzden Kuvayı Milliye Meydanı'nda bir kez daha söylüyorum: Bize güvenin, bize inanın, bizimle yürüyün; hak için, adalet için yürüyün!
'BU ÜLKEDE BİR ÇOCUK YATAĞA AÇ GİRSE BEN UYUYAMAM'
Baskı kuruyorlar, tazminat davaları açıyorlar; sanıyorlar ki Kılıçdaroğlu geri adım atacak. Yahu sizin feriştahınız bile gelse geri adım atmam. Ben millet için çalışıyorum; kendim için değil, çoluk çocuğum için değil. Bu millet için çalışıyorum. Bu ülkede bir çocuk yatağa giriyorsa ben uyuyamam. Bunun hesabını yapıyorum, bunun kavgasını veriyorum. Üniversite mezunu çocuklarımız işsizse; senin çocukların, senin yandaşların 4 yerden, 5 yerden aylık alıyorsa ben bunun hesabını sormak zorundayım o işsiz evlatlarımız için. Sanıyorlar ki Türkiye'de istediğimiz gibi at koşturabiliriz. Türkiye'nin gerçeğini, tarihini bilmiyorlar. Tehditlere boyun eğiyorlar.
Şunu bilmeleri lazım; bizim iktidarımızda, Allah nasip ederse sizlerin oylarıyla iktidar olduğumuzda hiçbir güç bize "Ey Kılıçdaroğlu, senin mal varlığını açıklarım" dediğinde bizim cevabımız açık olacaktır: İncelemezsen, araştırmazsan namertsin.
KILIÇDAROĞLU SÖZÜ: ÇİFTÇİLERİN ÇEKTİKLERİ KREDİLERİN FAİZLERİNİ SIFIRLAYACAĞIZ
İktidar olduğumuzda, ilk bir hafta içinde çiftçilerin ister bankalardan, ister Tarım Kredi Kooperatifleri'nden çektikleri kredilern faizlerini sıfırlayacağız. Ne faiz istiyorsun ya, dua et de üretsin! Rahat edecek çiftçi kardeşim. Ayrıca havza bazlı planlama yapacağız, kim ne ekecek ne biçecek hepsini bileceğiz. Hiçbir çiftçinin ektiği ürün, beslediği hayvan dolayısıyla zarar etmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Yazın çiftçi kardeşlerim bir kenara, Kılıçdaroğlu sözü bu.
Alın teri döküyorsan, üretiyorsan kazanacaksın. Sen üretmezsen milyonlar aç kalır. Sen üretmezsen dışardan alırlar. Sen üretmezsen seni değil dışarıdakileri zengin ederler. Ama bizim felsefemiz, bu ülkede alın teri dökenlerin kazanmasıdır. O nedenle, öyle para babalarına asla izin vermeyeceğiz. Tefecilere, faizcilere, beşli çetelere asla izin vermeyeceğiz. Halktan para kazananlar, biliyorum, bunlar havadan para kazananların dönemidir. Bunların iktidarı, havadan para kazananların iktidarıdır.
Elinde viski şişesi, keyfinde rahat oturuyor, bankada milyonları var… Götür bankaya yatır faiz ilave et. Dolar artarsa onu ilave et. Bir de sana vergi muafiyeti getiriyor. Herkes vergi veriyor, bu beyler niye vergi vermiyor? Bu düzeni değiştireceğiz. Rahmetli Ecevit'in dediği gibi, "Ne ezen, ne ezilen; insanca, hakça bir düzen" getireceğiz.
Kırsalda çalışan kadınlar ve gençlerin sosyal güvenlik primlerini devlet ödeyecek. Böylece gençler, büyük kentlerin varoşlarına gelip ezilmeyecekler, üretecekler, çalışacaklar. Kadın başkasına mahkum olmayacak.
Tarım stratejik sektördür. Dünyanın bütün ülkeleri tarıma destek verirler. Bizde de 2006 yılında bir kanun çıktı, "Milli gelirin en az yüzde 1'i oranında destek verilir" diyor. Verilir diyor, verelebilir değil; yani vereceksin diyor. Kuvayı Milliye Meydanı'ndan bütün çiftçilere, bütün balıkçılara, bütün üreticilere, bütün hayvancılara sesleniyorum: İktidar olduğumuzda o yüzde 1 payı mutlaka alacaksınız. Türkiye Ziraat Odaları Birliği başkanını davet edeceğim, Plan Bütçe Komisyonu'na gelecek. Yüzde 1'i bütçede görecek ve nasıl harcandığını kendisi görecek.
'EYT SORUNUNU ÇÖZEMEZLERSE AZ KALDI, BİZ ÇÖZECEĞİZ'
EYT sorunu... Hiç meraklanmayın; çözdüler, çözdüler. Çözemezlerse az kaldı, biz çözeceğiz.
İçimdde bir acı var yalnız, onu sizinle paylaşayım. Bir uktedir yani... Ben "Emeklilere iki maaş ikramiye verilsin" dediğim zaman bir grup emekli PTT'den bana telgraf çekmişlerdi, "Bizim paraya ihtiyacımız yok" diye. Akıl tutulması gibi bir şey bu. Ama onlar paraya ihtiyaç duymasa dahi ben onların torunlarını düşündüm. Bin lira verdiler aradan yıllar geçti 1100 liraya çıkardılar. Olmaz öyle şey. Her bayramda emekliye asgari ücret kadar ikramiye verilecek.
Taşeron işçilerin de kavgasını verdim. Bütün taşeron işçilere kadro verilmesi gerektiğini söyledim. Bir kısmını verdiler. Şu anda 128 bin taşeron işçisi kadro alamıyor. Sağlık Bakanlığı'nda var. Diğer bakanlıklarda var. Milli Eğitim Bakanlığı'nda var. Bütün taşeron işçilere sesleniyorum. İktidarımızda göreceksiniz herkes kadrolu, herkes güvenceli çalışacak. Bütün taşeron işçilere kadro vereceğiz. Kimseyi ele güne muhtaç etmeyeceğiz.
Bütün öğretmen kardeşlerime ve din görevlilerine sesleniyorum. Sayınızı biliyorum. Tümünüze kadro vereceğiz.
'YER ALTINDA MADENİMİZ VAR, DIŞARIDAN KÖMÜR GETİRİYORLAR. O DÜZENİ DEĞİŞTİRECEĞİM'
(Maden işçilerinin ‘Madenler vatandır, vatan satılmaz’ sloganı atması üzerine) Elbette ki madenler vatandır, vatan satılmaz. Bunu da en iyi Bay Kemal bilir. Hiç meraklanmayın. Madenlerin ne kadar önemli olduğunu, bu sektörde çalışanların alın terlerinin ne kadar değerli olduğunu, yer altında çalışan çoluk çocuğu ile doğru dürüst madenden çıktıktan sonra kucaklaşamayan sizleri gayet iyi biliyorum. Soma’ya geldim, biliyorum. Zonguldak’a gittim biliyorum. Yer altında madenimiz var, dışarıdan kömür getiriyorlar. O düzeni değiştireceğim. Ne yaparlarsa yapsınlar, Bay Kemal o düzeni mutlaka değiştirecek
'BAY KEMAL OLMAK İÇİN HAYATIMI VERDİM'
Yahu Bay Kemal olmak için bütün hayatımı verdim. Bay Kemal sıradan bir olay değil. Söyleyeyim Bay Kemal olmak için önce ahlaklı olacaksın, Bay Kemal olmak için kul hakkı yemeyeceksin, Bay Kemal olmak için adaletli olacaksın, Bay Kemal olmak için emperyal güçlerin karşısında diz çökmeyeceksin. Bay Kemal olmak için beş cent, 1 milyon dolar para bulur muyum diye körfez ülkelerine gidip el avuç açmayacaksın. Bu ülkenin itibarını koruyacaksın. Bay Kemal olmak için hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği Türkiye’yi düşleyeceksin. Bay Kemal olmak için kadın ve erkek eşitliğini savunacaksın. Bay Kemal olmak için İstanbul Sözleşmesi’ni bir hafta içinde yürürlüğe koyacaksın. Sen kim, Bay Kemal kim?
SAĞLIKTA ŞİDDETİ ÖNLEMEK İÇİN TBMM OLAĞANÜSTÜ TOPLANTIYA ÇAĞRILACAK
Hiç meraklanmayın, halledeceğim ben bunları. Sağlıkta şiddet. Çözeceğiz. Pazartesi günü grup başkanvekillerimiz sağlıkta şiddetin önlenmesi için bütün sivil toplum kuruluşlarını çağırdılar. Sağlıkla ilgili. Meslek kuruluşların davet ettiler. Sorun nasıl çözülür diye oturup konuştular. Kanun teklifi hazırladılar. Ayrıca bir genel görüşme yapılması için de TBMM’yi olağanüstü toplantıya davet edecekler. Buradan bütün sağlıkçılara sesleniyorum. Pazartesi günü (yarın) vereceğiz. Bu işin takipçisi olacağız. Eğer Meclis olağanüstü toplanmazsa, birileri Meclis’ten kaçarsa, sağlıkta şiddete son vermek için hazırladığımız kanun teklifine ‘Hayır’ derse iki eliniz onların yakasında olsun. Doktor ne demektir arkadaşlar? Ben doktor değilim.
'ÇAYI HAZIRLAYIN BAY KEMAL SOMA’YA GELECEK'
(Madenciler ‘Bay Kemal Soma’ya’ sloganı attı) Çayı hazırlayın. Bay Kemal Soma’ya gelecek. Bir ağaç gölgesinde oturalım.
'PARA DELİSİ OLMAYI ALLAH KİMSEYE NASİP ETMESİN'
Doktor ne demek? Bizim hayatımızı kurtarmak için gece gündüz çalışan bir kişiye şiddet uygulanır mı? Allah aşkına. Bir kişiyi sağlığını kavuşturup hastaneden taburcu ettiği zaman o hekimin duyduğu memnuniyeti biliyor musunuz? Sorun sistemde. Efendim neymiş? Bir hastaya 5 dakika bakacaksın. 6 dakika bakarsan olmaz. Bunların dünyadan haberleri yok. Malum 5 dakikada malı götürüyorlar ya. Doktor da diyecek ki herhalde 5 dakikada tedavi edecek. Yok kardeşim yok. Bunun incelemesi var, araştırması, muayenesi, laboratuvarı var. Bunlar dünyadan, Anadolu’dan kopmuşlar. Ne olduğunu bilmiyorlar. Para delisi olmayı Allah kimseye nasip etmesin.
GÖÇ SORUNU: KENDİ ÜLKELERİNDE HUZUR İÇİNDE YAŞAMALARI İÇİN ELİMİZDEN GELEN HER ÇABAYI GÖSTERECEĞİZ'
Suriyeli, sığınmacı, mülteci kardeşlerimiz var. Afganlar var. İki şey. Afgan kardeşlerimiz binlerce kilometre çıkıp Afganistan’dan İran topraklarını aşıp Türkiye’ye geliyorlar. Onları İran’a iade edeceğiz, bunun lafı cimi yok. Uluslararası anlaşmalar da öyle diyor. İran’a iade edeceğiz. Suriyeli kardeşlerimizi dört aşamalı planla kendi ülkelerine göndereceğiz. Önce oturacağız Suriye yönetimi ile anlaşacağız. Arkasından bunların can ve mal güvenliği için gerekli önlemleri, teminatları alacağız. Onların yolları, okulları, kreşlerini yapacağız. Avrupa Birliği fonları ile yapacağız. Bizim müteahhitler yapacak. Arkasından onlara istihdam alanları yaratacağız… Irkçılık yapmadan, kimseyi kötülemeden, düşman ilan etmeden, kendi ülkelerinde ve huzur içinde yaşamaları için elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğiz. Bundan emin olmanızı istiyorum.
'SEN GİDİP ÖZEL GÖRÜŞMELER YAPAMAZSIN, YAKINLARINI ORAYA TAŞIYAMAZSIN, OĞLUNU ORAYA GÖTÜREMEZSİN'
Ayrıca onurlu bir dış politikaya ihtiyacımız var. Eğilmeyen, bükülmeyen bir dış politikaya ihtiyacımız, şahsileştirilmeyen bir dış politikaya ihtiyacımız var. Dış politika milli olmak zorundadır. İktidar, muhalefet ayrımı olmaz. Dış politikada iktidar ve muhalefet aynı duruşu sergilerler ama şahsileştirdiler. Yaptıkları bazı özel görüşmelerde Dışişleri Bakanlığı’ndan kimseyi almıyorlar. Ne için almıyorsun? Özel görüşmede ne, orada sen özel neyi görüşüyorsun? Öğreneceğim onların tamamını. Hiç meraklanmayın.
Bay Kemal dediğim gibi sıradan bir Kemal değildir. Kemale ermek demektir Bay Kemal. Onu yapacağım ve öğreneceğim onları. Kimse memleketin şöyle veya böyle iradesine gölge düşüremez. Sen gidip özel görüşmeler yapamazsın. Yakınlarını oraya taşıyamazsın. Oğlunu oraya götüremezsin. Oğlunu devlet protokolünde tutamazsın. Burası sömürü ülkesi değildir. Burası Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu görkemli Türkiye Cumhuriyeti devletidir.
'YURT SORUNUNU BİR YIL İÇİNDE BİTİRECEĞİZ'
Bir yıl içinde bu ülkede yurt sorunu kalmayacak. Bir yıl içinde bitireceğiz. 20 yılda yapamadılar. Diyorum ya Bay Kemal olmak kolay değil. Söz verdim mi yapacaksın. Tuttuğunu koparacaksın. Yurt sorununu 20 yıldır çözmediler. Altı üstü bir bina kardeşim ya. Anne, baba seviniyor. Oğlum, kızım üniversiteyi kazandı. Arkasından bir düşünce. Oğlum, kızım Ankara’ya, İstanbul’a gidince nerede kalacak? Nerede yurt bulacak? Bunları biliyorum, bir yıl içinde çözeceğim. Üniversite mezunu olan gençlerimiz geleceği yurt dışında arıyorlar, onlar da Türkiye’ye gelecek, demokrasinin ne olduğunu görecek, onlar da bizi özgürce eleştirecekler.
'YOKSUL HİÇBİR KADINI ERKEĞE MAHKUM ETMEYECEĞİM'
Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği Aile Destekleri Sigortasını uygulayacağız dedik. Hazırlıkları yaptık. Hep kopya ediyorlar ya. Bugün açıklama yapmışlar. ‘Aile destekleri pozisyonu’ mu diyor, neyi diyor. Bir şey diyor. Onu uygulamaya koyacağız diye. Kanun teklifini vermişiz. Al bari kanunu oku. Ne olduğunu bil bari. Sözüm söz. Yoksul hiçbir kadını erkeğe mahkum ettirmeyeceğim. Gidecek bankaya bankadan parasını çekecek, evlatlarına bakacak. Huzur içinde yaşayacak.
'BEŞLİ DEĞİL İSTERSE ON BEŞLİ ÇETE OLSUN ASLA VE ASLA DEVLETİN SOYULMASINA İZİN VERMEYECEĞİM'
Kadınlar, en geç 24 saat içinde İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlüğe koyacağız…. Bay Kemal’in felsefesi iktidar olduğunda halka hesap vermeyi namuslu bir görev olarak kabul etmesidir. Paraların nerelere gittiğini biliyorsunuz, beşli çetelere gidiyor. Beşli çetelerle benim aramı düzeltmeye çalışıyorlar. Olur ya Kılıçdaroğlu iktidar olursa bize hesap sormasın. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını, hukukunu savunmak Bay Kemal’in görevidir. Beşli Çete değil isterse on beşli çete olsun asla ve asla devletin soyulmasına izin vermeyeceğim.
'İSTER İNGİLİZ MAHKEMELERİNE İSTER PAPUA YENİ GİNE’YE GÖTÜR O PARAYI SİZDEN SÖKE SÖKE ALACAĞIM'
Olur ya Bay Kemal iktidar olur. Sözleşme İngiliz mahkemelerinde dava görülür diyor. Sözleşmeyi ister İngiliz mahkemelerine ister Papua Yeni Gine’ye ister Japon mahkemelerine ister Amerika mahkemelerine götür. Ben o parayı söke söke alacağım. O paraların tamamı getireceğim bu fakir onurlu millete vereceğim. Sadece sizden sabır istiyorum biraz.
Uyuşturucu baronları, yer altı çeteleri var. Bütün bunların hepsi bu milletin önünde diz çökecek. Onlara asla izin vermeyeceğiz. Herkesin hakkı ve hukuku korunacak. Kimse avantadan zengin olmayacak. O defteri tamamen kapatacağım.
'SÖZÜM SÖZ: BAY KEMAL BİR HAFTA İÇİNDE SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİNİ KENDİ TOPRAKLARINA GÖTÜRECEK'
Ordumuz, diyorlar ya ‘Biz şöyleyiz, böyleyiz, kahramanız’. Dünyanın en korkak adamları ile biz muhatabız. Ya Süleyman Şah Türbesi’ni kaçırdılar. Kendi toprağımızı terk ettiler. Sözüm söz: Bay Kemal bir hafta içinde Süleyman Şah Türbesini kendi topraklarına götürecek. Yapamadılar, korkuyorlar. Niye korkuyorsun? Verilmeyecek hesabın varsa korkmazsın. Verilecek hesabın varsa tehdit altındasın, şantajla muhatapsın. ‘Korkuyorlar ‘mal varlığını araştırırım ha, sakın bir şey söyleme…’ Hiçbir güç bize geri adım attıramaz çünkü biz Kuvayı Milliye’ciyiz, çünkü CHP avukat bürolarında değil savaş meydanlarında kurulan bir partidir.
'DEĞİŞİM ÇIĞLIĞI VAR. DEĞİŞİMİ YAPACAĞIZ'
Bir değişim çığlığı var; işçisinden, çiftçisinden, madencisinden, balıkçısından, besicisinden, sanayicisinden, esnafından, taksicisinden, TIR şoföründen, ev kadınından, çalışan kadınlardan, gençlerden. Herkes bir değişim istiyor. Değişimi yapacağız. Adaletli bir değişim. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında güzel Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandıracağız. Demokrasi ile taçlandırdığımızda şunu göreceksiniz. Bütün mazlum ülkelerin de demokrasiye geçtiğini göreceksiniz. Yine örnek olacağız. Birinci yüz yılında nasıl örnek olduysak, ikinci yüz yılında da örnek olacağız. Beraber olacağız, birlikte olacağız, kucaklaşacağız. Ayrımcılığı bitireceğiz. Herkesin farklı görüşü olabilir. Saygı duyacağız.
Bu ülkenin hapishanelerinde haksız, usulsüz yere yatan, baskı gören, işkence gören döneme son vereceğiz. Bu ülkeye gerçek anlamda adaleti getireceğiz.
'BİZE KATILACAKSINIZ, HEP BERABER YAPACAĞIZ'
Şimdi size bir soru, zor bir soru değil. Bu söylediklerimin yapılmasını istiyor musunuz? Yapacağız, beraber, birlikte yapacağız. Ülkemiz, çocuklarımız için, bizim dışımızdaki bütün canlıların hakkı ve hukuku için yapacağız. Kuşun hakkını da kurdun hakkını da vereceğiz. Herkesin hakkını ve hukukunu teslim edeceğiz.
128 milyar doların nereye gittiğini öğrenmek istiyor musunuz? Bize katılacaksınız, hep beraber yapacağız. Bu ülkede adalet istiyor musunuz? Bize katılacaksınız. Bu ülkede ödediğiniz vergilerin nerelere harcandığını bilmek istiyor musunuz, hiçbir çocuk yatağa aç girmesin diyor musunuz, bize katılacaksınız. Beraber, birlikte mücadele edeceğiz… Rüşvet alan büyükelçilerin o makamlardan atılmasını istiyor musunuz, bize katılacaksınız. Beraber gideceğiz, omuz omuza. Beşli çetelerin de uyuşturucu baronlarının da defterini düreceğim bize katılın. Kuvayı Milliye Meydanı’nda ben söz verdim siz de söz verdiniz anlaştık mı. Verdiğimiz sözün arkasında duracağız. Sakın ola ki belli kişilerin tahriklerine kapılmayın. Adalet, adalet hiç endişe etmeyin. Sandığa giderken vicdanınızın sesini dinleyeceksiniz… Ben verdiğim sözleri unutmayacağım, siz de verdiğiniz sözleri unutmayın.
'MOTORLARI MAVİLİKLERE SÜRECEĞİZ, O GÜZEL ÜLKEYİ YENİDEN İNŞA EDECEĞİZ'
Motorları maviliklere süreceğiz o güzel ülkeyi yeniden inşa edeceğiz, bu güzelliği beraber inşa edeceğiz, birlikte inşa edeceğiz. Emin olun gücümüz birleştiğinde önümüzde hiçbir güç güç kalmayacak bütün güçleri bütün engelleri yıkıp geçeceğiz yaşasın Türkiye yaşasın halkımız.
VATANDAŞLARA ÇİÇEK ATTI
Kılıçdaroğlu konuşmasını bitirince mitingde konuşan çiftçiler ve genç doktor da sahneye çıktı. Kılıçdaroğlu, eşi Selvi Kılıçdaroğlu ile birlikte katılımcıları selamlarken sahneden vatandaşlara çiçek attı.