Cumhuriyet Üniversitesi Haberleri
Giriş Tarihi : 29-09-2018 02:08

“ÜNİVERSİTELER REKTÖRLERİN AİLE ÇİFTLİĞİNE DÖNDÜ”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Abant'ta gerçekleştirilen "CHP TBMM Grubu 27. Dönem 1. Çalışma-Değerlendirme Programı"nın açılışında konuştu. Kılıçdaroğlu'nun Büyük Abant Oteli'nin konferans salonunda yapılan toplantıdaki konuşması satır başlarıyla şöyle:

“ÜNİVERSİTELER REKTÖRLERİN AİLE ÇİFTLİĞİNE DÖNDÜ”
CHP Genel Başkanı Kemal  Kılıçdaroğlu Abant'ta gerçekleştirilen "CHP TBMM Grubu 27. Dönem 1. Çalışma-Değerlendirme Programı"nın açılışında konuştu. Kılıçdaroğlu'nun Büyük Abant Oteli'nin konferans salonunda yapılan toplantıdaki konuşması satır başlarıyla şöyle:

Enis Berberoğlu'na 'Aramıza hoşgeldin' dedi.

"Bu kadar yoğun bir sorunun yaşandığı dönemde hepimize büyük görevler düşüyor. Özellikle CHP'lilere büyük görevler düşüyor. Bu toplantının bir özelliği daha var. Uzun bir süredir, 15 aydır aramızda olmayan değerli milletvekilimiz Enis Berberoğlu aramızda. Hoşgeldin. Kapalı bölümde kendisi konuşacak, duygularını,  düşüncelerini aktaracak. Belki gördüğü aksaklıklar bir şekilde dile getirilecek. Ama sonuçta Enis beyin aramızda olması mutluluk verici bir olay. 

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim; daha önce gazeteciler, yazarlar hapse girip çıktığında onları arayıp şunu söylediğimi hatırlarım: 'Kapalı cezaevinden yarı açık cezaevine geldiniz, özgürlük alanınız biraz daha genişledi'. Türkiye'yi bir anlamda yarı açık cezaevine döndürdüler. Evet Enis Bey tahliye oldu. Parlamentoda görevine başlayacak, milletvekilliği yeminini edecek. Ama hala hapiste gazeteciler, yazarlar, avukatlar, Eren Erdem başta olmak üzere eski milletvekilleri var. Biz Türkiye'de adaletin hakkın hukukun olmasını istiyoruz.

Hapishaneler tıka basa dolu

Hapishaneler tıka basa dolu. Hapishanelerin tıka basa dolu olduğu bir Türkiye'de kimse demokrasiden, özgürlükten, kadın erkek eşitliğinden, düşünceyi açıklama özgürlüğünden bahsedemez. Dolayısıyla adalet arayan, hak hukuk arayan bütün yurttaşlarımıza, görevi ve çalıştığı alan ne olursa olsun hepsine selamlarımızı gönderiyoruz.

'2001 krizinden hiç mi ders almadınız?'

Dış politika ağırlıklı daha uzun bir metin hazırlamıştım ama izin verirseniz onu daha sonra başka bir ortamda konuşuruz. Ben 81 milyon insanın yaşadığı temel bir soruna, ekonomik krize ayrıntılarıyla girmeye çalışacağım. Elbette Türkiye'nin eğitimden tutun tarıma kadar, dış politikadan tutun üniversitelere kadar çok sorunu var. Ama bütün bu sorunları aşmak mümkün. Ekonomi krizine gelince, şöyle bir hükümet düşünün: 2001 krizi yaşanan bir ülkede dönemin hükümeti krizi aşmak için ağır bedeller ödedi. Sonra yeni bir hükümet geldi, 16 yıldır ülkeyi tek başına kesintisiz yönetiyor. Trajikomik olan şu: 16 yıl Türkiye'yi tek başınıza yöneteceksiniz, sonra yeniden Türkiye'yi ekonomik krizin kucağına iteceksiniz. 16 yıl önce Türkiye ciddi bir ekonomik kriz yaşadı, hiç mi ders almadınız oradan? 

'Türkiye 2001'den daha ağır bir krizin göbeğinde'

Türkiye bugün bir ekonomik krizin göbeğinde. Üstelik 2001'e göre daha ağır bir ekonomik krizle karşı karşıya. Buna aşmak için çok iyi niyetlerle, ülkesini insanını seven, herkesin huzur içinde yaşamasını isteyen bir siyasi partinin genel başkanı olarak İstanbul'a gittik, bir toplantı yaptık, 'Bu kriz aşılabilir' dedik. El birliğiyle bu kriz aşılabilir. Gelin 13 madde halinde sıraladığımız uygulamayı başlatın. Göreceksiniz ki Türkiye krizden çıkabilir. Biz sanki bu 13 maddeyi hiç önermemişiz gibi bize yönelik ağır eleştiriler yaptılar. 'Dolar baronlarının adamı' olarak suçlandık. Bir akıl tutulması var. Anlamakta zorlanıyorum. İyi niyetlerle çözüm öneriyoruz, ellerinin tersiyle itiyorlar. Siz önerin siz yapın. Türkiye'nin ekonomik kriz içinde olması bizim hoşumuza gitmez ki, halkın ağır bedeller ödemesini istemeyiz.

Oturdular bir sürü şey yaptılar, olmadı tutmadı. Yeni Ekonomi Programı açıkladılar. Aslında bu program geçmişte yaptıklarının itiraflarıyla dolu. Dördüncü sayfasında diyor ki, 'Ekonomide yapısal dönüşümü tamamlayacağız'. Demek ki 16 yılda yapamadılar. 'Kayıt dışı ekonomiyle mücadele edeceğiz'. Adamı güldürüyorlar. Kayıt dışı ekonomiyle mücadele edeceksin de 16 yılda elinden tutan, 'yapma' diyen mi oldu? Tam tersini yaptılar, bütün dünyada kayıt dışı kazanılmış paraları Türkiye'ye çekmek için özel kanun çıkardılar. 'Uyuşturucu, organ ticareti, çocuk ticareti, fuhuş paraları ne olursa olsun, getirin Türkiye'ye, adınızı dahi sormayacağız' dediler.

'Bu programla Türkiye düzelmez'

Şimdi önümüze bir program koydular, bu programla Türkiye düzelecekmiş. Bu programla Türkiye düzelmez. İç tutarlılığı yok programın, akılcı bir program yok. Uzun uzun programı eleştirmek istemem ama iki tane çarpıcı çelişkiyi değerli milletvekillerime sunmak isterim. Bunlardan birincisi şu: 11. Sayfa. Diyor ki, 'Kamu maliyesinin en temel hedefi faiz giderlerinin azaltılmasıdır' diyor. Doğru mu? Doğru. Faiz giderleri ne kadar azaltılırsa yatırımlara o kadar kaynak aktarılabilir. Faiz rantiyeye aktarılan bir paradır. Hedef bu, faiz harcamalarını düşürmek. Peki gerçek ne? Gerçeği de başka yerde aramıyoruz. Yine aynı programın 30. sayfasında Ek Tablo 2'de 2019, 2020, 2021'de ödenecek faizleri anlatıyor. '2019'da 117 milyar lira faiz ödeyeceğiz' diyor. '2020'de 148 milyar faiz ödeyeceğiz', '2021 ödenecek faiz 171 milyar' diyor. Hani azalacaktı? Kendi içinde çelişen, tutarlı olmayan bir programla karşı karşıyayız. Belki şu düşünülebilir. GSMH içindeki faiz harcamaları düşecek. O da değil, aynı tablo içinde o da var. 'GSMH içindeki faiz harcamalarının tutarı yüzde 2.6'dan yüzde 3'e çıkacak' diyor. Peki niye yazıyorsun 'Faiz ödemeleri azalacak' diye.

'ÜNİVERSİTELER REKTÖRLERİN AİLE ÇİFTLİĞİNE DÖNDÜ'

Yine aynı şekilde ikinci bir örnek vereyim. Sayfa 6'da diyor ki, 'Liyakat ve performans odaklı insan kaynağı yöntemiyle kurumlara güven artırılacak'. Yani kurumların başına liyakat sahibi insanlar getirilecek. 'Kurumların başına bu işi en iyi bilen kişiler getirilecek' diyor. Allah aşkına buna inanan var mı? Sanki Şaban Dişli'yi bunlar değil de CHP büyükelçi tayin etti. Adı bu kadar lekelenmiş bir kişi nasıl olur da Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil etmek üzere büyükelçi atanabilir? Hangi bilgisi, yeteneği var? Üniversitelere bakıyoruz. Rektörlerin aile çiftliğine dönmüş. Rektörün bacanağı, karısı, dayısının oğlu. Neymiş? Bunlar üniversitelerde görev yapacakmış. Başka adam mı bulamadınız? Sağlık Bakanlığına müzik öğretmeni yönetici. Müziğe ve müzik öğretmenine saygı duyarım ama onun görevi Sağlık Bakanlığında yöneticilik yapmaksa olmaz. Liyakatin olmadığı bir devlette çürüme olur. Geldiğimiz nokta çürümedir. Büyükelçi olmak için bilgi, deneyim, dünyayı iyi bilmek ister. Şimdi ne kadar AKP'de koltuk kaybeden eski milletvekili varsa, büyükelçi tayin ediliyor. Sonra da kalkıp programda 'Liyakat ve performans odaklı insan kaynağı yönetimiyle nitelikli adamlar atayacağız' derler. Atadığınız adamlar bunlar. Rektör olmak için eskiden 3 yıllık profesör olmak gerekiyordu, 3 Temmuz'da bunu kaldırdılar. Eleştiri gelince 15 Temmuz'da yeniden getirdiler. 13 Eylül'de tekrar kaldırdılar. Sıradan birisini getirdiler, 'Seni rektör yapıyoruz' diye atadılar. Devlet yönetimi böyle olursa, Türkiye bu krizi aşamaz'.

'Faiz ödemeleri, fnflasyon, vergiler, işsizlik artıyor; peki programın amacı ne?'

Bizim 13 maddenin birincisi liyakattir. İşi ehline teslim edeceksiniz. Merkez Bankası, Hazine, Maliye, genel müdürlükler, büyükelçiliklerin, bunların tamamı nitelikli insanlar tarafından yönetilmesi gerekiyor. Bu program devreye girerse ne olur? Yüksek enflasyonu yaşayacağız. Kendisi söylüyor zaten. 2- İşsizlik artacak. Kendisi söylüyor zaten. 3- Vergiler artacak, üstelik enflasyondan daha fazla artacak. 4- Özelleştirmeler artacak. Diyor ki, 'Bütün kurumları özelleştireceğiz'. Devlet daha fazla faiz ödeyecek, az önce rakamları verdim size. O zaman bu programın amacı ne? Enflasyon artıyor, vergiler artıyor, işsizlik artıyor. Peki programın amacı ne, topluma hangi huzuru, güveni verecek. 

'Yaşanan kriz aslında bir siyasal krizdir'

Bütün bunlar ortadayken bir tek adam gerçeği yaşıyoruz. Bu program doğal olarak ondan izin alınarak açıklanan bir program. Başta beyefendi, arkasında da damadı var. Türkiye bir hanedan tarafından yönetiliyor. Yaşadığımız krizi çoğu kişi bir ekonomik kriz olarak düşünüyor. Yaşanan kriz aslında bir siyasal krizdir. Bu siyasal krizin ekonomiye, eğitime, dış politikaya yansımasıdır. Asıl budur. Tek adam rejiminin olduğu ülkelerde bir kişi sorumludur ve bütün sorumluluk ona aittir. Bu yönetimlerde bir kişi asla sorumluluk almaz, anayasal sorumsuzluğu vardır. Hanedanlık tarafından yönetilen ülkelerde bu tür tablolar kaçınılmaz olarak ülkenin gündemine gelir. Bu kişilerin temel özelliklerinden birisi de herkes tarafından kandırılabilir olmalıdır. O da şimdi vatandaşı kandırmaya çalışıyor. 'Efendim ekonomik kriz falan yok, ne krizi' diyor. Daha önce krizi dış güçlere bağlamıştı. Kendisine teşekkür edelim, bir Amerika ziyaretinden sonra 'Papaz bu krizin sebebi değildir' dedi. Niye yaptı bilmiyorum. Oysa havuz medyası günlerce 'Papaz yüzünden ekonominin krize girdiğini yazdı' Merakım şu, havuz medyası şimdi ne yazacak?

'Mutfakta yangın var, herkes bunu biliyor'

'Kriz yok' diyorlar. İki katmanlı bir toplum çıktı ortaya. 1- Saray ve çevresi, 2- Halk. Saray ve çevresini ayrı, halkı ayrı değerlendirmek gerekiyor. Biz neyiz? Halk Partisi'yiz. Halkın partisiyiz, halkın çıkarlarını korumak zorundayız. Kriz var mı, yok mu halktan yana bir bakalım. Önce emekliden yana bir bakalım. Emeklinin durumunu hepimiz üç aşağı beş yukarı biliyoruz. 1 milyon 600 binden fazla emekli 1.500 liranın altında maaş alıyor. Ayda, 300, 500, 800, 1000 lira alan var. Hazirandan ağustosa un fiyatları yüzde 36, pirinç yüzde 15, yoğurt yüzde 17, kağıt havlu yüzde 16, süt yüzde 11, domates salçası yüzde 40 arttı. Emeklinin aylığı arttı mı? Hayır. Krizi kim yaşıyor? Emekli yaşıyor. Ekonomik kriz emekliyi vurdu. Sarayın bundan haberi var mı? Yok. Aynı tabloyu memur ve çalışan işçiler için düşünelim. Fiyatlar artıyor, mutfakta yagın var. Herkes biliyor bunu. Peki kişi aynı tabloyla karşı karşıya mı? Evet. İşçinin, memurun aylığı arttı mı? Hayır. Nerede yangın var? Memurun ve işçinin mutfağında yangın var.

İşsizlerin karşılaştığı tabloyu anlattı

Bir başka sorun daha var. İşten çıkarılan işçiler. Onlar 2 ayrı derin sorunla karşı karşıyalar. Bir bütün bu zamlarla karşı karşıyalar, iki hiçbir gelirleri kalmadı. Sokağa atıldı onlar. Onlar seslerini nasıl duyuruyorlar? Ya kendilerini yakarak ya da intihar ederek.

3. Havalimanı işçilerine değindi

En acı tablolardan birisi de hak arayan işçiler. 3. Havaalanında çalışan işçiler var, hak arıyorlar. Diyorlar ki, 'işçileri işten atmayın, servis sorunumuzu çözün, tahta kuruları var giderin, doğru dürüst yemek verin, elden aylıklarımızı ödüyorsunuz, bankaya yatıran, sosyal sigorta primlerimiz yatsın'. Sen misin bunu diyen, tamamı hapiste. Oysa anayasa  ne diyor? Madde 49: 'Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir.  Devlet çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır'. Diyeceksiniz ki 'hanedanlıkta anayasa olur mı?' Yoktur tabii. Anayasa yürürlükte olsa, uygulansaydı devlet, 'Bu işçilerin hakkını kim vermiyor' diye oraya denetim elemanı gönderirdi. Elden para vermek kayıt dışı çalışma, vergi kaçırmak, sigorta primi kaçırmak demektir. Orası denetlendi mi? Hayır. Kim gönderildi oraya? İşçileri susturmak için jandarma gönderildi. Hak arayanlar şu anda hapisteler. Bunlar da ekonomik krizin yarattığı tablolardan birisidir. 

'Çiftçi tarlasını ekemeyecek'

Çiftçi daha henüz ekonomik krizin çok farkında değil. Ama gidecek bir süre sonra tarlasını ekmek için gübre, ilaç alacak. Örnek vereyim. Üre 50 kilogramlık torba 2017'nin başında 67 liraydı, Eylül fiyatları 117 liraya çıktı. Dap gübresi 85 liradan 162 lira 50 kuruşa çıktı. Böcek ilacı Ağustos ayında Ocak ayında 80 liraydı, Ağustos'ta 147 liraya çıktı. Bakırlı mantar ilacı 105 liraydı, 220 liraya çıktı. Emici böcek ilacı 23 liraydı 60 liraya çıktı. Yabancı otla mücadele için kullanılan ilaç 763 liraydı 1331 liraya çıktı. Daha çiftçi bu şoku yaşamış değil. Bu ilaçları gübreleri almaya başladığında tarlasını ekemeyecek. Onun için yakın zamanda Türkiye bir açlık kriziyle karşı karşıya kalabilir. 

Sanayicinin durumunu anlattı

Sanayiciye bakalım. Dolar başını almış gidiyor. Enerji, doğalgaz, elektrik fiyatları sürekli artıyor. Daha da önemlisi önünü göremiyor. Peşin mal satmaya başladı herkes, çekler çalışmıyor. Böyle bir durumda ya 'borçlarımı ödeyemiyorum' diyecek konkordato ilan edecek ki bunlar da yağmur gibi yağmaya başladı veya işçi çıkarıyor. Kusura bakmayın işçi çıkarmak zorundayım, yoksa ayakta duramam' diyor. 

TESK Başkanını hedef aldı

Gelelim esnafın durumuna. TESK Başkanına göre (Bendevi Palandöken) esnafın durumu çok iyi. 13 Eylül'de Esnaf ve Kefaret Sandıklarının genel kurulu var. Bu beyefendi kürsüden şu konuşmayı yapıyor: 'Elinde bavulla para olanlara bir telaş bindi. Ne olacak diye soruyorlar'. Oysa elinde bavulla doları olanın bir telaşı yok zaten. 'Ben de diyorum ki, Ekim ayının 15'inden sonra az kaldı her şey güllük gülistanlık olacak. Türkiye'ye milyon dolarlar akacak. Ekim ayından sonra herkes bu fiyatları, ürünleri aldıkları fiyatlara düşürecekler'. Yani bakkal, marketler fiyatları düşürecek. 'Şimdi Ekim ayına odaklandık. Ekim ayı hayır ayı olacak'. Bunu söyleyen kişi TESK Başkanı. Kimin için söylüyor? Tek adam için, ona yağ çekmek için söylüyor. 'Ülkede kriz yok, enflasyon yok, bekleyelim Ekim'in 15'inden sonra milyar dolarlar yağacak' diyor. Yahu esnaf sattığı ürünü yerine koyacak para bulamıyor. Acaba bu beyefendi esnafın durumunu soruyor mu? Hayır.

Bu anlattığım halk için. Şimdi gelelim saraya. Saray ne diyor? 'Kriz mriz yok' diyor. Bakıyorum hakkını yemeyelim sarayda bir kriz yok. Hangi kriz var sarayda? Badem sütüyle besleniyor mu? Evet. Bunun için cebinden para ödüyor mu? Hayır. Kriz var mı? Cebinden para ödemiyor ki, kriz olsun. Ev kirası, uçak parası, dolmuş parası, yok. Elektrik, doğalgaz, ısınma parası. Hiçbirisi yok. Boşuna demiyor 'Kriz yok' diye. Doğru söylüyor, ona göre kriz yok. Daha adını sayamadığım bir sürü yemekler var, onları da afiyetle yiyor. Sonra dönüp diyor ki, 'Kriz yok'. Kim açısından sarayda yaşayan adam açısından. Parayı kim ödüyor? Bu ülkenin fakir fukarası ödüyor. Hani oğluna pantolon alamadığı için intihar eden adamın yaptığı her alışverişte ödediği vergiden bu lüks hayatı yaşıyor ve 'kriz mriz yok' diyor. Vatandaşıyla alay ediyor, dalga geçiyor. Sonuna kadar israf var.

'Katar'ın hediye ettiği uçağı iade edin'

Meksika devlet başkanı kendisine tahsis edilen uçağa binmemesini, 'Bu kadar fakir ülkede uçağa binersem utancımdan kimsenin yüzüne bakamam' diye açıklıyor. Ve 'güç başkalarına hizmet edilmek için kullanıldığında bir anlam ifade eder' diyor. Bu gücü vatandaşın ensesinde boza kullanmak için kullanıyor. Tek adama yine söylüyorum; onurun, haysiyetin, şerefin varsa o uçağı iade edersin.

'Krizi fırsata dönüştürenler var'

Krizi fırsata dönüştürenler var. İçeriye ödenen faiz 699 milyar lira. Yurt dışına ödenen faiz ise; 156 milyar lira. Rantiye sınıfı sadece faiz geliri elde etmiyor. Bir gerçeğin altını çizerek ifade etmek isterim; onlar aynı zamanda vurguncudur. Örnek vereceğim; 13 Eylül 2018 tarihi TESK Genel Kurulunun yapıldığı gün. Saat 09.00, dolar kuru 6 lira 36 kuruş, saat 12.39 tek adam TESK Genel Kurulunda konuşuyor dolar kuru 6 lira 53’e çıkıyor. Saat 14.05 Merkez Bankası toplanarak faizleri artırdı, dolar kuru 6 lira 03 kuruşa düştü. Bir milyon doları olan 5 saat içerisinde doları Türk lirasına, Türk lirasını dolara çevirerek 82 bin 918 bin dolar para kazandı.

Bir de sarayın çevresi var krizden etkilenmeyen; rantiye sınıfı ve sarayın çevresi var. Dolar ile ihale alan sarayın çevresindeki müteahhitler ve 3’üncüsü dolar ile fiyatları endeks eden hizmetler. Türkiye’nin soyulduğuna çarpıcı bir örnek vereceğim. Kütahya Zafer Havaalanı, 50 milyon dolara ihale verilmiş. 25 Kasım 2012’de hizmete açılıyor. 2012-2016 arasında bu havaalanından uçan yolcu iç hatlar toplam 170 bin kişi bu havaalanından uçuyor. Ama hazine buna garanti veriyor, az olursa yolcu üstünü tamamlayacağım diye. 20 milyon 856 bin 848 avro ödeniyor uçmayan yolcular için. Bu kimin parası, hangi vicdan bunu kabul eder. Bu süre 29 yıl daha devam edecek, 21 Mart 2044’da bitecek. Bundan daha büyük bir soygun olabilir mi?. Fakir fukaradan toplanan vergiler buralara veriliyor."
AdminAdmin