Gündem
Giriş Tarihi : 05-05-2020 03:15

Karamollaoğlu'ndan KRT'de kritik açıklamalar

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu KRT ekrenlarında Elif Doğan Şentürk'ün sorularını yanıtladı. Karamollaoğlu erken seçim iddialarını, iktidarın koronavirüs karnesini değerlendirdi.

Karamollaoğlu'ndan KRT'de kritik açıklamalar

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu KRT ekrenlarına konuk oldu. Karamolloğlu Siyaset Gündemi özel yayınında Elif Doğan Şentürk'ün sorularını yanıtladı.

"Salgın sonrası nasıl bir ekonomik tablo oluşacak? İktidar, muhalefeti neden hedef alıyor? Ufukta erken seçim mi var? Erdoğan'ın bugün koronavirüs tedbirlerinin gevşetilmesi açıklamasında siyasi açıklamalar yapması ne anlama geliyor?" gibi daha birçok soruya Karamollaoğlu KRT ekranlarında yanıt verdi.

İktidarın ekononik olarak iyi bir sınav vermediğini belirten Karamollaoğlu fiili işsizliğin 9-10 milyon olduğunu, halkın büyük bir kriz yaşadığını, Merkez Bankası'nda da paranın bittiğini söyledi.

Bu iktidarın; 'yolsuzlukla, rüşvetle, israfla' anıldığını söyleyen Karamollaoğlu ileride bugünün iktidar sahiplerinin çocuklarının halkın yüzüne bakamayacağını belirtti.

Karamollaoğlu, "Bundan bir sene önce seçimin erken yapılabileceğine ihtimal vermiyordum. Ama iktidarın söylemlerinden seçimin erkene alınabileceği ihtimali ortaya çıktı. Şimdi koronavirüs ortadan kalktıktan sonra iktidar vatandaşın sıkıntılarını dikkate alarak seçimi düşünebilir" dedi.

İLK DEFA BU KADAR SERT KONUŞTU

Naif kişiliği ile bilinen Karamollaoğlu, 'partisinin PKK ile anlaştığı' iddialarına çok sert yanıt verdi. Karamollaoğlu, "Bu şerefli bir insana, şerefli bir tavır değildir. Saadet Partisi Genel Başkanının adının önüne bu ifadeyi koymak... PKK ile sözleşme imzalamışız... Bu kadar şerefsizlik olabilir mi? Bunu iddia etmek, elinde belgen yoksa şerefsizliktir. Bizim ömrümüz terörle mücadeleyle geçti" ifadelerini kullandı.

İşte o program:

Karamollaoğlu'nun konuşmasından satır başları:

Bu süreç hakikaten zor oldu. Eve hapsolduk. İstisnalar dışında son iki ayın içinde 4 kere evden dışarıya çıktım.
Bu biraz evde okuma fırsatı veriyor. Oldukça fazla okumaya gayret ediyorum. Hem yurt içi ve hem de yurt dışı haberleri takip ediyorum. Bütün dünyada kargaşa var. Bazı yerler mücadelede başarılı, bazı yerlerde tansiyon düşmüş gibi gözüküyor. Bu sevindirici bir şey. Ama ABD başta olmak üzere adeta sadece koronavirüs ile değil de, bütün dünya ile harp ilan etmiş gibi yürütüyorlar. Bu garibime gidiyor.
Dünyanın en güçlü ülkesi kabul edilen ABD'nin Başkanının ipe sapa gelmez ifadeleri insanı endişelendiriyor.

Benim anladığım kadarıyla, hükümetin, sayın Cumhurbaşkanının, koronavirüsle mücadelede normalleşmeye geçiyoruz diye anlıyorum söylediklerini. Tavsiyem, ümidim, siyasette de genel olarak ülkemizin meselelerinin müzakere edildiği ortamlarda da normalleşme yaşarız. İktidarı destekleyen çevreler her ne kadar güzellemeler yapsalar da, başarı öyküleri kaleme alsalar da herkes biliyor ki, gidişat iyi değil. Özellikle ekonomide iyi değil. Dolar 7 lira sınırını aştı, bunların hepsi değişebilir kanaatindeyim. Ama ekonominin temel ögeleri doğru değil. Bizim ekonomiz üreterek gelişen bir ekonomi değil, borca dayalı, sürekli borçlanan, hesabı kitabı da iktidar tarafından pek yapılamayan bir ekonomi.

'FİİLİ İŞSİZLİK 9-10 MİLYON'

Bir ülkede huzurun ve barışın olabilmesi için, kaos ortamının olmaması icap eder. İnsanların birbirine hakaret ettikleri, yeri geldiği zaman adalet mekanizması kullanılarak onları cezalandırmaya kalktıkları yerde huzur olmaz. 
Fikir hürriyetimiz var mı? Düşünme hürriyeti Türkiye'de yaşanıyor mu? Gazeteciler, fikir insanları kendi fikirlerini korkusuzca ifade edebiliyor mu? Aç insan halen var mı, yok mu? Geçinemeyen, ailesinin ihtiyacını karşılayamayan milyonlarca insan var. Bu dert ne olacak? İşsizlik zaten geçmişte bir problemdi, 4.5 milyon civarında fiili işsizlik vardı, şimdi bu ne oldu? Yüzde 14.5 dediğimiz zoraki işten çıkarmalarla nereye gidiyoruz? Bu rakamları iktidar doğru yansıtmaz, yansıtmıyor.

Türkiye'de sosyal yardımla geçinen 2 milyon civarında aile vardı. Bu da 4-5 milyon aile eder. Bu demektir ki, fiili işsizlik 9-10 milyon. Buna çare buldunuz mu, bir adım attınız mı? Bu virüs meselesi çıktığı zaman, 14 maddelik bir teklifte bulunmuştum. Temelde şunları söylemiştim;
İstisnasız, bebekler ve yaşlılar dahil, herkese bin lira para verilsin.
İnsanların elektrik borcu var, vergi borcu var, kredi borcu var. Bunların ödenebilmesi için iktidarın tedbir alması lazım. Başkan diyecek ki, vergileri 3 - 6 ay almıyorum. Bunu kısmen söylediler. Esnaf için önemli bir adım ama yeterli değil. O kadar çok formaliteye boğdular ki, esnaf derdini anlatamıyor. İktidar yanlıları bundan kısmen yararlanıyor.
Bu paraların bir kısmının mutlaka, özellikle de mağdur, gariban ailelere nakit ve hibe olarak verilmesi gerek. Buna ihtiyaç var.
200 milyar dediler ama bunun vatandaşa nasıl ulaştıralacağı konusunda ortada bir sistem yok.

Banka borçlarının ertelenmesini siz bankalara faizlerin yapılandırması olarak anlatırsanız, olmaz o zaman. Yerine göre hibe, yerine göre de faizsiz kredi verilmesi gerekir ki, esnaf borcunu ödeyebilsin. Rahatlama böyle gerçekleştirilir.

Türkiye gibi bir ülkede 200 milyar yetmez. ABD, gayri safi milli hasılasının yüzde 10'unu ayırdı, bu da 2.4 trilyon dolar ediyor, Amerika bunu yetmediği için 3'e çıkardı.
Bizim milli gelirimiz bugünki şartlarda 750 milyar dolar. Bunun eğer yüzde 10'unu bile yapsalardı, ortaya ciddi bir parayı koymamız gerekirdi. 450 - 500 milyar TL'nin ayrılması gerekirdi.

PARALEL İDDİALARI...

Belediye Başkanlığı da yaptım. Ama kısmen vatandaşa götürüp de, çok aç olanlar hariç, bedava ekmek vermedik, aç olana verdik. Belediyeler vatandaşa en yakın kurumlardır. Bir il, ilçe belediye başkanı vatandaşa en yakın yetkili organdır. Belediye Başkanı ilini, ilçesini, beldesini, mahallesini merkezi hükümetten çok daha iyi tanır. Oralara yardım götürmek ve bunun isabetli olmasını istiyorsanız, belediyeleri devreye sokarsınız.
İktidar belediyelerde ciddi kayıp yaşadığı için 'olmaz' dedi, paralel devlet yakıştırması yaptı.

İstanbul'da bunu yapamazsınız, Ankara'da, İzmir'de, Malatya'da, Maraş'ta, Konya'da bunu yapamazsınız. Güneydoğu'daki belediyelere bugünki iktidar zamanında çok fazla serbestlik tanıdı. Ama bugün, kampanya başlatan belediyelere yardım için engel olunuyor. İstanbul, Ankara, İzmir gibi yerlerde bu yardımlara engel olmak akla ziyan.

'PARANIN NEREYE GİTTİĞİ BİLİNMİYOR'

İktidar kampanya açtı, iban verdi, para istedi, ne oldu hiç bilmiyoruz. Bir güvensizlik var. Vatandaşın gücü yok. Cumhurbaşkanı 7 maaş, milletvekilleri, bakanlar, TOBB veriyoruz dediler. Kimse bu açılan hesaba para yatırmaz. Denetleme yok, paranın nereye gittiği bilinmiyor. Bu iktidarın en büyük zaafı denetlenmeye izin vermemesidir. Yolsuzluk yapsanız da, yapmasanız da bu insanlarda soru işareti oluşturur

'BU İKTİDAR; YOLSUZLUK, RÜŞVET VE İSRAFLA ANILIR HALE GELDİ'

Yolsuzlukla ilgili iddialar ayyuka çıktı. Bu iktidar yolsuzluk, rüşvet ve israfla anılır hale geldi. Boş laf diyebilirler, boş lafsa denetle. Varlık Fonu kurdular, Sayıştay bunun denetimini yapamıyor.

Sayıştay Osmanlı'da padişahın emriyle kurulmuştur. Ama imparator olunca padişahın hükmü kalmıyor.

Türkiye'de bir darbe olacağı kanaatinde değilim. Buna ihtimal vermiyorum.

Türkiye'de bugüne kadar vatandaşın nabzını tutmaya çalışıp, o istikamette politikalar üreten en başarılı iktidar AK Parti iktidarı. Ama alınan her kararla birlikte günlük halkın nabzı yoklanıyor, yeniden fikirler ve söylemler geliştiriyorlar. Politika geliştirmiyorlar ama. Ekonomide politika geliştirmek demek, bugünki uygulamaları terk edip, yeni uygulamalar getirmek demektir. 
Bu hem işsizlik problemini çözer, hem de Türkiye'yi güçlü hale getirir; üretim. İKtidar bunlardan hiçbirine başvurmuyor, söylem geliştiriyor, halkın nabzını yokluyor, teskin etmeye, kendisine destek vermeye yada karşısındakilere karşı tepki oluşturmaya çalışıyor.

Şimdi halk hakikaten can çekişir noktaya geldi. Ak Parti sen iyisin de, niye ben bu haldeyim diye soruyor insanlar. Halkın tepkisi şiddetli olur, olacak da...

Şiddete başvurmadan tepkisini dile getirmeye çalışan halkımız var. Sıkıntısını söylüyor ama infial etmiyor. Tepkisini sandıkta gösteriyor. İstanbul seçimleri bunun en açık örneğidir.

ERKEN SEÇİM İHTİMALİ

Bundan bir sene önce seçimin erken yapılabileceğine ihtimal vermiyordum. Ama iktidarın söylemlerinden seçimin erkene alınabileceği ihtimali ortaya çıktı. Şimdi koronavirüs ortadan kalktıktan sonra iktidar vatandaşın sıkıntılarını dikkate alarak seçimi düşünebilir. 
Türkiye'de bir baskı rejimi var. Böyle bir baskı rejiminden en çok şikayet eden kişi sayın Cumhurbaşkanının kendisiydi. 2001-2002 söylemlerine bir bakın, neler demişler. Hepsini unuttular. Bir şiir okudu diye hapse giren Cumhurbaşkanı, bugün bir yazı yazdı diye insanları hapse göndermekte tereddüt etmiyor.

"YOLSUZLUKLARININ ARAŞTIRILMASINI İSTEMİYORLAR"

İktidarda kalmak mecburiyetini hissediyorlar. 'Bu saraylar, bu uçaklar, korumalar, köşkler, yerimize gelenler bu işi beceremezler' kanaatindeler. Ama kendilerinin yolsuzluk ve haksızlıklarının araştırılmasını da istemiyorlar. İnsanı endişeye sevk eden bu düşünceler. Seçimden vazgeçemezler. Her şeye rağmen Türkiye ABD'ye, İsrail'e bağlandı. Onlar kal derse kalırlar.

Biz Türkiye'de bütün seçim bölgelerinde, son mahalli seçimlerde aday çıkaran tek partiyiz. İstanbul'da seçim yenilendiği zaman yine aday çıkardık. Bizim PKK ile iş tuttuğumuz iddiasına kargalar bile güler. Benim sicilime bile terör diye yazmışlar, hata olmuş deyip özür dilediler. Ama ben pasaportumu yenilemek üzere gittiğim zaman Nüfus Müdürünün tavrını unutamam.

"BUNU İDDİA ETMEK ELİNDE BELGEN YOKSA ŞEREFSİZLİKTİR"

Bu ibareyi kim yazdırdı? Bu şerefli bir insana, şerefli bir tavır değildir. Saadet Partisi Genel Başkanının adının önüne bu ifadeyi koymak... PKK ile sözleşme imzalamışız... Bu kadar şerefsizlik olabilir mi? Bunu iddia etmek, elinde belgen yoksa şerefsizliktir. Bizim ömrümüz terörle mücadeleyle geçti. Biz hiçbir zaman teröristin yanında olmadık, iş birliği yapmadık. Terörün kol gezdiği dönemde Diyarbakır'da, Adıyaman'da Belediye Başkanlıkları kazandık, bununla iftihar ediyoruz.

Türkiye'de huzur olacaksa, demokrasi devam edecekse, ilk yapılacak iş kaos ortamının ortadan kaldırılmasıdır. Demokrasi hakaret etme özgürlüğü değildir. Bu yapıldıktan sonra adalet gelir. Sonra fikir ve düşünce hürriyeti korunur. 

Kavga ortamını kaldırmadan, fikir düşünce hürriyetini hakim kılmadan, adaleti temsil etmeden demokrasi var demenizin hükmü yok.

'ALLAH, 'ADİL OL' DİYOR'

Allah'a can borcumuz var. Cenab-ı Hak diyor ki, adil ol. Senin Cenab-ı Hakk'a borcun olacak ama adil olmayacaksın. Rüşvet alıp verme diyor, adil ol diyor, zulmetme diyor. Nerede bunlar?

Türkiye'yi bölmek isteyenler var ama bu çelişkiyi iktidar kabul etmeden Türkiye'yi bölünmeden kurtaramazlar. Türkiye'yi bölmek isteyen PKK diye bir oluşum var, Kuzey Irak'ta yuvalanmış. Kim destekliyor bunu, ABD alenen destekliyor. Öbür taraftan Rusya, İsrail destekliyor. Bu ne menem bir çelişkidir? Amerika Türkiye'nin nesi, stratejik müttefiki. Amerika'nın hedefi ile bu iktidarın hedefi uyuşuyorsa, Türkiye'nin bölünmesine kendileri razı manasına gelir.

Okur yazar mı Numan Kurtulmuş? Amerika'nın yardım gönderip göndermemesi değil, binlerce tır malzeme gönderildiğini kendilerin kabul ettiler. Nereye gitti bunlar? Amerika YPG'ye, PKK'ya verdiği desteği gizliyor mu? Onlar terör örgütü değil diyorlar.

Ben o yardımı bir türlü anlayamadım. Sanki ABD'ye rüşvet veriyorlar, kendimizde yokluk varken size yardım ediyoruz. Biz maske bulamazken, ABD'ye, İngiltere'ye maske yolladık. 

En sonunda doğru yolu buldular. Üst limit belirlenir maske satılacak. Bedava verebilirler ama eczanelerde makul bir fiyatla da satılabilir. 

İktidar diyor ki, PKK terör örgütüdür. ABD diyor ki, PKK benim dostumdur, destek veriyorum. Numan bey okumamış olabilir, arşivleri karıştırmasını isterim.

AKP'Lİ İSMİN; CHP'Lİ YÖNETİCİLERİ MERMİLERLE TEHDİT ETMESİ

İktidarın hemen bu adamı tutuklaması icap eder. Ben buna nasıl cevap vereceğim. Adam çıkmış diyor ki, ben öldürürüm. Bu kadar açık tehdit. Yapılması gereken polisin bu arkadaşı gözaltına alması. Ne oldu? Hiçbir haber yok. Böyle bir ülkede huzur olmaz. 

Başkası yapsaydı, biz boş yere mi belediyeler yardım yapmasın diyorduk, diyeceklerdi. Kendileri yapınca engel teşkil etmiyor ama.

AKP-MHP İTTİFAKI

Çifte standart uygulamak tehlikelidir. Son 10 yıldır iktidar puan kaybetti, MHP'ye muhtaç hale düştü, kader birliği ettiler. MHP ile birlikte olmadan seçim kazanma ihtimali yok. Ancak neden kaybediyor, bunu görmesi lazım. Güvenilirliğini kaybetti. Bir söz söylüyor, yarın cayıyor. Bugün iyi dediğine yarın kötü diyebiliyor. Bizi PKK ile işbirliği yapıyor diyenler, gidip Öcalan'ın kardeşiyle işbirliği yaptılar. Bunu iktidar yerine başkası yapsaydı neler olurdu? Artık iktidar fren tutmuyor. Artık Türkiye'yi yönetemiyorlar.

'İKTİDAR DÜŞÜNME YETİSİNİ KAYBETTİ'

Verirdiniz talimatı, milyorlarca maske üretilirdi. İktidar düşünme yetisini kaybetti. Sağlıklı düşünemiyor, politika üretemiyor. Politika üretemediğinizde işi kavgaya dökersiniz, iktidar bunu yapıyor ama güven kaybediyor. Kendisine destek verenler, o güveni onlara aşılayan özellikler ortaya çıkıp hayal kırıklığını uğrayınca geri duruyorlar.

Şu anda Türkiye'de ifade özgürlüğü var demek, boş iddiadan ibarettir. İfade özgürlüğü, iktidarı tenkit edebilme, icraatlarını eleştirebilme özgürlüğüdür. Yağ çekmek serbest, iktidarı övmek serbest ama hataları dile getirdiğinizde vatan haini ilan edilirseniz, burada düşünce özgürlüğü olmaz.

'ANAYASADA ENGELE TAKILIYORLAR'

Herkes biliyor ki, bu af kanunu. Af diye getirdikleri zaman Anayasa'da engele takılıyorlar. Muhalefetle uzlaşmak için adil olmak gerekiyor. Buna razı olmadıkları için infaz yasasında değişiklik diye getirdiler, ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Bu haksızlıkları yapanlar oturup düşünseler, 30 - 40 sene sonra tarihçiler bunları irdeleyecek ve hüküm verecekler. Tarihte her türlü zulmü işleyen iktidarların tamamı sorgulanmıştır. Bunu unutuyorlar. O zaman torunlarınız, çocuklarınız kimsenin yüzüne bakamayacaklar. Bu hukuksuzluktur, kanunsuzluktur. Bu üstü örtülü bir af mahiyetinde olduğu için AYM tarafından eşitlik ilkesine dayanılarak genişletilecektir.

Fikir suçlularını hapiste tutacaksınız, katilleri serbest bırakacaksınız. Bu nasıl bir mantık? Burada bir haksızlık var. İnfaz yasası aslında bir af yasasıdır. AYM burada mutlaka eşitlik ilkesini sağlamak için müdahalede bulunacaktır, kapsamı genişleyecektir.

S-400 DEĞERLENDİRMESİ

S-400'ler uyuyor herhalde. S-400 kararı benim kaatime göre, isabetli bir karardı. Türkiye dünyanın en stratejik konumda bulunan ülkesi. Askeri yönden güçlü ülkeler Türkiye üzerinde etkili olmak istiyorlar. 
Bizim herhangi bir şekilde, belli bir taraftan saldırıya uğramamız halinde kendimizi koruyacak mekanizmayı oluşturmamız gerekir. İsrafil bir füze gönderse, NATO gerekçesiyle kendimizi koruyamayız. Onun için bizim S-400'leri almamız, Yunanistan'dan, başka bir yerden bir saldırı olması durumunda kendimizi koruyabiliriz.
Rus tarafından bir saldırı olursa, bu sefer de NATO çerçevesindeki kalkanla kendimizi korumuş oluruz.

DİYANET'İN AÇIKLAMASI

Herkes kendi açısından bakıldığında bazı doğruları söylüyor. Cenab-ı Hakk da aşırı kavimlerin helak edildiğini söylüyor. Diyanet İşleri Başkanı'nın açıklamasını isabetli buldum ve muhatabı iktidardı. Bunu kim düzeltecek?
Zamanlamasını tamamen kendiliğinden yapılan bir açıklama olarak gördüğümü söyleyemem. Ama muhatap doğrudan doğruya iktidarın kendisi. Diyanet İşleri Başkanı'na karşı haksız bir kampanya başlatıldı.

Türkiye'nin bu süreç bitmiş olsa bile toparlanması için çok farklı tedbirler alması gerektiğine inanıyorum. İktidarın da böyle bir niyeti olduğuna dair işaret alamıyorum. Bir ülkenin güçlü olması için belli şartlar var.
Hayatta belli bir yaşa gelmiş olan insanların geçimlerini sağlayaçak bir işe ihtiyaçları var. Bir ülkenin kendi ihtiyaçlarını kendisinin üretebilmesi lazım. Bir ülkenin güçlü olabilmesi için, kendi teknolojisini kendisinin üretmesi lazım. Arge'ye çok büyük miktarda paraların ayrılması gerekir.

'PARAYI; BETONA VE ASFALTA GÖMÜYORLAR'

Söylediklerimiz fantaze kabilinden kaldı. Tarımda bile milli hasılanın yüzde birini vermemiz gerekirken, yarısına yakınını tarıma destek diye veremedik. Teknolojide büyük bir hamleye ihtiyacımız var.
Devletin bütün kaynaklarını üretime tahsis etmesi gerekir. Biz bugün halen parayı betona ve asfalta gömüyoruz. Kızılderililerin bir lafını söylemiştim; beyaz adam anlayacak ki bir gün, asfalt ve beton yenmiyor. Bizimkiler bunların yenemeyen bir madde olmadığını anlayamadılar. Kanal İstanbul, kim ne derse desin karar vermişler yürüyor. Kaç kişi çalışacak, kimin karnı doyacak, kime gidecek bu paralar? 
Bütçeden karşılayacaklar. Köprülerin hiçbirinden vatandaş geçmiyor ama o köprüleri yapanlar hazineden paylarına düşen parayı alıyorlar.

Kendilerini garantiye almışlar. Hangi ahbap, yaren bu köprülerden yararlanıyor? Bir memleketin başını bu kadar belaya hangi iktidar sokabilir? Bunlar bizim arkadaşlarımız... Bir ülke böyle bir belaya nasıl muhatap edilebilir? Allah'tan başka kimseden korkmuyorum diyorlar ya, Allah'tan korkuyorsanız bunu yapmamanız gerekirdi.
Çanakkale köprüsünün malzemesini bile biz halen Türkiye'de üretemiyoruz. Projelerini biz değil başkaları yapıyor. Bu mantıkla Türkiye'nin ekonomisinin düzelmesi mümkün mü? 
İktidara gelecek olan parti olarak bize böyle bir yetki verilse, ilk yapacağımız iş üretime dönük olmayan yatırımın tamamını durdurmak olur.

Bu arkadaşlarımızda şöyle bir rahatlık var, para rahatlıkla ödendiği için denetim yapılmıyor. Her şey yolunda gidiyor diye bir kanaate sahipler. Sayın Cumhurbaşkanı kendisine menfi rapor verilmesini istemiyor, hoşlanmıyor bundan anladığım kadarıyla. Ama bu böyle gitmez, Türkiye böyle yönetilemez.

'HER KURUŞUN HESABINI VERECEKLER'

Sorumluluk duyguları olmadığı için bir şey açıklamıyorlar, kimseye hesap verme ihtiyacında olduklarını düşünmüyorlar. Ama Cenab-ı Hakk'ın huzurunda bunlar sorulur. Kuruşun hesabı bile sorulur. Cevabını veririz diyorlarsa yolları açık olsun, yapacak bir şey yok.

Arkadaşlarımız toplumun her kesiminin dertlerini içeren, her kesime mesaj veren anlayışla yola çıktılar. Düşünün berberler, lokantalar kapalı, taksiciler iş göremiyorlar. Tamirciler iş yapamıyorlar. O kadar geniş bir kitle var ki, bunların hepsi mağdur. Bu kesimlerin her biri için mesaj ulaştırmaya çalışıyoruz. Herkes ailesini geçindirecek bir gelir istiyor, buna ihtiyaç var. 
Her esnafın yanında bir kaç insan çalışsa, milyonlarca insan işsiz kaldı. Bunların derdiyle hep beraber dertleneceğiz. Aynı sesi yükselteceğiz.

MEVSİMLİK İŞÇİLER

170 bin civarında çay mevsiminde çalışacak insana ihtiyaç var. Çoğunluk İstanbul'da. Anlaşılan iktidar o kapıyı kapattı şimdi. Kısmen gidenler mutlaka olacaktır. Ama o bölgede yaşayan insanların daha fazla yorulması konusu çıkıyor ortaya. İnşallah iktidar kısmen buna bir çözüm bulur. Çünkü bu hasat yapılmazsa, bir çok aile ekstra mağdur olacak. Fındıkta da aynı olacak.

'İKTİDARIN EN BÜYÜK ZAAFI'

İnsanlar şu anda komşularının, akrabalarının, kendi birikimlerinin bir kısmını kullanarak bugüne kadar geldiler. Bu şartlar devam ederse ülke olarak bunun altından kalkamayız. İktidarın en büyük zaafı uzman insan kullanamamasıdır. Uzman insan fikirlerini açıkça söyler. Bugünkü iktidarın fikrin açıkça söylenmesine tahammülleri yok. 
Bu tip fikirleri olanlara ihtiyaç var böyle zor dönemlerde. Ekonomi herkesi ilgilendiren bir konu. Biz SP olarak bunu adım adım sıraladık. Bir numaralı mesele tarım ve hayvancılıktır. Tohum üretimi, ilaç üretimi, beslenme dahil bir bütün olarak ele alınmalı.

Merkez Bankası'nda para kalmadı, swap'la bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. 
Üretmezseniz, üretimi geliştirecek, kalitesini artıracak bir noktaya getiremezsiniz üretimi, ekonominiz düzelmez. İşsizlik de böyle çözülür, borç da böyle ödenir, milli gelir de böyle artar.

'İKTİDARDA BULUNANLAR ERBAKAN HOCA'NIN 'DAVAM' KİTABINI OKUSUNLAR'

Benim tavsiyem, şu anda iktidarda bulunan herkes Erbakan'ın 'Davam' kitabını okusunlar, anlasınlar. Erbakan hocadan kendileri koptu, koparken de prensipleri terk edeceklerini söylediler. 
Erbakan hocanın politikalarını terk ettiler, ABD ve İsrail'i stratejik müttefik ilan ettiler. Hocanın vefat etmeden önce, hocayı terk ettikleri zaman hocanın kendileri için, kendilerinin de hoca için söylediklerini bir daha dinlesinler.

AdminAdmin