Kategorilenmemiş
Giriş Tarihi : 21-01-2011 22:18

YARGITAY'DAN SÜPER YARGI TEPKİSİ

Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili görüşünde “Tarihe şer düşmek amacıyla söz konusu tasarıdaki düzenlemelerin hukuk devleti ilkesi ile Anayasaya aykırı olduğu hususundaki görüş bildirme zorunluluğu doğmuştur. Özellikle bireysel başvuru konusundaki düzenleme tamamıyla Anayasa ile açıkça çelişmektedir” denildi.

YARGITAY'DAN SÜPER YARGI TEPKİSİ

Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili görüşünde “Tarihe şer düşmek amacıyla söz konusu tasarıdaki düzenlemelerin hukuk devleti ilkesi ile Anayasaya aykırı olduğu hususundaki görüş bildirme zorunluluğu doğmuştur. Özellikle bireysel başvuru konusundaki düzenleme tamamıyla Anayasa ile açıkça çelişmektedir” denildi.

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, bugün AYM’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’na ilişkin hazırladıkları raporu Cumhurbaşkanı Abdulah Gül ve TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’e sundu.

ANKA’nın ulaştığı raporda bazı ayrıntılar dikkat çekti. Raporda, AYM raportörlerinden seçilecek kişilerin 45 yaşın doldurulması şartının aranmadığı şeklindeki düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu ifade edildi.
Yargıtay'ın raporunda, "Tarihe şer düşmek amacıyla söz konusu tasarıdaki düzenlemelerin hukuk devleti ilkesi ile Anayasaya aykırı olduğu hususundaki görüş bildirme zorunluluğu doğmuştur. Özellikle bireysel başvuru konusundaki düzenleme tamamıyla Anayasa ile açıkça çelişmektedir” ifadesine yer verildi.

-45 YAŞ ELEŞTİRİSİ-

Raporda tasarıya yönelik şu eleştiriler getirildi:
“Tasarının 31. maddesinde AYM’de diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki personeli geçici olarak görevlendirilmesi konusu düzenlenmiştir. Birinci fıkrada ‘hakim ve savcıdan’ söz edilmektedir. Hakim ve savcıların personel olarak nitelendirilmesi Anayasa’ya HSYK Kanununa aykırıdır.

Tasarının 39. maddesinde ‘iptal davalarında eksikliklerin tamamlattırılması ve görüş bildirilme’ konusu düzenlenmiştir. 4. fıkrada ise iptal davalarında mahkemece esasın incelenmesine karar verilmesi halinde, dava dilekçesi ve eklerinin TBMM Başkanlığı ile Başbakanlığa gönderileceği, bu makamların iptal davasıyla ilgili yazılı görüşlerini değerlendirmek üzere AYM’ye bildirebileceği hükme bağlanmıştır. Anayasaya göre görülmekte olan bir dava hakkında yasamaca yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılmaz veya herhangi bir bri beyanda bulunulamaz.

Söz konusu madde de Anayasansın 39. maddesine açıkça aykırıdır.”

-BİREYSEL BAŞVURU-

Raporda AYM’ye bireysel başvuru yapılması hakkı getirilmesine ilişkin görüşte ise Yargıtay ve Danıştay son incelemeyi yapacak yüksek mahkeme olmaktan çıkarılacağı belirtildi. Düzenlemeyle yargı sisteminin dört dereceli hale geleceği öne sürülen raporda, “Bu sistem içinde Türk vatandaşları ucu açık, belirsiz, bitmek tüknmek bilmeyen yıllarca sürecek yargılama ile karşıkarşıya bırakılacaktır” denildi.

Bireysel başvuru hakkı ile AYM’ye mahkeme kararını iptal etme yetkisi verilmesinin "kesin hüküm" amacına da aykırı olduğu vuruglana raporda, tasarıyla idare işlemlerine karşı da bireysel başvuru hakkı tanınmakta olduğu anımsatılarak, bu düzenlemenin iki yönden hatalı olduğu vurgulandı.
Raporda, “Birincisi bireysel başvurunun Anayasal dayanı olan Anayasanın 148. maddesinde idari işlemden söz edilmemektedir. Başvuruda bulunabilmek için kanun yollarının tükenmiş olması gereklidir. Anayasa da idare işlemine karşı bireysel başvuru hakkı tanındığına ilişkin bir düzenleme yoktur. İkincisi yargı denetiminden geçmeden idari işleme karşı bireysel başvuru imkanı tanınması halinde aynı anda idari işlemden etkilenen kişi işleme karşı idari yargı mercilerinde dava açabileceğinden aynı idari işleme karşı farklı yargı mercilerinden farklı kararlar çıkmasına neden olur. Uygulama bir takım hukuki sorunlara neden olacaktır” denildi.

Raporda ayrıca, usul hukukunda kanun yollarının “olağan” ve “olağanüstü” olarak ikiye ayrıldığı, bireysel başvuruda bulunabilmek için “olağan” kanun yollarının tükenmiş olması gerektiği anımsatıldı. Raporda, şeklen kesinleşmiş kararların tekrar gözden geçirilmesini sağlamaya yönelik kanun yolunun “olağanüstü kanun yolu” olduğu ve bu açıdan da düzenlemenin Anayasanın 148. maddesine aykırı olduğu anlatıldı.

Düzenleme de bireysel başvuru hakkına kimlerin sahip olduğunun açıkça belirtilmediği savunulan raporda, “Örneğin davan tarafı olmayan ancak hükümden etkilenen kişiler başvurabilir mi? Bu kişilere önce hükmü temyiz ettikten sonra bu yola başvurmalısın diyebilir miyiz? soruları yöneltidi.

Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili görüşünde, “Kişisel başvuruyu inceleyecek ve yargısal denetim yapacak olan Anayasa Mahkemesi üyelerinin çoğunluğunun hukukçu olması gerekir. Yargıtay ve Danıştay’da konunun uzmanı olan hukukçuların oluşturduğu kurullar uyuşmazlığı karar bağlamaktadır. Konunun uzmanı olmayan hukukçuların hatta hukukçu bile olmayanların uzman kişilerden oluşan kurullarca verilen kararları denetlemeleri hukuk güvenliği açısından da sakıncalıdır” denildi.

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, bugün AYM’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’na ilişkin hazırladıkları raporu Cumhurbaşkanı Abdulah Gül ve TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’e sundu.

ANKA’nın ulaştığı rapordaki önemli ayrıntılar dikkat çekti. Raporda, Tasarının 49. maddesinde bireysel başvuru konusunda Anayasa Mahkemesinin yapacağı incelemenin kapsamının düzenlendiği anımsatıldı. Raporda, “Anayasa Mahkemesi’nin esas hakkında inceleme yapabilmesi için başvurudan önceki aşamalarda bireysel başvuruda bulunan kişinin temel hak ihlali yapıldığını ileri sürmesinin zorunlu olup olmadığı belirtilmemiştir” denildi.
Söz konusu maddenin Anayasa’ya aykırı olduğu savunulan raporda, “Zira, Anayasa'da kimlerin iptal davası açabileceği düzenlenmiştir. Bireysel başvuruyu inceleyen bölüme kanunla böyle bir yetki verilemez" ifadesine yer verildi.

-“HUKUKÇU OLMAYANLAR VERİLEN KARARLARI DENETLEYEMEZ”-

Anayasa Mahkemesi’nin delillerin değerlendirilmesi ve hukukun somut olaya uygulanması ya da mahkemenin takdir yetkisini doğru kullanıp kullanmadığını inceleyemeyeceği de savunulan raporda şöyle denildi:

“Tasarının 49. maddesinin üçüncü fıkrası ile tanınan bilirkişi incelemesi ya da keşif yapılması adeta yeniden yargılama yapılması sonucunu doğurur. Bu düzenleme olağanüstü bir hukuki çare olan bireysel başvuruyu istinaf gibi bir kanun yolu haline getirir. Bu sonuç düzenlemenin amacına aykırıdır.
Kişisel başvuruyu inceleyecek ve yargısal denetim yapacak olan Anayasa Mahkemesi üyelerinin çoğunluğunun hukukçu olması gerekir. Aksi halde kişi ve kurumların hukuki güvenliği sağlanamaz. Anayasa'da yapılan değişiklikle on yedi üyenin dokuz tanesi hukukçu olacaktır. Diğer üyelerin hukukçu olmamaları mümkündür.
Hakim sınıfından olmayan kişilerin çoğunlukta bulunmadığı, Anayasa Mahkemesinin mahkeme kararlarını denetlemeleri uygun değildir. Zira Yargıtay ve Danıştay’da konunun uzmanı olan hukukçuların oluşturduğu kurullar uyuşmazlığı karar bağlamaktadır. Konunun uzmanı olmayan hukukçuların hatta hukukçu bile olmayanların uzman kişilerden oluşan kurullarca verilen kararları denetlemeleri hukuk güvenliği açısından da sakıncalıdır. Zira, konunun uzmanı olan hukukçulardan oluşan kurul davanın bir tarafını haklı görmüştür. Konunun uzmanı olmayan hatta hukukçu bile olmayan kişilerin yapacağı inceleme sonucu verilecek karar uzman hukukçulardan oluşan kurulca haklı görülen tarafın hukuki güvenliğini ortadan kaldırabilir. Bu sonuç hukuk devleti ilkesine aykırıdır.”

-“HUKUK DEVLETİ İLKESİNE AYKIRIDIR”-

Davanın tarafları bir delilinin iddia veya savunma yönünden dikkate alınmadığını veya değerlendirilmediğini ileri sürerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabileceği ifade edilen raporda, bu durumda Yüksek Mahkemelere intikal eden dosyaların büyük çoğunluğu bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesinin önüne geleceği savunuldu.
Anayasa Mahkemesinin önüne gelen uyuşmazlıkların tamamına yakını bireysel başvuru ile ilgili olabileceği kaydedilen açıklamada, “Bu durumda mevcut üye ve raportör yapısıyla uzmanlık gerektiren uyuşmazlıkları hukukçu olmayan kişilerin karara bağlaması sonucu ortaya çıkar. Bu sonuç ise Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil etmektedir” denildi. Raporda ayrıca şöyle denildi:

“Tasarının 49. maddesinin üçüncü fıkrasında komisyonlar ve bölümlerin bireysel başvuruları incelerken her türlü araştırma ve incelemeyi yapabileceği, bilirkişi incelemesi ya da keşif yapılmasına karar verebileceği hükme bağlanmıştır.
Anayasa'da bireysel başvuru konusunda Anayasa Mahkemesine bilirkişi incelemesi yapılabileceği veya keşfe karar verebileceği konusunda yetki verilmemiştir. Temyiz incelemesi yapan Yargıtay'ın dahi böyle bir yetkisi bulunmamaktadır. Bu düzenleme Anayasa'ya aykırı olduğu gibi Anayasa Mahkemesini Yargıtay ve Danıştay üzerinde onların kararlarını denetleyen bir olay mahkemesi konuma getirmektedir ki, bu sonuç mevcut yargı sistemini bozacaktır.”

Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili görüşünde, “Ortaya çıkarılan tasarı ile gerçekte hukuk devletine katkı mı yoksa Anayasa Mahkemesi üyelerine mali ayrıcalıklar tanınması, başkanın yetkilerinin artırılması ve diğer yüksek mahkemeler karşısında üstünlüğünün sağlanması mı amaçlanmaktadır? Adeta ‘yüksek yargı ve diğer yargı kararlarını etkisiz kılma’ hedeflenmektedir. Böyle bir düzenlemenin ülkemiz insanına fazla bir faydası olmayacağı gibi, zararı daha çok olacaktır” ifadesine yer verildi.

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, bugün AYM’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’na ilişkin hazırladıkları raporu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’e sundu. Raporu hazırlayan komisyonda, Yargıtay Başkanvekili Erdal Sanlı, Yargıtay Üyesi İbrahim Şahbaz ve Yargıtay Üyesi Adanan Değnekli de yer aldı.

ANKA’nın ulaştığı raporda bazı önemli ayrıntılar dikkat çekti. Raporda, bireysel başvuru talebinin kabulü halinde Anayasa Mahkemesinin vereceği kararlar konusunda değişik ülkelerde farklı düzenlemeler mevcut olduğu, bazı ülkelerde sadece hak ihlalinin tespiti yapıldığı vurgulandı.
“Bazı ülkelerde hak ihlalinin tespitinin yargılamanın yenilenmesinin gerektirdiği kabul edilmiştir” denilen raporda, bazı ülkelerde ise incelenen karar ve işlemin iptaline karar verilmesinin benimsendiği belirtildi. Raporda, “Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruda incelemenin kapsamım daraltma yoluna gittiği için çok az talep kabul edilebilir bulunmaktadır. Bu nedenle bireysel başvuru Ümitsiz bir yol olarak kabul edilmekte” olduğu kaydedildi.
2010 yılı içinde Yargıtay’a gelen toplam dosya sayısının 644 bin 630 olduğu kaydedilen açıklamada, “Bu dosyaların yüzde 30’unun bireysel başvuru yolu ile Anayasa Mahkemesine gittiğini kabul edilerek yaklaşık 190 bin dosyanın bireysel başvuru talebiyle Anayasa Mahkemesine gitmesi mümkündür. Mahkemesinin 17 üye ve 130 uzman ile bu dosyalan inceleyip karara bağlaması mümkün olmadığı gibi bu inceleme Anayasa Mahkemesinin asıl işlevini yerine getirememesi sonucunu doğuracaktır. Bu sonuç Anayasa ile güvence altına alınan hukuk devleti ilkesine aykırı olacaktır. Diğer yerel mahkeme ve Yüksek Mahkemelerden gelecek dosyalarla bu sayı çok daha fazla olacaktır” görüşüne yer verildi.

-“ANAYASA’DA AYM’YE İPTAL HAKKI VERİLMEMİŞTİR”-

Anayasa Mahkemesi’nin, Anayasa ile kendisine verilen görevleri yerine getirebileceği savunulan raporda, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları karara bağlayacağı Anayasa’nın 149/1. maddesinde belirtilmişse de bireysel başvuru üzerine Anayasa’da belirtilen Yüksek Mahkemelerin kararlarını iptal edebileceğine ilişkin bir yetki verilmediğinin altı çizildi.

Raporda, “Anayasa Mahkemesine, Anayasa’nın vermediği bir yetkinin kanunla verilmesi Anayasa'ya aykırıdır. Zira, Anayasa'nın 148. maddesinde Anayasa Mahkemesine sadece yargı kararlarının insan hakları ihlaline yol açıp açmadığının tespitiyle sınırlı bir yetki verilmektedir” ifadesine yer verildi.
Anayasa’nın 148/4. maddesinde bireysel başvuruda kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamayacağının belirtildiği raporda, bu hükmün anlamının “usul hukukunda kanun yoluna başvurulması halinde başvuruyu inceleyecek olan mahkemenin temyiz sebeplerini incelemesi gibi bir inceleme yapamaması ve inceleme sonucu verilecek kararlan verememesi” olduğu kaydedildi.
Raporda, “Diğer bir anlatımla bireysel başvuru talebini inceleyen Anayasa Mahkemesi istinafla ve temyizde incelenecek konularda inceleme yapamaz, istinafta ve temyizde gözetilmesi gereken bir hususu bireysel başvuruyu haklı kılan bir neden olarak kabul edemez.

Anayasa Mahkemesine, Yüksek Mahkemelerin kararlarını iptal etme yetkisinin verilmesi halinde Anayasa Mahkemesine kanun yolu şeklinde bir inceleme yapma yetkin de verilmiş olacaktır ki, bu sonuç açıkça Anayasa’nın 148. maddesi hükmüne aykırı olur” denildi.

-“'TÜRK MİLLETİ' İFADESİ NEDEN ÇIKARILDI?”-

Tasarıda Anayasaya aykırılıkların dışında da bazıeksikliklerin tespit edildiğine dikkat çekildi. Raporda bu eksiklikler ise şöyle sıralandı:
“Tasarının 7. maddesinde üyelerin seçimi düzenlenmiştir. Anayasa’nın 146. maddesinde yapılan değişikliğin Anayasa Mahkemesi tarafından 07.07.2010 tarihinde iptalinden sonra oluşan metin Türkçe Anlam Bilgisi kurallarına uygun değildir. Zira, ‘aday göstermek için yapılacak ................ aday gösterilmiş sayılır’ şeklindeki ifade anlam açısından bozuktur.

Tasarının 9. maddesinde ‘And içme’ düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un ‘And içme’ başlıklı 7. maddesindeki ‘Türk Milleti’ ibaresi yemin metninden çıkarılmıştır. Oysa Anayasa’nın 9. maddesinde yargı yetkisinin ‘Türk Milleti’ adına kullanılacağı hükme bağlanmıştır. Bu hükme rağmen yemin metninden ‘Türk Milleti’ ibaresinin neden çıkarıldığı maddenin gerekçesinde açıklanmamıştır. Bu nedenle ‘Türk Milleti’ sözcüğünün yemin metninden çıkarılmasının haklı gerekçesi varsa bu açıklanmalıdır.

-BAŞKANIN GÖREVLERİ-

Tasarının 13. maddesinde Başkanın görevleri düzenlenmiştir. Mahkeme başkanına idari kadrolarda çalışacak kişileri içerden ve dışarıdan atama yetkisi verilmiştir. Bu yetkinin tek kişiye bırakılması uygun değildir.
Tasarının 17/5 ve 18/8. maddesinde soruşturma kurulu üyelerinin, Yüce Divanda ve Disiplin Genel Kuruluna katılabilmeleri yerleşmiş ilkelerle bağdaşmamaktadır. Bu nedenle Tasarının 16, 17 ve 18. maddelerinde düzenlemelerin yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Kişisel suçlar bakımından tasarının 17. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrası arasında çelişki bulunmaktadır.

-“GENEL KURUL 12 ÜYEYLE TOPLANMALI”-

Tasarının 21. maddesinde ‘Genel Kurul’ düzenlenmiştir. Hükme göre ‘Genel Kurul Başkanın veya belirleyeceği başkan vekilinin başkanlığında en az üye ile toplanır.’ Genel Kurul toplam on yedi üyeden oluşmaktadır. Artakalan 4 üyenin görevlendirilmesi nasıl olacaktır. Kararlarda istikrar sağlanabilmesi için toplantıların aynı üyelerin katılımıyla gerçekleştirilmesi uygun olur. Bu nedenle üyelerin kıdem esasına göre toplanacağına ilişkin bir ibare hükümde yer almalıdır. Şu şekilde düzenleme yapılmalıdır. ‘Genel Kurul, Başkanın veya belirleyeceği başkan vekilinin başkanlığında kıdem esasına göre en az on iki üye ile toplanır.’
Tasarının 36. maddesinde şekil bakımından iptal davası ve sınırı düzenlenmiştir. Anayasanın 4. maddesine göre Anayasanın 1. maddesindeki devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hükmü ile 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. Bu hükme aykırı olan değişiklik taleplerinin şekil bozukluğu olarak değerlendirilmesi gerektiği 36. maddenin ikinci fıkrasında belirtilmesi uygun olur ve konu ile ilgili tartışmalara son verir. Anayasa Mahkemesinin konu ile ilgili içtihatları da kanun hükmü halini almış olur.

-“ÜYELERİN OYLARI EŞİT OLMALIDIR”-

Tasarının 1 l/4. maddesinde, mahkemedeki görevini tamamlayan, ancak emeklilik koşulları taşımayan üyelere, diğer yüksek mahkemelerdeki emeklilik hakkını kazanmış üyelerden ayrı ve farklı bir uygulama getirilmiştir. Bu düzenleme Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırıdır.

Tasarının 65. maddesinde oylama nisabı ve karar şekli düzenlenmiştir. Yüksek Mahkemelerdeki kurul çalışmaları, evrensel hukuk norm ve kurallarının ortak akıl ile bulunarak ülkede hakim kılınmasına yöneliktir. Amaç, adaletin sağlanmasıdır. Bu nedenle, kuruldaki her üyenin oyu kutsal ve saygındır. Biri diğerinden üstün tutulamaz, her oy diğeriyle eşit sayılmalıdır. Tasarıda ‘oyların eşitliği halinde mahkeme başkanının bulunduğu tarafın görüşü doğrultusunda karar verilmiş sayılır’ şeklinde hüküm düzeltilmelidir."

-MALİ HAKLAR-

Raporda, söz konusu tasarının Yargıtay ve Danıştay Başkan ile üyelerine verilmeyen mali hakların, sekizinci derecede bulunan raportör yardımcılarına ve derecesi bulunmayan raportör yardımcısı adaylarına verilebilmekte olduğu eleştirisine de yer verildi.

Hakimlerin asli görevlerini yerine getirmeleri nedeniyle “fazladan bir ek iş yapıyormuş gibi kendilerini emsallerinden ayıran mali haklarla donatılamayacağı” savunularak, “Bu mali haklar hiçbir gerekçeye dayanmadığı takdirde ise yukarıda belirtildiği gibi bir takım farklı yorumlara sebebiyet verir. Ayrıca belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesi Üyelerinin bir kısmı hakim sınıfından dahi değildir. Buna rağmen yargının içinde aynı işi yapanlar arasındaki büyük maaş farkları hiç kimse tarafından kabul görmez ve adalete hizmet etmez” denildi.

-“YÜKSEK YARGI VE DİĞER YARGI KARARLARINI ETKİSİZ KILMA HEDEFLENMEKTEDİR”-

Raporun, sonuç bölümünde ise şu çarpıcı görüşlere yer verildi:

“Anayasalar toplumsal sözleşme niteliğindedir. Anayasa Mahkemesi Anayasayı yorumlayan ve kanunların Anayasaya uygunluğunu denetleyen yüksek mahkemedir. Yargıtay ve Danıştay ise kanun hükümlerinin olaylara uygulanması ile görevli yüksek mahkemelerdir. Bu nedenle yaptıkları incelemeler farklıdır.

Yıllardır her adli yıl açılış törenlerinde başkanlar tarafından ‘yargının sorunları ve iş yükü’ konusunda devletin yasama ve yürütme organı temsilcilerinin yüzlerine karşı önlem alınması gerektiği ifade edildiği halde, bu konuda önlem alarak çözüm yerine, bu konuların uzmanı olmayan Anayasa Mahkemesi Üyelerine uzman mahkemelerin kararlarını iptal etme yetkisi verilmektedir.
Ortaya çıkarılan Tasan ile gerçekte hukuk devletine katkı mı yoksa Anayasa Mahkemesi Üyelerine (sadece bu mahkeme) mali ayrıcalıklar tanınması, başkanın yetkilerinin artırılması ve diğer yüksek mahkemeler karşısında üstünlüğünün sağlanması mı amaçlanmaktadır?

Gerçekte, işlemeyecek, işletilemeyecek ve ülke insanın haklarını kıta sürede elde etmelerini sağlamayacak, daha da sürüncemede kalması süresini doğuracak bir sistem getirilmek istenmektedir.

Adeta ‘yüksek yargı ve diğer yargı kararlarını etkisiz kılma’ hedeflenmektedir. Böyle bir düzenlemenin ülkemiz insanına fazla bir faydası olmayacağı gibi, zararı daha çok olacaktır. Zira, bu kadar çok davaya bakmaya Anayasa Mahkemesinin üye sayısı ve alt yapısı müsait değildir. Bu düzenleme uygulamaya konulacak olursa, Anayasa Mahkemesinin tüzel kişiliği de çok büyük yaralar alacaktır.

AdminAdmin